11 Mart 1935 AKŞAM Sahife 9 DEMEN Tetrika No. 149 BAR Yazan: OS İskender Fahreddin Venedikliler, Türklerin istediği tazminatı toplıyamı- yorlardı. Turgud Reis söze karıştı: “Papanın başındaki altın tacı da isteriml,, Venedikliler, al el sulh şartlarını çok ağır buluyorl Sulh müzakeresi e ami- tal gemisinde yapılıyordu. Venedik hükümeti ina Kont dö Gripsi ve maiyeti bulu- nuyordu, Sulh heyeti pie Bar- arosun ri e taşını; Barb. inatı Sir rak Venediklilerden istediği ya- rım milyon altını almayınca ha- semt iane heyetleri teşe et mi et varidatını tamami- le eylemiş! Barbarosun verdiği on beş gün- lük mühlet bitmek üzere idi. Bu- Bari onlan işkenceleri dinledikce: u ceza size azdır bile! Ve- Hilen mühletin bittiği gün para- tamamen teslim edilmezse bü- il ei tedhiş etmekten geri di Venedik yi şehir vin ları vağitasi zenginlerin evl. ve ei en leirilee; kıymetli eşyayı ucuz ucuz «-sattı- ye La dul kadın vardı. Pa valisi bu ka- dınların bile boyunlarındaki al tın zinetleri ve kollarmdaki altın bilezikleri zorla alıyordu. Bu sırada Papanın bir beyan- hamesi halkı büsbütün galeyana fetirmişti. Pana bu beyanname- sinde; «Türklerin memleketinizde: an evvel uzakla amı İsti- anız, beşikte yatan çocukla- Hnızın göğsündeki altın salipleri bile derhal hükümete teslim etme- lisinizi» Diyordu, Halkı heyecana düşüren bu söz- lere j isyan edenler ve «Erkekleri- Mizi bundan sonra harbe gönder- gm ği bağıranlar ar- hali: u harp — ii felikeriş üne sokaklar Ağlaşıy, ordu. Ahalinin bir kısmı da kiliseler- *iyade ileri gidiyorlardı. Bütün bu 7 ve gayretler boşa gidiyor. Ceneve rezin toplanan atarım miktarı üçyüz bin Ve- ln ancak üçyüz bin Wi res Milletimizin feryad ını yakından duyduğunu emen Türk milletinin merhametine şığınmak- tan başka ne yapabiliriz?, Bunun- la iktifa ederek muahedeyi im- zalarsanız, Türk milleti şerefine memleketimizin her köşesinde bü- yük şenlikler © yapacağımızdan emin olunuz!» Kont Gripsi bu sözleri söyler- ken, başını yere kadar eğmiş ve alnını geminin O güvertesindeki ziftli tahtalara sürmüştü. urgud ve Akdoğan reisler Barbarosun arkasında duruyor- lardı, Barbaros, Turgudun yüzüne ökt: — ne dersin bakalım? -d di- Harp tazminatı olarak teklif ettiğimiz yarım mil karşılık Sn bu parayı kabul edelim ami reis göğsünü (açarak meydana çıktı: — Bütün Venediği satsalar, i para bo; i yar ii kapayamaz. Diye bağırdı. Kont Gripsi korku ve heyecan içinde titriyordu. Akdoğan da söze karışmıştı: — Papanın ın başındaki taç yüz- bin lira değerinde imiş. Toplanan altınlar arasında o da var mı?. Venedikliler tekrar başlarını ye- re eğildiler ve ağlamağa başladı- lar. Barbaros, Venedik murahhası- — Yarına kadar düşüneceğim. sözleri Barbarosu Akdoğ operas düşüdürmüü. Papanın seydiği tacın değer, Venediklile- rin anlatışıma göre yüz bin altın- dan fazla idi. Fakat, Papa, bu tacı Türklere vermemek için, bir milyon değil, ve fazlasını da tedarik edebilir- Mae bu konuşmadan son- ra kararını vermişti. Ertesi günü Venedik murahhasları gemiye geldiği zaman: — Ya parayı tamamlarsınz... Yahud Papanın tacını da getirir. siniz! Başka türlü uzlaşmam. di- ti, .## reis, geminin baş kasa- | > ur; resinde Akdoğanla konuşuyordu: — Herifleri iyi sıkıştırdık, de- ğil mi Turgud dayı? — Ben Barbarosun yerinde ol- sam, Andreanın evindeki altın şamdanları da isterdim. — Altin şamdanları li Onun evinde böyle değerli şeyler var mı?. — . Ben gözümle gör- Orada Kral Beşinci Şarl tarafından kendisine hediye ilmiş iki altın de pm. Her akşam bir hikâye t ler. Kahkahalar arasında sigara- larını tüttürürlerken e bi- ri ortaya bir fikir attı — Haydi saklambac geni Zaten delilik ya; için fır- sat arıyorlardı. Bu teklifler alkış- lar arasında kabul edildi. Düm- düz siyah saçlı, iri simsiyah göz“ rici bir güzelliği vardı Her genc onun bakışlarından bin bir mâna çıkarırdı. Erkekler için Hulyanın biraz yanına yak- laşıp nar nefis eee o; doya koklamak bile büyük bir sa- adetti. Hulya: — Fakat, dedi, bir şartla Ev mmm zengin ı bir tüccardı. Söze a — Mükâfatı ben koyuyorum. yle mami ni rg Böyle berkest edeceği, Simsiyal Yağ ebe Ayşe göz- lerini kaj — Haydi... e Çabuk saklanın... erkes çil yavrusu gibi dağık Kimi bir dolabın içine, kimi hr arkasına ki- i bir masanın altına girdi. Fuad m yanına yaklaş- — Öyle bir yer kimisi ki.. dedi saatlerce arasalar yada bulamazlar... Hulyanın EN parladı: — Sahi m — an iü amma... Söyle- Hulya e eme biraz sokul- du. Gözlerini gözlerine dikerek. Ağır, vx kelimeleri eze eze olur. dedi, beraber — e Fuad Yüğii verdi: . Siz ne istersiniz ki, bir rte gel reddedilme- sine imkân olsun?... Si: ine hiç bir zaman aHaybi lemiyecek kadınlardansınız... — Şimdi söyleyiniz. bakalım. Bu sizin saklanmak istediğiniz er neresi?.. — Gayet basit. . Bizim çocuk- fükemm. İğicirlkrdzi ç Şe kün arka tarafındaki yatak oda- ına girdiler. Büyü karyol: I uzandılar... * Hulya: — rn dedi, elbisem ber- ad ol SLM değeri elli bin altından fazla Giri Ms hâlâ onun e- sele ada ruyol — Elbette irüğen Ne gi- ecek?. açırmış olmasın?... — Kaçırmak mı dedin?! O az kaldı kendini bile kaçıramıyor. du. İspanyaya güçlükle firar etti. O saatte gözü ne şamdan görü- yordu, ne de evlâd. — O halde Barbarosa bundan da bahsedelim. (Arkası var) vee Kadınlı, erkekli bir alay gencti- j — Zarar yok... i onlar bi- zi kim bilir ne kadar ararlar... Oda karanlıktı. Karyolanın al- tında yanyana Mehri — man zaman, etri afı dinlerken ba ları biribirine değiyor, saçları b. ribirine karışıyordu. Elleri biribi- rine dokunu; Fuad ne za- mandanberi doya doya koklamak istediği yanındaki nefis koku ile HASAN Öksürük Petler Oksürük, Nezle, Bronşit, Bo ve Göğüs Hastalıklarile Sesi Kısılanlara Şifat tesirleri çoktur. tur. uruş HASAN EGZA DEPOSU ciğerlerini dolduruyordu. Bu sak- lambaç yol hiç ummadığı bir saadet ii Hulya ile > li bir oda da baş- başa kalacağını rüyada görse inanmazdı. Eğildi, Hulyanın kula- ğına fısıldadı: — Sal oyunu meğer insanlara ne büyük bir saadet te- min ediyormuş.. Hulya bunu işitmemezliğe e