AKŞAM 6 Teşrinievvel 1935 — m SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI IRTEM — Terceme, iktibas hakkı mahfuzdur-— Tetfrika No. 567 Londra Osmanlı sefareti Paristen fransız yemekleri getirtiyor Beşiktaş muhafizı Müşir Hasan paşa davete icabet etm Nihayet padişah Hasan paşa» nın dini duygularına müracaatla (kendisini çağıran halife ve emi- rilmüminindir) diye haber gön derir. Hasan zu bunun üzeri- ne saraya gider; yak anla» şarak iltifata, yama nail olarak vazifesine devam Londra elçisi —. Müzürüs paşa sefarethaneyi temiz tutmakta itina göstermezdi. Ba hali gören ve bilen İngiliz büyükleri sefa- rethaneyi pek mecbur olmadıkça ziyaretten hoşlanmazlardı. Rüs tem ie ise bilâkis gibi iş- pek titizdi. İngiliz ricalini memnun e! , o sefarethane: alıştırmak içit her türlü itinayı sarfeder, zahmet ve fedakârlık tan çekinmezdi. Hi meklerinden hoşland. diği İngiliz kin yn verdiği ziyafetlerde mahsusa râk birçok yemekleri Paristen celbettirirdi. üstem paşa aslen İtalyandı. Babasinın adı Françeskodur. Fa- kât İtalyanlığının ortaya konul masından hiç hoşlanmazdı. < © İranın Londra elçisi İran erme- rületinden Melkon han Londra- ya gelen acem şahma Rüstem pa- şayı takdim ederken: — m İtalyandır. Rüstem paşa fena p ilde e kazma şah huzurunda der- hal Ben Osmanlı olarak büyü- düm Osmanlıyım! Cevabını vermişti. Melkon Rüstem paşanın aslen İtalyan olduğunu şaha bil. dirmekteki sag kendisi, İran elçisi, ermeni gibi Os- manlı MER de Londrada bir hiristiyan ee kullandığını, bu ha- in ie ran şahina mahsus olmayıp lar hali- fesinin X yere bir Era hüs- tiğini ses ken tanbuldaki Avusturya elçisine şu satırları yazmıştı; (Avrupada Türk inhitatını ha- zırlayan sebeplerden en mühim- leri ve fenalıkların kaynağı Av- tertibat ala-! “riyordu. dığı yn bu fikir ve arzuları ileri sür. İm Baliye şu.nasihatları ve- ğ amenizi tanzim ediniz. Fakat endinize gitmiyen şekillerle onü devirmeyiniz! Kendi müessesele- rinizle telif edilemiyecek şeyleri Avrupadan istiare eylemeyiniz. Türk kalınız! İslâm şeriatinden müsahelekâr olmak üzere lâzım gelen esasları alınız. tiya: tebaanıza tam bir himaye tatbik ediniz; * paşalarınızın onlara iti- saflarda bulunmasına meydan vermeyiniz. Onların dini işlerine karışmayınız; imtiyazlarına 'ria- yet ediniz.) Tanzimat bu programı takip edemedi. Türk kalamadı! Garplı da olamadı! Mizacına uygun olarak verile- miyen ilâçlarla devleti aliyonia hastalığı seneden seneye şi ndi. yakın iki büyük komşu: Rusya ve Avusturya Osmanlı dev. letinin sıhhatini kazanması için takip edilecek tedavi tarzını baş- a türlü görüyorlardı. Onlar dev- let ie mm heyeti umu- Siler ğiledi, yata karar vermiş cerrahlardı; ki zamanından itibaren bu ameliyatın muhtelif safhaları ha- ya duruyordu. us diplomatı kabaca (oto- nomi yahut anatomi!) Demişti! (1) otonomiler anato- miye hazırlık olacaktı! Abdülhamid, devleti aliyenin mülki nazariyesini n, devletin Av- rupadaki memleketlerine karşı bü- yük alâka göstermiyen İngiltere- ye b