lin 17 Şubat 1935 AKŞAM Sahife 9 Tetrika No. 127 ARB Yazan: AROS İskender Fahreddin “Yarın, inşallah, şu boyu bosu devrilesice herif kaptanlık sandalyesinden tekerlenir de, sayenizde o sandalyeye kulunuz otururum..l,, Barbaros için hazırlanan yeni bir tuzak..| İbrahim paşa, o gecedenberi arosu görmemişti, Sarayda, sırası geldikçe donan- ma işlerinin bozukluğundan ve Barbarosun dik kafalılığından bahsederek padişahı kışkırtmak- m geri kalmıyordu. Veziriâzam bir akşam Kanuni Süleymana o Ayas aşanın sada- kat ve fedakârlığından dem vu- en: —Barbaros Hayreddin vazifesin- den çekilirse, onun yerine Ayas an daha münasibi yoktur. Demişti. o Halbuki padişahın Barbarosa itimadı vardı. Onun €r geç (Andre Dorya) yı Akde- ni iyice imi emin- Kanuni Süleyman bu emniyet- le Hind seferine çıkmayı bile dü- #ünüyordu. İbrahim paşanın söz- lerinden kuşkulandı: — hı. duyduğun mi var O Barb bir ş aros bana işler den bezdiğini söylemedi. Diyerek veziriâzamın ağzını Aramıştr. rahim paşa bu fırsatı kaçır- mak istemedi: anedeki reislerden bazı- izden bu hizmet- . Çok yorgun olduğundan, ia çekileceğini umuyorum. uni mim 3 er? mun ka li EMİ çe- kilmesini ye arzu etmem Ayas Paşa onun yanında dümen- cilik bile yapamaz. Tez haber gön- hiç e erin..! Bu gece saraya gelsin, Dedi. ibrahim paşa huzurdan sıkarken, kuşçu başı Kâmil bey Barb barosu aramağa gidiyordu. ». İbr, rahim paşa Ayasofya cadde- öm Kâmil beyi yolundan çe- Nereye gidiyorsun, kuşçu başı? — Hayreddin paşanın evine.. İbrahim paşa, Kâmil beyle bir İçer yan yana yürüdükten —3en şu sırada devlet ve mil- n büyük yaralığı gösterebi- in Çanakkale boğazına kuman- m olarak ünde Mi in bey saf biradamdı.. ib- una mâni olduğunu biliyor- —Ne emrederseniz, yapacağım vE > yerek, veziriâzamın biraz da- . vali okuldu. rahim paşa: Di — Ben de senden bunu bekli- d um, Kâmil bey! Bu gece pa- tah Barbarosu donanmanın ba- ından uzaklaştı kuyuya düşürmek, hepimiz için hayırlı olur. Kâmil bey zaten sarayda pa- muk ipliği ile bağlıduran bir adamdı. Vaziriâğzamın kendisine bu kadar açıldığını görünce, bu- nu bir iltifat sanarak: — Emriniz, “e dedi. Size canımı fedaya hazırıı — Yapılacak iş çok ys ve basittir: Biraz sonra saraya dönerek, padişaha, Barbarosun bu gece iş- ret masasını bırakıp gelmek iste- mediğini söyliyeceksin! kadar yanar ne Yarın ya- lanım meydana ç Merak etme! Ki ie sana yardım em — Nasıl.. İMRİi in o dakikada orada bulunduğunu, Barbarosun sana söylediği sözleri kulağile işittiğini teyid şi — Barbaros yüzüme karşı: (Ya- landır..!) diye bağırırsa.. — Sen de oni leniyorum.. Geleiiemi) diyen sen değil misin, dersin! — Bu kadar kuyruklu ben ia becerip te söyliyebilirim, a devleti Mei , biz her gün hükü- met e si vi yalan uy- duruyı k yılda bir defa bir yalan eme ne olur? Hem de düşün ki, bu yalan, mem- ve milletin selâmeti için söylenecektir. Bu suretle Barba- ros gibi bir belâyı başımızdan de- eğin eğildi: ka türlü ye gi- demezsin, Kâmil be Kâmil bey ini ziy eğerek kendi kendine söylendi : — Ya bu deveyi si hut bu diyardan gitmi Sonra birden başını Kaldrdi — Peki paşacığım! dedi. Biraz sonra saraya dönüp, zatı şahane- ye Barbarosun beni kovduğunu