di, Fuad devam etti — Sizinle böyle müner giz- li bir iş yapmak ne liyor 7. Şimdi i Pp ikimizin karyola ve ö en uzakta, es ten gizli başbaşa kalmak... Hulya kıvrak kıv- güldü: — Karanlık sizi şair etti gali- — Karanlık değil, sizin koku- | . Bu saklambac oyununu w Mi uzatmak istiyorum... O kadar ki, bizi hiç, hiç amma, kı- kadar yamete asi Hep böyle yanyana kalalım... Hulya gıdıklanıyormuş gibi az gi değilsin hani... Böyle alelâde bir saklambaç oyu- nundan şairane şairane bahset- mel durun, yeri din- iğ Merdivenlerde bir ayak sesi... were de bizi dm Fuad: — Aklıma bir şey geldi... pının anahtarı üzerinde idi. men gidip kilitleyeyim... Yerin- den fırladı. Kapıyı kilitledi. Tekrar Hulya- nım yanına döndü: tuhaf... Şimdi dışarıdaki insanlarla bizim aramızda bir de kilitli kapı var... Kilitli bir kapı- nın arkasında sizinle yapa yalnız kalacağım aklıma bile gelmezdi. Ka- He- Fakat dışarıdaki se mıştı, Kapının tokmağı çevrildi. bir ses: — Bu kapı kilitli... diyordu. — Mutlaka burada olacak- — Odanın bir anahtarı daha . Sokalım. Öteki anahtarı düşüren kapıyı açarız.. kalyolanın Glide: a . dedi yakalanaca- x — Daha kaj açmalarına va- kit var... İsterseniz balkondan bahçeye kayıverelim... Balkona çıktılar. Fuad Hulya- nın beline kolunu doladı. Su bo- rusuna tutuna tutuna aşağıya kay. dılar, Bahçenin kuytu yerine çıkalım.. Suadiyeye doğru yürü. yelim. oi olur... bir şey olur... Bir — Çok şık türlü bizi Öühün azlar... Onların lerce ear bir göz önüne getirin... Ne hayret ede- HASAN Kurret Şurubu Zaafı Umumi, Kansızlık ve Kemik Hastalıklarına şifai te- sirleri çoktur. Çocuk- lar, gençler, genç kızlar ve ihtiyarlar her yaşta istimal edebilirler. HASAN ECZA DEPOSU EUR EK A TEZ EE cek «Bunlar ne oldu?» diye ne kadar şaşıracaklardır... Kapınm yanındaki portmanto- dan şapkalarını aldılar, asfalt yo- la çıktılar. Mehtablı yaz gecesi çok güzeldi. doğru w zandılar... Plâjn önüne gelmişlerd — Dü i.. Ayşenin oto- mobili kornasının sesinden tanı- dım, Bizi sokakta arıyorlar... — Hemen plâja girelim... Bi- zim orada olduğumuzu ummaz- lar... Plâja girdiler. N — Birer değil mi?. Bizi denizde hiç bulamaz- fatı o kadar hak etmiş oluruz. Biraz sonra serin dalgalarm arasında şakalaşıyorlardı... Gece o derece sıcaktı ki, kum- ların üzerine mayelarile uzanıp uzun uzun konuştular, Birisi: . — Artık dönsek... Dese öte- ki: — Ne kadar geç kalsak o kadar iyi. diyordu, Nihayet ralarını tüttürerek kumların o üstünde w- vee yavaş yavaş güneşin doğ- m — Olin p Li Bari bizi bir gün bir gece bulamasınlar... Şim- di Miiztü giyinp İstanbula inelim. Beraber yemek yiyelim, sonra si- nemalara çıkalım. Akşama hiç gören olmadı, Galiba Avrupa- ya gitmiş lenmişlerdi. Tamam beş sene sonra döndü- ler. Hulya e gece saklandıkları evin sahibi zengin tüccarın karşı- sına çıktı: — Gö z ya... dedi tamam beş sene bizi bulamadınız... Ve- rin eye hediyemizi... Yalnız z geçtik, çocuğumuz oluyor. Güzel bir beşik isteriz. Beş sene süren saklambaç ni- hayet bitmiş (Bir yıldız) '