Mn ni siteme isi Romanya ve Sırbistanın, Karadağın istiklâlle. nayı Avusturya ie gölün ey- Tedikten sonra leş Bulgarlara a ayri > Bi liz işgalinde Biltek” m idaresine tevdi eylemeğe olmuştu, Devletçe Abdülhamid zamahın- daha müessir ve âmeli surette tatbiki çareleri eği hemen mahalline bü- bir bieRAEği Gerilim veya eleği olarak, gi Suriye efendi böylece Şama gönderi mişti Yapılan vilâyet nizamnamesi- in her yerde iamile tatbiki kabil olamıyordu. İsyan ve iğti- şaşlar bazı yerlerde hüsusi idari i ünü zaruri gö: göste“ Giriddeki vakayi Âli | Sadrazi paşanın bizzat giderek ada için husüsi bir nizam vazını intaç ey- Cebeli Lübnan için de m böyle olmuştu. an Mecidin son A salin zam Kıbrıslı hım, şa Islahat için Rumeliye çıkar. mak lâzım gelmişti Cevdet paşa bu Mesele hakkın- da (Maruzatında) şu malümatı veriyor: (Bugünlerde Avrupa devletleri- nin devleti aliyeyi taksim bahsi- ni etmekte oldukları da duyuldu. Sefaretler Rumelide hiristiyanla- rın halini teftiş ve tahkik i için muh: telit bir komisyoi istediler ve bunda ısrar ettiler, Mütercim Rüştü Fransa sefaretine gitti; İli aliyenin telit komisyon gönderilm. ne muvafakat etmiyeceğini kati- yen beyan ile: — Ben kendim gidip teftiş ede- esi- rim! Dedi, Halbüki * Badişah Rüştü paşanın azline karar vermiş ol- masile mülrü hümayun müter- cimden alındı (7 zilkade 1276) ve gene Kıbrıslıya verildi, Fransız elçisi derhal mabeyine gitti, ai rz ve ihtar aşanın ifadesini etti. Yeni sadrazamın Rumeliyi teftişe gitmesine irade sadir oldu, Âli paşa sadaret kay- makamı nasbedildi Beylikçi za ii Kıbrıslının i vâlâ âza “Gğğai Paşa, milletinden Fotyadi bey - pa- Bulgar milletinden Gavril mn Şarki Rumeli Ve Gav- paşa - ermeni milletinden Ar- tin efendi - hariciye silik Ar. tin paşa - sadrazam Mehmed pa- şanın maiyetine memur edildiler. Ba mi ” disini İstânbuldan def” için Âli ve Fuad paşalai dan Prahsız iz sai icra politika manevrası- lee ii Kıbrıslı iptida vapurla im | gidecekti. Teşyi için bütün kelâ, rical Kandillideki yahsi toplandılar. ve hariciye nazırı Fuad paşalar Cevdet paşayı bahçede bir köşeye çektiler: — Bu teftiş işi politikaca pek nazik bir memuriyettir. İyiyi, kö- tüyü senden e Babıâli na- ihtarı arz ve ihtarında zerrece ve terahi etmemelisin! Kıbnılı Mehm; nel paşa Cevdet paşa da bu nie. te Âli ve Fuad paşaların ihtarla- rına göre hareketle e gay- retinden memnun bıra! Fakat bu sırada mi mese- lesi çe Fuad paşa Şama gitti, önderilmesini JSERİNLER ARASINDA Bir kadının tatlı bir tebessü- akat asıl ara“ ii r gider, aşka E fakat bu lâhuti ahenge kâa- ni da sönüp gitmek pek imla değilim Akıllı ki dinliyerek li mi? Hayır. bir rabıta- mâna olabilirdi. Yoksa gidip te öteki beriki ahbaplardan kendisi- ne münâsip bir kari bulmalari- nı istemek... ahidin günleri aşksız, mı rasız geçiyordu. Otuz iki yaşının yorgunlukları ile bu yalnız hayat el dekara > Çam- arşa deil ürü fır- lamak, uzak diyarlara gitmek için bir karar veriyordu. Fakat, ertesi dar zahmet? Netlen bu Gti