28 Temmuz 1934 Sahife 9 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI İSKENDER FAHREDDİN İ$ Yazan: (Jüzetta) her gün yüzünü saman tütsüsü ile sarar- tıyordu. Dümenci Hüseyin bu sırrı keşfettiği halde, Murat reis, arkadaşının sözüne inanmamıştı. Saman tütsüsünden sonra Köycük yolunda., Bir akşam... Sular yeni kararmış, ufuklarda görünen pembe bulutlar morarmamıştı. Dümenci Hüseyin geminin am- barına yemek yemeğe iniyordu. Dümende Murat kalinıştı. Hüseyin yemeğe inmeden, Mu- henüz Tat reisin karmarasına uğramak ni- | yetinde idi, Hüseyin son günlerde (üzet fa) dan pek fazla şüphe etmeğe başlamıştı. Murat karısına ne kadar aci- yorsa, Hüseyin de o nisbette kızı" yor ve kendi kendine: — Bu kadın daimi bir belâ gibi şımızda kaldı. Diye söyleniyordu. Deniz üstünde temiz bir haya varken, her akşam bu vakit (Jü- Zetia) nın kamarasinda kapanıp kalması ve arka güverteye çıkma- ması Hüseyinin nazarı dikkatini b Hüseyin — kamaranın önünde durdu.. Ve birdenbire kamara ka- ıklarından dışarıya dumanın. sızdığını Hüseyin yangin endişesile der. hal kapıyı açıp ii Muradın bu eski ve sadık arka- 'daşı kamarada çok garip bir ta Isma hedisesile karşılaşmıştı fa ufak bir bakır kabın bir miktar ateş koymuş ve ateş stüne bir avuç saman atarak ba- ini buradan çıkan dumanın içine sokmuştu. Jüzetta Hüseyini karşı —rünce şaşırmıştı: — Başım çok ağrıyor, Hüseyin! Biraz tütsü yapıyorum, Belki iyi gelir... . Diyerek kamaranın kapısını da gö- Hekrar sımsıkı kapamışl Hüseyin: — Yangın var zannile birden- bire korktum... Dedi.. Tütsüden bir şey anlıya- madı Dudağım bükerek kamaradan beraber — Bu akşam bizimle yemek yemez misin, Hüseyin? - Şimdi — Murat reis dümende. ona büyle bir şey teklif edilemez. Başka bir gün inşallah birlikte yeriz. Jüzetta israr etmedi... Ve Hüseyin kamaradan çıkıp gitti. Hüseyin ambarda arkadaşlarile birlikte yemek yiyordu. Kara Ali sofrada Hüseyinin yü- Züne bakarak: — Senin bugün rengin uçmuş... Hasta mısın? Diye sordu. Gemiciler hep birden Hüseyinin yüzüne baktılar. in balmumu gibi sararmış! Hüseyin kendinden şüphelen- meğe başladı: — Acaba sarılık mi oldüm?! — Sarılık oldunsa kolayı var. Köycükte bir koyun ciğeri bulu- ruz., Sarılığı keserim. Bir şeyin kalmazl Tetrika No. 126 , Bu sözü Kara Ali söylemişti. Hüseyin o akşam iştihasız ye- mek yedi. Ve dümene çıkarken bacakları sendeliyordu. Hüseyin hakikaten olmuştu? sarılık zi Ertesi sabah Hüseyin güverte- de dolaşırken, gemiciler Hüseyi- nin yüzüne baktılar ve hep bir ağızdı Geçmiş olsun, Hüseyin! Diye bağırıştılar. Hüseyinin yi zündeki sarılıktan eser kalma işte. i Hüseyin: 5 — Gece havasi rengimi getirdi galiba! Diye gülümsemeğe başladı. Hüseyi sarardı bir akşam evvel niçin imi şimdi çok iyi anlamış- tu. O, yalnız kendi sarılığım de- Zil, Jüzettanın da neden ve nasıl sararıp solduğunu da anlamakta gecikmemişti. — Vay kahpe vay..! tütsüsile her akşam yüzi tp Murada hastalığından dem vuruyor. Diye söylendi. Hüseyin o gün bu hakikati anlayınca bütün gör- iklerini ve bildiklerini Murat reise anlatmağa karar vermişti. O sabah Murat reis gene her zamanki gibi güvertede dolaşır. | ken, Hüseyin yavaşca reise ses- lendi: Bir sözüm var sana, Murat i Murat yavaş yan ru yürüdü. — Ne var? Söyle bakalım Hüseyin her zamanki samimi yetile Murada kısaca anlatı | — Bundan sonra karının hasta- | lığını merak etme! O saman tüt- | Bu tütsünün iç bir şeyi kal mıyacak. Murat omuzlarını silkerek güldü: — Ben de karımın hastalığına bir çare buldun sanmıştım! Bırak $u gevezeliği.. Haydi işine bak! Hüseyin kaşlarını çatarak daha ciddi bir tavırla sözüne devam etti: — Dün gece kamaranın kapi sindan sızan sarı bir duman gör- düm.. Yangın var korkusile içeri- ye girdim.. Kar saman tütsüsü yapıyordu. Bu sırada ben bile sa- Tarmışım. Kara Ali sarılık oldu- Zumu söyledi. Ve bütün gemici- ler bana, senin her zaman Jüzet- taya acıdığın gibi, acıdıla, — Haydi, budala sen de! Ge- iler seninle alay etmişler! Jü- zetta sabaha kadar inliyor, Bir kadın, çok sevdiği kocasile bera- ber yaşarken, kendini zorla hasta yapmayı düşünür mü? Hüseyin, Murat reisin (Jüzetta) tarafından aldatıldığını anlatmak dümenden başını uzattı — O seni aldatıyor, Muratçı- ğim! O seni sevmiyor. Sen ise hâ- lâ onun sözlerine ii Onu büyük bir yorsun! içi 4yorsu safiyetle di Murat reis gözlerini açarak ba- ğirdi: r — Eyyy.. Yeter artık, Sen önün- deki işine hak.. Başka bir şeye Her akşam bir hikâye — Ne ©? Sokağa mi çakıyor- sun, İclal? z sü — Evet telefon etli. Yeni modeller gelmiş, kimse neş- retmeden oriları benim görmemi istiyor. Fakat çabuk (dönerim. Sen evdesin değil mi Evet, Rıfkı evde idi. Bir mi- safir gelecekti. Onu beklemeğe mecburdu. Karısına uzaktan bir buse yolladı. Rıfkı yalnız kalınca yazi ma- sasının başına geçti, Çalışmağa başladı. Fakat hava © kadar 5 caktı ki biraz yorgunluk hissedi- yordu. Gözlerini . kapıyarak sigara tüttürmek hoş olacaktı. Gidip sedire uzandı, sigarasını yaktı. İclâl bugün niçin sokağa çıkmıştı? Bu model merakı genç kadınlarda ne kadar şiddetli bir ihtiras haline gelmişti! İki senedir evli oldukları hal. de iclâli hâlâ ilk günlerin şiddetli aşkile seviyordu. Kendi hayatla- rını hatırlıyor ve bumu hatırlar ken bilâihtiyar başka birinin ha- yatı da aklına geliyordu. Bu başka biri Lemi idi, kendi- İyi dostu, âdeta bir kar- Bir akşam nasıl bir top gi- bi odadan içeri girmiş, Rıfkının boynuna takılmış ve derin bir saa- det hevesi içinde, evleneceğini ona haber vermişti. — Bak göreceksin, Rıfkı, gör- Terzi sen ne kadar Beğeneceksin. Bir çiçek, canlı bir çiçek, 20 yaşında. Sanki dünyada ilk defa bir ka- dın görüyormuşum gibi oldum. Adı İclâl, görsen sen de sevecek- Rıfkı filhakika gördü ve pek sevdi. Artık Leminin evinden çıkmaz gibi olmuştu. Onları zi- yarete gider, çaylarında bulunur, ziyafetlerinden eksik olmazdı. Lemi soruyordu: — Sen ne vakit evleneceksin? — Ne zaman fclâl gibi bir ka- din bulursam! Lemi gülüyor, fakat içinden dostunun haklı olduğunu teslim ediyordr. İclâl de esrarlı bir ka- dın tebessümile Rıfkının bu söz“ ı teriyordu, “Aradan bir kaç sene geçti, — Ne vakit evleneceksin, ki? — Ne vakit felâl gibi bir ka- dm bulursam! Rıfkı hâlâ ilk tesirin altında idi. Onun da gözünde İclâlden başka bir kadın yoktu, Bir gece telefon çaldı. Telefonda iclâlin e karşı memnuniyetini gös- a ağlar sesi titriyordu: Çabuk, ye- tiş, Lemi hastal Rıfkı. yetiştiği vakit, dudakla- rından bir kelime çıkamıyan Le- ve garip bir nazarla Ve dümen mahallinden ayrıldı. Baş tarafa doğru yürüdü. Hüseyin ne demek istiyordu? Murat, arkadaşının sözlerinden şüpheye düşmüştü. Fakat, bu şüp- be, Hüseyinin aleyhinde bir şüphe idi.. Çünkü Murat reis (Jüzetla) nın kendi; saman tütsüsü ile sa- rartacak kadar budala bir kadın olmadığını biliyordu. Hüseyinin manasız sözleri Muradı haklı ola- yak şüpheye düşürmüştü. O gün (Küycük) sahiline yak- laşmışlardı. Muratla Hüseyin ara- sında - bu muhavereden sonra - bir soğukluk başlamıştı. Hüseyin, artık, Muradın sadık bir arkadaşı olarak kalmayı buda- alık sayıyordu, (Arkası var) dik dik bakıyordu. Bu bakışi ka- bil değil unutamıyordu. Bu ba- kışta sanki: «Artık İelâli göremi- yeceğim, artık İclâl benim olmi- yacak, iclâlden ayrılmak iste mem!» manası vardı. Halbuki zavallı Lemi iclâlden ebediyen ayrıldı. lelâl çok ağla- dı. Günlerce ağladı. Rıfkı, Icl- Jin göz yaşlarını dindirmek için hayatını feda etmeğe içinde ka- biliyet hissediyordu. iclâl de Rıfkıdan ayrılamıyor- du. Sık sık biribirlerini görüyor. lardı. Rıfkı ona bir kardeş gibi yardım ederek dostunun muğlak işlerini yoluna koymuş idi. İclal artık kendisinin hayatına caki. sinden daha derin surette girmiş bulunuyordu. ielâlin geleceği günler Rıfkı için en büyük saa. det dakikaları idi, Odayı düzel tr, çiçeklerle süsler, sabırsızlıkla genç kadını beklerdi. Nihayet, mukadder netice kendisini gös- terdi. Evlendiler. Rıfkı duyduğu saadete genç karısının da iştirak ettiğini onun ağzından işitmek için sık sık sorardı. — Mesut musun İelâl? — Bilsen ne kadar mesudum, Rifka. Fakat ruhunun karanlıkların» da bile kendisini takip eden Le- minin bakışı hep o acı ifade ile dolu idi. Şimdi bu bir kıska ğa benziyordu. İhtimal ki ken kendisine böyle bakışı istik- halde cereyan edecek vakayii tah- min etmesinden ileri gelmişti. Bu nazardan kurtulmak için Rıf- kı neler feda etmezdi! Fakat hiç olmazsa onların manası değişse, zavallı dostu ona hayalinde sa- kin, müsterih bir nazarla baksa? Bu dalgınlık içinde sigaralar taaddüt etti, o kadar dalmıştı ki parmakları yandı. Yerinden kal- karak tekrar yazıhanenin başına gitti, Fakat neden fclâl bugün s0- kağa çıkmişt? Temmuz ayındı yeni model olur muydu? Bir iki ay evvel İclâl kendisine yeni ge- len modellerden bahsstmiş değil miydi? Fakat bir erkek kadın es- vabından ne anlardı? İhtimal ki her ay model olurdu... Şimdi Rıfkının zihninde yeni yeni fikirler canlanıyordu. İelâ- lin kalbi, ruhu kakkında ne biz Viyordu? Birdenbire telefona koş- tu. Terziye telefon. etti: — Peki, hanımefendi. geldiği vakit eve telefon etmesini ken- disine söyleyiniz. Yorgun bir tavırla kallıtı. gin gelmiyeceği cevabını vermiş- Rıfkı tere bir cevap alırım dye yeni modelleri sormağa ce- saret edememi Bekledi. lelâl telefon etmedi. “Akşama doğru, yüzünde tatlı bir tebessümle — eve döndü. Rıfkı öbür dünyadan gelir gibi garip bir sesle sordu: — Neden telefon etmedin İclâ birdenbire ciddileşti. Hay- retle: — Ne telefonu? dedi. — Senin terziye telefon etti Bugün gelmiyeceğini söyledi. Ne- 'den oraya gitmedin? İclâlin sapsarı kesildiğini gör. dü, Gözleri sanki sönmüş gibi Sonra, kendini top- yerinden kapanıyordu. adı, gül — Malikeye mi telefon ettin? Ben bugün Viyolettaya gi tim. Yeni modeller ona gelmişti.. Aman şu esvaplarımı değiştire- Terzi hammefendinin o | Radyo 28 Temmuz cumartesi İstanbul » 1840-19 İrannzen dere, 19-19,50 plâk nepriyatı, 19,30-21 Türke musiki mesriyan (Habire, Safiye Kanıma, ar, Refik ve Fikret beyler), 21-21,30) Eyef Şefik bey tarafından konferans! 21.30-22.30 orkestra konneri, karın meğriyatı fi Varşova (1414 m.) — 20,10 Sela buredan naklen Beethvenin (Fidelin), Operası, 23 Chopinin eserlerinden mi zekkep konser, 23,30 aktüalite, 23,45) dane müsikisi, 24 müsahabe, 24,50 ViL. madan. nakil, Bükreş (Ğ645 m) — 13,15 gündüğ mesriyatı, 19,05 zadym orkestrdn, 20 Salsburglan naklen Beethovenin eser. lerinden (Fiodelio) operam (bu op: Richard Siraire tarafından idare e Jecektir). . Budapeşte (550,5 m.) — 21 radyo tiyattasu, 22 son haberler, 22,20 dana sausikii, 23, hava raporu, 23,05 opera orkestrası, 24.15 Veres çiğan takımı Prağ (4702 m.) — 21 operet ten musıki, . Viyana (506,8 m.) — 20.15 Su buradan naklen: Beethovenin Fidelle operam, 23 Holzer Klaresinde tedi erkentran, 23,30 haberler. 23,50 kon setin devam, 23,40 Şandor” takımımın Sivan musiki naklen), giğnendi Kemal efendi isminde birinin idare etmekte olduğu hususi oto- mobil Beşiktaş caddesinde Meh- met isminde bir çocuğa çarparak başından ve muhtelif yerlerinden tehlikeli surette yaralamıştır. ( Yaralı çocuk baygın bir halde hastaneye © kaldırılmış, Kemal efendi yakalanmıştır. Türke SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş G AYLIK 750 > 1450 3 SAYLIK 400 > JAYLIK 150 > Posta ilühalına Zahll gimayanı eerebi merclekeller: Seneliği 300, altı aylığı 1900, Dç aylığı 1000 kuruştur. ören tekdili için yirmi bey Kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Tebimlahır : 16 - Razı: 64 5. rak Güneş Oyla kimi Akgem Yata DA 92 s0 SAZ İZ Sİ Va 22 482 0 167 Aİ 2 Tarehame; Babul eivari b, Armusluk Si. NN 13X0, yim, Tutuşuyorum.. O kadar 5 cak ki. a Uzaktan kocasına bir buse yol adı, mütebessim, odadan çıktı. Rıfkı yerinden kalkmadı. İc- lâl ne kadar sararmış! Onun hiç bir zaman böyle bembeyaz. kesildiğini © görmemişti, — şimdi, biraz sonra, başka bir esvap ile, gülerek, kendisine hâkim olma- ğa çalışarak tekrar içeri gelecek- &. Pek uzun gelen bir kaç daki ka İclâli bekledi. Sonra ihtimal bir daha kendisinin gözüne görünmek cesaretini bulamıyaca- Şimdi içeriki oda- ağlayıp duruyordu. Rıfkı ellerini Artık iclâli beklemedi. Hiç bir zaman bu kadar iztırap çekme mişti. Bu azaba bundan sonra na- sıl katlanacağını düşünüyordu. Uzak, yüzüne kapadığı ellerin karanlığı arasından kendisine bakan bir çift göz gördü. Fakat bu her zamanki bakıştan farklı Şimdi bu nazarda o acı mana, © kıskançlık yoktu. Bil de kardeşçe bir merhamet okunuyordu. Lemi affetmiş miy- di? Bir azap fırtması başlarken demek başka bir azap fırtınasi nihayete eriyordu.. ' Rıfkı sükünet bulmuştu. O ma zarın. ken desliyeye yardım, | edeceği ümidine düştü. | Hikâyeci