A - Vee 13 Eylül 1935 Tefrika No. 121 CEN TAOLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR GiZiN OĞLU İSKENDER FAHREDDİN —— Oktay, Çinli filezofun odasındaki duvarda yazılı olan şu satırları dikkatle okudu: “Hatalarını yüzüne vuran düşmanını kötülemeğe kalkışma.. İlkönce vicdanına danış!,, “ Ayaklar baş ve başlar ayak Pasizi da) Tı anın tehdidi me ğe şi Pren- ses Ankine fenalık yapmak, için- den amd Ankinin soluk yüzü gün geçtik- “Şe eski rengini buluyordu. tay, sevi eril biraz daha dirildiğini — Ben Tanrının seal bahtlı bir kuluyum. diyordu. Senin ölümünü görseydim, inan ki, çok ağlıya- caktım. un File £ Kanon, prensesin ya- ağ ea ine içi- rilecek ve yedirilecek şeylerin hepsi önce birei rmedikleri too An- kin de yemeğe başlıyo: Cüda) bu vaziyet armin 'ne yapabilirdi?, urakinaya söz anlatmak kabil değildi. — Hele bir kaç gün geçsin ba- başka kurtul a filezof bir gün sarayda o- od anın arına şu sÖZ- si yazmıştı: «Sana, gittiğin yolun tehlikeli ını anının erek veli iyiliklerin in anlamakta güçlük çek- mezsin!» O gün, kapısının e 'çerken filezofun odası a Oktay han, duvarda kli olan bu satırları gördü. — Bunları kimin için yazdın?. Diye mağ buyrukları yanında değeri ee bu sözleri ilk ön ce kendim için yazdım. Bana “gerine varsa, onlar da okusun- bu sözleri birkaç kerre karık sonra, düşünmeğe başlad. — mi ei MA vu- Yanlara -b Oktay Alakuşu çok Kapani Ala- eşi hana şöyle demişti — İçimiz eki ağ ya- . yavaş, bizim dizginlerimizi kendi ellerine almağa başladılar. Günün birinde Kai baş ve başlar ayak olurs. ayınız!» Oktay bu sözleri sikerler rr v il yapılacak birçok e sisi Dünyanın dört çevre- sinden alıp getirilen tutsaklar, ya- vaş yavaş birer iş tutarak, bun- lardan birçokları yerlilerden ba- zılarını uşak gibi kullanmağa baş- lamışlardı. Çinden geri gelen ihtiyar Çut- say bile hana bundan bahsederek: — Burasını bıraktığım gibi bul- dım. Demişti. Oktay, yanaşmaların yerlileri uşak gibi kalibi razı olamazdı. Filezofun sözleri hanın içine işlemişti. Kendi ken- ine şöyle söylendi: lakuşun hakkı var. ii bey'iğini, uyaklr uşaklığını; tut- saklar da ni bilmelidir. a kb gidince işi Çut- say ile rl pe Oktay (Kızıl dağ) sarayında çabuk sıkılmıştı. Burada bir a kadar mer dinlendireceğini ve a geçireceğini umuyor- “EE koldan şimal memleketleri- ne, öteki koldan garba doğru gön- derdiği kuvvetler acaba ne hal- de idiler?. tay mütemadiyen bunları dü- i şünüyor ve (Batu)nun yerinde kendisi olsaydı, şimdiye kadar hem Kostantin (2) beyliğini, hem de Macaristanı ele geçireceğini sanıyordu. albuki buralardaki hıristiyan wi Kin (3) liler gibi zayıf mukavemetsiz o insanlardan mürekkep değildi. Çutsay bir gün hana 21 üç Çinliye bir Macar bedel- dir. Demişti. Demek ki, Macarlar bu kadar güçlü insanlardı. eğer Macarlar Rusya dan göç eden kırk bin çadır Kıp- çağı kendi memleketlerine alma- mış ve onları beslememiş olsalar. dı, Moğol ordusunu Macarlar üze- 2 kt N doğru yaran ae. ai ar bu ar dürüst ve derin dü- Şünceli imi kabileler #mda sürüp giden anlaşmamala- Tin sönu gelirdi. ara — Cengi z han, kendisine hata- larını söyliyenleri affetmez miy- di?. — Hata işlediğine inanmazdı. Yahiz vezirlerinden oMekelinin im sağır da söylese- kızmaz- 1, — Cengiz hanın hakkı var, fa- kat, benim gibi küçük adamlar, daima sikii