: Şubat 1936 Habeşistanda şıklık? Habeş kadınları nasıl süslenirler? Habeş kadınları Avrupa Lei "İcin vü Vardır. “. çime as seir Miyet vermezler ve ömürlerinde ak için sabun kullanmaz- lar, Habeş kadınlarının en gi ettikleri usul vücutları- Da yağ sürmektir. ye Habeş ka- dinlarının kremi mesabesindedir. Bu yağları, yalnız sekel değil, “el kadınlarının elbiseleri ekseriyetle koyunların kaba yün- lerinden yapılır. Bu elbiseler pek İPtidaidir. r. Habeş kadınlarının çok ehemmiyet ver- d leri şey, boyunlarına taktıkla- a e ocuk doğunca: Büyücü ka- ünl e “bütün vücudu ok Verdikleri şeylerden biri, de baş Nar Hiç bir Habeş kadını, sf A Habeş kadınlarından bir grup Hal abeş eyer eği e Paz arma ve hatta bacaklarına da binin bir ği kadını b mesini istemez. Bu ave Habe- şistanda hususi kadın berberler vardır. Kadın berberler, saç tu- valetine başlamazdan evvel müş- terilerinin başlarına vıcık vıcık yağ sürerler, k uçlarile bu saçları ere ink Yüzün önüne düşen sa mlerini çi- vilere sararlar, Bu e alın- dan enseye kadar uzar. ab eş kadınlarının baş tuva- letleri, bulundukları o mıntakaya göre değişir. Bunun için dünyada saçların en mütenevvi tarandığı AKŞAM | ve akşam bir hikâye | Azgın manda Gazete şöyle yazıyordu: «Bir avukatın ma Dün Bend- ler civarında müthiş bir vaka ce- sini öldürmek istemiştir. Bereket versin, refikasile birlikte bir ta- rafta oturmakta olan avukat Naz- mi Atıf kahramanane bir hareket- le ileri vene ve tabancasile az- gın mandayı beyninden vurarak büyük bir Parla önüne geçmiş“ > Fahriye gazeteyi elinden ata- rak: — Hay yalancı hay! dedi. Kim- bilir hangi şıllık ile miri kisi . Bir de utanmadan, ye karısı ile beraber diye oki yor!.. amafih, Fahriye bu havadise ocası dos- şürmek için böyle yalan söylüyor olacaktı. m gazeteyi tekrar tekrar uk;a, Nazmi Atıfın bir manlığa Şir olarak hayalin- azmi Atıfı esatiri bir insan mertebesine çıkarıyordu. #.» Nazmi Atıf, hiç beklemediği bir da Fahriyenin kendisini zi- pa ver görünce hayret- 3. Genç kadın telâş içinde: pe 1 ?. diye so- Tuyordu. Nazmi Atıf bütün bütün şaşır- dı: — Ne yarası?. — Ah bilmezsiniz ne kadar korktum! Ya ona bir şey olmuş- sa? diye öyle üzüldüm ki, nihayet Re sizi görmede geldim. tı ir ederim. — Kimbilir nekadar müteheyyiç Ke H üzerinizden geçmemiş olacak. Şu- raya si; yanım: Anlatınız bakayım, nasıl oldu şu vaka?, İK Fahriyenin bir elini — Rica ederim, benimle eğle- niyorsunuz zannediyorum, Benim aşkıma merhamet ediniz. Genç e ein Nazmi Atr- fın yüzüne — peni ie canınızı mi sıktı? — Pek garip sy e yi nuz da... Yaralandım mı diye Tuyorsunuz. — Tabii değil mi? İnsan azgın bir manda ile boğuşur da. — Azgın manda mı? Vallabi, hanımefendi... — Aman ne kadar da müteva- zısınız, Vakıa bir kahrama böyle yakışır amma.. — Neler Ali hanı- mefendi? —A! eteğe diline düşmüş ir bitir da bu kadar saklanır mı Beni Mn ediyor sanı- yorsun! areketinize Haya duğu söylemek için geldim size. Nazmi Ant henüz el e olduğu gazeteyi açtı, kendisine aid olan fıkrayı hayretler içinde okudu. Hiç bir şeyden haberi yok- Bu alay olacak, dedi. Hem de beni evli diye yazmışlar. abriye cevap irene tank baygın ve hayran nazar- larla seyrediyordu. Nazmi Atıf bunun farkına vardı. Genç kadı- na yaklaşarak: — Fahriye... deli- si mırıldandı. — Evet, seni ame tık seni aviğakl Yaptı din bu kahramanlık beni Şa hir etti. Nazmi Atıf gene şaşırdı: — Beni bunun için mi seviyor- sun? diye sordu. ben böyle azgın bir man- m! Hai Atıf genç kadını kolları- nın arasına aldı. Fahriyenin du- dakları kendiliğinden ona doğru miyor ei orum, ç cesur EEE ai bir ei sın diyordu. Ben böyle erkeklere ayılırım!, Bu sırada hizmetçi kapıya vur- du, Fahriyenin kocası Fehminin mezi mer verdi, şaşırdılar? Ne yapmalı?.. Nazmi Atıf genç ka- dını eri e odaya asap ve dosi ılamağa koşi Fehmi ete bir halde id — Rahat konuşabilir miyiz?, di- e soruyordu. Kimse duymaz ya sözlerimizi? — Evet amma: konuş... avı Bizim al vDa bir âdeti an dinliyor İ ey