1 Nisan 1936 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

1 Nisan 1936 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| 1 Nisan 1936 Bedikodulu bir çocuk kaçırma vakası Monako prensinin eski damadı kayın pederi ve İngiliz dadı aleyhine dava açtı Monako prensliği &ilesi- dir. Davacı Mona» : Piyer bundan bir kaç se- ne evvel Monako prensinin kızı prenses demi ile evlenmiş ve bu i çocukları ok rı koca arasında geçimsizlik başladığından mesel ahkeme- eğ e karı ko yrıl reisic Puankare hakem ,tayin edilmiştir. M. Puankare, karı a ç cuklarını yaz ve kış tatillerinde görebilecekti, emin bu kararını iki taraf Mona- ir tahtı üzerindeki rından feragat et- Me bei prensi Lui bir emirname neşrederek iki toru- nunun muhafaza ve nezaretini prensese tevdi etmiştir. , Prens Piyer, La kayin pede- ttan Fr e yanında muhafazaya Prens Piyer ve iki devam etmiştir. Vaziyet bu merkezde iken kü- ük . prenses marti DR m n dadısı miss Vanstal ie, gizlice Monako elçiliği binasına götü- rülmüştür. Sefaret binasında bu- lunan annesi, kızcığazı bir oto- mobile in gibi, Monako- ya kaçırm yni li gene küçük prens Renierin leyli olarak bulundu- ğu mektep müdürü de Monako prensinden bir mektup almıştı Monako prensi bu inek torununun vesayet ve nezareti babasına değil, kendisine ait ol- duğunu bildiriyordu. Mektep mü- dürü Monako prensinin bu tale- bini reddetmiş ve kendisini ço- cuğun vasisi ve velisi olarak tanı- niye da bildirmiştir. mesele budur. Monako prensinin damadı prens Piyer, avukatile, ii adliyesine baş n kaçırıldığını es- ki kayın aldik kızının dadı. sından davacı olduğunu söyle- miş. aleyhlerine takibat yapılma- sını istemiştir. Fransız kanunlarına göre prens Piyer, bu talebinde tamamile hak- Devami onuncu sa ahifede) y ai ş# e 7 ge AN AKŞAM i.e er akşam bir kikiye | Bilmece hallederke“1. On sene evvel, bizim Hlimiyi Ben iz ile sek a dum. rı meyhanelerden birinde gör- müştüm. En karanlık köşeye çe- Kikilmiş, ar bir gazete, bilme- ce hall e meşguldü. a sene sonra, ona gene böyle bir kıraathanede ras gel- dim. Sanki zaman hi ti. Onun elinde büyük haftalık re- simli mecmualardan biri vardı. Onun bilmecesini hal için uğraşı- danberi gelir misin? Seni karıma takdim edeyim. -Ben evlendim, senin ha- berin yok. İşte Nahideyi bu suretle tanı- dım. Kumral, nazik, ince bir ka- dardı, Gözlerinde sanki insandan vi ve ie yalvarır gibi bir ifade vi Bir masanın üzerinde bir çok ecmua ve risaleler ee Hepsinin bilmece sahifeleri uzaktan göze ei liz işaret ederek Hilmiye — Evde de boş durmuyorsun, galiba? dedim, Ne bu merak! Hilmi iağkcoliziyenz ilimde ka- rısına baktı: — Merak diyor, Nahide. Gel bak sana merakı göstereyim! rindeki aran, deye de dikkat Sike kendimi menedemedim Hilmi söylüyo? — Bu odayı görüyor musun? Burası hep bilmece halletmekten kazandığım mükâfatlarla dolu- ur, u radyo makinesine... Bak şu dikiş makinesine... Şu gü- müş çiçeklikler, bütün gördüğün ufak tefekler hep nsz mahsu- üdür. Artık bu meş; etimi boş yere