31 Ağustos 1934 AKŞAM AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: Murat (Klio)yu evine getirdiği zaman, kapının önünde bir haremağası duruyordu. Arap, Muradı görü İSKENDER FAHREDDİN Tetrika No. 159 ce: “Kaptan paşa sarayda sizi bekliyor.. tez gelsin dedi!,, Murat reis (Jüzetta) yı ken, uzun yıllardanberi öldü zannettiği eski sevgilisi Klioyu bulmuştu. İhtiyar Rum Murada işık tuttu... Ve (Tekfur sarayı) nın zemin katından bahçeye çıktılar. Klio aydınlığı görünce Murada: — Seni Allah mı gönderdi? Diyerek ışıktan kamaşan gözle- rini kapadı. Murat: — Karım Jüzettayi ararken se- ni buldum! dedi - Buraya gelme- den evvel nerede oturuyordum? Klio yüzünü yavaş yavaş açtı: — Panaiya manastırında... — Çoktanberi orada mı idin? — Evet.. İzimi kaybettikten ve seni bir daha bulamıyacağımı an- ladıktan sonra, manastıra iltica etmiştim. Murat bunu sorarken, Klioyu geldiği yere götürmek niyetinde değildi. Murat onu kendi evine götürmek istiyordu. Biraz güneş aldıktan sonra yola düzüldüler. — Nereye gidiyoruz? — Eski evimize. Klio içini çeki Seviniyor muydu?... Mütecssir mi Murat, sevg çizgilerden bir şey anlıyamıyordu. Klio yolda Murada dayanarak Yürüyordu. Klionun | dizlerinde kuvvet yoktu. O, iki gündür açtı... Susuzdu.. Uykusuzdu.. 'Güneş ve havadan mahrumdu. — Ben Tekfur sarayında ölmek istiyordum, Murat! Sen neden karçıma çıktın? Diye mırıldanıyordu. Murat eski sevgilisini ele geçir- iğinden memnundu. Murat, Klioyu görünce, eski ha- tıralanı, Midillide geçirdiği tatlı demleri, sabaha kadar ağaç dip- lerinde beklediği geceleri düşi dü, Yirmi sene evvel çok kısa bir zaman içinde gençliğini emen bu sehhar kadın şimdi ne ka- | dar çirkinleşmiş, saçları ne kadar ağarmıştı. bütün Klionun uzun boyundan ve hâ- İâ taravetini muhafaza ettiği pem- be beyaz vücudundan başka göze çarpan hiç bir güzelliği kalma- işti. Murat onu geçen hatıralara hür- ineten evine getiriyordu, Ne de ol- sa, bu kadın uzun. yıllardanberi Muradın aşkile yaşamış ve onu tekrar elde edemeyince bir ma- maslıra çekilerek hayattan uzak- Taşmıştı. Bu feragati nefsi, Bizanstan ar- ta kalan İstanbulun aşiftelerinden hangisi gösterebilirdi? Hangi ka- dın bir erkeği bu kadar te: y z bir aşkla sevmişti? Murat yaşlandıkça hatıralara hürmet ediyor, geçmiş günleri sık sık hatırlıyordu. Şimdi Muradin bir endişesi var. dı; Tekfur sarayında (Jüzetta) yı ararken, Klioyu bulmuştu. Fakat, Klioyu buldum diye (Jüzetta) yı nasıl ihmal etsindi? O gün (Jüzetta) nın kayboluşu- | nun üçüncü günüydü. Her halde (Jüzetta) da Klio gibi, çile dol durmak üzere ya Tekfur sarayına iltica etmiş ve yahut onun gibi bir | manastıra çekilmiş olacaktı. Marat Klioyu eve götürdükten sonra, tekrar (Tekfur sarayı) na dönmeğe karar vermişti, Çünkü, Klio: «Sabaha kadar beni rahatsiz eden şu kadın sesini susturunuz!» Diye yalvarırken, Murat bu ka- dın sesinin (Jüzetta) mın sesi ol duğuna hükmetmişti, Kli biraz açılmış, yüzü gülme- ğe, neşelenmeğe başlamıştı. Yolda giderket «— Beni geldiğim yere götür Düz... Beni iltica ettiğim manas- tara