i j kün mertebe setretmeğe çal 14 Haziran 1934 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇYÜZÜ | Yazan: SULEYMAN KÂNI — Teretmeş iktibas hakkı aalfuzdur. Tetrika Mo. 302 Abdülhamidin kuruntuları arasında şayanı dikkat bazı satırlar Abdülhamit notlarına şöyle de- | vam ediyor: Hal esnasında gerek askere; gerek ahaliye evvelâ. (Sultan Aziz vefat eyledi) diye ilân. citiler; cümleyi iğfal ile sonra. Hakikati meydana koydular. İ Sultan Aziz bu askerin vapur | içinde saray önünde bulunmasın- Hüseyin: Avniyi in yaver binbaşı Hüsnü be Yi bir kaç defa gönderdi ise de | Hüseyin Ayni de bundan şöphe- lendi. — Yarın gelirim! Diye, saraya. gelmedi. Hüsnü bey huzura çıkıp © müfsidin ita i ve sözlerini harfiyen anlatmak istedi ise de Sultan Azi- zin kurenasından olup zaten fe- #at cemiyeti efradından bulunan Hafız Mehmet bey bu askerin mü- masebetsiz bir. zamanda saray önünde bulunmasını ve Hüseyin Avninin daveti hümayuna icabet etmemesini. (askeri Selimiye kış- lasında yerleştiriyor. Yarın sabah gelip hâkipayı şahanenize yüz sü- recektir.) Diye ehemmiyetsiz gösterdi ve Sultan Azizi teskin ve temin ile, uyutuncıya kadar iğfal ile Hüse- yin Avni ve arkadaşlarının hıya- net ve cinayetini kapamağa mu vaffak oldu. O sabah. half esnasında sarayi öaran taburların binbaşılarından. İzzet bey ki muahharen Sultan Azizin şehadetinde de re (Sultam Aziz sizi ve bizi, mem- leketimizi Moskoflara teslim et- mek istiyordu. Moskof kâfirlerin İstanbula sokmak, İstanbulu on- lara vermek üzere idi. Sultan Mu- Tak sizi ve memleketi kurtardı; padişah oldu; Sultan Muradı mu- hafaza ediniz; Sultan Azizi kaçır- mayımız!) Yolunda: dile alınmağa hicap edilecek bir takım tefevvühlerde, hezeyanlarda bulundu. Sonra Fransa şurişinde olduğu gibi: — Yaşasın: millet, yaşasın va- tan, yaşasın Sultan Murat! Diye bağırıyor, bu tefevvühatı. ni bir kaç. yerde askere hitaben irat eyliyordu. Bu esnada ne saraydan dişarir ya ne dişarıdan içeriye kimsenin. çıkıp. girmesine müsaade. edilmi- yordu. Küçüle, büyüle herkes tah ice Anka fesi e diğer rek Mürat efendinin (dikkate ça- yandir. ki Sultan Hamit bu notla rında padişah olduktan. sonra bi- le Sultan Mürada Sultan unvanını vermiyor) bulunduğu daireye git. tiler, Ahvali ceriyeden hasıl ol muş bulunan: teessürlerini müm- rak tebrilte bulundular. Murat efendi” ise bu.esnadar “Hükmü kader öyle imiş! İ riğ olmamakta Diye kahkaha ile gülmekten fa- Bir çeyrek kadar mülâkat edil | di; validesine de tebrik ifa olun- du. Bugünden hal'ın altıncı pas zar gününe yani Sultan Azizin Fe- riye sarayında şehadeti vukuuna kadar saray içinde erkek, kadın | bütün hanedan ve cariyeler, efrat üzerine icra edilen zulümlerin ta. in dairesi halkı Be- şiktaştan Topkapı ve Feriye raylarına girerken üstleri, başları arandı. Bu taharriyat bir takım harem ağaları ve bazı zabitler rafından mahremiyete yakışmı yan yerlere kadar ileri götürüldü. | Velinimetlerine senelerce hizmet esnasında nail olabildikleri beş | om paralık akçe ve mücevherleri ne, bir kaç liralık saatlerine va- rıncıya kadar zapt ve, müsadere olundu. Hattâ Sultan Azizin