ve davete icabet etmediğini arze- deceğim, İbrahim paşa neşeli bir sesle kuşçu başının arkasından mu landı: — Hiç bir şeyden çekinme., De- diklerimi yap.. Ve ötesini bana bırak! Ya- ..» ibrahim paşa konağına vardı- ğı zaman, ilk işi Ayas paşayı bul durmak oldu.. Ayas paşa cübbesini al top- lıyarak konağın merdivenlerini e gi üçer bir ya rekli pa- ile karşılaş — Hayır ola. iii dedi. gece ünüz neşeli,.. Acaba kulunuza kaptanlık iradesini mi tebliğ buyuracaksınız? İbrahim paşa bıyık altından gü- lüyordu: — Dinsizin hakkından imansız gelir, derler. Ne doğru söz... He- le otur bakalım! Beklediğin ira- deyi yakında tebliğ edeceğimden emin ol! Her şey yolun. Ve biraz önce kuşçu başı Kâmil ülkü kal lim dili Her akşam | bir hikâye t Fatmanın şarkısı ) Yirmi beş yaşında bir gencdi. Yarı şair, yarı musikişinastı, Fa- kat beş para kazandığı yoktu. Bir gece evvel davetli olduğu bir üzere emanet ettiği elli lirayı kay- betmişti. Kendisine bin türlü lânetler yağ- dırarak geç vakit eve döndü. An- nesine ne cevab vereckti, kira- yı istiyecek ev sahibine ne diye- ceklerdi? Annesinin odasının önünden ge- çerken karyolanın gıcırtısını duy- u. O erkenden kalkmağa hazır- lanırken kendisi uykuya daha ye- ni dalacaktı! Odada masasının üzerinde kâğıdları, musiki def- ni zaüsabakası için hazırlanmış müs- veddelerdi. Büyük bir zevk ile bu müsabakaya girmiş, çalışmış, öndermi kaznmasna ihtimal var içinde büyük bir azab ve hicab hissile aym vi uyuyacağım, Daha şimdi ya- orum. — Şimdi mi? Vah vah, demek — Çok i > amma, lütfen şarkı söylemeseni: etmeyiniz, susarım, kepi kapadı. Tekrar ya- ıma girdi, Fakat biraz sonra, gene yüne ibtimalki kendisini unu- tekrar şarkıya sür işitti, yi e koştu — Ba yan, rica etmiştim. Bu budalaca yarka tekrarda ne laca mı? Kim demiş si- — Ne kızıyorsunuz canım. Siz me ya! —N Ray Güftesi de Dana de hep benim — Vay, siz musikiden mori mr sınız? — Anlarım, Fakat şarkılarımı gününe göre kâh neşeli kâh hü- zünlü söylerim. — Bugün neşeli misiniz? — Evet. Onun için kızsanız da kızmasanız da gene söyliyece- ğim! Bunu söyliyerek «hayat güzel- | dex di başladı. De- tağa girdi. Gözlerini kapadı. Uyumak istiyordu. O kendi üzün- tüsü ile böyle mücadele ederken — İşte bu eksikti! Ne saygi- sızlıktı bu! Yataktan fırladı, pencereyi aç- çada çiçekleri Hiç görmemişti. Kim oldu- ğunu bilmiyordu. Seslendi: — Bayan, hey, bayan! G kız sıçradı, etrafına ba- kındı. Delikanlıyı görünce kı- zardı: — Aman korkuttunuz, beni! dedi. — Teessüf ederim, bayan. Fa- mini di beye verdiği talimatı söyledi: — Budalayı o kadar kolay av- ladım ki.. Eğer o karşıma çıkma- saydı, bu oyunu sana oynatacak- tım! — Aman paşam, iyi ki o çıkmış karşınıza..! Ben katiyen bu işi a pamazdım. > padişah kulun za inanmaz. — Herif, iş öyle pair muş.. Öyle tmış ki.. Zavallı Kanuni Selpak hâlâ (Andrea ml — Zatı şahaneye yi çok muvaffakıyetli bir devlet adamı olduğumu söylemek fırsatını bu- lamadınız m — Bul mma,. Bazbaros lk slal. vi miş. Senin, onun yanında birdü- menci bile A, söyle- di. Doğrusu, bu yoz, genin hesa- — Vallahi paşam, bu tuzak şey- tanın bile hatırına gelmezdi. Ya- rın inşallah boyu bosu devrilesice herif