15 Mayis 1835 Tefrika No. 209 ARBAROS Yazan: İskender Fahreddin Akdoğan, İbrahim paşanın konağı önünde yere düşmüştü. (Altındal) ölüm döşeğinde yatıyordu.. O gece, odasında göze çarpan bir kalabalık vardı Altındal, Akdoğana nüne geldiğinin farkında değil di, z Doğan Pi elile şakaklarımı « o Zuşturuyor bahçesi: Tabalık vardı, İbrahim paşa o gün- lerde sadaretten düşmüştü. oğan veziriâzamın ahbap- larının seslerini Pa» i kat tındal > lili da bir çok göller dolaşıyordu. doğan içini e vakti- le barelasdı dolaş eceleri, çektiği helecan ve a dü- de ve kalbinde Mm aşka bir kadın yaşamıyor. hiç bir kadını (Kazılelma) ak Mm yürüdü.. konağın Per aa dolaşan bir uşakla kar- yl İLe sordu: evde mi? — Elbette evde., bü saatte kı- .zının başından ayrılıp ta nereye gidebilir?, Akdoğanin alan hafif çük hanımın hastalığını düymz yan kaldı mı? — Çoktan beri mi hasta? Bu sırada Altndalın pencere- sindeki kafesi kaldırmışlardı. O gece sıkıntılı, boğucu bir hava vardı. kafesten sokağa askeden insan gölgeleri biribirini kovalar gibi, uzayıp kısalıyor, sonra bir- den biribirine karışıyor, kaybolu- yordu. Akdoğanın yüreğini göze gö- . Bir insan, ne kadar taş yürekli, ne kadar duygusuz olursa olsun, soru gelmiyen bu e ve e bundan faz- la day: e b an vali uzaklaşmak istedi.. tekrar yola Eeee ka- ranlıklara dalıp gidecek 'ürüyemedi.. göze 4 yen o meşum el, boğazını kopa- rırcas kuvvet R. e ii önün- de dur maki stem pe hazin, «— Akdoğ. ğan İstanbula gelmi diyorlar. Onu neden bulup getir- miyorsunuz? Son nefesimde onu bir dakikacık olsun görmek isti- yorum..» Altındalın sesi pencereden s0- kağa yitir rdu, Akdoğan bu sesi duyunca, yüreğine yıldırım- lar düşmüş sai iii ii bük- Tüm oldu. olduğu yerde eş kalı idi Artık Akoğanın kulakları bir şiş ANN la A ses işitmiyor.. gözleri bir şey gör- ve Sokağın ortasında ba- Imıştı!, Biraz önce Akdoğa; ei konuşan eri mudur, nedir?!, Koşun.. ge My paşanın ağası ve bah- çöranlar "Sokağa koştular. Akdo- n yolun üstünde uzanmış kal- .. bacaklarından çekip kapı- il zaman, ©- nu ilk önce paşanın kâhyası ta- nıdı: — Akdoğan.. Akdoğan.. aman Allahım, şimdi ben de düşüp ba- yılacağım. Kaç gündür peşinde koştuğumuz salad kapımızda ölü olarak mı bulacaktık?!, Uşaklar o Akdoğanın başına si rmnie n kâhya derhal İbrahim paşaya kğ z — Dev ee İçi aradığımızi bulduk. Fakat âhyanın ağzını bıçak e Korkudan titremeğe başla- açmi- rim paşa Selde aşağıya .. Akdoğanın up uzun yerde koş sam pe adı ölmü dense, uzun gile beri tanıdı- ğı halde onunla yıldızı bi mpi. Fakat, biricik kızının onu dı ölmesine dayanamı- Ta Elleri titreyerek yere eğil- e Akdoğanın yavaş $avaş ha görünce geniş bir ne- fes aldı: — ölm mein haydi kucaklayın u koca aslanı "Diye in Akdoğanı kucak- la: e .. (Altındal)ın odasına gö- türdül. ibi Lakin m, paşa, kızını ziyarete gelen hekimbaşıya yalvarıyordu: — Şunları ölümden kurtarabi- ı v Hekimba: bee gülerek cevab verdi: — Hiç merak etm am! On- lar ön lm "biribirler rine kavuşurlarsa, çabuk iyileşir- İerli nın yüzüne gül suyu ser- ele yanl Lokman ruhu Kült sela. Altındal, Akdoğanı birdenbire