28 Eylül 1834 Tetrika No. 2 Yazan: BARBAROS İskender Fahreddin Kara Mahmut, sol omuzundan bir okla yaralanmıştı. Türkler, surların tepesinden düşen düşman cesetlerini toplamaktan usanmışlardı. Senconlar, daha önce, Türkle- rin hazırlığıni haber alarak, Ro- dos istihleğmlarının iç duvarlarını famir etmişler ve etraftaki hen- dekleri eskisinden daha fazla de- Tinleştirmişlerdi. — Rodosu - eski vaziyetine göre - zaptetmek kolay bir iş değildi. Rodos kalesi, el yıldanberi ele geçirilen kalelerin €n sağlamı, en yükseği ve en bü- yüğü Haziranın yirmi sekizinci günü donanma Rodosa gelmiş ve (Cem Bahçe) önünde demirlemişti. Evvelâ serdarın emrile Kara | Mahmut bir fırka donanma ile, | Rodos civarındaki Halke adasına gönderilmişti. Halke adası Rodosa çok yakın olmakla beraber, hatırı sayılır korsanlara yatak olmustu. Mahmut reis Halkeyi muhasa- Ta ederek kısa bir zaman ele geçirmeğe savaşırken, donan | manın bir kısmı boğazın muhafa- zasına lerkedil içinde iş, diğer üç yü den fazlası da (Cem Bahçe) önün- den kalkarak sıkı bir muhasara hattı kurmuşlar ve adayı iyice sar- muşlardı. İlk hücumda şiddetli bir muha- rebeye tutuşarak, kırk sekiz saat de (öküz burnu) limana gi- zen Türk akıncıları, ertesi günü donemmadaki Hikalar!a. munta- zam surette karaya çıkmışlar. ve ateş açmağa çok müsait yerlere muhasara topları yerleştirerek der- bal ateşe başlamışlardı. Ramazanın üçüncü ve eylülün yirmi altıncı günü Kanuni Sultan Süleyman Marmaristen Adaya gelerek donanmaya iltihak etmişti. O güne kadar devam eden hü- cumlardan hiç bir netice hasıl ol. mamıştı, Donanma haziranın yir. mi sekizinci günündenberi kaleyi topla dövüyordu. Senconlar hayret edilecek bir mukavemetle kaleyi müdafaa edi. yorlardı. Sultan Süleymanın donanmaya | iltihakı üzerine asker galeyana ge- | Terek, teşrinievvelin on ikinci gür nü yapılan hücumda kalenin men- | dereğe bakan bir ciheti çökmüş ve buradaki tabya Senconlar ta- rafından iptsl olunmuştu. Fakat civar tabyalar gok kuvvetli oldu- Bundan, çöken ciheti işgal etmek kabil olmuyordu. Kara Mahmut bu müddet zar. fında (Halke) adasını zaptede- rek, adaya bir miktar muhafız ve bir kaç gemi bıraktıkt Rodosa dönmüştü. Mahmut reis, beş aydanberi de- vam öden ve birçok şehitlerin ka- ile boyanan ada surlarına yakla- şarak, kale kulelerine ucu çengelli ip merdivenler atmağa teşebbüs etmiş ve bu kanlı hücumlarda sol omuzundan bir okla yaralanmıştı. Padişah, Kara Mabmudun arka- daşlarile beraber yaptığı bu teh- Jikeli hücumu uzaktan yordu. Mahmut reis kuleye attığı ve surlara tutturmağa muvaffak ol. seyredi- 'duğu ip merdivenden tırmanırken, diğer akıncılar da onu takip edi- yorlardı, Bu sırada kuleden atılan oklardan birisi Kara Mahmudun #ol omuzuna saplanmıştı. Mahmut reis kanını içine akıta- rak dillerini sıkiyor ve ipten düş- memeğe gayret ediyordu. Düşe- cek olursa, kendini takip eden kahramanların hepsi birer birer merdivenden yuvarlanıp telef ola- caklardı. Süleyman, ikinci vezir Mustafa pöşaya: — Bu millet ölmiyecek, Müsta- fa! diyordu - Şu kahramanın gös- cesaret ve mukavemete hayran olmamak kabil mi? Bak.. Kara Mahmudun omuzunda bir ok | sallanırken, o, can acısını da düş. manı gibi yenmeğe çalışıyor. Ve birden ayağa kalkarak, gür sesile bağırdı: — Haydi, ölümden yılmaz yiğitlerim. #unuz şu kulenin burçları Kara Mahmut bu se: omuzunun acısını büsbütün unut- yavaşça yarasına .. Omuzuna saplanan oku birden çekip attı ve bir kaç adım daha yukarıya çıkmağa muvaffak oldu. Artık burçların eteklerine tutunmuşlardı.. Ok yağmurundan uzak fakat çok tehlikeli bir yerde duruyorlardı. Kara Mahmudun akan kan damlaları sur dibindeki akıncıların üzerine döküldükçe, muharipler coşuyor ve diğer tab- yalara da şiddetli bücumlar yapı yorlardi. Bu esnada (Arap kulesi) üzeri- ne açılan top ateşi o kadar şid. detli olmuştu ki, surlardan aşağı dökülen insan kolları ve kelleleri Türk akıncılarının yordu. Bu kanlı İer iki büyük kahramanı şehit ver- mişlerdi. Teke beyi Bali bey ile Avlonya beyi Ali bey (Arap kulesi) ne ya- Pılan hücumlarda yaralanmışlar, Bu hücumların da faydasız ol- duğunu gören Türk kahramanla rı, kale surları dibinden Jâğımlar açmağa başlamışlardı. Muhasara toplarını da biraz daha sokulma- Za muvaffak olan muhariplerle ileriye sürmüşlerdi. Kazılan lâğımlardan humbara- lar atarak, Senconları dahilen tet- hiş ediyorlar ve büyük zayiata uğ- ratıyorlardı. koca aslanlarım. Te omuzundan. kücumlarda Türke Rodos kalesinin muhasarası, Bi- Zansın muhasarasından çok daha fenni ve muntazam bir şekilde yapılmıştı. Muheripler arasında hiç bir bozgunluk veya geri dön- me hareketi görülmüyordu. Mu hasara hattı hergün biraz daha sıklaşıyor, darlaşıyor, düşman her- gün biraz daha fazla telefat veri- yordu. Türkler surların tepesinden dü- şen düşman cesetlerini toplayıp atmaktan usanmışlardı. Süleyman: — Zavallı Bali bey. Sen de mi öldün? Diyerek, ıslanan gözlerini siler- ken, kulelerden birinden bir şöval- ye cesedinin yere düştüğü görül. Padişah: — Başa, baş. Diyerek müteselli oluyordu. Bali beyin şehit olduğu günün alışamı, Kara Mahmut, çıktığı ku- leye tamamile hâkirı olmuştu. Sen- conlar birinci kuleyi kaybettikten sonra, onun yanındaki (Kızıl ku- | onları biribirlerinden ayırdı. Ada- Her akşam İ bir bikâye Asaf, köşkün taraçasında otur muş, bahçenin yolundan. ayırmıyor, sabırsızlıkla“ Adaleti bekliyordu. “Adalet gene geç kalmıştı! Saat dörtie geleceğini vadettiği halde dört buçuk olmuştu. Şimdi. gelse bile başbaşa geçirilecek pek az bir zaman vardı. Çünkü saat beş- te, biç dakika şaşmadan koca: nin geleceği muhiakkaktı, İhtimalki Adalet evden geç çık- mıştı, ihtimalki yolda biraz va- kit kaybetmişti... Bu güzel kadın derima Asafı böyle üzecek şeyler | icat ederdi. Doğrusu, Adalet insa- nı çok üzen, insana çok azap çek- tiren kadınlardandı. Fakat onun | uğurunda hiç bir fedakârlik çok sayılmazdı. Fakat bir kaç haftadanberi Ada- el biraz işi azılmıştı, Her zaman- ki iziyetler bu son hareketleri yanında biç kalırdı. Bir kere, vadettiği saatlerde kabil değil gelmiyordu. Gelse bile dalgın du- ihni başka taraflar- İlk zamanların ateşli, hararetli buluşmalarından ne kadar uzak! Ihtimalki genç ka: dın bu lâkayılığı Asafın aşkını 'daimi surette tazelemek, tutuş” turmak için yapıyordu. Fakat böyle çareler aramağa lüzum var mıydı? Asaf kendisini çıldırasıya sevmiyor muydu? Nihayet, Adalet geldi. Asafın yözü güldü. Onu görünce bülün üzüntüleri uçtu. — Sant keşe geldi — Affedersin, fakat şoför... — Biliyorum, mutlaka bir sar- hoş şoföre rasgeldin, mutlaka bir pan oldu... Her zamanki masal lar. — Canım birle ta anlatayım — istemem. Boş lâflarla vakit kaybetmiyelim, Zeten neredeyse Aldananlar kocan gelir... Asaf genç kadını dizlerinin üs- tüne oturtmak istedi. O derhal ayağa kalktı, — Şimdi nerede ise Necdet ge- lir, dedi, Hem bugün ancak altı- ya kadar kalabileceğim... Azize hasta, ona gitmek istiyorum, | — Adalet, senin halin çok de- Hişti. Adeta, benden uzaklaşmak için bahaneler icat ediyorsun di- | yeceğim. Dün neye telefon etme | din? Asaf bu sitemli sözleri söy- lerken genç kadına sarıldı, Uzun uzun öptü, Fakat, bahçenin kum- larında çıtırdıyan bir ayak sesi let — Necdet! diye Sonra ilâve etti: — Aman dudaklarını sil, Kır mızılık bulaştı Necdet karısını görünce: — Vay, burada mısın? diye ma- palı surette baktı, Sonra Asafa döndi — Senin Feriha ne yapıyor? dedi. Asaf ile Adalet, böyle hayali bir kadın icat etmeyi, onu Asafın mırıldandı. metresi gibi gösterip | Necdetin zihnine kendi münasebetleri hak- kında bir şüphe sokmamayı dü- | şünmüşlerdi, ! Asaf dostumun bu sualinez Bir hafta görmedim diye cevap verdi ii le) yi de kendiliğinden terke mec- bur olmuşlar: Beş aylık bir savaştan sonra, Rodos kalesinde Türklerin elime nberi kendisini ancak iki kule geçmişi (Arkasi var) ame mame Necdet güldü: — Seni aldatmadığına emin misin? Kadınlara hiç inanmağa gelmez. Erkeğe mutlaka hiyanet ederler, Muhavere pek neşesiz bir hal- de saat altıya kadar devam etti. Adalet gitmeğe kalktı, İlki dost ta içeriye odaya girdiler. Bir aralık, dalgınlıkla, Asaf mendilini çıkar- dı. Necdet mendili görünce: — Ne güzel ipekli mendil, de- i. Azıcık versene bakayım. Asafın aklına mendile olduğu dudak boyası geldi. T. içinde mendilin boyalı tarafını kıvrım altında saklıyarak mendili dostuna gösterdi. Bu hareketini acaba Necdet farketmiş miyi Asaf kendisini şaşırmıştı. Bu hı dostunun gözünden kaşmamış ol cak kiz — Ne kadar dalgınsın bugün! diye eğlendi. Sonra, bir sigara istedi. — Sigara verirken elin titriyor. Hasta mısın? — Hayır, biraz başım ağrıyor... — İstersen gideyim... — Neden gideceksin? — Kim bilir? Belki bir kadın bekliyorsun... Senin ne mal ok duğunu bilmez miyim? Belki de aldatılacak bir dost karısı vardır.. Çünkü z3manımızda ahlâk, dost- Kuk, insanlık kalmadı... Malüma.. Asaf dostunun sözlerini artık dinliyemiyordu. Başı dönüyordu. Necdet mutlaka işin farkına var- mış olacaktı. Varınca da netice- in ne olacağını Asaf pekâlâ tah- min edebilirdi. Gazetelerde bü- yük yeti. Necdet çıkar çıkmaz, Asaf te- lefona kaştu. Adalete haber ver- mek istiyordu. Üzerlerinde bir felâket dolaşıyordu. Fakat tele- fonun bozuk olduğunu görünce | olduğu yere yığıldı, kaldı. O ak- | m yemek yemedi. Boğazında, ir şey geçmiyordu. Bin. türl üzüntü içinde, kâbuslu bir uyku- dan sık sık uyandı, İhtimelki öte | tarafta Necdet Adaletin kalbine $u dakikada bir kurşun sıkıyordu. | Sabahleyin erkenden kapının | zili çalındı. Dışarıda iri iri bir ko- | nuşma vardı. Birdenbire yatak odasının kapısı açıldı. Bozuk bir gehre ile içeriye Necdet girdi. Sapsarı kesilmişti. Eli de cebi de, Şüphesiz bir rüvelver vardı. Bunu şimdi. çıkarıp Adaletten sonra da Asafı vuracaktı. Necdet titrek bir sesle: —— Adalet..., dedi... Bitti (Demek hakikaten onu öldür. müşlü.) — Zaten şüpheleniyordum. Benden bir şeyler gizlediğini an. yordum. Fakat bu kadar bir edepsizliği zihnim almıyordu... (Fakat niçin Necdet bu izaha- ta veriyordu? Neden Asafın çekti- | ği azabı bu kadar uzatıyor, he men ateş etmiyordu?) — Dost, hal İnsana dostların yaptığı alçaklığı başka kim yapı" yor? Evinize gelirler, yerler, içer. ir serlâyha: Bir aile cima ler, eğlenirler, snora da reziller, utanmadan, karı Tırlar! Alçakla: Necdet bunları söylerken elini cebinden çıkarmağa davrandı Asaf artık yatağının içinde gö 21 baştan çıka- lerini yumdu. Son dakikada içi den kelime şehadet başlamıştı. Necdet haykırıyordu: — Al, bak! getirmeğe Asaf gözlerini açtı. Dostunun Radyo “2 Eylül Cuma İstanbul 3 18,30 plâk mepiyeti 19.20 na haberler, 19,30 Türk mark nene siyatı; (Ekrem, Rüşen, Cevde ve Vesihe, Nazan Feridun, Nedi Bunlar Övrik efendi), 21:20 aj borsa haberleri, 21.30 radyo örkeriren tarafından hafif musiki, Bükreş (364.5 m) — 13-15 güne düz neşriyatı, 18 karışık muniki, 19,13 radye orkestra, ZI keman kan 21,45 Mme Florida popürini tarafı 22,15 piyano konteri Varşova (145 me) — 16.15 kere konseri, 19,15 popüler İtalyan musiki 21,15 senfonik konser, 23,40 rekl ve konser, 24,05 dana müsikb Budapeşte (550.5 m.) — 20,05 pli 20,45 spor, 21 Etidyondan bir tiyalro, 2245 ven haberler, 23,05 çiğan taki mi, 24,15 piyano konseti, Viyana (507 m) — 1855 piyan konseri. 19:23 spor, 19,35 seyyah meş: Hiyalı, 19,50 haberler, 20 mili neşriyatı 20,20 vadyo orketram, 7215 büyük kanser, 23,20 plâk, 23.30 haberler, 23,50 kanım konseri, 24.30 dans mu ikisi, 29 Eylül Cumartesi İstanbul «18,50 plâk neşriyab, 19 © Hranszca dere, 19430 Türk muriki meşe riya; (Fahire, Safiye hanım, Refik, Fikret beyle), 21 Emet Şelik bey vaz rafından konferans, 21,30 atüdya caz ve termo oikeşiram, Bükreş (364,5) — 135 gündüz nenriyal, “18 popüler. Romen muskisi, 19.13 orkestra, 20,15 pik, 2i tapan ili musiki, 21,20 balet masin, 22,20 düne muiksij 23 haberle Varşova (1345 m.) — 18 selin kons 19.15 pi sonatlar, 19,45 reporlaj, 20 dans musikisi, 20,45 #por. 21115 “reklâmlar ve konser, 2145 Remadanı naklen üç kral aşkı isimli Budapeşte (550.5 m.) — 18 hafif musiki, 19,30 Macar halk © şarkılar, 20,40 Dohnanyinim idaresinde filhar. menik konser, 23.15. haberler, 23,40 plâk komeri, a (507 m) — 19 Dolfunm 21 haberler, 21,10 radyo 23,20 haberler, 23,50 dansı 1 plük va iribadma dahil olmayan. ecneti memleketler: Seneliği lt: aylığı 1900, 05 aylı 1000 kuruştur Adres tebii için Yirmi beş ği k pul göndermek Büzumdir. | Özmaziyelâkir 17 — Ruzıhızır: 145 8 ak Güney Oyla İlini şam Ya EaoAs 1k 605 SA8 12 gi Ve dl 582 1208 17 10 ANİ Kuru 200 > 250 » 200 45 > 100 İş sehitelerde 3 0 Son ilân sabifelerinde «30 Gazetemizde > neşredilecek ill için : iancilik kollektif şirket Ankara caddesi, Kahraman ade han, Tel, 20094-20095, bir mektubu idi. Okudu: «Necdet, ben gidiyorum. Baş- ka birisini seviyorum. Süleyman Rahmi ile hayatımı birleştirece- ğim, Arlık bu iki yüzlü hayata tahammül edemiyorum, Ayrı hım, Her şartını kabul etmeğ zırım. Verdiğim ızlıraplan de ayı affını rica ederim.» İki aldatılmış erkek karşı kar. şıya, bir şey söylemeden bakışı: yorlardı. Hikâyeci