teslim ediniz!» yecekti. Bunu söylemeğe ha- zırlanmıştı. Fakat, cesaret ede- medi, Uzun yıllardan sonra âşıkıni bulmuş bir kadının ondan kolay- ca ayrılması kabil miydi? Bu sözler dilinin ucuna geldi halde yutkundı Bir elini göğsü- ne dayadı.. Kalbini sıktı.. Ağzını açamadı. Ve sustu. Eve gelmişlerdi Kapının ağalarından ünde saray” harem bekliyordu. Murat harem ağasını görünce camı sıkılmış — Ne haber var? Diye sordu. Harem ağası Muradın yanına sokuld, — Kaptan paşa sarayda bekliyor. Tez gelsin dedi. Murat harem ağasını: — Peki. Biraz sonra gelirim. Diye savdıktan girdi. Klionun gözleri önünde, neteli ve ateşli aşk gecelerile dolu yirmi yıllık bir mazi canlanıyordu. İşte merdivenin başında duran büyük bir vazo.. İşte Klionun Midilliden getirip duvara astığı ipekli boyun galı.. Kuş kafesleri.. Güvercin yu- vaları... Klio birdenbire ağlıyarak Mu- Fadın boynuna atıldı: sonra içeriye — Beni, bu uzun ayrılık sene- lefi içinde bir defa olsun hatırla madın mı, Murat? (Arkası var) AKŞAM Abone ücretleri Terre SENELİK 1400 kurup 2700 kuraş & AYLIK 780 > 1480 > 3 AYLIK 400 » 800 > JAYLIK 1 Kenet Tosta iltihadma dahil olmayan ecnebi memleketler: Seneliği 600, alıç aylık 1000, Uç aylığı 1000 kuruştur. e tehdili için yirmi beş Kuruşluk pul göndermek lazımdır. eleyvek 20 — Ruzihızır: 118 Oğlu, lid Akşam Yan 829 9i 13 Tüarehare: Babalı civarı Acmusluk Sk. 1810, Katil kaçakçılar Üç kaçakçı, sağır Aliyi öldürdüler Kuşadasının Selçuk nahiyesin- de Acarlar köyü civarında esra- Tengiz bir cinayet olmuştur. Köy halkından sağır Ali namında bi- risi; muhtelif yerlerinden yaralan- mak suretile öldürülmüştür. Ha- dise tahkikatına vaziyet eden ad- liye; esrarengiz bir cinayet ka İ sısında kalmıştı. Yapılan tahki kat sonunda sağır Alinin; Kubur oğlu Süleyman ile kardeşi Hasan ve bekçi Süleyman taraflarından öldürüldüğü | analşılmıştır. Sağır Ali: Kaçakçılık yapanları takip ederek alâkadarlara haber ver- mekte imiş. Kubur oğlu Süley- man; bundan muğber olarak bu cinayeti tertip etmiş. Fakat hep- si de yakayı ele vermişlerdir. AKŞAM KiTAPHANESİ NEŞRİYATI Kadıköyünde NET Kırtasiye mağazasında satılmaktadır. Kadıköy, Altıyol Ko. 1 Tel, 60628, Radyo 31 Ağusi İstanbul : 18,30 a, 1920 ajanı haberleri, 19,30 Türk mai meş ziyatız* (Ekrem, Ruşen, Cevdet beyler ve Verihe, Nazan Feridüm, Nedime hanımlar, Övrik efendi). 21,20 ajans ve bona Baberler, 2130 radye Geler rası tarafından haf pik Varşova (1345 m) — 2112 po püler senfonik, orkestra konseri, 2150 haberler, 22,12 popüler komser, 2315 dana müsli Bükreş (564.5 w.) — 19,05 karak örkesira kanser, 20 üniverdin, 20.13 vadyo orkesiras, 21. (Carmen) operas elik ie) Prağ (470 m.) — 20.35 Kaplıcalar. dan, akl, 21,20 plak, 21,85 pik 2150 pâk, 22 Felemenk musiki, 25 haberler, 23,15 plak, 23445 minça ha beiler, Budapeşte (550.5 m.) — 21 opsra orkestrasının kanser, > 22.15 hah 22.35 çikan müskis, 23.20 oda m sikii, 24,30 Nogrondy caz takımı Viyana (507 m) — 21 (Bir kilise aresi gibi fakir) simli teşil, 22.45 Tadyo orkestrası, 23.30 haberler konser, 24,45 gece konseri 1 Eylül Cumartesi Varşova (1343 m.) — 21 Ckopinin eserlerinden konser, 21,30 ecnebi dilile konferans, 21,40 Polanya musikisi, 22,12 hafif orkcatna kanset, 23 aklin iie, 23.10 Pozcandan naki 2405 lan Bükreş (3645 m) — 1805 vala yaeikii (ozkan He), 23 kabenleri 30 kahvehane müsli ağ (470 m.) — 21,15 hukuki ba hisler ve şarkılar, 22 saht ayarı 22.15 orkestra relakatle keman konseri, 2 haberleri 23,15 plâk, 23.30 neşeli ka ık metriya cuma Budapeşte (5505 m) — 2115 idyodan musiki piües, 23.10 haber. İer, 23,50 çiien takımı Viyana (507 m.) — 21 şarkılar, hafif havalar, 21,45 Precbersecden na , 21,15 dane Murkantenmacdel isimli operet temsil, 23,30 haberler, 2345 operetin devamı, 24,15 cazbanl, m zi Falk Sabri İ HAYVANLAR ALEMI 0 350 rösinu 8 matin harici tabla Büy kıtada 280 sal i Yivha Taşra için posta Heryerde 150 ii | neresi alınmaz. Tevzi ve satış merkezi yalı AKŞAM KITAPHANESİ Auıkara, cadi, stanbul Para yerine posta pulu da. gönderebilirsin; mi Her akşam bir bikâye | Güzelliğin ehemmiyeti a a Hanimlardan biri şu fikirde bu- Tunmuştu: — Bir erkeğin güzel olması bü- yük bir ehemmiyeti haiz değildir. Hazır bulunanlardan hepsi bu tasdik eder gibi görünüyor- lardı. Fakat gene bir hanım sesi meselenin bu kadar sathi surette kolayca halledilemiyeceğini iddia etti — Müsaadenizle ben bu fikre iştirak edemiyeceğim, hanımefen- di, dedi. Bu sözü zarif Neclâ hammefen- di söylüyordu. Erkekler fikirleri- ni söylemekten içtinap ederek te- bestüm ediyorlardı. Hanımlardan biri sordu: — Sahi, bu fikirde misiniz, ha- nimefendi? — Hiç şüpheniz olmasın. Kı | dında olduğu gibi erkekte de gü- zellik aranmasında ben hiç bir fark tasavvur edemiyorum. Biz kadın- lar güzel bir erkekten elbötle da- ha çok hoşlanırız. İnce bir kadın sesi — Ben, dedi, bir erkekte gü- zellikten ziyade zekâ ararım. — ikisi biribirine mâni değil hanımefendi. Nedendir bilmem, Bazı kadınlar hakikaten güzel bir erkek görmekten pek hoşlandık- tında kalmak bir kadın için kı bahat ise, ben hakikaten büyük bir mücrimim. Çünkü hayatımda pek feci bir dakikada böyle bir güzelliğin tesirine maruz bulun- dum. Erkeklerden biri ken: tedemedi: — Kuzum hanımefendi, bu hi- kâyeyi lütfen bize anlatır mısınız? — Hay hay efendim. Otuz ya- şımda iken (şimdi otuz sekizinde- yim) dul kalmıştım, Pek mütees- sirdim. Annem beni İstanbuldan uzaklaştırmak istedi. Mısırda tey- zap: ka bir hayat içine karışmamı is- tiyordu. Vapurda yalnız değildim. öte- denberi bana kur eden iki ahba- bım türlü türlü vesileler icat ede- rek onlar da Mısıra gitmek üze re vapura binmişlerdi. Gayet na- zik, sevimli zatlardı. Bana karı gayet müşfik ve ihtimamkâr dav. Rodos açıklarında vapurumuz kazaya uğradı, ihtimal ki bu müthiş kazanın tafsilâtı hâlâ hatırlarınızdadır. Vapurun içinde bir gürültü, fer- yatlar, kargaşalıklar. Herkes san- dallara doğru çılgın gibi koşuyor- lardı. Sonra intizam elde edildi. Herkeste bir tevekkül başladı. Kaza sabahleyin erkenden vu- kun gelmişti, Güneş yeni doğu- yordu. Ben de kamaramdan fır. ladım. Üzerimde bir kimono, çıp- terlik vardı. Çılgın gibi duran kalabalık ara- sında derhal iki ahbabımı gör. düm. Onlarda gecelik kıyafetle rile fırla Beni görür görmez yanıma geldi ler. Beni, güvertenin tahlisiye sa dalına inilen tarafına doğru türdüler. Bir ip merdivenden ço- cukları, kadınları aşağı sandala indiriyorlardı, Ahbablarım kolla- rını gererek beni etrafın karga- şalığına karşı himaye ediyorla, dı. Vapur da bir taraftan batıyor. du. İp merdivene yaklaştığım & ini idare eden va- raniyorlardı. lak ayaklarımda uşlardı. Sapsarı idiler. pur zabiti haykır. — Yalnız iki kişilik yer var! Bumu işidince yanımdaki erikeke lerden biri, Akmet Fehim bey, hürmetle eği — Hanımefendi, dedi, ikimiz i intihap ediniz. Birimiği burada kalmağa mecburdur. Gemi zabiti haykırıyordu: — Yalnız iki kişi! Çabuk olur, İşte ben, bir saniye içinde bir intihap yapmak mecburiyetine 'de kalmıştım. Bu iki dosttan han- gisinin öleceğini ben tayin ede- cektim! Evet, ölüm rauhakkaktı. Çünkü son tahlisiye sandalı idi. Düşününüz, bu benim için ne fe- ci bir dakika idi, Öyle haller olur ki bir insan di mağı milyonlarca hayali ve fikri bir şimşek kadar kısa bir zaman içinde birden düşünür. Etrafımız» da bir kurtulma imkânını arıyan daha elli kadar zavallı vardı rini değil, ikisini de küm etmek olacaktı. Onun için birini diğerine tercih etmek, hem de çabuk olmak lâzımdı. Gemi zabiti kolumdan yakala- miş, ip merdivene doğru inmişti. Ayaklarımın altında, vapurun ya- Bı sıra tahlisiye sandalı çalkanıp duruyordu. Zabit bir kere daha: — Bir kişi daha! diye haykırdı. Dostlarımın ikisinin de çehresi bana doğru sarkıyordu. Size ye- min ederim ki in de güzle rinde benim merdivenden kaza- tiz inip inemiyeceğimi' anlamak arzusundan başka bir his parlamı- yordu. Kendilerini zerre kadar dü- günmüyorlardı. Bunlardan birini diğerine tercih etmek! Ne müthiş bir işti! Ağzımdan çıkacak bir söz içlerinden birini ölüme sürük- ecekti, i Zabit tekrar haykırdı işi dahal içimde neler oldu- ğunu bilmiyorum. Ahmet Fehmi beyi küçük, zayıf vücudu, solgun gehresi, çıkık alnı, yassı burnu ile büyük bir aydınlık içinde gör- düm. Hasan Azmi bey gayet gü- zel yüzü, çıplak kolları ile bi heykel gibi muhteşem © görünüz yordu. Derin gözleri, genç bir ağ, zi vardı. Haykırdım: — Azmi bey, geliniz! On dakika sonra koca vapur denize dalıyor, Ahmet Fehim bey de içeride kalan biçarelerle be: ber suların içinde kaybolup gidi- yordu. işte böyle Feci bir dakikada böyle feci bir intihap | ya Bunda yegüne âmil güzellik oi- inkâr edilemez. Ablâkan iki erkek biribirlerine müsavi idi- Yüksek adamlardı. İkisi de i seviyordu. Niçin daha güze- rcih etmiştim? Fikrim, mu- hakemem bunda hiç bir rol oy- namadı. Ahmet Fehim beyi sev. meyi, birile evlenmeyi hiç aklıma getirmemiştim. Yalnız o facia da- kikasında, derin bir sevki tabir nin bana hayatım artık tercih et töğim adama ait olacağını hisset tirmiş olmalıdır. Bu pek vahşi bir sevki tabidir. Fakat buna mukavemet imkânı yoktur. Aklın ve muhakemenin leğildir. Onun için, kıymetini, tesirini göremem, Hihâyeci |