TAOLARI sile mz CENGiZiN OĞLU İSKENDER FAHREDDİN —— Oktay, Mabudenin saçlarını çözdü ve şarap kadehini doldurarak: Ge ağzını aç, yem bunu içmeden, yakanı bırakmam! | heykellerin yüzüne bi- Ter birer r baktı. €psinin gözleri, iğ ışıldıyordu. Artık korkula ik bir şey yoktu. Sebutay > heykellerin erk irer kapak ve. bunlardan birini çekip aç- a: — Cinler çarparsa mahvolu- Tuz.. Diyerek, Sebutayın kolundan <ekiyo, e aş ömründe, ölüm- le yüzlerce defa pençelemiş tes- sur bir adamdı, Elini ttı ve hey- kelin içinde amd bire cücenin ya- kasından çekip çı — Maskara! ipli mi İstiyorsun?, oad hanın dalkavuğuna dö- rek: — Görüyorsun ya? dedi, Ko- Takıların hilelerini nasıl buluyo- Tuz! Cüce şam titriyordu. y bundan sonra, sofada- ki aş heykülleğin kapaklarını açtı ve içinde saklanan cüceleri Meydana çıkardı. Merdivenin altında bekleyen Moğol akıncıları sarayın avlusuna Yayılmışlardı. ar beldesi)nin iç yüzü an mim sonra, Sebutay, akıncılarına gizlice şu a verdi: — Bu gece, han, prensesin mi- safiridir. Siz saray muhafızlarını gürültüsüzce ve birer birer yaka- İiyarak kollarını bağlayınız. Sara- Yı sabaha kadar tamamile elimize irelim. Sebutay, maiyetine bu emri ve- irken; — Hiç bir şeyden korkmayınız... Burada öreceğiniz cinlerin ve lan hepsi sal ve uydur- Mmadır, Düneyi de unutmamış Çıpa, Moğol Pleksi Hlk an ai (Ti-Pi)nin zekâsına hay- m kendini alamıyordu. Sebutay — Neden a lari si kadar cahil bir halkı & Ve aldatmaktan daha *ey var mıdır?. yere bir ik (Çang-Ho) adasının es Tarı min epi Kral, bade erek, yık larca mA e durma inanış- a oyalamağa kii olmuş- an tay, ertesi gün, halka sara- Yan iç yüzünü göstermeğe karar Verdi. Hanın dalkavuğu ile bera- ber bir odaya çekildi ve güneş do- ya kadar Miyim (Güzel Mabude)nin ilk defa şarap içisi..! an çi an a öyle tatlı bir dökülüşü var Prenses Şama, duvarda asılı o- lan şu levhayı Oktaya gösterdi: jin mina, az söyle, çok dinle vE Cengizin oğlu, bu satırları bir kaç defa okudu. halde, sr i el şturmak <0 için, benim daha İ Komtişmizi lâzım, a artık SE sonra benim zevcem gim.. benim sarayım, sizi; nızdan yirmi defa büyüktür. nuz şehir?. — e da bu ie elli ker- üyüktür. Karakuru, nın en büyük şehirlerinden biri: dir. enim oraya gitmem, kendi elimde değildir. — Niçin? Siz karar verdikten sonra.. buna kim karısabilir?. — Gök sakinleri.. ağla ek- ler, şeytanlar... Bunları bırakıp nasıl ma r da -isterseniz- bizimle sliküe ir ME: ana üç gün mül üç gün sonra size kati cevabımı veririm!, üklet veriniz.. — Pekâlâ, Razıyım, Üç gün ada- da kalacağım. — Askerlerinize emir veriniz.. hiç girin canını yakmasınlar. — Merak etmeyin!. Moğol as- keri, ekili el uzatılmadıkça, ko- lunu kaldırmaz. Bu gece benim misafirimsi- niz! Şu yanımdı hat edi — Beni yalnız mı Kalarak nız?, Diye sordu ve prensesin başın- da toplanan uzun saçlarını ok dı. mağa el ya e kadar hiç bir er- kekle böyle» yalnız ve baş başa ka- mamış, hiç bir erkek tarafından uu kadar candan ve yakından ok- şanmamıştı... Oktayın parmakları prensssin saçında dolaşırken, Şama, damar- larında birdenbire tutuşan bir ateş Korada prenses Şamayı uzak- uzaktan se- verler ve sevgilerini açığa vur- m: ekinirlerdi. Yerliler: «Mabudemizin