7 Nisan 1936 Haydudlar kralı Al Kaponeye sui kasd mekte bulunduğu Alkatraz adacı- gındaki kürek hapishanesinde, hapis en bir sui kasdı- mıştır. ve d yasağı meri bulunduğu a Hepienai liğına engel olmak ve t ken disine rekabet etmek Sd yüz“ lerce adamı avenesine kahbece öldürtmüş olan AlKa; ipone, son ZA“ manlarda hayatını o kadar tehli. kede gi örmüştür ki vergi hiğr ile tevkif edildiği sini sui lida | korumak için hâ erden mahküm edilmesini e edecek bir vaziyete düşmüş Amerika haydudu, hapishaneye girdikten sonra a hapishane idaresi lar kaçakçı- ca- susluk zile görmeğe başla- bu sebebten dolayı hapishane rluğuna tayin e Kaponenin casusluk ya; tığını o bilmeyen hapishane ar. kadaşları, aralarında gizlice bir firar plânı hazır! in Plân mucibince bülün mah- teneffüs zamanında an- evvelden kiralamış ola- mi vapura binerek kaçacak- Alkatr az hapishanesi, Bahrımu- hiti Kebirin ortasında, müdhiş köpek balığı sürülerile muhat bir adacıkta bulunduğu cihetle, mah- kümların oradan için mm uhakkak bir ni ii var- zaman kendi-| e yüze yüze karşıki sahile geçmeğe kal kışmak muhakkak surette köpek balıkları sürülerine yem olmak emektir. Hattâ bapihane idaresi, mah- sureti sahile indiri matuf herhan- gi bir teşebbüslerine mani olmak için akşam sabah, adacığın etra- fında dolaşan köpek şii sürü- lerine yem atar, duru: Köpek balığı tehlikesini bilen mahkümlar, kaçmak için muhtaç oldukları vapuru tedarik için Al Ka; baş vurarak kendisin- den para istemişlerdir. Kapone arkadaşlarına yar- dım vadettiği lan firar gine derhal hapisha bildirmiş ve akim prime se bebiyet vermiştir. Alkatraz Die mahküm- ları, bu n dolayı inti- kam almağa ahdetmişler ve arala- rından seçitikleri güçlü kuvvetli iüebbed kü- rek m. a mi memur eylemiş- La Kollier bir gün çamaşırhane- ye mahkümların çamaşırlarını gö- en, orada rastladığı haydud kralına ansızın saldırmış ve kuv- vetli ellerile boğmağa başlamıştır. Hayd ını duyan gar- diyanlar. derhal koşarak kendisi- ni baygın bir halde muhakkak bi: ölümden kurtarmışlardır. 'akat zindan pahkimlar, > ilk teşebbüsün akim kalmasın; rağmen, yine fikirlerinden geçmemişler, geçen hafta da her nasılsa tedarik ettikleri keskin bir âletle, Al Kaponeyi başından ağır m Bir bahis İ Baadetin başına büyük bir felâ- ket geldi. Ne oldu acaba? diye merak edersiniz belki. Ne olacak, kocaya vardı! Halbuki Saadet için, bir koca bulmak ötedenberi en büyük bir üzüntü yordu. Bu âdeta bir hastalık haline gelmişti, On sekiz yaşından yirmi dört yaşına gelinciye kadar, bir sürü nişanlı kolleksiyonu yapmıştı, Fakat bun- sağlam bir nişanlı buldu. Tam is- Bir Ef- ği güzel değildi, Fakat iyi giyiniyordu. Çok zengin diyorlardı. Bir $ otomobili vardı. Bir çayda tanış- mışlardı. Genç Efganlı ilk daki- kada Saadete rağbet etmiş, hal kur yapmağa başlamıştı. Ni- hayet aralarında evlenmek sözi çıktı. Saadetin anası babası tereddüt Fakat Saadet ayak direyordu — Siz hep kendinizi düşünü- > orsunuz. Benim saadetimi aklını- a getirmiyorsunuz. En adamı da ka çıracaksınız! iyor. anası babası ii razı ol. dular. Nikâh oldu, düğün oldu. Fakat tatlı hayat çok sürmedi. Or- tada bazı lâkırdılar dönmeğe baş- ladı. Bu adamın kendi memleke- tinde başka karısı varmış, Bütün u şıklıklar, bu otomobil hep gös- terişmiş, Nihayet, günün birinde kendisinin tevkif edilerek memle- ketine gönderilmek üzere yola çi- karıldığı havadisi ortada yayıldı. Bütün Şişli hayret içinde