malar? Neticede hep ayni $ey, hep ayni iztırap muhakkak olduk- tan sonra sada dolaşmakta ne mâna veri İOMİLAN çırpınirsın, yaralarından ak: daima daha ara, muttasıl daha rem gitmek istersin... e kervan geçer gider! Dünya gökte güzel bir şikar, kolay ele geçer bir ganimet gibi miyeceğin yerlerde yaşarsın. Bir yük beygiri gibi çalışırsın, kok- Taşmak Le adamların yüzü- ne güler: Ve Kirdar geçer gider! Sonra, hedefe varırsın, Fakat VEE gibi. Bae ii sün. bir kıy- e yoktur! Serap daima uzak- larda, daha uzaklardadır. Ve kervan geçer! Kalbin ne kazandı? Ruhun ne oldu? Hep miraret, Yorgunlu- ğun artık seni ezmeğe başlar. Göz- lerin etarfa bakar. Yalnızlık içinde ruhuna bir kardeş ararsın. Fakat hiç! Ve kervan geçe: İğ yenei çöldeki izi takip ede- Onlar da ayni çölü ayni mukad- derat ile geçerler. Biri ta kumların nihayetinde, bü: yük güneş fırtınalarının girdi- badı içinde çırpmirken başka mi? selerin nasihatlerini üp İn | madan İstanbula avdet etmek is- o paşa Kıbrıslı ii zı elçilerin Bosnanın taftişini N ihtar etmekte olduk- larını yazmıştı. Halbuki hünkâr kendi kariha- rn sadrazamı İstanbula ge- üzere Selâniğe bir vapur BP aş Tersateye emretti. Mabeyinden sadrazamın, kendisi- nede avdet için telgiaf geldi.) bir kafile ufkün m kendi- sini gösterir. Böyle bir kervan yolunda bir adamın hattâ bir ailin n ölümünü unutmak için çalışan, len inad eden bir K zavalli m bir sa- tani Bir iliz doğru ilerleyip duru) önmek bilmez susuz- luğa ağ arad, tuzlumsı Sönmek bilmez ümüdler ve hül- yalar için... idin günleri böyle geçiyor- Yalnızlık içinde gittikçe da- ha yalnız kalıyordu. Halinden memnur» değildi. Fakat bunu na- sıl değiştirebileceğini bir türlü bi- lemiyordu. Bazı sabahlar, baygin güller gibi kokularını azı ha- tıralar içinde canlandıkça baş- kapsıtı çalâcâk ve: kalk! diye- .. Yürü, ta uzaklarda seni bekli Tâ bir musiki nağmösi kak Bunu alarak iztırap başka bir şey bilmiyen o zavallı insan kalbini uzaklara götürüyor- o akşam, «kader» Çamlıcada- ki köşke kadar geldi, elinde yaz bir yaz bulutu gibi, küçük bir mektup halinde; Nahiidin ku- lağına fisıldadı. Ona; gel! detli. mektup onun çok uzun ren iradesizliğine, kararsızlığına galebe çaldı. Kendi kendisine sea La bu mektuptan .. dığı ku' Hizme edine Fiğ pi- şiren kağ Fatma kadına — e İli Nerejf ağ Çok sürecek çok sürer, — Bu sonbahara dönmiy& ek misiniz? — İşi Bilir! — Uzaklara mı gidiyorsutuz? -—— Evet, Sie uzaklara... — Nereye? — Bilmezsin ki sen... Afrika- Hahi arap Hihiyıklirik gek dikeni yere. mah garâBimi Ned. orya? Orada Me var der- ler İşte, le Şimdiye kadar oraya gitmek hiç aklıma gelmedi- ği için, belki! ihtiyar Fatma kadın bu gidişe akıl erdiremedi. Nahid, Çamlica- ya nasıl bir heyecan ve iştiyak içinde gelimişse, Afriköya da ha- yatına. yeni bir sisi bulmak şev- kiyle öyle gitti. İtalyadan dts karşiya, Tunusa geçmek istiyordu. Roma- dam sonra, doğru bir trenle sahi- le iniyordü. il tatlı gözlerinden, yeni bir hâyat vadini taşıyarak onun etrafini alıştı. — ç