şehadetin- den (şehadet tâbiri hep katil ye- Fine kullanılıyor! bir hafta sonra vefat eden dördüncü kadını yani şehzade Şevket efendi ile Esma sultanın validesi gayet hasta oldu ğu halde Feriye sarayına nakle. dilmek üzere kayığa indiriliyor. du. Başını, omuzlarını örten, s0- ğuktan muhafaza eden bir parca şalı orada bulunan ve son takki. katta Sultan Azizin katillerinden | olduğu tebeyyün eden Necip na- | munda bain bir zabit gi inf | ile aldı, eşya müsaderesine me | mur adama verdi. Böylece kadın açıl, saçık binlerce halk, kayılıcı asker arasında kaldı. Bu hali gö ren halk ve Abdülhamit ile hare- mi gözlerinden kanlı yaşlar dök- tüler. Geceleyin saat beş, altı radde- lerinde eşya nakli bahanesile Ab- dülhamidin dairesine takım, ta- kım hamal kıyafetli bir cok haşe- rat girip (eşya yok imiş!) diye | çıkmakta, rıhtım üstünde dairenin karşısında oturmalıta idiler. j Bu hal Abdülhamit efendiye bi yüle tehlikede olduğunu gösteri. yordu. Çünkü onun dairesi her cihet- ten taarruza açık idi, Abdülhamit efendi bu sırada can ve malından emin değildi. O da sadık bendele- rinden bazısını silâhlandırarak ha-|| zır bulundurmağa mecbur kaldı. Filvaki Sultan Azizin halının sü günü Nisbetiye köşküne | in efendiler davet olunarak | hepsinin itlâfı tasmim edildi muhakkak ve o vakit bir hissi ka- vi (hem muhakkak, hem kavi hiz11| altında bulunduğu halde Ahdülha- mit efendinin bu hazırlığı müfsi ler tarafından görülmüş, bu su vetle fasit melânet fikirlerinin ie. | vaya konulmasına meydan kalma. maşa. | Vakai müellime facianın (Suk | tan Azizin katli denilmek istenili-|| Yor) ertesi ve daha ertesi günleri “Abdülhamit efendi. veliahilere;| mahsus daireye Reşat efendi de “Abdülhamit efendi dairesine yer- leşmek için Murat efendiye - Sul. | tan Murada - ve validesine müra- coat ettiler ise de bir takım safsa- talarla tehir edildi. Bu müddet zarfında her daki- | ka Murat efendi ve itbar Abdül hamide karşı tehdit manalı tavır | ve hareketler ibrazından geri dur- madılar. Ancak (hainler korkak olur) mealindeki hadis mazhar olan garezkârlar efkâri umumiye karşısında gerek Abdil. hamit efendiye, gerek haremine ve itbalna alenen bir fenalık yap- mağa cüret edemediler. Bir defa Murat efendi tarafın dan Abdülhamit efendiye selâm- lık cihetinde bendegânından hiç, bir erkek bulundurmaması kızlar ağası Süleyman ağa vasıtasile ves- men tebliğ ettirildi. Fakat Murat efendinin Abdülhamit cinneti efendice malüm...) İşte ismi geçtikçe (efendimiz) diye yadedilen Abdülhamidin not. larında Sultan Azizin hal'i ve ölü- mü hakkında yazdırdığı şeyler bu- | rada bi midin kuruntuları ve garezkâra- me fikir ve sözleri kendi kendisini güsteriyor. Bununla beraber hal? esnasındaki ahvale dair. verdiği bazı tafsilât dikkati celbedecek şeylerdir. Sultan Hamidin notlarında bah- settiği Hüsnü bey muhakeme esnasında verdiği bir inbaşı yaver varakada Hüseyin Avni paşanın hal'dan evvel saraya daveti nok- tasını şöyle izah etmiştir: «Hal'dan bir gün evvel serka- rin Hafız Mehmet bey: — Efendimiz haremi hümayuna teşrif buyurmazdan evvelce seras- ker paşanın saraya