ama Yazan: SULEYMAN KANI — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur — Tefrika No. 189 Abdülhamit zamanında İstanbulda falcılar neden çoğalmıştı? dülhamit için insanlarda fa- tir: —— azami olduğu halde her şeye müreccaktı. mi Ee ie. için hürri- yet fikirlerini teh- Tikel aid cihetle meşrutiyeti leri daima gergin ve teheyyüce müheyya bulunurdu. Evhamı kabardığı vakit emirle- rini telâkki edenler ne yapacak- larını şaşırırlardı. O zaman karşı- eldeki, Welle Ve VE kaniyeti düşünecek halleri kak madığı için, padişahlarının veh- mini, kuruntusunu teskin emelile ötekine, berikii hatı isnatta, iftirada bulunmak- il Abdülhamit zeki idi. Fakat fak yinli 2 üyü: boşluğunu muhakeme | etmel mir? ee müsaade olun- “e efendi girl görüş- tükten sonra nasıl gelmişse tek- kesine gene öy! 5 zi ! Pa- dişahın atiye olarak verdiği para- ları da tekkesi civarındaki fıka- raya dağıtmıştı. Abdülhamidin hafızası (o pek kuvvetli idi. Bir okuduğunu, bir gördüğünü unutmazdı; bir vi diğini seneler sonra hatı Abdülmecidin bu oğlunda iel ile cinnet pek yakından biribirine erdi. Mecnun mu, âkil mi? Cesur mu, korkak mı? Ekser ahvalde tayin etmek pek müşkül olurdu! Sene De li ray nından pek çoğu bu padişahın fıtratındı sar ie vâkıf ola- Er çi daima hal ve ikm esraralüt biz müşkül, cut gibi kalmıştır! “ Kadere itikat ederdi. Fakat bu iki t hep işlerin fena neticeleri lükten sonra tezahür eder- ışmaktan yılmazdı; bilhassa din: kendisini sevmekten ziyade, pi korkmakta lll bi “iy afetinde, ye ri ire iltizam ederken etrafın- lebe ve Ri gösterilme- İsi hoşlanırdı. her şeyi görmek, tetkik ve mürakabe etmek, her şeyden Osmanlı padişahları arasında Yavuz Sultan Selim gibi kendile- li bir vel Abdülhamitten başkası görülme- miştir, Abdülhamit yalnız nefsine, taç ve tahtına taallük eden mesele- hareket etmekte hiç mahzur gör- mezdi, Müptelâ olduğu vehim ile sinir. unla beraber o hiç bir va- ii lie İbrahim gibi bir cinci hocanın mağlübu olmamıştır! Bu * gibilerden hangisine biraz yüz rmiş ise e sonra bir menkü- biyete uğratmış, veya mensi ola- bişeye — yahut yani rak bir başında yo iz yakip tevecci bi endişe- leri içinde bırakmış, hiç birisinin kendisine zarar geti derecede dişlenmesine meydan vermemişti, Abdülh. Sani saltanatını, larına iie iter lek büyük ra itibarda idi Mağripli, li ini, Efganlı Ve çok ilmi gayp âlimi, ulümu hafiyye er- abı uştu. hir dahilinde muhtelif semtlerde çtıkları dükkânlar boş hi ükkân açmıyanlar evlerinde fal. cılık, büyücülük ederlerdi. amit bunl retlilerine adamlarını ihsan ve iyeleri lerir, kendi niyetleri hakkında bunlara sualler sordu- rdu! Aynalı bakıcı Ebe hanım, Lo- husa kadın, zenci Nuruşep a şeyh Şirkavi, e. Memduh, m: ribi şeyi yamalı Nuri efendi, yahudi çi Bohor Levi efendi Abdülhamidin bu yoldi bilvasıta müracaatlarını görmüş- lerdendir. Ancak Abdülhamit bu aşil be kıcı ve kâhinlere müracaat 'devlet a kalmış vE Kürt — a Abdülhamit için: sasi (deli) diye we (Akıllı) diye kalktım! derdi. Sadrıazam küçük Sait paşa da Abdülhamidin akıl ve cinneti hu- susunda çok defa hayretler içinde kalmıştır. Senelerce İstanbulda bulunmuş, ve padişah ile çok münase- betleri geçmiş olan Fransız elçisi M. Konstant da lülhamidi: — Trös grande intelligence avec (ç pek büyük zekâ!) diye ederdi. Abdülhamit başka devlet ve hükümdarların işleri için iyi dü- şünebilirdi; fakat mesele > in sine ve saltanatına temas BNN ve mütalâası e te idi. Onda bir Kromvelin, bir i üzsüz cüreti, hiç mudun hüsnü niyet ve salâbeti ol- saydı saltanatı osmanlı impara- torluğu için hayırlı bir devir ola- bilirdi. a Fakat böyle olmadı. Sebepsiz lar, mülâha- şüpheler onda cesaret temayüllerine galebe etti. (Arkası var) yında kendisine mahsus e sar gibi tutmak isterdi Bu heriflere okamak dai- relerinden de bazılarının devam ettiklerini jurnallardan anlayınca bunu şiddetle menetmişti. Abdülhamit garip mizaçlı şeyh- leri