odasında görünce şaşırdı.. gözle- rini açarak Akdoğanın üzerine atılmak istedi, Hekimbaşı: — Acele etme.. şu baygınlıği geçsin de, sonra konuşursunuz!. Diyerek kol Mr çekti, Altın- dal sevincinden çıldıracaktı, Yıl lardanberi uyuşmuş damarları- ziyor, sikini ısırarak Akdoği rTarmış ” bakıyordu. Altınd — e) sonra ölsem de gü- züm açık gitmiyecek. O, nihayet benim oldu.. kendi ayağile bana geldi!. Diyerek yatağının içinde çırpı- nırken, Akdoğan yavaş yavaş göz- lerini ei; ve riley zü İbrahim paşaya — Ben lerini ad önce gö- Cin akşam | ir hikâye ila erkek | on tren Feneryoluna gel- ece s4 | mişti. Cahid birinci mevki vagon- dan indi. İstasyon pek tenha idi. Dışarıya çıkarken kapının önünde güzel bir spor otomobili duruyor- du. Biraz ileriledi. Birdenbire kar- şısına bir gölge çıktı. Yakası kal- kık bir pardesü giymiş bir kadın. Elinde pırıl pırıl bir tabanca ya- nıyordu. Tatlı fakat hâkim bir sesle: — Gık... Derseniz rim... Eller yukarı. Tabancanın namlusunu sırtına dayadı: — Yürüyünü Delikanlı yürümeğe başladı. Hayatında böyle şeye ilk defa ras geliyordu. Bağırmaktan uta- nıyordu, Çünkü kendisi gibi güç- lü, kuvvetli, iriyarı, sporcu bir de- likanlının dal gibi ince bir genc kadından korkması, bağırıp etrafı ayağa kaldırması komiklikti. Bu- nu âdeta ii seen öğeye. Sonra bağ a etrafta kimse- cikler pre Bundan başka sırtında bir tabanca namlu- su varken bağırmak da bir mesele idi. Bunun için nazlanmadan oto- mobile girdi. Genc kadın da'he- men yanına, direksiyonun önüne oturdu. Son derece mükemmel o- tomebil , kullanıyordu. Adeta bir ateş ede- tabancayı tutuyordu. Tabancalı elini icabında le mezi kal- mükemm. rette kendi- bi < omobil, asfalt şosenin üze- rinde son ni Bastancıya doğ- ru koşuyordu. Genc adam niha- yet bir ai gösterdi. Sordu: uzum., ne oluyoruz Allah ame. Bu nedir?.. Nereye gi- e a aksi bir sesle: d abe iyi el Ne iri göz- leri, ne kırmızı dudakları bii Sinirli halile bile ne Deyi şeyi irdenbire onunl, z alay si mek sevdasına düşü — Siz eşkıya mısınz?.. dud filânsınız galiba... Şık kadın birdenbire gözlerini Yapi asfalt yoldan başını çevir- i. Cahidin yüzüne, ta gözlerinin içine bakarak âdeta bağırdı: — Asıl Hay- eşi kıya sizsiniz.. ası kaşarlanmış haydud zatı alinizsi- niz?. Cahid büsbütün şaşırmıştı. Bu ince, zarif, güzel genc kadın ne- ler siren Affedersiriz amma.. anlıya- nala ben ne eşkıyasıyım? Ne haydudu?. — Ne eşkiyasi mi Kalb Beya, Kalb haydud — Hım... O mesele ii? — Bi di utanmadan itiraf €- diyorsunuz! ibrahim im paşa: — Sevgilinin evindesin, oğ- ! lum!, Diyecekti.. söylemek istediği özler boğazında düğümlendi. ağzını aç sikdi? Altındalın sabri tükenmişti. zun saçlarını eğin yüzüne döktü: — Aç gözle e Değe > EZME yü “ . bi ir kel vE mek ii sun stemez misin?. (Arkası var) r şey anladı isem Arab o- yi Ne itiraf canı; — Siz benden iyi Bilirsiniz., ne ise.. artık bu meseleyi kapatalım rica ederim.. işte zaten geldik de tancıdan epi uzakta, etra- ğru tabancısını tutuyor- du. Demir kapının iki kanadı da açıldıktan sonra genc kadın tek- rar otomobile bindi. aydınlığında Cahid