Yazan: AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 165 “Amber ve afyonla İkinci Beyazıdın da başını döndür- meğe e olursam, Türkiyeyi tek başıma ağlüp ettim e > 3 Istanbulda ilk ime ve on iptilâsı ürkleri gafil av- Jamak fırsatını leşe diğer taraftan da arada geçen müsalâ- ha müddetince dukenbaldi saray ve anma erkânının ruhlarını uyuşturmak Ea araştırmak- tan geri durm lardı. İstanbulda bu mi oynamağa sinyor Skonto ur edilmişti. Zaten Venedil iki silelim Papaya yazdığı bir tezkerede: «Ben istersem, Türk »yiriripi uzun seneler Akdenize m mesi, bütüş > Werdineileri ha- rekete getirmiş ve Romada sinyor Skontonun muvaffakıyetine dua- lar edilmişti. Sinyor Skonto bu tezkerede İs- tanbul hükümetinden bahseder- ken, li salâhiyet verilme- sini istiyord «Tü; rini sırtını yere getir- mek için bir çare vardır: İstan- bulda afyon ve amber iptilâsını arttırmak. Çünkü son nde mü“ zafferiyeti Türklerde bütün Ak- denizi teshir ve uyandırmıştır. Bu arzunun tahak- Avrupayı o mahvedebilir. Eğer bana bu hususta 5 ım edebilirseniz, seri İsti istilâ Me da toplanan üç hükümet murahhasları derhal bu mesele et- rafında ana girişmişler ve sinyor Skont salâhiyet verdik- leri gibi, rami da kolay ve ucuzca afyon, esrar ve amber te- darik ederek İstanbula gönder- meğe başlamışlardı. Afyon İstanbula Trakya ve Anadolu havalisinden de gelmi- yor değildi. Fakat, Avrupadan ge- len afyon ve esrarın o vakit daha fazla makbul ve mergup oluşu, İs- tanbulda sinyor Skontonun afyon geviş gün geçtikçe arttırı- yor Zenne beraber isem ve sara) ânının en ziyade şuna n şey, afyondan Hiede kasr istimal id idi, İstanbulun fethinden sonra, pek tabii olarak, şehirde artan sefa- hat ve eğlence âlemleri halkı dai- zullah a dört nikâhlı zev- üç cariyesi o vardı. sipakiiğ bu suretle mağa çalışırlardı. Yediden fazla kadınla yaşıyanlar zenginlerle hü- kümet erkâ alk arasında bunların cariye! lerini fazlalığı «otuzlama» kelimesile ifade edi- o devirde en — eğlence km tertip et maruf olan Mahmut paşanın >” den rağ cariyesi bulunduğu şayi olmuş! Fal si hiç kimse! Mahmut paşayı bundan dolayı ti tmezdi. Mah- çesindeki kameriyeye otururdu. Mahmut paşa da diğer vükelâ ve vüzera gibi ambere fazla düş- kün olduğundan, “kameriyeye in- diği zaman, en güzel cariyelerin- den sıra ile her akşam biri, elinde gümüş bir tepsi ile amberli bir bar: dak şerbet getirirdi. Mahmut paşa lerine saldırmağa başlardı, M ahmut paşa ihtiyar olmasına rini kapıyarak, cariye! gisi eline geçerse: «Bu akşam ta- lihim bu imiş!» der ve onunla be- raber yatardı. Amber iptilâsı Mahmut paşa- Ahmet paşa- ya da geçmişti. Ahmet paşa, Mah- m ürekli bir Ken fyon çeker, ondan sonra kafasını cilâlamak için am- berli şerbet içer ve coşardı. et paşa konağında sık sık d ma erkânına ziyafetler ve- rir ve bilhassa Kemal, Rüstem ve Murat reisleri sabaha kadar ya- nında alıkoyardı. urat reis afyondan hoşlanma- dığı için, Ahmet paşa Murada far- zünü esirgemez, erim yi olursa olsun, tok sözlerle mukabele eder Me paşa Muradın bu halka kime onu daima kızdırırdı, İstanbulun ileri gelen bu suretle zehirlemekte muvaffakıyet (o gösteren sınıfını büyül muvaffakıyetinden dolayı mü- kâfatlar, salâhiyetler aslanla. Sinyor Skonto günün en mühim adamlarından biri olmuştu. Vene- dik taciri, Papaya yazdığı son bir mektupta: imdi elele geldi. O da amber Terrübelikiln gok is- tifade etmiş ve son aca amber kullanmağa başlamış- tır, Saraya amberden sonra afyon ithali lı ğ Simdilik Ak. Fransız kadını i rafı 7 inci sahi — ee ettiğiniz e” e mazel! — Vi Eri biletiniz var mı? — Gi erimi mi? — Ne bileti? — Dans bileti! — Dans bileti mi? -— Tabii! — li dansetmek için bilet mi almak m? S8 syn > kn mr işaret etti, ib erip bir bi- et aldık. Sl ei başladık. Sordum: — Nerede otürursunuz? — Üniversite mahallesinde. — Ne iş yaparsınız? — Tıp fakültesinde talebeyim, akşamları iki saat kadar dansedi- frai vam imkânı buluy. — İe sizi cile mu? at esasen sıkıcı bir şey- EN lie kadar mücadele et- mek mecburiyetindeyiz. — Evlensenize? — Dektor diplomamı drahoma diye vereceğim!. Parisin (Plâs Etuval) denilen i raya ... Bir tara- fı da meşhur «Şanzelize» caddesi, bizim Sultanahmet meydanı geniş- ak!. iğinde bir so) Üzerinde boylu boyuna Kniveler sırılanı- Binlerce yor. Binlerce sandalya... masa!.. Orada çalışan ekser gar- sonlarla, çalgıcı kızlar üniversite talebesi!... in Ye eN getirip önünüze koy derhal bir eee çekilir, rai baş- lar ia kalırsa, korkunç müesse- seleri ve karma ki ziyet alan Fransız cemiyetini hâ- lâ ie ayakta tutan kuv- vet, okumal n bana Paris bul- var Me irili kahve taşıyan kuvvettir Fransa; geneli ve genç nesle sat Mal istinat ediy ut TR d dem Cuma İstanbul 30 plâk eğdi 19, 20 ajans si 19,30 Türl ( riyatı: ler ve i hanımlar, Örük efendi), 21,20 borsa haberleri, 21, vr Ee beee tarafından ME if m salriei ii 345. 18,50 mili 8. nseri, NU ui 19, 45 pri - Şanghaya kadar» isim- pi a konseri, eN 20 plâk, 20,50 a ik, —< e ee Elie me 40 üm ve ikreş (364,5 me) — 18 radyo kestrası, 19,20 radyo ME trelin? 2 an İspanyol musiki. 0,20 plâk, 21 man konseri, 21,45 taganni, 22,1 flüt musikisi, 22,45 erler. Viy ) 20,20 haberler, 20,30 föyten, 21 aktüalite, 21,20 Bet venin eserlerinden konser, 22 öperet askeri » 2 Vi halk musikisi, İstanbul 9 si meşiyat *a, 30 Türk musiki neş- : (Fahire, Safiye hanımlar ve Re- fik, Fikzek beyler), 21 > ii çetik bey e e onferans, stüdyo, orkestra mem muvaffakıyetimi bekle- yiniz!» diyordu. Sinyor Skontonun büyük ümit- leri vardı: «— İkinci Beyazıdın da başını döndürmeğe muvaffak olursam, Türkiyeyi tek ei. mağlüp et- dim melis! denizde iki hükümet arasındaki dostluğu ihlâl edecek bir hadise- ye meydan vermeden, benim bu Hülyasile mütemadiyen zengin konaklarına amber ve afyon taşı- yordu, i (Arkası var) Her akşam bir hikâye Avukat Halil Hilmi bey elinde makine ile yazılmiş kâğıdı merak ve hayretle okuyordu: «Seni hâlâ hatırlıyorum ve se- viyorum. Gel, ilk aşkına avdet et.» Bu kimden olabilirdi? Hayatın- sökün karışıyordu. Halil Hi vir bir şok GEOŞEMAŞ esip ei ikiler ez bir gemi gibi, sakin ve hakiki uhab- bet kucağında hayatını intizama sokmak ihtiyacı duyulan bir ça- ğa gelmişti. Onun için kendisini unutmamış, sevmekte » et- miş bir kadının bu ileriki rica- sı kalbini müteessir ediyor ve o kadına karşı derin bir teşekkür hissi vücuda getiriyordu. Ik aşkına avdet etmesini ze ede: ba eski lilerinden hangisi olabilirdi? 1 Hali ilmi bey bütün elde etmek diği kadınlara, erkeklerin ili olduğu üzere, «ilk aşkım sensin» demişti. Onun için bu kelimeden hiç bir mana çıkaramazdı. Nihayet uzun uzun düşündü. Sevişmiş olduğu kadınların bir lis- tesini tanzim etti, Bunlara baka- rak hakikati keşfetmek istiyordu. Gidip hepsini dolaşarak, ya ken- dilerinden, ya kaşe edam bir şey anlamağa çalışaci yi iie Ne ismi, oku- eri . Kır sokağı, numara 3 Kumral, pek ateşli, coşkun bir kadın... Beni tanımadan evvel de ihtimal ki bir takım maceraları Glurüğtu. Mekin sonlan zel memiş olmasını tercih ederim, di- ordu. Kapıcı, Halil Hilmi e? tanı- dı. Hatice hanımı mı nuz? dedi. Talili çıktı. Zengin bi. rini buldu. Onunla evlendi. Şimdi otomobillerde geziyor. Halil Hilmi bey rahat rahat içini çekti, «o, değil» diye düşün- dü, Listede ikinci gelen isim ecne- bi müesseselerden birinde daktilo idi. Onu akşamları müessesenin kapısında beklerdi. Kıvırcık saç- arı, güler gözleri ei sevimli yü- zü, burnu hayalinde canlandı. lap pan, giderken içinden: — Şüphesiz ki odur, diyordu. Ne sade, ne iyi kalpli bir ei Bulunmaz bir pırlanta ii El budala gibi kendisinin kr bilmemiştim. Müessese tatil oldu, memurlar dağıldı, müdürler çıktı, Fakat es- ki sevgilisini göremedi. Kapıcıya sordu: — Bilmiyor musunuz? dedi. Bir iki senedir daktiloluğu bıraktı. Bir mirasa kondu, evlendi. Çok- tandır bizim de gördüğümüz yek.. Müteessirane içini çekti den bu ismi de hayet iki isim k dan birisi Louise isminde bir Fran- muallimesi idi. Onun veriyordu. Genç kızın hayatı hiç değişmemişti. Ayni evde oturu- yor, gene piyano hocalığı mi ai acentası j b bazı ag ziyare tini kabul eyliyord. Halil Hilmi bey İl ay dınlanan bir yüzle: — Odur! diye düşün mazelin evde ol dü. Mat Eri Kg klima iş y öğrenemiyordu. Matmazel Louise genç avukatın bu sık sık ziyaretlerinde üphey: İş çıkmaz oldu. On vu keti Kik diddiliğini isbat ediyor. Rica ederim, onunl rTüş, maksadının ne e iyi- ce anla. Bu muhavereden bir sonra, matmazel Louise ye Hi yet tamamile anlaştılar ve evlendiler. Bu onlar için hakiki bir aile saadeti vücuda getirdi. Bir gün Halil Hilmi beyin ya- zıhanesine tanmmadığı bir genc eldi. — Zatı âliniz, avukat Halil Hik mi beyefendisiniz, değil mi? — Evet. — Dört ay evvel, makine ile yazılmış imzasız bir mektup ak mıştınız Zaj rim. Bunu nereden biliyorsunuz? Bunu söylerken mera eme — Hilmi bey ni yordu. Hiddetle delikanlıya leş o hiç istifini bozmuyordu âtfen penümiizin sözleri- mi i dinleyiniz, efendim, dedi. Bu alay maksadile yazılmış bir münasebetsizlik değildir. Buhran herkes gibi beni de çok düşürdü- am mü miş eke bir mektup iki kalp arasında bir aşk uyandırmağa kâ- i gelir, Bu mektup yazılm ektuplar bir izdivaç te- mi, gider mükâfatımı is- terim, İnsan mesut olduğu zan âlicenap davranır. Mesele pek sa- de, Halil Hilmi Deyin yüzü güldü, nı bol bel ösbet iz