25 Haziran 1935 - Tefrikka No. 41 CENGİiZi İSKENDER TACLARI ÇİĞNEYEN HÜKÜMDAR N OĞLU FAHREDDİN “Haydi, koş.. Ankini yaralıyanı bulduğunu Oktaya müjdele! Ben Ankini vurmaktan korkmadım.. Sen de beni yere vurmaktan ve ele vermekten çekinmel,, “Onu ben vurdum..l,, Oktay hanın çadırına giden nö- betci biraz sonra, elinde bir ok- la dönmüştü. (Şe-Ten-Şe) Ankini yaralıyan oku aldı, Üzerine bir avuç ince toprak serpti. Sonra bir ucundan tutarak yavaş yavaş suyun içine Tuli generalin gözüne gözünü ei bakıyordu. Şe-Ten-Se) çok sürmeden ba- Bi vi e is ir kadın atmış... Tali elinde tutuğu tahta bar- dağı yer — Ne ill dedi. Ankini bir kadın mı yaralamış?! General oku yere bıraktı ve çubuğunu ağzına alarak başını pe j okun üstündeki işa- retler, ie bir kadın elinden kafamı kendi elimle koparırım. — Fakat, Oktay, bu n- disine e nasılsa, yanın- da oturan Ankine saplandığını söylüyor, — Hayır.. bu ok doğrudan doğ- rTUya kali atılmıştır. Okun ar- kasındaki tüyler, dişi hayvan tü- yüdür. Kadınlar, tez atacak- ları okun ucuna, erk: hayvan tüyü takarlar. Eğer Gl; hana atılmış olsaydı, bu tüylerin de er- kek hayvan tüyü olması gerekti. soyumuzda böyle bir âdet yoktur. o halde bunu Çinli uşamadı. Kardeşine koşup anlatacaktı: «— hey ölenir şüphe tme.. onlar ımdur. Bu işi ya- bancılardan bü aa bi Diyecekti. Afyon kokusundan başı dön gözlerini kapadı, ağzını açamadı ve başını postun üzerine bıraktı.. horuldamağa başladı. bi Şe-Ten-Şe) bu okun kimin ta- rafından atıldığını anlamıştı. Ya- vaşça keizız çadırından çıktı. Kin generali, Şantonda göster- diği kükkü gözüne girmiş bir adamdı. Ordu karargâhında Moğol generalleri gibi serbesce dolaşırdı, Çadırdan ıkmaz (Akay)ı aramağa gitti, Generalin şüphesi boşuna değil- di.. Moğol ordusu içinde bu kadar isabetli bir oku (Dağların kızı)- ndan başka ki atamazdı. ikisi de kendi soyundandı.. İkisini de u. (Şe-Ten-Şe) Kaçardan > kindiği için, ona görünmek temiyordu, Yavaşça Akayın esdi rına girdi, (Dağların kızı) uyu- yordu. Güneş insanların tepesini kız- dırırken, Akayın çadırda uyuma- manlıklarla OOktayım| sı pek de manasız değild Şeytan kız, aranırsa, OYA Halbuki ondan işti, Kinli general, yerde yatan dağ- e kızına acıyordu, Keşki Tu- e, okun bir kadın meye a- taldığım söylemese| Genel e genc he başı ucun- Yı Akay gözlerini ummadığı bir adamla kar- şılaştı, gözlerini uğuşturarak ba- şını kaldırdı; Ne istiyorsun, Yoka? A: el beni ilk defa aradığı- na bakılırsi im bir iş için Kin ülkesinde mil büyük- lere Yoka diye hitap ederlerdi. agar Leman açarak sordu: ni niçin yaraladın?. olar, böyle tepeden inme bir *| soru karşısında şaşırdı.. başım ö- nüne eğdi: — kimseyi yaralamadım.. iki gündenberi yatıyorum. oku buldum.. o oku senden ra biri atamaz!. Ben çadırımdan kl almadım. e Ankinin yüzünü yorum. eneral yere eğildi. elini genc kızın başına koydu: — Attığın am edeceğim. Ba- na ge ül , Ankini ni- çin vurdun?. O da .soyum”z- dan biridir. ul Moğol hanının yanında bulunuşu, hepimiz için uğurlu olabilirdi. Ankin, Kin tut- saklarına yardım edeceğini bana gizlice söylemişti. O ölürse, hepi- mizin b na zincir vurulacağı- nı düşünmedin N Dağların ii) birdenbire ağla» mağa başladı: — De seviyorum, Yoka! Onı (Şe Ten$e) e lil bir şey anlıyamad — Kimi si mel -dedi- Kim- den bahsediyorsun?. Akay ellerini yüzüne götüre- — Oktay hanı seviyorum, Yo- ka! Benim içime bu sevgiyi s0- kan odur. Ben dağların yi > sevginin ne olduğunu ama- yaşıyan ie kız- ii Benim, içime bu sönmez ate- şi salan, beni dağların koynun- dan çalan odur. Beni rieden aha de- irden ellerini yüzünden . bir çekirge eşlerin © turduğu yerden f p kalktı: aydi, git Sas yin ha- na üds ver: Anki; onu göğsünden Haydi, damarlarında 80; kanını taşıyan ihtiyar Yoka! Ne- den düşünüyorsun? Bey e i Her akşam | bir bicâye a eynebin kocası öldüğünü ha- ber verdikleri zaman, delikanlı büyük bir heyecan ve teessür için- de kaldı. Olduğu yerde duramı- yordu, Odanın içinde aşağı yuka- 1. Arada ağzın- çıkıyordu. buna sevinmek lâzım geleceğini düşündü. Aradan bir kaç ay geçtikten sonra evlenebilirlerdi. Evlenecek- leri zamana kadar da Zeynep ile pek tatlı bir hayat geçirmek ka- bil olurdu. Artık Zeynebi kendi- sinin olmuş gibi hissediyordu, Bu- nu düşündükçe içinde geniş bir saadet ufku açlıyordu. kendisinin! Zeyneb dar kuvvetli bir bağlanma hissi vardı ki, ilk samimi oldukları gün ona: — Kaçalım, besi Ben bekâ- rım, senin de çocuğun yok.. Zeynep lie Fakat sapsarı ke- tai Tatlı bir ses bil değil! dedi. sonra ne zaman ona bu teklifi tekrar etse hep ayni c vabı veriyordu. yavaş geni kadının bu garip, esrarlı halleri- ne alışmıştı. Onu o kadar seviyor- du ki, ne yapsa, hattâ kendisine bile k büyük bir ıztırap verse bile kıza- mıyor, bir şey söyleyemiyordu. Belki onu bu kadar çok sevmesin- de onun için çok muztarip olma- a tesiri vardı. şı ömründe merbutiyeti duy- | bir türlü ayrılamıyacağını biliyor. mamıştı, Zeynep nm için her | du. Fakat içinde, günün birinde eydi. Onda esrarlı bir neşe, kıy- | birdenbire ayrılacakları korkusu metli bir elem, hiç bir an mem-| eksik değildi. Genc kadının ruhu- nun edilmemiş bir ümi n nu kendisinden uzak alg Zeynebi lal iğ 7 a v İhtimalki alki Zeynebi bu bari çok yordu. Bir di sevişi mişler, biribirlerine takdim edil mişlerdi. Gene kadın derhal ho- şuna gitmişti. Daha evvel bir yer- de görmüş, tanımış gibi geliyor du. Bunu Zeynebe söyledi. O böyle söylerler. Neşeli bir kadındı. Maamafih, gözlerinin içinde ruhundan et- miş bir ali ve ıztırabın gölgesi titrerdi. Bir gün Zeynebe: Siz dedi, bir neşe aydınlığı içinde yaşıyor gibisiniz. Fakat kal- binizin mahzun olduğu görülüyor. Genc kadın gülerek cevap ver- — Birçokları da böyle söylüyor-| Tar. Doğrusu, anlamıyorum. Fakat, ilk defa Zemele aşk- tan Vi zaman, birdenbire ciddileşi — Beli an bahsetmiyelim, de- di. ani ir lâkırdının sonu aş- ka çıkı Kad EM izm ne ya- pacağını me için ona aşk- tan bahsetmişti. Onu sevdiğine kanaat eli getirmez ki bir ümidsizlik ve ıztırap du Bu aşk başka kadınlara karşı ye du. linden ileride duyacağı yorgunluk ve bıkkınlık dakikalarını si yordu. Fakat Zeynebe karşı hunun derinliklerinden kanıya , z Ru sından ileri geliyordu. Kocasının hasta olduğunu, te- davisile meşgul olduğunu ona mektupta yazmıştı. Sonra, rından, kocasının öldüğünü az muştu, uştu. Ziyal be bir şey yazmadı. Bek. İemeyi münasip gördü. iki gün, kararsız, sinirli, e a kendisini tutamadı, Mek- azdı. Ondan ne talik Hi Yakvarıyerda, Nihayet, Zey- ez bir sesle, Ona birçok sabi ayni şeyi telefon etmişlerdi. Fakat Zeyne- bin ağzından çıktığı zaman