bakımsız, korkunç, ağaçlarile dolu bir ne bir isi düşüyo: di Macera büsbütü A- caba a mı düşürülüyordu. Nihayet köşkün mermer mer- diyenleri önünde durdular. Genc kadın fenerleri söndürdü. Tekrar tabancayı genc adamın göğsüne dayıyarak: — Yürüyünüz bakalım.. dedi. Şimdi elinde yaktığı ceb Feesi ile yol gösteriyordu. Köşke gir- » Büyük köşk, ai ii zaman işi fakat çok pahalı eşya ile döşenmişti. Fakat her köşe- de bir korkunçl ir esraren- gizli romanlarda u bir ra Şeki vi ei süzdü: Bu odanın, dedi, kapısı de- mirdendir.. bam öyle yaptırmış, ml de de- s kal Köşede yat miz yapılıdır. © Bakın masanm ygs de size ai hazırlat- m pencereden imdad mim- dad çağırmağa kalkmayınız.. dö- nümlerce yer, bütün etrafındaki ucsuz bucaksız bahçeler bizim- dir.. et. hem karışmam... bu odada tamam i kişi mi ğe bulun- muştur., rtesi sabah kapısına iki > Sil hafif vuruldu. Anahtar ne iki ge döndü. Kapı ir Kırmız: Pijamasile, akşamki ka- gir: Gülümsüyordu. Cahid gündüz onun çok daha güzel olduğunu gördü. Hakikaten nefis bir şeydi. — Ben de me tek başı- nıza belki kahvaltı etmeğe sıkı- Ai e düşündüm. Ben öyle- yimd un için isterseniz bila ei edelim. — Aziz mah karşıma teşrif etme; Hem öyle somurtmamanızı da bilhassa rica ederim Sonra sahte bir ciddiyetle: — Emin olunuz aziz mahpu- Yedi gün sürecek olan İdeti mahpusiyetiniz» esna- sında e sıkmamağa gayret edeceğim.. kahvaltıdan biraz piyano çalarım. Olmaz mi?. kenc Sl birdenbire sordu: — Siz çapkınmışsınız öyle mi?... — Eh, bir par: parça iye Zavallı Nadide.. Kuzenğım nasıl andır traftan kimsecikler geçmez.. sonra size HASAN KREMİ Dünyada mevcud kremle- a ebedi bir taravet W veren Hasan öm mayınız. Kutusu 50, 3 20 Türkiyede erir pa etiketi o yapıştırı- m ve halkı aldatan kremle- re, ve sair ıtrıyata aldanmayı- nız. Hasan markasına dikkat ediniz. n Deposu Ankara, İstanbul, Beyoğlu. da bırakıp başkasile nişanlanma- ğa kalkarsanız ha... İşte biz de sizi nişanlanmanızdan bir hafta niz mı?,. Tabii bir hafta burada” i sınız, i işan günü nişanlınızın evine İş gidemiyeceksiniz.. biz de sizi «Nadide ile Bursaya gitmiş» i bunun Zavallı Nadide.. iki gözü iki derin geldi... «Eşref beni bırak- tı. başkasile nişanlanacak.» de- — Son trenle Feneryoluna ge lir.. uzun boylu, yakışıklı. tatlı bakışlı... Genç ve şık bir adam. Kumral.. dedi.. Tarifi üzerine hemen sizi ta nıdım.. nasıl?. Cahid salaş, iükemmel amma.. ben Er esi değilim.. Cahidim.. Genc kadın güldü: cak mıyım sanıyorsür nuZ.. iz, yalan. Mi buradan ei Juri kavuşm $ a yeti; > emen genc kadin. olsa bu hapi: a kadar sürse... Di- Vi Se gülümetiyor — Ah şu erkekler ne ha şanlınız aklınıza bile gelmiyoral — Fakat ben Cahidim Eşref değilim İki gün sonra Nadide seldii Selma büyük bir heyecanla so yordu: — Aman bu mu?. Çabuk söy le, Nadide: — Hayır.. dedi.. bu Eşref de elek büyük seviçle talimi) olmıyarak boynuna ai 4 — Aho yi ar memnun oldum. Sonra birdenbire kalan o nun boynundan çekti > — Ah.. ne Sağın. Hiç far kında değilim. Cahidin dua kabul edilmiş , hayatı Ni ti, Hapis ömrünün sonu na kadar m j (Bir yide) . e ei sake See | i i İl N ! i