de bizzat görüp hallerini, fi. kirlerini Sini merakında, idi, Rıza efendi'meczubane ve kıyafetile eşeği üstünde İstan- bul cami ve ti ini dururdu. Abdülhamit kaç defa bu şeyhi görmek arzusunu izhar ey- lemiş idi de şeyh birer bahane ile daveti eyt sirri Nihâyet 1894 te mülâkat k Fakat şeyh efendi eşeğinderi ayrılmadığı, başka nakil vasıta- diği için eşeğin Yıldız sarayında Babussuadeye yakın aralık avlıya | AKŞAM İlân tarifesi m z > 250 3 200 4-5 » 100 İç sahifelerde 3 60 Son ilân sahifelerinde s. 30 * Bir a içinde 100 ie fazla ilân verenlere tenzilâtlı tarife tatbik ene Meki neşriyat, doğum, hişan, akit, eki ri kem icra, tapu ve ir arı için hususi vak pi etemizde / neşredilecek ilânlar için müracaat yeri: ilâncılık Türk Lt. Şirketi Ankara caddesi, Kahraman zade han. Tel. ii nn mem EEE lem — e am Tetfrika No. 31 Aman Kimse Dumasni Bir gün Raif, Özkana kütüpha- neyi gezdirmiş, kıymetli eski ki- e işti. ütun ü: el duruyordu. Fakat hey se ağir a bine kaldırıp altma mektup koyı kolaydı. Özkan bir zarf buldu. aifin koltuğuna oturdu, oku- ağa başladı. pe kısaydı. «Canım «Rahat ii olduğunu ümit eleme Her halde Selim ei Hicran hanımla beraber un sıkılmaz. Her ne olursa ol sun, Romaya gelmiyorsundur ya?.. Sakın gelme. «Ben de buradı an kımıldamı- yorum. Amca Fikret te geldi. Ye- ni bir proje er Yakın- şacağız, bir pot kırıp he şeyi altüst etme. Fazla yazamıya- ğım.. Son İalimeler güçlükle okunu- yordu. Ayak üstü yazıldığı bel liydi. ilk defa şnelir Raif ona se- vimli bir kaç sö: giden Eml öperim, mi Acaba tesadüf a nr e den miydi? Y. mamıştı? Özkan bir dirseğini EE ni şakağına dayadı. Derin bir e şünceye daldı. Öyle Remi ri oda kapısının açıldığını duymi lee kmde İrfan be- gördü, yerinden spa h amerika: başında bir mektup okum. gözleri celbeden bir hareket de- Kr İrfan bey, kuru. an bir adamdı. e germiş, tepe: nağına kadar Şefikayı e be Sessizlik Tüzumundan uzun sürdü. Bunun üzerine Özkan eği mırıl- uraya sizi ziyarete geldim bayafa ia Bir le a up gel miş, onları okuyor. İrfan bey hâlâ, gm dik, sert sert bakmakta devam ediyordu. Diş gıcırdatarak emretti: — Geliniz! Özkan, im beyin peşi sıra gi- derken düşi «Şimdi İdi oalraaaniğ Kovula- cağımı biliyorum. Fakat bir gün: Raif beyin konaktan ko- vu! annenizin ha hayırlıdır. Size olan borcumu- e > Para verdi ve ilâv: — Derhal gidebilirsiniz, » Uy lardan biri adresinize eşyalarınızı getirsin, Nakleden: e otelin adresini verdi. İr- yordu. Selâmi İzzet m bey ödadan bile sordü: — Hanımefendiye veda edebi- lir miyim? — Hayır, kendisini bugün gö- remezsiniz.. — Burada. değil mi? — Hayır, Forkoliye gitti. To- rununa mühim bazı evrak vere- cek.. Hikçiie le diye bii e bunları söylüyord u? Özkan da kapıya doğru ilerledi. Etrafına son bir defa daha baktı. m emeline nail ola- eğ ie e boynu bükük gidiyor: TAR toplıyacak halde de- ğildi. Kalbi kan ağlıyordu. Kendini sokağa attı ve yollar. yük çe: zafer bilir, ira im sel gibi su fışkırır. Mayıs güneşi, köpüklenen su- inin yedi ren- e in; biraz hafifletir gibi oldu. Amma zihninden bin bir'çöy geiyokdu. Acaba irfan beyin «Nuriye to- vilile “lik Göyleğ konümize En m mirasa ait değil mi Her ie öyle olacaktı. a bunlar, seven bir kalbi teselli edecek, izzeti nefsini koru: yacak şeylerdi. Fakat kâfi miydi? Hayı Rai, artık Özkanı <öşee Özkan buna emindi. İşte mektup meydandaydı. Ona Seli. min evinden çıkmamasını, Roma- ya katiyen gelmemesini tembih ediyor, onu tamamile uzaklaştırı- e arı düşünürken karşısında bir ik durdu. ını çıkarmadan yüzüne umma ile yanıyordu. a boğuk, titriyen bir sesle kı E bom sin Birer zl di nızı ve yi tara- irüdüğünüzü söyledi... Sizinle Körili geldim. Anlı- yor musunuz? Özkan, Faik Cemilin halinden biraz ürktü, Endişe ile sordu: — Neniz var? Hasta mısınız? Faik yin ei aca Gil — Hasi azzebim, muz“ ta aye Basi rd itiraf et- tikten yarım mra. Özkan O gön Arkası var) ME ui 1 ' ı 7