hareket etmelidir, Ulu Hak. Oktay, Filezofun odasından ay- rılırken, birka uruma gelen bir in önce Kara: kabile reisinin b ime söylediği sözleri hatir- s5 Zz Şe- çecekti. Oktay han, bu sırada Bizanslıla- gildi. AKŞAM Reşad, per li ya- nında güzel kuzi vvet, Kilyos yolundan ban sinidi dö- nüyorlardı. Birden bire bir pat- lama sesi oldu. ba sarsıldı, durdular. Lâstikleri muayene eden Reşad: — Tekerleği değiştirmek lâ- zım, ayl Geni ız da arabadan indi. iageli kr ile meşgulken o ün pudrasını, dudakla- rının ram tazelemeğe baş- lamıştı. Bu sırada arkadan gelen bir otomobil durdu. izli gözlük- lü gi genç Reşada sesleniyordu: r ka oldu? Yardım ister ii İki delikanlı yaklaştıkları za- man gözlüklü genç haykırdı: — Vay, Reşad, sen misin? Ta- nımadın mı m iyemi az olurmuyum Fakat ismini al Dostu Reşadın yar- Beraber çaılşıyor- Biraz ötede duran Mürüv- veti işaret ederek: — Bu güzel m da seninle beraber mi? dedi — Evet, kuz: Reşad Simdi, di aliyor o lısını dostuna takdim erki dostunun ismini söyl rl e değil miydi? Fakat gözlüklü de- likanlı yardım ile meşgul oldu- Zu için takdim işinin yarı yapıldı- dığını pek farketmedi. Soruyor- — Nereye gidiyorsunuz? — Tarabyaya, Orada oteldeyiz. — Ben de Büykderede kalaca- . Arabalar ii mii mi sorup duru; — Canım kim bu? An ez nun ismini hatı Daha şimdiden lal galiba! Reşad zihnini zorluyor, bir tür- lü Dİ im olduğu- u bulamıyordu ed liz — Acaba yanlış olmasın? Se- ni birine mi benzetti yok m ki! -E Mürüvvet şüp- o dpi ismini bilmedikleri dostu otele yemeğe davet ettiler. Göz- lüklü delikanlı yemekte mektep hayatlarından, tanıdıkları dostlar- dan, eğlencelerden bahsetti. Or- tada bir benzetme olmadığı mu- hakkaktı, Fakat bu dostunun is- mi neydi? emekten sonra, delikanlı veda ederken: Sana telefon nu. marasının bırakayım, belki lâ r, dedi ve bir kâğıda nu- marayı yazdı. Reşadın zihni bir türlü bula- madığı bu isimle o kadar me: guldü ki o gece nişanlısı Mürüv- vete her zamanki gibi sıcak ve sürekli bir ie ile veda edecek yerde sadece bir Allah rahatlık versin! ile itfa etti, dalgın bir halde odasına çekildi. < Unutulan isim denize inen (Batu) haber almış ve Oktaya bildirmişti. Mektu a şöyle deniliyordu «Türkler dünyayı istilâya he- Tar vermiş gibi görünyorlar. Bu büyük tehlike karşışında derhal birleşmemiz gerektir. Düşman ©. zam Tunadan geçecekler ve Ma- anı baştan başa işgal ede. 7 Haber aldım ki, Mace- “(1 nı vermişlerdir. (2) Moğollar o vakit Bizansn (Kos pedi beyliği) derlerdi ve Bazli impa- ratorunu: (Kostantin beyi lardı. (3) Kin — Çin dilinde altın demek- ti yuta kişilere (Ata) adı- K. (4) Moğol ve Macar tarihleri, ristanın erzak tedariki için para- ya ihtiyacı varmış. Size askerce yardım edemediği için büyük te- essür duyan Bizans imparatoru, para ve erzak pa ii yardım etmeğe hazırdı Oktay lin yü hid- detinden köpürüyordu. Demek ki Macaristana Moğol ordularına Bizanslılar da engel olmak istiyorladı. tay (Kızıl dağ)da daha faz- a kalamıyacağını anlamıştı. Ka- rakuruma dönmek gerekti, izleri yar) inecek | Her akşam | bir hi Ertesi sabah, bir vesile ile b bu ismi öğrenmek ümidine düştüğü için, telefona saldırdı. Dostunun bıraktığı adrese telefon etti: efonda .hizmetçi kadın ce- vap veriyordu. — Dün gelen bey ile görüşmek istiyorum. — Hangi bey? Hanım ile bera- ber gelen mi, yalnız gelen mi ? Inız gelen, ismini söyler daha yeni geldim, hiz- İsmini bilmiyorum. — m şu gözlüklü... Bu çarenin de faydası olmamiış- tı. Şimdi telefonda bir ses ken- disini paylıyordu: Aferin sana! Benim adım ri mu yahu? Gözlüklü bey di- . Şimdi beygirler, köpek- e bile isimlerile çağırılıyor. vE le > gelemem, mersi. glirim akşama. ün Tarabyada bir türlü eğ- lenemediler, Çünkü Reşadın zih- ni muttasıl bu isim ile meşgul- — Âdeta lâkırdı anlamıyor, Mü- — Br seni düşünceli Yy rum, dedi. Rica ederim, söyl bana. Bu kadar dostuz, aramızda gizli bir şey olamaz. Sana bi faydam olabilirse... Reşadın zihninde bir ümid par- ladı. Gr belki öğrenmek ka- bil olacaktı: — Cesaret edemiyorum, söyle- meğe, e Para bekliyordum. Gelmedi i ira kadar lâzım, Bir aile r59 ocuk musun Reşad? Ara- mızda makbuza, imzaya hacet var mı? Alelli lirayı, Ne zaman paran lp verirsin. — midde boşa ei di dost ertesi tık Büyükderedeki müdikğNiğe İs- ea evdet Şi rabbi, nedir bu başıma gelen! doktora anlatsam bana deli der! diye kıvranıyordu Mürüvvetle beraber eğlenme Ta- Reşada zindan ol- ve gezmek için geldikleri rabya şimdi | arası, 24 Dans mi Sahife Hava tehlikesi Üye yazılanların Ankara ini bilen il SE ? — Hava tehlike- ie komisyo; 5 B4 Bayan Belkis Resai otelci 24, Azarya Pepin fırıncı 86 Musa Çelikçi 20, 8887 Halk fırını 20, Hasan eczacı Beşik! , 8889 bayan Hatice n 20, Osm car 3 3098 ei Türkyan Asır ef. yirmi beş Li 8899 dn Yavru Gil n n 20, 900 Nahim şeriki 50, 8901 Valera Müzaasi 20, 8902 Han: Deyi ri Harse direktör Radyo Me Cum İstanbul; Dans vap > (plâk), 19,10 Hit mask 19,45 Ege caz, 20, ns 4 Alek inni Map , 22,20 Muhtelif plâklar, Bükreş, 13-15 Plâk ve Papa 18 üziği. 20 mi, 21 işi veri gresinden röle, 23,30 Şen ği. 14 KM cumartesi 0 Fransızca ders, 18,550 © 7 İstanbul, 18, Dans musikisi Plak 19, Hal e musi- ki, 20 Spor konuşmaları, 20,30 Bayan Bedriye Tüz ül radyo & tango kestraları, sözlü eserler, 21,35 Son haberler - Borsalar, 21,50 e Ali Sezgin, keman solo, 22,20 Plâk nı riyatı, Bi Radyo iii 13, 3,55 Konser, 14,35 ONSET, 1015 en 3,15 Yal bnes dillerle 3125 Kon: e, 20, e Münih, 20 Müzik ve er ik 30 Alman Lİ dansları, gram müziği. ei 21 pi eri Tk 23 23 ordu. Tarabyada oturamadılar, İstanbula indiler. ir gün sonra, bir Akşam ga- zetesini eline aldığı zaman, Mas- Mel Allah lâyıkını eadlağı isim bu idi h Reşad hastaneye Odadan içeri girdiği va- kendi nişanlısı Mürüvvetin otur- duğunu gördü. iki delikanlı biribirlerine de- rin derin baktılar. Genç kız hiç ıverdi. Reşad dostuna doğru eğilerek — Münifciğim, dedi, gazetede kazayı okudum, hemen koştum. Bu son günlerde “> o kadar a p Ri i nun yüzüne | | w büyük bir ki... Sana şükran borcumu eda etmek için.. Münif, Kiri çatılmış dostu- dikkatle bakarak: — cele ediyorsun, di dedi ii yoksa kuzi rada görmek canını mı sabi — Hayır. Mür nız kuzinim değil, ikm da... Mim diyorum. Çünkü ar- tık değil — Ne a — Kendisini, evlenmeden ev- vel, şimdiden sana terk etmek da- ha münasip olacağını anladım. Sonra olacağına evvel olsun. Sonra em elli lira tıkama; rak Münife a: — Şu borcumu ödeyeyim de... günlerdeki gafletimi sana ileride anlatırım Dostu: te dargın neleri sıkılmış bir halde odadan çıktı, Hikâye i bus, rüvvet benim yal j ser. Mi 26 di Mi $ 23,10 Çiga a 4 midi 4 d ğ