PU MEET Sahife 8 AKŞAM 16 Şubat 193 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ Yazan: SULEYMAN KÂNI İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 436 Komitenin patrik Aşıkyana suikasti, Sasunda ihtilâl programı 1894 de tertib edildi. Hükümete taraftar olan patrik rın iç yüzünü Babiâliye ahlatm»'- istedi. lik sayan Hınçaklar daha geniş faaliyette bulunabilmek, “pal haneyi de ellerine almak için. al azar ne kilisesi avlusunda Agop rövel- verle patriğe suikasta teşebbüs etti, Fakat muvaffak olamadı; yakalandı vakaan sonra Aşıkyan €- fendi istifa etti, Yerine komite rogramını kabul ve tamamen İc- rasını derühde etmiş olan İzmir. liyan patrik oldu. Hınçak komitesi Horen Aşık- yan ilem > bir > er i için tehdidlerde ierik dü kinmedi. Reislerinden Cangülyan tara- fından idare edilen komite heye- ti bu tehdidi şu cümleleri ihtiva eden bir mektubla Aşıkyan efen- diye tebliğ etti (Patriklik kürsüsüne © geçtiği- nizden beri heyetimiz size bir çok devam ederek bunu değiştirmeğe hiç lüzum görmediniz. Millet te artık bu Jâkaydi- nize dayanamadı; size tatlılıkla anlatmadığını zorla yaptı. (Ya- ni bu suikast ile!) lan şeylerden memnun kalınız. Sultanınız hapishaneleri- ni masum Ermeni evlâdile dol durdu. Sayenizde her Ermeni a- ilesi yes ve mateme girdi, Bugün her Erm ize lânet yağdırıyor. Milletin. ys a kala tedehhüş ediniz. vk nesiller hıyaneti- eti eti mahveden hareket- korkmi İhtimal ki ne gibi a pe ve hürmetle indirildiğinizi dığınız makama le geç mek isterseni Meclisimiz yl bir adımın si- zi pek tehlikeli bir yola sevkede- ceğini, derin bir e alaca gını tebliğ etmeğe oluyor. Adedi tanperverler günden güne artan va- arasında tehlikeli (Eğer Aşıkyan bir kere daha pat- riklik makamma geçmeğe teşeb- büs ve cüret dai kendisine İ- dam cezasını tatbike) karar ver- mis, bu karar irene ahdı mi- Patriğin bu hareketini hafiye- | Mur. iin el Boyacı yanın- Sl Sasunda Ermeni, Il beylerine ötedenberi verdikleri aidatı kesmekle kalmı- yarak hükümete de vergi vermi- yeceklerini beyan ile kıyam etiler. Ermeni sergedelerind. Da- madyan da e teşebbüste Mura- da yardım etti Sasunda ala mümanaa- tına ve müdafaalarına rağmen Kürtlerle Ermeniler arasında ki- tal ağustosun yirmi birinden eylü- lün dördüne kadar sürdü. Bir çok ie yandı. 900 Ermeni maktul düştü. İngilizler bugünlerde ölen Er. menilerin miktarını 10000 gör termeğe çalışarak bu hâdiseye Avrupaca büyük ehemmiyet at- fettirmek istediler, (o “* Ermeni- lerin öldürdükleri omüslümanla- rın hesabını ise tutan olmadı! Ermenileri hükümete karşı ha- rekete, silâh kullanmağa teşvik edi iesa arasında bu Hampar- som Boyacıyan- ki meşrutiyette Kozan mebusu olmuştur. ile Ba- Kit, Dikran ve Minas Çeraz bu sıralarda kendilerini en ziya- de gösterenlerden idiler. Gittikce feci bir şekil alan bu Sasun ihtilâlinden tedehhüş eden trik Matyos İzmirliyan komite reislerini kurtarmak için serkeşa- ne bir tavır ile hükümetten taki- bata nihayet verilmesini istedi. O zaten her vesileden istifade ile Babıâliye, mabeyine ültimato- mu andırır şikâyet arizaları gön- dermeği âdet etmişti, Abdülhamid Ermenilerin ha- ricten gördükleri teşvike, Avru- rini, ecnebi müdahelesini çalıştıklarını bildiği için ziyade telâşa düştü. Kıyam hi asker sevkile bastırılebilirdi, ” Fakat padişah tenkil hareketlerine Avrupada asker tarafından yapılmış katli- âm rengi verileceğini biliyordu. in asker ey teeni- yi im eylemişti Ermenilerin si oldu; se- faretler işe müdahele ettiler, Va- ka mahalline Rus, Fransız İngiliz hükümetlerince bir tahkikat ko- misyonu: gönderildi. Komisyon- da devletce de bir memur bulun- duruldu. Babıâli hâdiseyi İngilte- re konsolosunun tahrikâtına ham- lediyordu. Sasun vakası ve: mubtelit tahkik heyeti beyden mürekkeb bir heyete me- sele hakkında tahkikat icra ettirdi. Ermeni ibtilâl hazırlıklarının git- tikce genişlemekte, kuvvetlen- mekte olduğunu anladı. Muhtelit komisyon altı ay Muş- ta kaldı. Bu komisyon Ermeniler- le Kürtler arasında münazaalar vukuuna mâni olmıyan memurla- rı mesul tutuyor, maktullerin ade- dini 4500 den eksik tahmin etmi- yorduğ köyleri Kürtlerle Bu ihtilal ve re iğtişaşların deva- levletlerin ek triğile birleşerel bir mi proğramı hazırladılar. 11 mayıs 1895 > bunu bir iin ile Babıâliye verdi- ler ve hükümet tar ahiebi öte- denberi vadolunan ıslahatın ar- tık tatbikini istediler, (Ermenilerin külliyetle sakin oldukları yerlerde iıslahatın tat- bikine nezaret için fevkalâde bir komiser tayinini, İstanbulda dai- mi bir kontrol komisyonu bulun- masını, valilerin tayinlerinde bü- yük devletlere bildirilmesini, ver- gilerin nevi ve miktarları katiyet- le tayin ve tahdid olunmasını, gayri müslim ahaliden de jandar.- ma alınmasını, Kürtlerin yaylâ ve kışlaklarına hudud konulmasını) teklif ettiler. Babıâli bu müdehelenin padi- şahın hâkimiyetine tecavüz oldu- ğ beyan ile beraber mukabil ir lâyiha ile cevab verdi. Fran- sız elçisi Pol Kambon bu lâyiha- yı münakaşaya bile değerli bul madı nadoluya fevkalâde bir komiser in siyasi kudretsizliği- ni bilen Mösyö Kambon her hangi bir projenin yürütülmesi için doğ- ğruya saraya tesir icrasi siyasetini takib ediyordu. Fransız hariciye nazırı Hanuto ise Ermeni meselesini hal çaresi- ni bulabilmesi için Sultan Abdül hamide yardım edilmesi fikrinde bulunuyordu. Nezaret makamında bulunma- dığı bir sırada Hanutonun bu yol- da Revue de Paris de | © yazmış ea bir makale hoşuna gitti; için Abdülhamid kendisine imti- er- varmıştı, DÜN ve Yazan: M. Uyga Onun işin, itham, sırf mübhem emarelere istinad etmekle bera- ber sağlam bir şekil alıyor gibiydi. Ortada doğruya benzer bir isnad kuvvet buluyordu. Mehmed Naci cenazede bulunmak için Yakacığa gittiği zaman bütün gördüğü, dik- kat ettiği ve duyduğu şeyleri müs- tantiğe anlattı, Nihayet, müstan- tik bir fethi meyit iz yap- tırmağa lüzum gör: i | yolladığı mütehassıs kimseler küçük mezar- İığa girdiler, Reşidin taze meza- rını kazmağa başladılar. Siyah bluzu üzerinde pudra dö- küntüleri hâlâ duran bir kumral genc kız da biraz uzaktan bu ha- raretli ameliyeyi seyrediyordu. Bu genc kız Nihal idi. Rezaletin ilk havadisleri Yakacığa aksetti- ği günden beri neşesi, şakacıİr- ğı uçup gitmişti. Yuvarlak çene- si göğsünün üzerine düşmüştü, Bi- raz sızlıyan kalbini muannidane bir sküt içinde kapayarak, şimdi düşünceli, düşünceli hayatın gidi- şine bakıyordu. Nihal şimdiye kadar toprağın içinden bir tabutun çıktığını hiç ven Bu işte acı ve iztırablı bir merak ile hazır bulunuyordu. Vurulan her kazmanın kendi el- lerine çarpar gibi olduğunu his- sediyordu. Ayni zamanda bu kaz- ma, şimdi uzaklarda duran, ire af- sız düşmanlarla pençeleşmek mec- buriyetinde kalan başka birine de vuruyordu. O, pek kuvvetli bir adam olmakla beraber, Nihal onun Jib çık zannediyordu. | Yere doğru iğilmiş gözlerini örten kumral sislerin arkasından Nihal yalnız Farukun simasını gö- i Bilmiyordu, onu hâlâ seviyor miydi. Yoksa ondan nef- ret mi ediyordu? Kız irelaei birlikte işlediği günah oni beğ ik muhakkak idi, ihtimali n bu suçlu saadetlerine kar- meka gıpta kalbinde azab- k bir ölüm gibi onu sıkıyordu. Mezarcılar, Nihale ehemmiyet vermeden, şakalaşıyorlardı, Yı- an nemli toprakların içine par- lak güneş giriyordu. Nihal, için- de mânasız bir ümid besliyerek uzakta duruyordu. Toprağı kazıp ta bir şey bul. masınlar istiyordu. Solucanlar naşı da, tabutu da yiyip MR bu cürmün bütün delillerini dan kaldırmış olsalar ne iyi idi, Nihal bahsedilen cürmün haki- katen olduğuna o kadar kani bu- lunuyordu ki!... 'akat mezarcılar tabutu hemen e ara bir halde yukarı Bir arbaya yükledi. * el hiç yerinden kımılda- madı. Sonra, yalnız rakla, boş mezara doğru yürü- dü, Tam dibinde kocaman bir örümceğin yumuşak topraklar üze- rinde dolaştığını gördü. Ertesi günü hepsi İstanbula in- diler, Reşidin evinde Ferdayı za- yıflamış hasta bir halde buldular. Fiyevri vardı. Korku dolu koca- man gözlerile onlara bakıyordu. Kollarına atılarak hıçkıra hıçkıra ağladı, Yorgunluktan, bitkin bir hale gelmişti. Çocuğunu bir kaç haftaye kadar doğuracaktı, Kimse kendisini üzmek isteme- di. Ona bir sual bile sormadılar. Ufak bir müahazede bile bulun- ç Tefrika: 62 YAPSIN Edebi roman dudaklarından hiç bir meral kâr bir süküt ve şefkatle iğild Evin içinde hiç bir şey de memişti, Çünkü Ferda son zan larda her türlü düşünceyi ve olsa idi hep âşıkının yanında lacaktı. Yakacıktakilerin de artık İı bula inmeleri ve Faruka mâl bir müzaharet göstermeleri zımdı. Onlar Yakacıktan indikten raz sonra, Faruk ziyaretle geldi. Hepsi büyük salonda idiler. ha sedirlerin ve koltukların | rinden keten örtüler kaldırıl mıştı, Faruku görür görmez zemberek ile kımıldatılmışlar bi, gayri ihtiyari, ayağa kal lar. Şu dakikada onunla yüz ze gelmemeyi tercih eder gi diler. gunluktan canı sıkılmış halde balla Süreyya bir ke li baktıktan sonra, gülmeğe | ladı. Artık bu gülmenin s gelmedi. Faruk bir koltukta oture Ferdaya baktı, Nihale baktı. G kız, hardeşinin yanında aya duruyordu. Elini omuzuna | muş, onu bekliyordu. ediyor gibi bir hali vardı. Akşam güneşinin bol şua herkesin yüzüne tutuşuyor gib renk vermişti, Onlar da Far baktılar. O bütün kuvvetini to; rak sakin ve tabii görünmeğe lışıyordu. Fakat halinde bir gunluk belli idi. lar arasında derin bir gi alnını ikiye ayırıyordu, Fi karşısındakilere, b düşman gibi, baktı, fakat göz! ni hiç birinin gözile karşıla da, Sonra: — Hoş geldiniz, dedi, Tam manında indiniz. Hasan Tahsin beye ! laştı.Zorla elini aldı, tereddüd — avuçları içinde tuttu, Si uti Oiradesini a mi içine almak istiyordu. . İhtiyar kendisine teredd bakıyor, söyliyecek bir söz mıyordu, Halinde bir sıkılma ze çarpıyordu. Hasan Tahsin bunu belli etmemek için ken ni zorluyordu Faruk heyecanını belli e meğe muvaffak olamadığı sesle: