16 Şubat 19 O AKŞAM Tefrika No. 126 BAR Yazan: OS İskender Fahreddin Akdoğan yumruğunu sıkarak haykırdı: “ Barbaros (Andrea) nın sırtını yere getirmeden ölmiyecek.. Ben de tek kolumla bütün düşmanları tepeliyeceğim! » Akdoğanın içini kemiren bu şüphe, gün geçtikce derinleşiyor- du. ni Süleyman, divan kâti- bi Niyazi ir elbette bir gün #fedecekti. paşa mevki- inde kaldıkca, ikin Yedi- kule zindanlarında inlemesine tahammül edemezdi. Ne yapıb ya- pacak, Niyazi efendiyi zindan- dan çıkartacı şen elendi affedilirse, Al- tındal g çam damın e? düşecek değil- miydi . Adoğan, gülün üstüne konaı arsız bir arı gibi, sevgilisinin Ki yi arması &- vardı. Niyazi efendi, arkasın- da bu adamları görünce şımarı- yordu. Zindandan çıkınca - hiç şüphe yok ki- ilk işi Akdoğanın icudünü ortadan kaldırmak ©- e bu tehlikeyi ken, hiç te böyle yürek çarpıntı- sı ez ve yatağına girdiği za- man derhal gözlerini kapayıb u- yurdu. Ya şimdi? Yatağın işinde sa- öndüğü halde gözüne uyku İstanbul onu ne kadar da de- Ziştirmişti! Biştirmişi Altındala kavuştuğu zaman da acaba böyle ıstırap çekecek ve uykusuz kalacakmıydı?. Fakat, o, artık bu ihtimali bile kendi kendine söylen — Bu sefer mel çıkar- sak, kalelerin paye a o os bu lüt- uzak yaşarsam, her şeyi özden Zer, olan, gö- nülden e ik olurmuş özden ALE, Altındalı gönlümden çıkarırım. Bu ateş benim yakamdan başka türlü sıyrılmıyacak. doğan uyumuğa © çalışıyor- bu, Elini yastığın altına uzattı... ne?!. Bir demet çiçek... Doğan gözlerini açtı... leri meydana çıkardı.. Çiçek- Bike sefere çık- madan Ahl fulya tarlasın- an kendisine gönderdiği çiçek- İerdi. Fulya, sünbül ve yasemin.. he bir yığın hatır: al. ğan dayar gözlerini uğuştu- ik ka, kimle ai ai a ği rarak kelktı... Yatağının kenar na oi şeytan., Bir türlü yaka- mı bırakmıyor... Şimdi bunlar da nerden ie elime .. Fulya asında aye karşısına çı im al, o gün sarı elbiseler giymiş... Kocağiin fulya demetlerile doldurmuştu. Doğan, unutulmaz hatıralar ta- pm e mesud günü hatırladı. «— Seni çok seviyorum, Do- ğan bey!» İşte bir avuç ateş Bu söz, Doğan 0 duygulu bir genci yakıb kavurmağa yet- mezmiydi?. Onun kulağında hâlâ bu keli- melerin ahengi titreşiyordu. Altındal o gün ne kadar da güzel, ne kadar da şirin ve cazi- beliydi!. «Seni çok seviyorum!» Diyen böyle güzel ve şirin bir kadın kolay kolay unutulur muy- u?. Akdoğanın me küllenen er, di çileden çıkarmağa başi Doğan yatağa giremiyor. lindeki solmuş fulya ve sönbül demetinden gözlerini ayıramıyor- du. Halice bakan pencerenin önü- ne oturdu... Gökyüzü karanlıktı... Ay kaybolmuştu. Biraz evvel Barbarosun zehir- lenib ölmesini düşündü. (Gribaldi)nin kızı bu cesareti kimden almıştı?. Barbaros, tanburac tine uğrasayd e kadar da yalnız kalac ının akibe- i, Akdoğan hayat- ak- tu. O şimdi, Barbarosu ölümden nasıl kurtardığını ire Ayas paşanın gözdesine a sıkarak le kahbe! Ben sana dünyanın kaç: bucak olduğunu anlatacağım... Doğan, Ayas paşaya da küfür- ler savuruyordu. Barbaros böyle bir kahbenin sunduğu bir şarapla ko- lay kolay ölecek bir adam mıy- dı? 1?. Venedik şövalyelerinin yıllar. ca peşini (kovaladığı bir deniz kartalının karşısına, saçları de- nizde a iş bile çıkam u Venedik şift; dl ne cesaretle el uzatabil mişti?. çeri ği bir kaç bal dırı çıplağın -bu sözü Ayi sık sik Kedi, efendiliği ve donanmada yara e çekemiyen saray Sakir bu avuç kahramanla boy ölçüşebile, cekler miydi?. Adoğan gözlerini yemi leyhinde hazırladığı yeni kışkırt- ma plânlarının Sultan Süleymana yoktu. (Gribaldi)nin kızı bu işi de ba a“ KL AY) Her akşam bir hikâye Smokinini giydikten sonra ay- ndisini seyret- İri, geniş omuzlu yakışıklı bir er- ti. Onu gören kırk yaşından in etmezdi. Çebresini tetkik ederken yıllardanberi unut- tuğu bir hissi ilk defa içinde du- yuyordu. Acaba Selma kendisini nasıl bulacaktı? Tama 20 yıl bu.. 20 yıl biribirlerini görmemişlerdi. yirmi teferru- atile hatırlıyordu. Berlinde tah- silde idi. Selma o zaman annesile Berline gelmişti. 20 yaşında bir genc kızdı. Beraber ne güzel gün- ler geçirmişlerdi. Şimdi Selmayı düşündükçe kulaklarında «vakti- le güzel bir delikanlı vardı.» valsi ınlıyordu. «Vaktile güzel bir delikanlı var- dı» ile ne kadar dans etmişlerdi. vals ör aşkını söylemişti. Gene bir balo gecesi «vaktile gü- zel bir delikanlı vardın valsı ça- lnırken Selmayı çiçekli bir bak kona çıkarmıştı. İçeride : tenör «vaktile güzel bir delikanlı var- dı» cümlesini el 1 — defa Selmayı saçlarını Gene bir akşam Berlinde bi çak annesinin ansızın İstanbula reket ettiklerini öğrenmişti. Bun- dan sonra genc kızın hayatını hep takil etmişti, Selma İstanbulda zengin bir müteaahhidle evlenmiş- ti, Aradan yıllar geçmesine rağ- men biribirlerini bir türlü unuta- mıyorlardı. Bir gün meşhur mancı, Selmanin kocasının öldöğü- nü haber almıştı, Selma yalnızdı. gece onun bu aile ne geleceğini işitmişti. Tamam yirmi yıl sonra tekrar karşıla- şacaklardı. İkisininde de onla- rı biribirinden ayıracak bağ- ları yoktu. Romancı Sacid Ser- vet te yil sene ia evlen- k bir sene ka” pe yaşayabilmişti: Düğün salonuna girerken kalbi heyecandan duracakmış gibi atı- yordu. Bir çok hikâyelerde oldu- ğu gibi 20 sene sonra sevgilisini şişmanlamış, gerdan gerdan üstü- ne sarkmış bulmadı. Selmanın yalnız saçlarının rengi değişmişti. Bembeyaz saçlarile Selma geni 20 sene evvelki gibi güzeldi. i masaya oturdu. Maziden, eski günlerinden hiç bahsetmedi- düğünü- ler. Fakat birdenbire bir mucize oldu. Cazband «vaktile güzel bir delikanlı vardı.» valsini çalıyor- etizme olmuşlar gibi kaldılar, « Vak- Aes em! İbrahim paşa, padi: (Me- rih y ru yumruğunu sıkarak bağırıyor- a & — Barbaros, Andreanın sartanı yere getirmeden ölmiyec. Tanrının yardımile ve tek bül la bütün düşmanları tepeleyece- ğini Arkası var) büret Gidi Mâ | baki iş | Vaktile güzel bir delikanlı.. | tile güzel bir delikanlı vardı» valsi çalınırken biribirlerinin saç- larının birdenbire karardığını zan- nettiler. Etraftaki dekor değişti. Bir an 20 sene evvel- ki tuvaletlerile Berlinde zanneti- ler. İskemlelerinden doğruldu- lar. Gene 20 yıl evelki gibi dans edeceklerdi. Fakat (birdenbire gözleri ortada dönen çiflere ilişti. Selmanın kızı ile Sacidin oğlu «vaktile güzel bir delikanlı vardı» valsile fırıl fırıl dönüyorlardı... Bu manzara onları tekrar haki- kate döndürdü. 'İskemlelerinden kalkmışlarken yeniden oturdular. Fuadla Türkânı seyre daldılar. İkisi de 18 yaşında idi, Sacid mırıldandı — «Vaktile güzel bir delikanlı vardı» valsile Berlinde dans eden işte tıpkı böyle bir çif vardı!.. Kakikaten doğru idi. Fuadla Tür- tıpkı onların gencliklerinin nümunesi olmuştu. Fuad Türkânın kulağına eğilmiş heyecanlı heye- canlı bir şey söylüyordu. Türkâ- nin yüzü kıpkırmızı olmuştu. Meş- hur romanının. hisleri bir kasır- . Bütün ha- mekle, kalb denilen esrarengiz yo- lun bütün köşebaşlarını, girinti- bir ölçmekle, biçmekle geçir- ti. Oğlile sevdiği kadının kızı d ederken derhal hükmünü verdi: — harp — Galib — Biribirleriğe öyle yakıştırlar «B — en de ne dez ısında ikisi de admakıllı Sriyartadıklari anlı- orlardı. Onlar hayat birl tireceklerini sanmışlardı. Fakat nun onlardan geç- tiğini anlıyorlardı. «Vaktile gü- zel bir delikanlı vardı» şarkısı de- vam ederken anladılar.Artık bütün ümidleri kaybolmuştu... Evet vak- tile güzel bir delikanlı vardı.. di Günler geçiyordu. Meşhur ro- mancı Türkânın yüzüne baktık- ça içinde ne hayaller kuruyordu. Çiçek gibi bir kızdı, Onu hayalin- de oğlü kile MAYAN, geditiyordu. dı, Türkânın gelini in ne ka- dar isterdi, Ona «gelinim!» de- meği ne kadar arzu ederdi. Oğlu- nun bir kaç kere ağzımı aradı. Daha Türkânın ismi geçerken kıp- kırmız oluyordu. Sonra Türkâ- na ne kadar kanı kaynamıştı. Ne kadar sevişiyorlardı. Tıpkı bir ba- ba kiz kadar.. Türkân meşhur edibin romanlarına bayılıyordu. Ona âdeta tapıyordu. O gece Türkânın doğduğu gü- nü kutluluyorlardı, Türkân açık mavi elbisesinin içinde bir ilkba- har çiçeği gibi salonda dolaşı- yordu. Selma: rı bu gece Şa ne kadar iyi olurdu... dedi. Sacid daldı: — Çok doğru.. Siz Türkânın ağzını hiç aradınız mı?. Cesaret edemedim. Bu işi size e düşündüm.. Siz açın.. am bu esnada Selma Sac di” Yemi tatlı bir revera ya TE Büyük üstadı dansa kaldıra- maz mıyım efendim?. diye sor. Sacid; genc kızla dansa kslkar ken Selma e fısıldadı: — Meseleyi çıtlat Sacid een hayret etti. E | âydieiizi ihkerik olu HASAN KOLONYASI NIN BENZERİ Nİ BÜTÜN DÜNYADA Bulamazsınız Hasan kolonyasını Fransa, Almanya ve İngiltereye bera- bere ötürüyorlar . edi bulunan ecnebi rı bu müstesna kolonyanın bütün dünya piyasasınd e tesadüf edilmiyeceğini birlikte beyan ediyorlar. İtalyanın meş- bur esans fabrikalarından meş- hur Sanderson bile bu hususta kat'i olarak “Hasan kolonyası adar nefis bir kolonya yok- tur, demiştir. Meb'uslar, Vekiller ve her büyük insan Hasan kolonyası istimal etmektedir. rinden sakını şubemiz yoktur. Hasan namın- dan yel etmek istiyenler- den sakıfı Hasan deposu Emme ve Beyoğlu. Radyo 16 Şubat cumartesi m. 18 Aske, sözler, 18,3 Çizan müsikisi, 23,05 Salo 24 Gana üm 2435 a) a an km asla «vaktile gü: delikanlı vardı» plâğı çalınıyordı Türkân tatlı bir gülümseme ile: — Bu'plâğı çok sevdiğinizi al ladım. Ben yakan” koydum. —Mersi Ti Beraber Ti, Romaı cı onun gözlerine baktı. Bir and 20 sene geriye döndü. Kulaklı “ rında Selmanın tembihi çınladı! «Meseleyi çıtlatınız».. Türkân yavaş yavaş açılmak istedi: — Türkân.. Ne olurdu, He beraber otursaydık. Meselâ he ayni evde?. Genc kız derin heyecanlar geç riyordu.. Romancı avucunda| elin buz kesildiğini hisseti, Sözl rini yarıda bırakamazdı: — Böyle birer yabancı değil d le akraba olsaydık.. Ha Tü kân sen hiç düşünmedi O Ki e romancının g niş omuZUNa day iii 'n güzel rüyamd Sacid... Seni İkeyatzin son di kikasına kadar seveceğim... büyük rüyamın şimdi hakikat ol cağını düşündükçe sevincimde çıldırıyorum. Sacidin dudakları Mi 4 sildi... «Vaktile zel bir del kanlı a. şarkısı im ediyo du. ir yıldız, lak da