kafa e yi istihfaf edemezsin ya Hilminin ısrarı üzerine bir kaç kere daha evine gittim. Onda bu bilmece merakı âdeta bir illet ha- line gelmişti, Konuşurken, birden» bire yerinden fırlıyor, yazı odası- tekiz am Bir ai Na hide bi üm ma bakmayınız, dedi. gn muta liye İnel vi kaydeder. Bir kez o nun bu halinden çok müteessir oluyordum. Şimdi artık ses ligi mıyorum. Tevekkül edi Beinm mütehayyir bir NE baktığımı görünce, mutedil bir iş- vekârlıkla yüzüme baktı ve sordu: Hilmi bilmecede mükâfat e mağa bu kadar dalınca, öte taraf- ta çok daha kıymetli bir mükâfa- tı e ihmal ediyor diye korku- Nahide güzel başını önüne iğ- i, Çok memnun olmuştu. Fakat: — Neden b böyle şeyler söylüyorsunuz Diye gesi Ben artık ken- dimi tutamadım, — Çünkü seni seviyorum, Nahi- de, dedim. Nahide başını kaldırdı. Gözleri tatlı bir serzeniş ile yüzüme bakı- yordu. Tuttuğum elini çekmemiş- i Hilmi salona avdet ettiği za- man: Affedersiniz, sizi uzun müd- det yalnız bıraktım, canınız sıkıl- dı. Fakat yalnız şu bilmeceyi na- sıl hallettiğimi size anlatayım, ho- şunuza gider, diyesi u. Hilmiye —. yaptığım hareket- ten içimde bir vicdan azabı vardı. Onun için evine ayak basmak is- iyordum, Nahide rüşemediğimiz günler de kalbimi- zin iştiyaklarını teskin için mek- tuplaşıyorduk. Bir akşam Şişliden Hürriyette- esine giden caddede Nahide ile dolaşıyorduk. Gayet güzel bir gu- rTup vardı. Yanyana mesut, ufuk- taki kızıl pırıltılara bakarken, Na- hide, birdenbire durdu, Boğuk bir sesle: yvah, başıma gelenler! di- ye sarardı. Ben korktum. Heyecan ile sor- dum: — Ne var? — Senin mektubun! yırtmişe—- tım... Fakat parçaları masanın üs- tünde unuttuğumu hatırlıyorum. Mahvolduk! Nahide duramadı. Biran evvel #we dönmek Böverd — Yarın gelirim, sana haber veririm, dedi. Ertesi gün Nahideyi boş yere bekledim durdum, Akşama kadar büyük bir merak er vakit ge çirdim. tü Hilmi geldi. dı, şeceğim, Gayet cide Kir eni v — azıcık ledi. Büyük bir merak ve heyecan içinde idi. zi Hilmi cebinden bir takım kâ- ğıt parçaları çıkardı: bunları bizim evde masanın üstünde huldum, dedi. j un parçalarını görünce | ei kesildim. Hilmi: — Fakat, iki parçası eksik, de- di. Masanın üstünde parçaları yan- yana getirerek okudu: «Bu ak- şam, her vakitki z veriyor... denizin sularına...» Altında da senin imzan! — sana bir ricam var, Artık karıma kur etme. Nafile yere veni kit kaybetmiş e va deliliğe falan da kalkm rularına kendini atmayı 2 lede çıkar, Unutmaya çalış! Sonra bir şey ilâve etmeden, gitmek ister gibi yürüdü. İki adım attı, geri döndü: akşam, dedi, bu eksik eş el için iki sa- | at uğraştım. Sana bu bilmeceyi nasıl hallettiğimi öyleyim be ğenir misin bakalım «Bu akşam, her Yakitki gibi, | sevgili ruhumu düşünerek kendi kendime bekliyeceğim, Aşksız ve saadetsiz hayat o kadar tatsız ki | yapayalnız gezintiler insana dün- | yadan bıkkınlık veriyor. Kendimi denizin sularına atarak hayatıma nihayet çekmeyi düşünüyorum!» — Fevkalâde! Fevkalâde! ali muırıldandım. / Hiköyeci