bun- lar ta ruhuna kadar giderek ora- da tatlı, mesud ihtizazlar yaratı- yorlardı. Zeynep, sapsarı, geldi, Dudak- larında bir tebessüm gölgesi bile yoktu. Delikanlı ona doğru: Zey- nep! diye atıldı. Fakat kucakla- mağa cesaret edemedi. Zeynep biraz uzağa oturdu. Ka- rarsız, yorgun bir tavrı vardı, Me rıldandı: Şimdi ep sana.. .0 “kadar yorgunum ki... Fakat seni ai iü esme... Ne söyliyeceğimi şaşırım sonra... Ufacik bir düşünmek bi- le beni yı timalki sana hiç bir şey söylememek daha iyi Fakat, ge topla- . O beni olacaktı.. yap düşü p Iç Ze aebin kocası vardı. Bu ko- canın onun hayatında ne yer-tut- tuğ rmağa cesaret edeme- mişti. Arada, kocasını sevemiye- ceğine hükmettiği oluyordu. Ki- bar, oldukça zeki, zarif bir adam- dı. Araları iyi görünüyordu. Zey- nep kocasından hiç bahsetmezdi. Kendisine dair da bir ii anlat- mazdı. Nazik, sokulg güler yüzlü davranmakla derbi ruhu bir esrar perdesi altında gizli gi- i idi. ilk defa olarak kendisinin evi- ne geldiği zaman, Zeynep o ka- dar yüksek, o kadar temiz ruhlu görünüyordu si delikanlı saade- tinden ağ üldü, onun yüzünü, sisi okşadı. gözlerini öptü, İçinde genc kadına karşı o ka- Lala ve ele meyi korkmadım... Sen de beni nikki İsmin el, (Arkası var) hiç bir zaman sevme! ile Hattâ bir şey söylemedim. o kadar hoşuna gittiğim halde niçin benden hoşlanmıyordu? Onu bana celbetmek için o ka- dar çırpındım, muvaffak olama- dım.. Birçokları bana öşik oluyorlar- dı. Fakat hiç e e di gildi. bana bak- ması kâfi idi. Fakat istemedi be- ni, kendisini ZAM uğ- raştım. Aldırmadı.. ben de onu Bi göze Kabil olmadı.. tadımı ıztıraplı sesi sö- ner gibi sustu. Delikanlı, sapsarı 25 Haziran Salı İstanbul: 18, ns müsikisi Lr A konfer: 30 Gi ders, 19 9,3 e Tün, 2 e Mandolinat orkestrası, ler, 22, 10 plâk neşriy: pi win kardeş” e duyumlar, Di 15 plâk, , 21,15 radyı trası, el kiran süreği, ve bon 3,15. Yabancı dillerle 5 lar, pi İapeşte: 19,50 plâk 20,50 Skeç, 220 3 Opera orkestrası, 23, >. e 23, 50 > siyasal sözli Popüler Slav sarkıları, yayım, opera 23,45 3 air duyumlar. çe 20.1 10 plâk, 7 > a müziği > piyano 21,10 O İlanda müziği, 22 «Verbum Nobiles adlı bir sie opera, 23,30 e e enad mi konseri, ii ie 21,45 23,30 di id sergi ans müziği. borsalar, Muhittin viyo- miri del solo, 22 lük meşri- Mi ii Plâk ve duyumlar, 9,15 Konser, Vi 20 Film ve gi plâkları, 21,15 Piya no şarkı (Solist suvaresi), 22,50 Kon- ser, 23,15 yin ncı dillerle duyumlar, 23,35 Kon: 5 Opera orkestra: 21 Klarinet - el 21,30 Şarkılı e gan Be 23,10 Piyano konseri, 24 Ci Prag, 24 0 «Le Si Tzar Sal ingilize ,. tan» vik a piyesi, 5 hi yal Varşova, 23,05 Vusal imes 10 Salon müziği, 22 Ch kor 2,40 Chopinden Miyan. 23,15 — mü oi Breslâu, 2 Ula yayım, Haftanın, ala , 22 «Fun Faaped on nach dn si müzik! işik yayım, 23, Ver üziği, Hamburg, 5 Ulusal yayım, 2i i ie Yasim, 2 Dans müzii duyumları,s 23, © oram an 24 Koro kon: Beethow valar. izi Acentesi Bahçekapı TAŞHAN No. 29 ŞERA! TLE EHVEN EMLÂK iDARESi er” APARTIMAN AL ik ve SATIMI TELEFON. 2007 KÜÇÜK İLÂNLARI Çabuk: ve iyi satmak, kiralamak en ucuz ve en kolay vas- ein kesilmişti; ayağa kalktı. Zeynep devam etti: düm. rsi ve de mid ettiğim Delikanlı kendini bilmez bir ha iyi değil miydi?. Hikâyeci e Mozartın eni e , için en emin, 4 şey Saydam vi a ; b 3 4