20 Haziran 1934 AKŞAM AKDENİIZDE TÜRK AKINCILARI Yazan; Kara Ali, Kanlı hançeri İSKENDER FAHREDDİN Tefrika No. 88 beline takarak, geminin baş altına inmişti. Gemiciler arasında kimse ile şakalaşmıyan bir adam vardı: Ödelek Ahmet Kanlı hançerin sahibi kim? Murat yeni uykuya dalm Birdenbire gözlerini açinca (Ji zetta) yı yerde gördü. — Ne var, yavrum.. Ne oldun? (Jüzetta) güçlükle kendine ge- İebi — Hayıtımız tehlikededir, Mu- rat! Pencerenin dışında hain ba- kışlı iki siyah göz gördüm. Bizi tecessüs ediyordu. O kadar çok korktum ki... Murat derhal yerinden fırladi.. Palasını çekerek kamaradan çıktı, Bu sirada dümenci Hüseyin de uyanmıştı, — Ne oluyorsunuz. sebebi nedir? Diye soruyordu. Jüzetta pencerenin dışinda meç- hul bir adamın kendilerini gözet- lediğini söyledi. Hüseyin kendi lendi — Jüzettanin içine doğmuş. Bu geceki telâşı boş değilmiş. Bu herifi bulup vücudunu ikiye böl. meli. Jüzetta kamara kapısından dı- şarıya bakıyordu. Murat kıç gü- verteye çıkmıştı.. Etrafa göz gez- dirdi.. Karanlıkta kimseyi görmek mümkün değildi. Murat reis kıç tarafta dolasan nöbetçiye seslendi: — Buralarda yabanci dolaştığını görmedin mi? — Hayır beyim... — Uyumuş olmuyasın...? — insan dolaşırken uyuyabilir mi? Bu taraftan seytanlar bile geçmedi. Murat reis nöbetçinin yüzüne dikkatle baktı.. Bu adam kumral bir gemici idi, Halbuki Jüzettanın pencereden gördü meçhul ada- mın gözleri siyahtı. Reis, nöbetçi: — Dikkat et! Sakin uyumal Etrafımızda ' gizli düşmanlar bu- lunduğunu tahmin ediyorum. Diyerek tekrar kamarasına indi. — Meydanda kimseler yok, Jü- zeta! © — Minareyi çalacak olan, kılı- fını elbette evvelden hazırlamış- tor. Sabah olunca her şeyden evvel bu adamı bulup meydana çıkar- malı. Yoksa, herif canımıza ki- yacak, — O akdar korkak olma, Jüzet- ta! Ben kolay kolay ölme: Hüseyin atıldı: — Aman, büyük lokma ye, bü- yük sö Bu telâşin kendine | söy- birinin söyleme, Murat reis! İn- in başında çalışırken, bi le gökten omuzuna bir hançer dü- şer, saplanır ve çarçabuk ölüve- rir. Allah göstermesi na bir hal olursa, hepimiz mah- yolduk demektir. Murat o gece sabaha kadar oturdu. Yorgun olduğu halde gözüne üyku girmiyordu. “Güneş doğuncıya kadar bekledi. Ortalık aydınlanmıştı. Murat, Hüseyii Janan kanlı hançeri eline alarak güverteye çıktı. Tayfalar erkenden in omuzuna sap- kalkarak l gemiyi temizlemeğe başlamişlard, Herkes iş başinda idi... » Güverteyi yelkenciler, baş ve kiç altını da kürekçiler yıkıyordu. Murat ayağına çizmeleri geçir- i.. Suların içinde dolaşıyor, kimseye bir şey sezdirmeden, si- yah gözlü ve hain bakışlı bir ge- miei arıyordu. i “Aksi şeytan..! Gemicilerin hep- si neşeliydi. Hepsinin yüzü gülü- yordu. İçinden şarkı mırıldanan- İarın, yanındaki arkadaşile şak Jaşanların çehrelerinden ruhlari ve düşünceleri tamamen okuna- biliyordu. Hepsi de Murada muti ve sadık insanlardı. Murat, eğer Hüseyin hadisesi olmasaydı, Jüzettanm uyuklarken bir hayalet gördüğüne hükmede- cek ve bu mesele üzerinde fazla meşgul olmıyacaktı. Fakat, meydanda bir hakikat vardı: Hüseyin, sahibi meçhul bir hançerle yaralanmıştı. , Ve Jüzetta hayalet görmediği, ia ediyordu. — O gözleri nerede derhal tanırım... Diyordu. Murat güvertede, gemiciler ara- Kendi adamlarından emin sandığı bir kaç kişiye Hüseyinin yolda yara- landığını söyliyerek, belindeki kanlı hançeri gösterdi. görsem, sinda saatlerce dolaştı. — Bunun kime ait olduğunu bi- liyor musun? Diye sordu. Gemiciler bu hançeri arkadaş- lardan hiç birinin belinde görme- mişlerdi. Ellerine aldılar., Evirip çevirdiler. dediler - Bu hançeri ilk defa sizin elinizde görüyoruz. Kara Ali, tayfahtcın en eskisi ve hatıri sayılanlarından biri Murada fevkalâde sadakat merbutiyeti vardı. Kara Ali, Murat beyin yanina sokuldu: — Beyim, şu hançeri bana ver... Aşağıdaki gemicilerin arasında yere düşüreyim. Bakalım kim ecek. Belki bu suretle har ini buluruz. Dedi. Murat reis, Kara Alini fikrini makul görmüştü. Hançı uzattı? — Kaybolmasin. Bu işi meyda- | na çıkarırsan, biraz daha gözüme gireceksin! Murat reis, Kara Ali dan ayrılmı Kara Ali hançeri beline takti.. Ve geminin baş altına indi. Kanlı hançer, Kara Alinin belinde gö- Tünüyordu. . Ali aşağıya iner mez, belindeki hançer herkesin gözüne çarpmıştı. Kürekçiler ba- yanın- — Ali dayı, gemide koyun mu kestin? Öğlene çevirme mi yi- Diyerek gülüşüyorlardı. Ali dayının belindeki hançerle meşgul olmıyan ve onunla şaka- laşmıyan bir adam vardı; Ödelek Ahmet... (Arkasi var) Adanada mektep sergileri Bu sene sergiler çok muvaffakıyetli oldu Adana # (Hususi) — Her yılın sonunda ilk mektepler faaliyet eserlerini talebe sergilerile halkın gözleri önüne dökerler. Bu sene de her mektep bir sergi yapmıştır. Sergi sınıf sınf ayrılmıştır, Mek- tep sergilerini gezdim. Hepsi gü- zel, hepsi büyük,emeklerin, kuv- yetli usullerin muvaffak olmuş şekilleri Size bu mektubumda halka ders olan ve umumi takdir topli- yan 5 kânunusani mektel len ve şayanı tebrik sergisinden bahse- deceğim. 5 kânunusani mektebi iyi tale- be yetiştirmekle meşhurdur. Cumhuriyetle doğan bu mektep bugün tam on bir yaşındadır. Mektebin on bir senelik bir baş zavallimi vardır: Mürşide Ülker Mektep; hakikati £ ki; Mürşide Ülker ha- nımın yılmaz mesaisi, hüsnü ida- resi ve yenilikleri tatbikte göster- diği yüksek kabiliyet ve bilgisile bugünkü şayanı iftihar seviyeye tırmanabilmiştir. Maarif idaresi- vin, müfettişlerin. 5 kânmlbani mektebi hakkındaki takdirleri büyüktür. 400 mevcudu olan mektebin bi- rinci sınıf (A) şubesinde oyunlu tedrisat usulü tatbik edilmiş ve çok muvaffak olunmuştur. Oyun- lu tedrisatta birinci sınıf talebe- lerinin ellerinden çıkan tedi #ıtalarını sergisinin birinci numa- rasında gördük. Sınıf sınıf usul- lere rasladık. Sergi ders eserlerile zengin bir manzara arzediyordu: Ziraat aletleri, deri işleri, al bümler, kolleksiyonlar, pul kol- leksiyonları, bakır paralardan de- virler itibarile tanzim edilmiş para kolleksiyonları, kum işleri, mayiat kolleksiyonu, kumaşlar kolleksiyonu... İ Bunlar ikinci ve üçüncü sınıf larm eserleridir. Talebesini bu derecede kabiliyetlendiren mual- lim Osman Fikri beyi takdir ve tebrik lâzımdır. 5 könunusani mektebi sergisi- nin en güzel, en muvaffakıyetli tarafı Gazi köşesidir. İşgal ve kur- tuluş safhalarını tarihi rakamlar» la, resimlerle bu köşede en mi sir bir ders gibi okuyoruz. Tarihi dersi hiç bir zaman bu kadar canlı okunamaz. Mürşide hanım bu tabloların tax mamen doğru olması, işgal ve kur. tuluş tarihlerini tam bir sadakat. le kaydetmesi için bütün belediye: lerle muhabere etmiş ve her şehrin işgal ve kurtuluş tarihleri hakkın- da malümat almıştı Mektebin beşinci sınıf talebe | mevcudu 36 dır. 36 mevcutta (29) w kız, (7) si erkektir. Hepsi de iyi ve pek iyi derecelerde me- zun olmuşlardır. Son sınıftan bir tek talebenin sınıfta kalmıyarak mezun olması; mektepteki tedris kuvvetini tadır. Beşinci sınıf muallimi Vel bi bey geceyi katarak çalışmış ve talebesini tam olarak ikemmelen anlatmak- gündüze yetiştirmiye muvaffak olmuştur. Mektebin kıymetli başmuallimi Mürşide Ülker hanımı ve talim heyetini tebrik ve takdir ederiz. Adanada çocuk balosu Ordu evinde hilâliahmer menfa- atine tertip edilen çocuk balosu emsalsiz bir neşe ve kahkaha ha- vası içinde devam etmiştir. Mü- tebrik ve takdir lâzım- Hurşit bey aynaya bakti ve memnun oldu, Elli yaşindı Parise geldiğine de çok memmun: du, Vak can sıkacak bir şey için bu zahmete girmi bir kere geldikten sonra keyif duymamak kabil olmuyordu. Tah ildeki oğlu Ferdi Sorbondan dip- Joma alacak yerde tanıdığı kızlar. 'dan birini alıp İstanbula getirmeyi daha müraccah bulmuştu. İşte Hurşit bey bu münasebetsizliğe mâni olmak için bir Paris seya- hatine mecburiyet hissetmişti. Pazartesi idi. Ferdi kendisini çarşamba günü bekliyordu, Oğ- lunu görmeden evvel kendisi biraz Parisi görmeyi tercih etti. Otelden bulvarlara çıktı. Operaya kadar yürüdü, Kahvelerden birine gire- Tek bir apertif aldı. Böyle başıboş dolaşmak o kadar hoştu ki... Sonra kalktı, gene dolaşmağa Başladı. Bir dükkânın önünde 15 franga yemek ilânı okunuyordu. Hurşit bey bunu okurken bir gür zel kızın nazarlarile | karşılaştı. Kız pek hoşuna gitti. Parisli ka- dınlarla kolayca ahbaplık peyda edildiğini bilen Hurşit bey: — Matmazel, yemeğe mi gidi- yorsunuz? diye sordu. — Evet, burada yiyeceğim. — Daha evvel, beraber bir apertif almak istemez misiniz? Hurşit bey, karşısında apertif kadehini görünce daha cesaret buldu: — Bu akşam beraber yemek yi- yebilir miyiz? Kaz ciğeri, jof, şampanya... — Kabil olsaydı pek memnun olurdum amma... Nişanlım bekli- yor. Ciddi bir nişanlı. Evlenece- Biz. O halde yarın akşam, si altıda bu kahvede buluşuruz. Unutmayı ciğeri, jof, şam- panya... İsr matmazel — Mimi, Matmazel Mimi bir tarafa çe- kildi, Hurşit bey yemeğini yalnız başına yedi. Biraz sonra Mimi- nin yanına bir delikanlı geldi. ... Hurşit bey oğlunun yanına çar- şamba günü gitmeğe karar ver- miş iken ertesi sabah odasına koştu. Ters bir suratla oğluna: — Senin şu nişanlanman me- selesi ile ciddi surette konuşaca- ğiz, dedi, Bu münasebetsiz ha Tekete karşı seni irşat etmeyi, balık vazifesi telâkki ediyorum: — Baba, Mimi hakkında böyle bir şey söylememeni rica ederim. — Söylerim. Paris kaldırımları bö fınıtlarla doludur. On- lar senin gibi aptal ve zengin €c- nebi çocuklarını ele geçirmek is- terler, Burada sürünürler, Bizim memleketimize gelip | hanımlık taslamağa kalkarlar, Bir şey be- Zenmezler, Böyle kadınları insan kendisine karı olarak alır da mem- lekete getirir mi? — Baba, sana Miminin böyle bir kadın olduğunu kim söyledi? — Kim mi dedi? Ben her şeyi biliyorum. Anlıyor musun, her Saat altıyı yirmi geçe kahvel nin önünde idi, İçerisi aydınlık” ve sigara dumanı ile dolmuştu. Titriyerek kapıdan içeri girdi. Et fa bakındı, Ona Miminin münas sebetsiz bir kız olduğunu isbat) edecek hiç bir şey göremiyordu. adım altı, Gözleri kara! rıyor gibi oldu. Salonun nihays-! tinde, bir köşede Mimi yaşlı bir adam ile tatlı tatlı konuşuyordu. Kolunu bu yaşlı adamın boynuna dolamıştı. keş elm dan yak 8 basını tanıdı, Bunu görünce, âdes ta ayaklarının ucuna basarak kas piya doğru döndü ve dışarı çıktı. | Hurşit bey oğlunun. çıktığı görünce hesabı verdi, onu tesliya| için arkasindan koştu. — Ferdi, dedi. Seninle konuş | biş ifade vardı. Içinde âdeta oğlun-| dan af istemek ihtiyacını hissediz yordu. — Ne var, baba? Senden af diliyezeğim, Feğ Sana büyük bir ıztırap vere mak isterim, Sesinde hüzünli dim, Oğlu gözlerini açarak baba na baktı, Hurşit bey devam ettis | — Sana karşı bu kadar kati surette hareket etmemeli idir, Başka bir çare düşünmeli idim. Biraz daha hafif bir şekil... şanlının münasebetsiz bir kız ole duğuna seni ikna etmenin başka yolu da bulunabilirdi. — Nişanlımın münasebetsiz bir kız olduğu mu? — öyle ya, Mimi... Delikanlı bir kahkaha salıveres rek Hurşit beyi hayretler içinde bıraktı, — Baba, bu Mimi benim nişari hım değil, Bu Mimi benim ev hibinin kızı, Dün akşam kendisi- ni burada gördüm, annesile ba- rıştırmak için. Annesi bu hayat tan vaz geçsin, eve gelsin, affe derim diyordu. Onu anlattım. | Hurşit bey içinden söylendi: — Hay Allah lâyığını versin! Ben oğlumu nişanlısından ayıra- madım. O beni pek tatlı olacık gibi görünen bir Tarak doğru yola İçini çeker, — Ihtimal ki son maceramdır!! Hihâyeci | Iki kadın zehirlendi hastaneye kaldırıldılar Taksimde oturan Ayşe ve Na dire hanım isimlerinde iki kadın dün evlerinde yemek yemişler ve biraz sonra fena halde sancıya yakalanarak ikisi birden bağırmı- * ya başlamışlardır. Hadiseyi haber alan komşuları polise malümat yermişler ve iki kadın ölürn halinde hastaneye kak dırılmışlardır. Bunların kalaysız bir bakır kaptan yemek yeyip. 2, hirlendikleri anlaşılmıştır. amam amman A Falk Sabri HAYVANLAR ALEMI Üsayuk kıta 280 sahife - 350 resim 4 renkli 8 metin harici talla layla a merak, eğlenceli kita okudunuz ma? şeyi! Senin bu hanımefendi sıl (58 MUA e 'Taşra için posta ğın biridir! için p . Eeryerle 150 ERE — Baba! $ kuruştur. vE — Isbat edeceğim, Bu akşam Tör ğe li mia yala saat altıyı çeyrek geçe Richelicu kahvesine gel, Anladın mıı? Gözleri biraz miyop kumral bır hi genç olan Feri cevap ver medi, yere baktı. AKŞAM KITAPHANESİ 781, Ankara, erdlesi, İstanbul Para yarina posta pulu da, gönderekilirsini zor