eşi gökte oturuyor!» derler ve prense- sin hiç bir —— evlenemiyece- ğine inanırlardı. Şamaya fena gözle imei bile günah sayılır- dı. sevdiğim kadınların yatarken, içmek isterim. Dedi.. lerini öç kerre biribiri- ne vurdu. Şama ağzını açmıyor- lu. Bu sırada" içeriye giren bir ca- riye yerlere kadar eğilerek ayak- ta durdu. Oktay, cariyeyi çabuk savmak Haydi, bize şarap getir!.. mırıldandı. Cariye dışarı- prensesin başın- daki tarakları ia birer çıkardı ve Şamanın tepesinde bükülen uzun em Biye görüldü. omuz, m üstüne düştü Şa amanın a nihayet Gaziler başka türlü bir insan olmadığını çoktan anlamıştı "tava tehiikesi Üye meri ra 8 ii rl — Hava tehlike- şini b ü; S7 7623 B. ei ka) yden) — 724 İni 20, 7625 e ve 626 Hatip 30, 7627 Kale ya hmed alı b 629 Salih şekerci 40, 7630 ye Mehmed Salih 30, 7631 Faik ve Yaşa kardevler iğ 2 min Doğan m sizi iyesi 7661 Fe Çöigadan) vü 7662 Zey: nel 20, 766 664 Yunus 20, 7665 R Ra Tememeğ 20, 7666 Mehmed (D. EE en) 20, 7667 Seyit 668 (Düzceden) 20, Mensur Bayarm- ve 20, 7669 çeki 20, 7670 a 25, 7671 Tahir 20, 7612. Os Dürioğla 25, 7673 Rec ecep D: 20, 20, 7647 Halit ve kardevleii ederi Radyo Ağustos Cumartesi İst 18,30 Fransizca ders, 18,50 dona amli GA) Subartı Sekizinci senfoni (o (bitmemiş senfoni) plâk, 20 Spot öm it Çelebi, Baya fe sö sml 22,10 Hati zi ipa ) 13 Düyumlar, 13,05 5 Spor. ln orkestra, 13,4 İİ, s8 e B sücl muzik, 19 Duyum- Süe İmüzik, 19 Duyum- ki org kon- serini röle, yi Sa ler, 21,15 Radyo cazı, 22,30 Duyumlar, 23, 45 Dansın süreği, 23,15 Yabanci dillerle duyumlar, 23,35 yox ip 9,45 Hafif müzik, Sözler, e Novo Or ke için yayim, 30 nik konsı ser, 23 Spor, 23, 10 Rapor taj, 3, 20 ir 0 Plâk, 20,15 Duyumlar, O ret müziği, 21,30 Sözler, 21, 15 Si inn 22, Zenci sarkıları, 22.50 Hermann Şrammel müziği, 23,15 imei 23, 30 Plâk, 23,45 Salon eşte, 20,30 Opera ye ta ei pi 21.10 Hayv bi. gesindeki parktan röle, FnaE kini Va ön euse3 adlı operet 24 Çigan müziği. 30 Hafif ei ve dans 18,30 Dan musil ak), 19,30 Çocuk mil, hikâyeler, 20 Zira; mina ri e ke Nedim, 20,3 Ro caz Ve tango or. Ee ri b Son habe: şe 2 Bara an Garipyan Pir iyal Taj © prensesin bir şarap destisi ile dak getir- di ve Okta; ine bırakıp gitti. Koralılar üzüm » bölmelerde Slm sarayda şarabı ilâç için dı. Oktay kadehi doldurarak yi yudum içti: — Çok lezzetli ve eski bir şa. Dikim kendi elile prensese uzattı. Şama başını sallıyarak: — İçme: UN günahtır... — Gün ie — Edt e biz şarapla, fe- na ruhlu malükların ölülerini yı. karız. — Tabhranda bu nefis içkiyi en güzel kadınların vücudlerine ser- — Sizin başınız kaç kere dön- — Sayısını tanrı bilir. Ve elindeki şarap kadehini pren- sesin dudaklarına götürdü; di, ağzını aç, yavrum! Bunu içmeden yakanı bali ama o güne kadar ağzına şa- (Arkası var) vi... sonra, Serseri deliken hh Afife küçük yaz bahçesinin ö- nünde durdu: — İşte burası kocacığım... de- di, şoföre söyle... Burada bizi beklesin eni şoföre emir verdi, içeri girdiler. ei kadının içi içine sığ- mıyordu, Heyecandan boğulacak- tu Evet eN ayni bahçe, hattâ ay- Otandulak, Adnan: adım doğrusu.. de- di.. gidilecek ne kadar güzel yer- ler varken.. buraya gelip otur- mak.. Afife Adananı dinlemiyordu bi- mun | çocukluk arkadaşı idi. Biribirleri- | ni delice sevmişlerdi. Coşkun, çıl- | gın bir kile sonra ayrılmak lâzım gelmişti. Selim gayet başı- boş, kayıt dinlemez, serseri bir delikanlı idi. Babası onu tahsi için Avrupaya göndermişti. Hal buki o bir çalgılı kahveye girmiş, em yapmıştı, Derdi günü manı Ka ik bir hayat geçiri- T u, Lâkin ne kadar uzaklara e Afifeye dünyanın en ateşli | mektuplar Va işer Diyordu «Bili olamı- yacağım.. baban seni Pi gibi e e Ve ği 2. Ümid- siz b d İaşıp ii , Sahiden de mi oldu. Artık Se- tı, aklı başında bir adamla endir! di. Afife uzun kir seyahatten dön- dükten sonra ilk işi Selimle geçen çılgın maceralarının en zevkli ge- celerini geçirdikleri bu bahçeye koşmak oldu O zaman bu bahçenin tam kar- “a” yan yana iki evde oturur- iu. “Köşedeki küçücük tahta sahne- de müzik heyeti vardı. Bazan u- zun saçlı ihtiyar Rum kemancı on- k in sevdi- ıyı genç çiftin âdeta yanıbaşında çalardı. Selim de ona bahşiş yerine si- gara ikram ederdi. Şimdi Afife oturduğu masadan bu eski yaz gecelerini bütün te- ferrüatile hatırlıyordu.. şimdi kim- bilir Selim nerelerde idi. Birden- bire yüreği kopladı. Maas gibi oldu, Küçük tahta sahnede şlamıştı, Ham de «göz- lerin bana diyor ki..» şarkısı baş- lamıştı.. biran tereddüd etti., aca- ba kulakları onu aldatıyor mu idi? Yı ona mı öyle geliyordu. Kemancının arkası dönüktü Birdenbire çevrildi. mai K al Genç kadi kalbi duracak gibi atıyor- du.. Selim onun gözlerinin içine ba- karak bu 12 yıl evvelki eski şarkı yı, «gözlerin bana diyor ki...»yi fevkalâde nefis”bir tarzda çaldı.. O kadar güzel ça ki, balı- çe alkıştan kırıldı.. Selim bünu bi- tirince «serseri PR çal- nu çalarken Selim Afifenin kula- ğına eğilir: — B imdi masani da bir genç kızla, bir delikanlı oturuyor- du. Bu iki şarkı onu almış, geri- di gerilere, çok gerilere Het mıştı, Sl gene MEL arasında . Adn 7 4 ğ il bitti.. el. My yor. iin an başla” rının ucunda kemanı li Seli. me döndü, cebinden bir 10 liralık YED çıkardı, avucuna sıkıştır. A bembeyaz kesilmişti, Se limin ne kadar mağrur adam Aa biliyordu. Bu onun için gre bir tahkirdi. “Fak t Selim sesini çıkarmadı. Teşekkür etti. Selâm verdi. Uzak- laşi al artık duramazdı Adna- — Kalk., dedi. Artık duramı- Yacağıa, Mim ya gek o kadar amin bii ne fevkalâde çalıyor Fakat'Afife dimlemiyeu. Kalk. tılar. Otomobilde Adna — Harikulâde erme, Avru- pada olsa büyük bir sanatkâr ad- . dedilirdi.. 10 lira onun için ne üzül yük şeydir.. iyi ettim “değil mi Afife?.. ş Afife cevap vermedi. “e ği enha bir odi lu, serseri delikanlı.. zavallı Selim g nihayet bir yaz bahçesinde keman çalarak hayatını kazanıyordu de- mek?.. Halbuki ne refaha alışıktı. Bu hayat ona kimbilir ne <a geliyordu.. İki gün sonra gazetede Selimin | resmini görünce şaşaladı.. üyük sanatkâr Ferid Selim. kılarını salmıştır. Bahçede bı nan bir zat büyü Ee ale ne 10 lira bahşiş vermiştir. “Ferid Selim: ği irayı kayatımın s0- muna kadar saklıyacağım.. diyor» Bir yıldız. J 1908 de Ecnebi m Karşı ilk Kalkınmalar Türkiyede işci tarihine bir bakiş, 908 grevleri nasl başladı, nasil bastırıldı. Emperyalizm ve sendika hareketleri. Hüseyin Avni el 20 kuruştur Satıldığı yer: AKŞAM NEŞRİYATI