CEREYANLAR, KİTAPLAR Çevirme işi kçeye yabancı bir dilden ür! EYE bir kitabın sözü ediliyor- du. Biri u üzenile bezenile çi- karılmiş bir iş, dedi. Doğrudan doğruya türkçe yazılmış gibi; başka dilden çevrildiği belli de- zi Hiç şüphesiz bu sözler o kitabı çevireni övmek için söylenmişti. Herhangi bir kitabı, hele bir ro- manı okurken dilimize uygun ol- mıyan, yadırgadığımız için bir- denbire anlıyamadığımız cümleler adar can sıkıcı ne vardır? Kaç kitabı, kafayı zenginleştirecek bi- rer eser olduğunu bildiğim halde, bu yüzden elimden attım! ya çar ı Büyük P etro, — Rus- memleketi- taplar hazırlanıp da kendisine su- nulunca beğenmemiş: «Böyle rus- ça olur mu yal» diye kızıp o bil başka şekillerle ifade ettğini hatır- lar da kulağımıza ve dilimize da- uygun gelecek, daha kolayca anfaşılacak cümleler bulurlar. vet, türkçe olarak dü. e ei pek belli eden illeri in- sanı rahatsız eder, Fakat bizim, yalnız başka dilden kitap çevirir- en inişte, herhangi bir ya- Zi yazarken bunu yapmamıza im- kân var bi Bunu yapabilme- mizi istemek doğru mudur? ik Petronun dayağını yiyen n sonra rusça! girdiği sarf, nahiv değişikliklerini de incelemek için o dili öğrenmek isterdim. Bir değişiklik olmamış- sa diyebiliriz ki, o devrim ne söy- İenildiği kadar zor, ne de köklü m Devrimin, her şeyden önce bir kafa gemi olduğunu söyle- mek, Fransızların şu La Palice ha- kikati dedikleri çeşitten, yani her- kesin bildiği bir şey ileri sürmek olur. Evet amma o çeşit hakikat- leri hatırlatmak da pek faydasız değildir. Kafamız değiştikçe fikir- Jerimizi” m için kullanaca- leri de başkala- cümleyi fransızcaya çevirin; gö- kalniz bu du ököründer ii bir iş olmaz. Halbuki o dilin ke. anlatılabilmesine meydan verm! O zorluk nereden geliyor? Sade- ce iki kafanın bir olmamasından, baska başka şartlar içinde yetiş- tiği için başka başka söz kalıpları aki Tin olmasından, n Avru; pa dillerinden ki- lâzımdır der- tiriyoruz?. Bize sadece bilgi ge- tirecek olanların, müsbet ilim ve teknik kitaplarının çevirilmesi hem oldukça kolaydır, hem de on- larda dilin yabancılık kokması gibi kusurlara pek bakılmaz. De- nilebilir ki onlar cansız, parolaya benzer bir dille yazılıp yine öyle bir dille çevrilir. Fakat felse debiyat kitapları için böyle değil dir. Onlard fe, e dar önemlidir. Onlarda cümle şek- kafami te bendinde; 6 değip tikçe içindeki de değişir. Biz öyle kitapların türkçeye çevrilmesini isterken, bize yeni bir ruh ha ti, yeni bir görüş, yeni düşünme tarzları aşılıyacağını umuyoruz. Yeni, yani bizde öteden beri bu- lunmıyan.,. Bizde öteden beri bu- lunmıyan bir hassasiyetin kalıpla- rı dilimizde nasıl #ülunabilir? Ka- famıza yeni yeni rı aşılandıkça dilimizde de yadır- yacağımız Gimepeğ belirmesi ta- biiğ değil m Şu var ki ik. ve kulağımız, kafamızdan daha ağır ye surette deği işiyor; kafamıza munis gelme- ğe başlamış fikirlerin, fikir «nu lot ifadesini de yaban- cı diye karşılıyor. «Doğrudan doğruya türkçe yi zılmış gibi, başka dilden gerilik. ği hiç belli değil» hükmünü, söy- ni düşünme tarzla- den çevrilmiş bir kitabı okurken, kulağımın yadırgadığı cümlelere rasladıkça sinirlenmekle beraber, onlardan hiç de bulamazsam yine çim- bizim dilimize uymıyacak hiç bir şey yok muydu? Onlar atlanıvermiş? Yok- sa dilimize uysun diye biraz olsun değiştirili mivermiş? diyorum. Biliyorum ki, bu sözlerim, bir- çok tembellikleri, dilimizin ince- ma üşünmeğ bağışlatmak ar- usu diye karşılanabilir. Ben de kr işlerine meraklı olduğum a W şekillerini an demek, uyabilecek, biraz dikkat edersek hiç yadırgamıyacağımız kalıplar- la ifade edebileceklerimizi de di- limizi bozarak anla o demek değildir. Nurullah Ataç Posta ittihadına ecnebi memlek mayan tler: rr 3600, altı sol 1900, ü a res tebdili için yirmi beş mi pul göndermek lâzımdır. a milşermlş — Hızır günü 118 Aleşam Yatsı z 04 in 429 9,1 Eye 1,36 Va, 3,39 5,26 1215 1556 18,46 20,23 NELER OLUYOR? Garib cezalar merika hâkimleri, kanunlar- da mevcud cezaların müessir ol- madığını gördükleri cihetle, suçlu- ları terbiye etmek için garip garip ceza tarzları icad etmekte biribir- lerile yarışıyorlar. Son zamanlar- a Amerikalı hâkimler tarafından icad edilen yeni cezalardan bazı- ları şunlardır: Anasına, babasına el kaldırmış 2 biri üç gün yatağında kal maği küm edilmiştir. Fena ineklerin bulunan bir genç kız, bir hafta müddetle günde üçer sa- at incili okumağa mahküm ol Ur. B S Anatomi derğlerine mahsus is- Lal bulmak i için bir ölünün mezarını açmış' olan beş tıp tale- besi, bir edi teker teker beş gece geçirmeğe mahküm edil- mişlerdir. Yaponyada bir boşanma kodulara sebebiyet vermiştir. Tok- yonun en tanınmış ve en zengin iki ailesine mensup genç bir karı ko- ca, üç ay süren bir evlenmeden sonra boşanmışlardır. Boşanmanın sebebi genç zevcenin, kocasına dansiglerde ve barlarda refaket etmek ve eski muhafazakâr Japon hayatından ayrılmak istememesidir, Japonyalı hâkimler, kararı genç kadın aleyhine vermişlerdir. Zira en esaslı Japon ananesine göre bir kadın, kocasına körü körüne itaat etmek lâzımdır. Ingiliz kralının pul merakı” İngiliz kralı Jorj, eski pul me- raklısıdır. İngiliz Ginesinde 1856 senesinde tedavüle çıkarılmış olan eski bir pul geçen hafta Londra- da arttırmaya konulmuş ve İngi- liz kralı tarafından 800,000 frai ga satın alınmıştır. gazete kâğıdından elbise Londrada Paper yuk adile tanı- n- nan ve anilan bu gaz kei yaptığı ” Sibiselerle sokakta gezip dolaşırdı. Paper ak gazete kâğıdından ya-|, pılan elbiselerin hem daha ucuz kı kâğıddan yapılı idi. Sonra bu adamın şu tuhaf âdeti vardı. Ha- olduğu zaman Times ga- zetesinin kâğıdından yaptığı elbi- seyi; hava sıcak olduğu zaman Sunday Chronicle e yap- ma elbiseyi giyeri Bir een nasl tutuldu? n hafta el şehri fab- in biri bir kolipostal ) nunda bir mektup asılı bulundu- ğunu görmüştür. abrikatör mektubu açmış ve hayretle şu satırları okumuştur; «Eğer bu güvercin ile bana on bin frank göndermezseniz, haya- tınız tehlik: ir.» Fabrikatör, derhal polise ha. ber vermiştir, polis İstenilen pa- rayı boynuna bağlıyarak güverci- ni galıvermesini e söy- lemiş, bir askeri ta; eciye gü- vercini takip lir polar Askeri tayyareci, güvercini Sa- int Etienneye kadar takip etmiş ve güvercinin aaa teşhis et- miştir. Zabıta, tayyarecinin ihba- 7 e tehdid mı me e m: iŞ ii eski er ği bi. ri imiş. Haydud cürmünü itiraf etmiştir. a mami Yazan: Mustafa Ragıb üm de muvaffak olduğunu ve ortalık- tan savuştuğunu d vaziyetlerinden şüphelenmeleri. ih- imali vardı; biran evvel savuş- malı idile ler. Bahusus Talât bey, külle arasında Talât beyin bu- lunacağında şüphe yoktu. Bu iki mühim vaziyet, Talât be- ” çok müşkül mevkie düşürmüş- ii takdirde şayed Atıf bey ele geçerse tabancanın kendisine aid görecekti. Talât bey, silâhsız kalmıştı, böyle nazik anda müdafaa vasıtasın- dan mahrum kalmak kadar tehli- keli bir şey olamazdı. Bu vaziyet karşısında Talât beyin yaptığı büyük bir fedakârlıktı, Maamafih, istibdad idaresinin biran evvel yı- kılıp memleketin hürriyete kavuş- masını isteyen genç zabitler, böyle. bi günde ken- dilerine düşen her türlü fedakârl- yaj azmında idiler, Bu se- th mülâzim Arif bey de genç fedainin istediği Karadağ taban- casını babasından almakta hiç te- reddüd etmemiş, başına gelecek tehlikeyi bir dakika olsun hatırına gelirmemişti. Atıf bey hapıshaneye getirilirse meş Arif ve Talât beyi Kırmızı kışla önüğde birbirinden dpi hür, Talât bey e dü şen daha önüm bir vazife ği ğunu hatırladı. O, Mehmed Ali . beyin kumandan vekili olduğu dör- düncü bölük zabitlerinden olmak- la berafier, ayni zamanda Manas- tırdaki ordu merkezinin misafir- hane ve hapishanesine memur bu- Tunuyordu. Bu itibarla bu müesse- senin idare ve inzibatile yakından alâkadardı. Mi bey, Atıf Beyle arkadaş- aka- MEŞRUTİYETTEN ÖNCE Manastırda patlıyan tabanca — Sıra No. 789 len vazif: barla cemiyet rehberlerinden nin getireceği talimatı bekleme kışlada Süleyman Askeri b€ beklediğini söylemişti. Arif bey yet tarafından bir vazife veri d4 ğini anlıyan ed efendi & Arif beyle beraber kışlaya git olmaz sen burada kal. in Arif bey kışlada Sal keri bey in yanına gir rdiği di kaid general) Manastırlı mülâi E Bağdadi id seyin ir di kaymakam ale bey gördü. Süleymi dan içeri giren Arif beye: Yarın sabahleyin erkei Şemsi paşa Manastıra geliyor» miyet, paşayı istasyonda ğa karar vermiştir. Bu işi yap” Zİ fedai arkadaşın ele ge çe lâzımdır. Sen de bu arkadaşi?” beraber istasyona gel. Siz . e” Prem kaçırmağa memui sup de: Sile eyman Askeri bey - yukarl hikâye ettiğim gibi- Şemsi gelinceye kadar ya fedai volüğ ii den bir fedai miz gel la müayyen ir ücretle ir fe gö tedarik edileceğini ei yö Şemsi paşanın Manastır istas) gi nunda vurulacağı düşüncesile a, e böyle tedbirler almağ! 5 larının h landığı takdirde her halde ilk ön- ce ordu hapishanesine getirilecek- lerini düşündü. Şu halde kendisine bir vazife düşüyordu: Atıf beyle diğer inkılâpçı arkadaşlarını ha- pishaneden kaçırmak. Talât bey bek yapacak, sonra kendisi de ortadan kaybolacak, belki de Ma- rda inkılâpçı zabitlerden teş- kil edilen çeteye iltihak edecekti. Cemiyetin neye mal olursa ok sun başarmağa azmettiği inkılâp, ancak böyle tesanüdle, el birliğile temin edilebilirdi. Talât bey vazi- yeti böyle muhakeme ediyordu. Bu düşünce ile hareket eden Ta- Jât bey, icap eden tedbirleri almak üzere > kasi ya me ve ha- pishanedeki vazifesi başına geçti. Vaziyet szdnlnımcsya kadar bu- radan ayrılmıya: Gemi etin Arif “beyle arkadaş- ei verdiği vazife na İdi? ülâzim Arif beye gelince: Pirlepede yirmi üçüncü alayın Ayni zama and3 z tasyonda bulunacak cemiy€! içi 7 — bitlere bir vazife daha verili, paşanın maiyetinde £ ie tasyona gelerek ya e ei haneye gitmesi, Ar i pik daşlarına verilen Tale ii masına imkân bırakmamışi” pirk Diğer taraftan istasyonda ii ken cemiyetçi zabitler de 2 şerli Paşanın maiyetindeki zabi temas etmeğe imkân bula: ike lar, Şemsi paşa istasyonda P ia zabitlerin trenden inen kendi esl” yetindeki zabitlere doğru Vi diklerini görünce vagon kek 'dan bağırarak: O (Deva an Askeri bey, od” ie yü” A