celbile bazı iradeler tebliğini ferman buyur- dular. Kendim gidecek idisem de buraya celbini sarahaten beyan eylediler; belki kendilerini görür mütalcası hatıra geldi. Babı seras- keriye gönderilen yaverler barut- hanede olduklarını haber verdiler. Xaldan çevirmek Hüseyin Ayni paşanın yalısına git. Şu iradeyi tebliğ eyle. Der, Hüsnü bey gider, iradeyi tebliğ eyler, Hüseyin Avni, paşa — İşlerim var, Gidemiyeceğim. Hüsnü bey — Serkurenaya s6 rasker paşa gelemiyorlar dediğim vakit bendenizi tekdir ederler, Dliçin güzelce tahkik etmedin. Se- rasker paşanın. işleri neden iba- zetmiş, niçin gelmiyorlar dediği xekik ben ne:diyeyim?. Serasker — Sizi tekdir etmez ler, olup gide miyeceğimi beyan edin. — Dolmabahçs sarayı önünde. ki Sultan vapuru nereye gidecek? asker nedir? Ne miktardır. (Bu suali Hüsnü bey kendiliğinden sormuş). — Ben de şimdi o vapurdan ge- Biyorum. “Asker Şam redifleridir. Dört taburdur. Yarın Selimiye kışlasına çıkaracağız. — Demek ki simdi sesiniz. — Yarın inşallah gelirim. z (Arkası var). gelemiye- iyor. Bunlarda Sultan Ha- | | başa işgal “Akşam, ın edebi tefrikası: 1 PAT Bürhan Yarım saattenberi Sumer ha- | amın önünde dolaşan Suat Rah- mi mibayet kararını verdi. Asan- beklemeden © merdivenlere tarmandı. Hanın dördüncü katıni başta eden ticaret Timi tet şirketinin bürosuna çıkıyor du. Gazetelerde gözüne ilişen kü- gük bir ilân onu buraya sürükle- işti. Bu meşhur cenebi şi ve ingilizceyi memur arıyordu. Suat i bir aydanberi iş arıyor. İzmirde askerlikten terhis edildikten sonra bir zaman mes- lek intihabında tereddütlere düş” tü. Ona hariciye memurluğu tek- Nif ediyorlardı. İstiklâl harbinde vazifesini demir gibi yapmış, iyi tahsilli bir genç için bu meslek her halde çok feyizli idi. Yeni Türkiyeyi yabancı ellerde temsil edecek memurları böyle mücadelesi izinde pişmi ve zaferin heyecanlarını duymuş, istiklâlim manasını ve kiymetini harp sahalarında anlamış olma ları tercih ediliyordu. Yeni Tür- kiye zaten devlet makinesinin her, şubesinde genç elemanlara yer ve- riyor, harp nesli avtoritaire bir mevkie getirmek için her fırsat tan istifade ediyordu. Suat Rahmi için hariciye mes leğinin ilk kademelerinde iyi bir yer almak pek kolaydı. Kollej tah- hukuk dersleri takip etmiş bir genç bu meslekte pek iyi | yetişebilirdi Hattâ ona bir zaman merkezde kalıp hukuk derslerini bitirmesi” me bile müsaade edeceklerdi. Fa- kat o hayatını daha serbes saha- da kazanmayı tercih etmişti. İhti-, yat zabiti olarak Afyondan İz- pire akan kıtalardan birinde harp bitirmiş, biraz da facayiini yakından görmüş, lânn ne mütbiş bir felâket oldu- ğunu anlamıştı. Zaferin, hâkimin yetin kanılmaz tadını da tatmış b. Ecnbei ihtirası, ecnebi tamar ile fakirleşen, topraklaşan mem- lekette silâhm vazifesi bitmişti Ana vatan temizlenmişti, Fakat süngünün sürüp | e'karamadığı ecnebi ticaret ve sanat müese- seleri gözle ser damarı gibi memleketin en ge“ Ti yerlerine kadar yayılmıştı. Türkiye yüzlerce yıl yalnız ek: çıkarmış, geri kalan bütün ihüyaçları için ecnebi pazarlarına avuç açmıştı, Toplu, tüfekli düş manı yenmek pek kolay olmamak- la beraber nihayet bütün Avrupa Türkün kuvvetine boyun eğ Fakat onların silâhsiz, süz, hattâ okşayıp koltuklıyarak sinsi sinsi işliyen, milli serveti çe- kip götüren müesseseleri köşesini, yerini bulmuş birer örümcek gibi yemleniyor, avlanıyor, b: niyorlardı. Suat Rahmi, ecnebi mektepte, iraz ecnebi ile idman et menin verdiği dikkatle bu vazi- yeti açıkça görüyordu. Anlıyor. du ki zaferi silâhile ve kanı ile hekkeden Türk genci için henüz iş bitmiş değildir. Biraz da bu âlem: 'de, bu sahalarda | çalışmak ve memleketin tabii hayatında bir kuvvet olmak lâzımdır. Derhal serbes meslek âlemine karışmak pek kolay değil bir şeyler yapacak kadar parası, Vakıa) Cahit yardı. Fakat tecrübesizlik, görgü” süzlük içinde paranın bir kiyme- & olmadığını biliyordu. Onun için evvelâ bu hayata alışmak, Türk gönçlerine yabahcı olan bu öle me dalmak, kaynaşmak lâzımdı. Suat Rahmi bu kararla İzmir. den İstanbula geldikten sonra bir kaç yere müracaat etti, Fakat um- duğu işi bulamadı. Tam bu sırada gazetelerde şark ticaret limitet şir- ketinin ilânmı gördü, Bumun Manchesterde iş yapan büyük bir İngiliz firması olduğu- mu işitmişti, Fakat böyle mües seselerin Türk memur almakta ne kadar nazlı olduklarmı bildiği için ilk defa tereddüt etti, Kabul edilmemek ihtimali onu korkutuyordu. Onlar böyle ilân verdikleri halde gene müracaat edenler arasında Türk olmıyan yerlileri seçiyorlardı, Asıl Türk- lere iş vermek istemiyen bu ec- nebi müesseseler memlekette çe- tin bir milli mücadele olduğu hal de eski kanaatlerinde ysrar edi- yorlardı. Dördüncü kata geldiği zamani içine garip bir ezinti çöktü. Loş koridorun duvarmda fir- manın iri harflerle yazılmış ismi. ni okudu: Bu beş kapıdan hangisi ditek- törün, odasi idi. O anda duyduğu heyecani Dumlupınarda düşmanın dikenli zaman duy- mamıştı, Âdeta. geldiğine pişman olmuştu, Hanın rütubetli hava ciğerleri geri verirken kalbi çar. pıyordu. Dört katın merdivenini bir solukta çıkarken yorulmıyan eski atlet, eski ihtiyat zabiti lie mitet şirketin beş kapısı önünde bir disk etmiş gibi yarı sersem baygınlık sgeşiriyordu. Hanın bu katında soğuk bir ses sözlük wardı. Suat Rahmi geniş omuzlarını gererek derin bir nefes aldı. Karşısındaki ilk kapıya vur caktı, Tereddüde, heyecana ne li zum vardı, O iş istemek için gel- miyordu. Onların davetine kar müracaat ediyordu. Karşısına t9- sadüf eden 19 numaralı kapıya sağdaki 17 mu elini uzatıyordu ki aralı kapı açıldı, Açılan kapıdan gömleğinin kol- ları sıvalı, bapı açık, gözlüklü, kalın kaşlı bir adam göründü. Fena bir ingilizce ile sordu: — Kimi aradınız Mösyöl Suat Rahmi bunun frenk kır- ması bir yerli olduğunu anlamış- tu. Türkçe cevap verdi. — Gazetede bir ilân vardı. Şir | ket bir memur arıyormuş! İri burnunun üzerindeki Ame- rikan gözlüğünün altından uzun uzun bakan adam homurdanır gir söylendi! — Geliniz peşim su Alt taraftaki 21 numaralı ka. pıyı açtı, Birdenbire yüzüne çarpan ay- dınlıkla içerisini seçemiyen Suat Rahmi durakladı, Kulağına gelen yazı makinesi sesi muhaberat şur besine girdiklerini anlattı, Önden i bir kapı daha rek yol gösterdi.