ENİL ÇOCUKLA ük İskender Fahreddin >arusun sözlerini Titananın sa- lık cariyesi de işitmişti. Titana biraz sonra geriye dön- dü ve cariyesinin kulağına fısıl- adı: e mıyacak. Parusun söylediklerini de işitmemiş olacaksın, anladın mı? — Merak etme kraliçem, başı- mı vursalar, ağzımdan bir söz ala- zlar! Titana tekrar odasına dönmüş- tü.. Firavunun yanına gidecek hal de değildi.. yin sapsarı idi. Yü- reği hâlâ çarp! rdu. Asyalı k: Hi , kasırgaya tutuk dan Taş Cizeden de uzakla miyeri Mikerinostan söz bile Tefrika No. RI) e Ame kendine: radan ya o gidecek, ya ia bi de kendisi değil miy- di? 2 uzandığı açi üzerin- r gün Mr lk 7 em bi- ri, unutulmaz bir söz söylemişti. sırın itana bu sözü hatırlayınca tek- rar ene ürperdiğini duydu. « n, genç ve güzel iken, günün birinde beni bir delikanlı sevmişti. Benim başka bir sevgi- lim vardı. Beni seven delikanlı- ona hakaret etmekten çekindim. Çünkü o benden sadece ve bir tebessüm dileniyordu.. âşıkma karşı - lâkayt kali bile - zalim olmamalıdır. Mabut Amon se muyordu. Fakat, ol Titanmdan beklediği de bu değil miydi? nail Parusa güler yüzle görünmesi, firavunun muhafızını çıldırtmağa yeterdi, Titana o gece beyninin içinde tutuşan volkanları sarsılmaz irade ve soğuk kanlılığile söndürmeğe çalıştı.. — Ben Mikerinosun karısıyım.. Parus yaban domuzuna be! bir adamdır. Onu hiç bir zaman, öneri söylediği gibi, gülerek Asyalı bir kadın, bir erkek sever, onunla evlenir. Diye söylenerek yatağına gir- Titana o gece Mikerinosun ya- tak odasına gitmedi.. ve Mi nos ta o gece Titanayı aratma- mıştı, ikeri- Titana ellerini göğsünün ti de e ve yüzünü ince bir tül ile örterek ilani kapa- dı. Parusu a için uyudu, SE cariyesinden şu inline Idı: in hükümdar bahçeye çıkmıştı. Havuz başında bir ölüm tehlikesi geçirdi. Azgin bir aslan demir mazgallardan kurtularak fırlamış ve firavunun ü- zerine atılırken, Parus yetişmiş, rino- «— ri alınca Paru- sun Cizeden kolay kolay uzaklaş- tırılamıyacağını anlamıştı. Bu can mi haberi veren cariyeye telâş- la soi — vakadan sonra hüküm- dar, Parusla görüşmüş mü — Hayır. Mikerinos odasına, Parus vazifesi başına gitmiş. — Dündenberi bu ekili ba- na neden haber vermediler? Ken haberi yoktu. Hü- kümdar bu geceyi Silöile geçirdi. i Titana gözlerini açarak bağırdı: — Bu kadın da nereden çıktı? — O, kadın değildir, kraliçem! Silo, firavun Keüps zamanından kalma dişleri dökülmüş bir papa ğandır. Titana şaşaladı.. ve gülerek « riyenin kolundan çekti: — Beni aldatmıyorsun, deği. — Bugün hükümdarın vanina giderseniz, Siloyu orada görecek- siniz! Ben size yalan si ,lemeğe cesaret edebilir miyim — Mikerinos bu ihtiyar papa- ğanı neden odasına aldı? — Bahçedeki havuzun suyunu zehirlemişler.. Bu sırrı Silo mey dana çıkardı. — Dündenberi da neler olmuş ta bi ista yok. Ha- vuzun suyunu zehirlemekten ne çıkar? — Silonun yuvası he yuz başın- dadır. Onun gevezeliğinden kor- kan biri, Siloyu öldürmek için ha- vuzun suyunu zehirlemiş (Ari imei

Bu sayıdan diğer sayfalar: