SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI IRTEM “— Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 512 sürükle; sürüklene ies yaklaşıyordum. Nasıl olduğu- nu anlıyamadığım, ede- tarafta topla- dan başka bir dil bilmiyor- , yarı işaretle tt a e indiler. inin enkazı İİ yeler ai bünlerle arı fenere çıkardı Japon gemisi kap- karadan fenere gelmişti. ımunla İngilizce biraz anlaş- > kaptan istersek bizi gemi- bulunduğu li limana götürebi- leceğini söyledi. Ben razi oldum. İ lât reisi Hüsnü paşanın oğ- lu Mehmed de muştu. Birlikte gelmesini teklif ettim, Razı olmadı .Müzika za- biti İsmail efendi de gelmek is- edi u (gideceğimiz iye # kzdadını ür tarafına geçtik. Balıkçı er İm bulunduğu yere geldik. Japon filikaları bir sathı mail üstünde başlarından asılı gibi duruyor; : bir kızaktan denize in- diriliyor. Bu ameliyat hiç te teh- likesiz değil, İsmail efendi bir ölüm tecrübesine daha girmek is- iyordu. Kaptana söyledim. Japonlar başina yakalayıp kayığa aldı- lar. Hepimiz içine girince kayık denize kaydırıldı Hava e sima idi. Fırtına pek dokunmuyordi Fenerci Ma bir avuç . vermişti. Aldığım ibaret olmakla beraber meli açlığa galip rağ meri içinde uyuyakalmışım la uyandım. nn mn efendi- den yk — da yaptığın işi gör! Dedi, "nie baktım. Karşı- mızda kocaman bir kaya dikil- miş. Taşın içi tünel gibi alçak bir kemer. Filikanın buradan e lâzımdı. çılar ğer altından ge re iğildiler. Kayık ee ve top “e. ından gülle çıkar bi tüneli Gece — saat iki suların- - limana geldik. Kaptanın va- uruna yanaştık. Gemi nihayet a yüz tonluk bir şey, gel — eN sizi (Ko- ğunu gördük. (Kobi) ye gidi- orduk. 'n bunları ve ayağıma yarım gelen kundurayı giyerek kapta- nın yanına çıktım. Dürbünle et- rafı si a Ufukta be- yaz bir şey görd Acaba bizimkilerden bir sandal mıydı? Dürbünü kaptana verdim. O da baktı. — Bir Japon can kurtarân san- dalı! Döndük; sandala Satan tek Ni bir Ja- unu da gemiye al- bulunmamışız da Meme ser- «me aş z! KN . “Bin müşkülâtla fenere gittik, yarı . İngilizce, yarı işaretle gemimizin i. battığını anlattık..,, ta gemisinin ve Can kurtaranı gemiye bağisile lar. (Kobi) ye gece vakti va dık. Kaptan bizi Eyes idaresine götürdü ve reise teslim etti, Hal ve vaziyetimizi kari Liman reisi bizi bir polis komise- rine terfik ederek (Kobi) nin en mütena oteline gönderdi. Burada bulunan yolcular, seyahhalar İs- mail efendi ile benim hal ve ki- yafetimize bakarak komiserle ge- ker bizi otelde bir elma vakasının failleri zannile acayi, tavırlar in lardı! n teessürümden ağlıyor, İs- mail len de sinirli, sinirli gü- 5 lüyordu! Komiser otel direktörüne Japon- ca gayet ciddi bir şeyler söyle- di. Anlaşılıyordu ki bize karşı pek hürmetle davranmasını ve her” arzumuzu yerine getirmesini tem- bih ediyordu. Bundan sonra otel direktörün- de de, misafirlerinde de bize kar- şı nl değişti, Odalarımıza çekilince ni gazetesinin meleri benimle g rüşmek istedi. Halim sel cevabını verdim. Israr tti. Niha- maceramızı © kısac. an: mecbur si b ni yaradan yatak kan-| lanmasın diye eli peştemal ile sardım. O gece bu otelde mü- kemmelen dinbendik ve uyuduk, Ertesi sabah emrimize vetilen iki Japon arabasile liman dairesine gittik. İstanbulda bahriye nezare-. de game ihtimam edil. mesini irade etmiş Kobiye me kazazede ya- ralılara hastanede öyle mükem- mel bakıldı ki... Benim İe kası. ğımdaki bere sasi e iradesi yo getiri İmparatoriçe bize bir sepet si- yah üzüm önder Gösüren ma- beyinci imparator! nin (Azlığına e ler. Mem- leketimizde nadirdir. İki ep Birini imparator ile keniJ'm. rarak diğerini onlara eiinleyiyo. rum.) dediğini söyledi. (Arkası var) Umum Emlâk | Acentesi Bahçekapı TAŞHAN No. 29 EHVEN ŞERAİTLE EMLÂK iDARESİ rüklüği mukavemtsizlikten kayalara dü- şerek batmışız! O gece asıl fırtına sahasına te- sadüf etmiş olan dört büyük ge- mi daha batmış. Bu Japon da bir KİRALIK APARTIMAN h ALIM ve SATIMI © TELEFON: 20307 Tefrika No. 55 - Yazan: a kendisi!,.. Bizi ta- rai eş batıracak.., Yüzbaşı haykırdı: i — Stop!... Yelken indir!... Motör susuverdi e iye enler İâçka edildi... Sönen ir balon . eğen güverte» doğru kıvırdı. Kotra şimdi eski- den aldığı ne yavaş yavaş ken- şan vapura doğru Bütün bunları büyük bir heye- can içinde seyreden kız, maki- neler susup, yelkenler inince bi- yan gözleri ile zabite bakıyordu. Yerinden kımıldamıyordu. Zabit dümeni bıraktı.. ona doğru yürü- dü. Dudaklarında acı bir kıvri- hış, bea bir gülüş vardı o- . Beyhude sevin- diniz, boş yere kyn, geçirdi- niz!... Gelen gemi bizdenmiş!... Hasır koltuğu ona doğru çekti: — Korku kalmadı artık, otura- bilirsiniz... — Teşekkür ederim, çok nazik- siniz!.. | Gemicilerden biri koşup geldi aklaştı ve e im mi? .— İstemez, o üzerimize yana- şır... Yahut biz onun üzerine gi- ve dümene doğru yürü- dü. — - Bağırın önden biz ona yana- şacağız! Gemiden boğuk bir ses yük- seldi i; — Üzerinize geliyoruz... Du- run siz!,.. Rampa edeceğiz!.. Yeniden motörler grek sıla . Hareket... “Geri Ma ini si ALLAHA ISMARLADIK! ESAD MAHMUD KARAKURD Gazal romorkörünün genç ku- mann rağ ek yüzbaşının sö- ü kes — ii biliyoruz... Şu saat- e i sizinle karşılaşacağımızi e tahmin etmiştik. Hareket et- ini gece orirl ee İne- boluyu haberdar e — Ya öyle vel — Tabii — O halde bize neye ateş etti- iz? İki pi te gülmeğe başladı.. Alay olsun — Çakar almazı tecrübe için mi? tecrübe için yat.. Allah rn versin.. gil çocuk oyuncağı Geçen gece bir Yunan mi çevirdik. Herifler az kalsın bizi mavzerle temizliyeceklerdi. Yir- mi defa e ancak bir defa patladı.. Nuhtan kalma bir tani ahmud dev- rinde hayli iş görmüş!... Ne ya- parsın elde bu var!... kelleyi kol- tuğun altına aldık, çıktık deni- zel... Adam ve Hangimiz öyle değil ki sa; Sen daha mı eminsin bizi . Bütün mil- let tırnaklarını süngü gibi kulla- izi pumuz da yum- Ha, onu söylü- poleni. nın 1920 mamulâtı gibi şıkır kır işliyor... O bile ös aksilik ediyor, görüyorsun ya! — Bari; bir iş bara ye bu salapurya ile?.. yüzbaşı mavi gözlerini aylar gevrek gevrek gülü- — yili bulunmadığı yerde keçiye Abdürrahman çelebi der- ler.. birader! avuzun yerini aldık 5 şimdi bu salapurya nsz altın başakları gibi uçuşup duru- yor... Mülâzım, koyu esmer cildi üzerinde kara gözleri ile tunçtan yapılma bir heykel başı gibi ba- kıyor... ve Ruhi!... Tafdil!.. Mülâzım üz! Zabitler yea dostça el lerini sıktılar... İzzet onlara kol- tukları gösterdi... — Buyurun oturalım biraz... Si- ze NS birer çay ikram edebili- > ekkür ederiz... Çayımız falan di var demek!. — Her şeyimiz mel. Birer sigara yaktılar... ln bundan konuşmağa başladılar. ülâzım ne şeytan bakışlı bir yırcık saçları kıvır kı- Gözlerini kamara- nın ME dikmiş bakıp duru- r... Biraralık ii dönüp de- — Yüzbaşım; İngiliz kızı ne iliz kızı mı, mereden bili- yorsunuz siz onu — in ve gelişler... ile!. naştı... Resmi elbiseli iki ei man a yok mu bütün bahriye zabiti kotranın içine at- Karadenizde, ieyen düşman a Bir yüzbaşı ve bir mü- emileri üümüze (katacağı ,,, Kamaranın önüne doğ- | amma vi Ne leyim , çok ru “ yürüdüler. Yüzbaşı mavi | nazlı şey kâfir!... Bizim istediği- gözlü, sarışın bir genç!... Saçlar: iz zaman değil, endi arzu et- sahil ilerliyoruz... andık mı vereceğiz karaya kendimizi.. — Bir torpido uzaktan sizi ie rürse kaçamazsınız sahile ka- dar... — Adam sendef.... Onun da çaresini düşün! . Teknemizde muz var... Hazır duruyor... lanacağımızı anladık mı bir kib- emi memi hep beraber uzanır gideriz şöyle gök yüzüne doğru!... İzzet sustu... Göz eşim yandığını hissetti... Gayri ihtiya- ri iki damla yaş parladı k bni rinde!... Dudakları ti — Siz ne kahraman esi larsınız! - (Arkası var)