kaptanlık tekerlenir de, sayenizde şu san- dalyeye kulunuz otururum (Arkası var) i Ti ii likanlı soruyordu: — Hayat güzeldir mi dediniz? — Öyle ya, ne şüphe — İnsan elli lira bilenin gene wa midir — Nerede kaybettiniz? Sokak- iz? ta mı düşürdünü — Hayır, pokerde. — ie şimdi ne yapacaksınız? Bilmem. Para bulamazsam yarın rezalet koj —Neden? Elli lira o kadar bü- yük bir para değil ki. — Doğru amma insanın ev #a- hibine verecek başka parası yok- sa ne yapmalı? Genc kız dudağını ısırarak: — Ya! ini nini siz ne iş yaparsi — Sizin ir e Şarkı ya- parım. — Sahi mi? Çok para kazanıyor- sunuz demek — yaptığım besteleri yalnız kendim dinliyorum! — Onları bana dinletir misiniz? — Zahmete değmez. Fakat is- tiyorsanız... — O! Teşekkür ederim, Durun bekleyin, geliyorum oraya. Genc kız parmaklıktan sıçrıya- rak odaya girdi. Delikanlı sıkıldı, Fakat genc kız farkına varmıyordu. Dağınık küğular toplıyarak okumağa başlad — Güzel! Gi diye mırıl- danıyordu Delikanlı başını sallıyordu: eder şeyler değil. Bir gün hepsini ateşe atacağım. Genc kız yalvardı: — Öyleyse bana veriniz. Be- nim de piyanom var. ları. Bilseniz ne kadar dikkatle saklıyacağım hepsini Anesinden sonra eserlerini be- ğenen bir kimse varsa oda bu genc kızdı. Müteessir bir tavırla yaklaştı, Sordu: — Sizin isminiz nedir? — Fatma, bunlar güzel şeyler mi? dede mi söylüyorsun? — Evet. — Önlevee bedava vermem. iy şi HASAN GÜLYAĞI göllerinden eme bir de edilei i ile eli Hasan Gülyağı bir Sml bir gül — gr “Bir o gramlık şişesi 100, 50,, “5 gramlık 200, “10. gra 375,, kuruştur. m m e HASAN GÜLSUYU Dünyanın en nefis gülsuyadur. Şişesi 40, ya 50, 1 “Yiloluk 60 kuruştu HASAN ÇİÇEK SUYU Halis turunç çiçeklerinden ya- pılmış olup bir. dai zon bir Şişesi 40, yarım 50, bir kiloluk 60 kuruştur. — ww m NEROLİ Hasan çiçek suyunun esansı- dır. “Bir gramlık şişesi 59,, “5 gramlık 200,, “10 gramlık 375,, kuruştur. HASAN DEPOSU: Ankara, Istanbul, Beyoğlu — Ne istiyorsunuz karşılık — Bir pu Genc ie kr güldü ve du. daklarını uzat Annesi keyaltıyı getirdi. Deli: bayılacaktı, inek soruyordu. — Ev kirasını vermek için ne- den o kadar acele ettin? Ay başı daha olmadı idi. makbuzu yolladı, Kızı Fatma ge- tirdi bana. Fatma? Demek genc kız ev sa» hibinin kızı idi? İçinde müthiş bir isyan duydu. İzzeti nefsi yaralanmıştı. Fatma ona elli lira ihsan etmesi pek ağır geliyordu. Pencereyi açarak haykırdı, Fat mayı çağırdı. Genc kız mazere beyan ediyor: — Sizin eseriniz çok daha kıy- ve diyordı giyer giyindi, gün ne yapıp yapıp elli lirayı bu- lacak ve Fatmanın başına ata- caktı. Müvezzilerden birinin sat- tığı gazetede büyük bi ördü: Musiki müsabakasında bi- g rinciliği onun eseri kazanmıştı! ir serlâvha Koştu, vadolunan mükâfatı al dı ve hemen eve geldi. Genc kıza seslendi. Elli lirasını verdi, Fat- ma mahzı — Şimdi eserlerinizi iadeye mecburum, değil mi? Diye sordu. — öyle ya... Fakat niçin ağlı yorsunuz © Genc kız hıçkırıyor. — Onları o kadar im ki ken dimden ayıramıyacağım Delikanlı müteessir bir sesle: — Merak etme, Fatma, dedi. eseri senden alıyorsam muhatriri sana veriyorum! Kucaklaştılar. sile haykırdı: — Hayat ne güzeldir! Hikâye, Fatma tatlı se-