başıma ne bali geldi bilsen... Evvelki gün Bendlere gez meğe gitmiştik... Yanımda bir ka- dın vardı. Bir ir ettim. Azgın ir manda çocukları ezecekti. Ke dimi tutamadım, mandayı öldür- eye geldiğimiz zaman bak» tım biri yapıştı, Azgın mandayi nasıl öldürdüğümü sordu. Benimle âdeta mülâkat yapıyordu!. İsmimi sordu. Sonel kaldım. Ne yapa- yım? Yanımda İsmimi yenii evde kıyamet kopacak... yi yese nasıl kurtulmalı. yavaş söyle, kuzum, Hizmetçi hepsini duyacak!. ih. Kendimden geçiyo- rum, NE yapayım diye düşün! Atıf dedim, yanımdaki de refikam dedim. : — Hal > anlıyorum. — Neyi emir gördüm de — Şey ben de şayan Meğer hikmeti © varmış. Birisi alay olsun diye bu- nu gazeteye bastırmış zannediyo- rum. — Alay değil, ben mecbur ol re 7. Elbette lâkırd geçecek. Şöy' az el ai yap- tım diye bir Şüğimği — Merak etme, iie işi Mi rum, Yalnız sen sesini pek çıkar- mal. Fehmi dostuna teşekkürler ede- rek gitti. Nazmi Atıf içeriki oda- pi Fahriyeyi EN Sarılıp tata hı tatlı öpüştüler. zmı Atıf: h Fahriyeciğim, bilsen, ses mandayı di- ni de, vurduğum azgın da ne kadar çok seviyorum! yordu. Hikâyeci — İN İskender Fahreddin Elefan başını arkaya çevirdiği li sar: 2: muhafızları gülerim iL ÇOCUKLA yer Habeşistandır. Tefrika No. 58 RI) da teslim “edeceğiz. Hükümdar ilmen ri e ei Elefen şaşırdı.. >— Acaba bu adamlar benim aziz Kimi almağa mı geldiler?!.. b Bereket versin ki, ihtiyar sihir- prensese si sl bakarak gözle- rini kırpıştırdı, Bu kadar güzel bir kızı ben aga nasıl muhafaza edebili- rim bu sözleri Hiyaklaının. ara- mir telâşla bir vey anlama- yali yanına sokuldular. ükümdarın selâm ve im meli psün kızı prenses Narayı raya sü sürgün olarak getirdik, Ge- Seleri senin kulübende yatacak.. Yemeğini senin gibi Nilden balık *vlaya, ir başka yere kaçması- meydan verirsen, başını cellâ- sia o gün, hayatında ilk de- fakori duz İmiş tı, Mikerinos sahildeki insan sesle- rini işitip de kulübeden dışarıya rinosu uya ndu “iğ geldi.. ili Mer yıl olduğu e bu 1 da Kefren kızartmalar göndermiş. Sakın buradan kıpırdama!, Dedi üzerini ot ve ri Tarile ö ri nos hançerini eline ala- rak yattığı yerde sinmişti. Zaval- İı prens: — Acaba bu kızartmalar ihti- r sihirbazı avlamak için mi gön- derili diye düşünüyordu. Ibuki Elefan midesine düş- m bir adam değildi. O bir tepsi ve tavşan kızartmasile kolay kolay avlanamazdı. .ecüps vaktile onu elde etmek için “ağ bile vermeğe ra- zı el Elefan ariel bir tas su ala- rak dışarıya çıktı.. prensesin yü- züne birkaç damla serptikten son- ra, tası Nile boşalttı. fızlar sihirbazın kulübe- ye (mukaddes su) getirmek için girdiğini e P Nara kayıktan trafın halının üzerine oturdu.. bakınarak içini çekti.. sözleri su- landı. Saraydaki muhteşem haya- tından uzaklaştırılan si prenses bu ıssız Nil kenarında nasıl yaşa- yacağını düşünüyordu. Muhafız- lar kayığa atlıyarak kulübenin ö- nünden ayrıldılar. iki kardeş biribirine kavuştuktan sonra.. İhtiyar Elefan, prensesin yanı- na soku > Niçin kederlisin, Nara? Göz gişe m değil mi?.. diye sordu. Nara, ihtiyara cevap vermedi. Başını ellerinin i içine almış mü- temadiyen ağlıyordu. Elefan, klükeyi ve — Haydi, meydan: ri> 0s! Amcanın eeilâtları uzaklaştı- a diye bağırdı. Prenses Nara bu sözleri İn r iinele başını arkaya çevirdi. Ve ihtiyar Ara kulübeye edi koştuğunu gördü. ir iz Aik mıydı?. Firavun Kefrenin haftalarca a- ratıp bulduramadığı ve nihayet herkesin göğe mii inandığı Mikerinos buradaki küçük bede mi yaşıyordu? kulü- Buna kim inanırdı?. Prenses Nara, ihtiyarın kendisi. * ni teselli etmek istediğine hükme» güldü: — Budala bunak!. Ben senin Kulübenin kapısından bir baş göründü: yor, değil mi Prenses e cinler mi çarp- mıştı?. Rüya mı görüyordu?. ulübenin kapısında duran pe- rişan kıyafetli adam, vi aşka bir kimse deği! enses Br il a biri birine girmişi — Mik ii Diye tik istedi.. ağzın açamadı. Elefan prensin yanına şakalar bağırıyorsun.. neler söy» © Tüyorsun, pi Cellâtlar görünmüm er iğ Di lll, yi li ae lin 4