kaldı. Maatteessüf bu lâkırdı sahi idi, ser Saadetin başına gelen bu felâ- ket bir çok mii m yormasına sebep oluyordu. m arasın- da Şakir ile MZ k vardı. Bun- lar Saadetin evine devam eden iki dost, hatta iki iş ortağı idiler, Ta- siri ahlâkları biribirine hiç azdı. Biri gayet nikbin, diğe- ri eğimi itibarile pek bedbin idi, Bö luğu halde gayet iyi dost idiler. Müşterek bir rı vardı. O da ikisinin de çarçabuk parlamaları idi. Şakir — Nei a aka! diyordu. İnsan hiç anlıyıp dinle- meden evlenir mi? Şimdi Saadet kendisine yeni bir koca bulsun ba- kalım! ihsan itiraz ediyordu: eden bulamıyacak? Zarif, güzel bir kadın. Başına bir felâ- ket geldi. Herkese olabilir bu Muhakkak, yakında Saadet gene wlenir. Lâkırdıyı uzattılar. Şakir artık lamaz, diyordu. ihsan b Tur diyordu. Nihayet, biri: — er misin? dedi. — Ederi: Şimdi aralarında bir müzayede başlamıştı. — Beş lirasına bahseder mi- sin? Eri değil elli lirasına bile bahsederi — öyle | ise beş yüz lirasına! — Hayır, bin lirasına! İşi ciddiye bindirdiler .Derhal şahitler bulundu, kâğıtlar yazıldı, pullandı, imzalandı. ık bahis katiyet kesbetti. Sonra, yavaş ayvaş aylar geç- aşlas ö meğe başl Dört ay, beş ay, Itı ay... Yaz geldi, geçti, Fakat Saadetin evlenme lâkırdısından ortada hiç bir eser yoktu. Değil nişanlanma, bunun lâkırdısı bile görülmüyordu. İhsan, tün ben- liğine rağmen, soğuk ter dökmeğe başladı. Bin tra bu, az para mı? Haydi para ne ise, ya kendisile herkes nasıl alay ede- tı. Öyl gülüyordu ki ii hiddet Te yordu. Nihayet, İhsan bir çare buldu. Hayalinde Şakire hitab ederek: Ben sana gösteririm! dedi ve Sa- adete kur yapmağa başladı. İpti- da, hafifçe, sonra fazlaca, nihayet her dakika! Bahsi kaybetmekten ise Saadeti alırım! diye düşünü- Fakat Saadetin İhsana hiç yüz verdiği yoktu. Halbuki aylar geçi- yordu: Yedi ay, sekiz ay, dokuz ay. ihsan bin lirayı kurtarmak için Saadete kur yapıyordu. Fakat ta- bii, bu maksadı belli etmek işine gelmediği için, gayet ciddi ii nıyordu. Saadet, tabii, memnun Mü İş o kadar ia bir hale gelmişti ki ortaya bazı dedi kodu- lar bile çıktı. “ Şimdi üzülmek sırası Şakire gel mişti, Bu onun için faizli bir mağ- iyet olacaktı, kere, dostu kendisine hiyanet edecekti. Bu- nun meden bir hiyanet teşkil eyli- yeceği pek malüm değilse kir böyle düşünüyordu, Sonra, bahsi kaybedecek, bin lirayı ve- recekti, Bundan başka İhsan üste- lik bir de güzel, sevimli bir kadın azanacaktı! Şakir bunları pal — Hayır, Ben de kendimi göstereceğim! Köllaı bağlı dura- bağa dını gösterdi. İhsan o sırada An- karada idi. İki gün sonra avdet et- tiği zaman, Saad soğuk bir surette kabul etti. Hal- bu ki İhsan Saadete kendisine varmayı teklif etmek için gitmiş» ti, Genç kadın bu Tâkırdıyı işitir ilitme bi e Dur bakahm, e beşi olmadı. Belki b sen ml diyordu. sa 5 mart azıhane- ye biraz geç geldi. Şakiri orada bulamadı. kendisine Şakirden bir mektup verdiler: «Bir kaç gün için, belki de on beş gün için bir yere gidiyorum. Bahsi senin mam 1. haber ver- mek için si bu yazıyo rum, Saa ün evleniyor. Bu- nu keti ei molla rum, Çünkü bana varıy' u ben pek is- temi; Mi aka © ısrar etti, Benim için böyle yapmak vezife teşkil ettiğini söyledi, çünkü onun başka bir evlenme tasavvuruna enmek dar ısrar etti, bilmiyorum. Bir gün daha iyemez miydi? Bunun sebebini bana izah etmedi. Yak nız, İhsana bu kadar ders kâfidir, dedi. Ne ise, cebimden bin lira ek- sildi ama bir karım oldu. Artık raları kazandın, ye, kevfine bak, Yazıhanenin “Sleek ni i etme ha'» me et kendisini gayel İN İsken der Fahreddin Pike ğe beri devam e- prenslik idaresi bu suret meğe, toplanan vergiler doğrudan doğruya hükümet merkezine gön- derilmeğe başlanmıştı, Valiler halktan görmedikleri zili baş rahiplerden görü- yorlar: Başı im il halktan aldıkları Pıyarak yerlileri isyana teşvik et- mekten geri durmadılar. Mikerinos baş ailenin nüfu- zumu kırmak için valilere yeni ma- bedler yaptırılmasını emretti ve bu mabedlere hükümet İrönkumi den yeni rahipler gönd renslerin ış ok duğu küçük mabedler açtırıldı. Halk ibadet edecek yerimiz yok diye bağrışırken, kapalı mabed- iL ÇOCUKLARI surette ilme izni .. Sevin- aş mile elm Tefrika No. ie lerin açıldığını gördi diler ve ba; kapılmadılar. Prenslerin kendi EM kaldırım «Herkes vergisini vaktinde ve- recek.. Askerliğini yapacak.. Ve işile gücile meşgul olacak. Adam öldürenler o(Cüzam kuyusu) na atılacak, hırsızlık ve zina yapa lar da bacakları eml yollarda çalıştırılacak.» Tarzında nizamlar ilân etmiş- ler, bu tle memleketin asayiş ve sükünunu çarçabuk temine mu: vaffak olmuşlardı. Prensler Cizeye m Mikerinos aşağı ve yukarı M: havalisine yeni valiler önderdir gini, prensliklerin kaldırıldığını izede bulunan prenslere söyle- memişti, Mikerinos vakit kazanmak ya prenslere tifak ediyor, onları yafet ve eğlencelerle yalıyordu. Aradan iki a; işti. Prensler Cizeden dönmek ar- sunu gösteriyorlar ve fıravundan mü d herşeyin yeni idareye boyun eğdiği ve ver- ileri e seve kendi ellerile şe haberleri gelmeğe başla- Kekin «Artık prenslere ha- kikati söylemek sırası geldi!» de- mişti. Bir gün kendilerini saraya çağırttı. Aşağı Mısır prensi çabuk yola gelmiş ve Cizede Firavumun ma- iyetinde kalmağa çarçabuk razı olmuştu. Fakat, yukarı Mısır pren- si çok inadcı bir adamdı; Fira- m? dan sonra Cizede kala- ik Prenslikleri kaldırdım. Yerinize yeni valiler gönderdim! Dediği zaman, prens Habi hid. detinden ateş püskürmeğe başla- maştı. — Prenslik bana ecdadımdan kalmıştır. Sen benim hakkımı na- sıl gasbediyorsun? Ben burada daha m kalamam.. yurduma gideceğ Diye Bağirdi Mikerinos soğuk kanlılığını muhafaza ediyord — Burası 'dundur, Mısır. Bağ rap Ne reye gitsen, yine Mısır toprağı üs- tünde duracaksın! Dedi. Habinin gözleri dön müştü: — Ya çocuklarım.. Karılarım.. Onlar ne olacak? — Onlar da buraya gelirler.. Cizede bir yuva kurar, oturursu- nuz! — Cizede oturabileceğim (o bir saray gözüme ilişmedi. Benim sa- rayımda üç yüz kişiden fazla a- dam var, Bunların hepsini buraya mı mani Karılarını, çocukla- rını ve bir kaç hizmetçini! İşte o kadar... ayir.. — Saltanatımı neden yıkıyor- sun? Sana bu hakkı kim verdi? — Millet verdi. Ben de buna karşılık halka ies verdim.. Esareti i kaldırdım. Bir adama üç uşak çok değil mi? Bak benim bile bir ad ve iki cariyem var! Habi bu söze cevap veremedi. Firavunu Galillşürel saraydan arkasına ensin Habi şehirde erinos, adamlar koymuştu. neler düşündüğünü hergün Fira- vuna haber”veriyorlardı iü Prens Habi hiddetinden kabına rada bir uşak ve bir zenci cariye ile birlikte oturuyordu. Karılar ve çocukları gelirse, bu küçük ev- de nasıl sığışacaklardı Habi Firavunun tuzağına düş- tüğünü düşündükçe başını rukluyor ve yıllarca natının bu kadar kolay yıkılabile- ız parası mucevherleri vardı, muazzam servetini gi ve değerli Acaba ona bu de verecekler miydi?(Arkası var) / i süren salta» i