21 Teçrinlenni 1932 Teirika No. 39 SUMER KIZI| | — kis ve teretime hakkı mralıazdur — Alam hükümdarını esir almışlardı. Bilge: “Bu zaferde bütün ordunu! m hissesi vardır, dedi, onu kaçırmamağa dikkat ediniz |, Bilge gülüyordu. Alam hükümdarı gözlerini oğuş- turarak başını kaldırdı.. Hayretle Belam EA Vm Kendisine masal söyleyen cari- yesi yerde baygın yatıyordu. Evimi sahiden cinler basmış. Ekli hili rüya ardan Tekrar başını yastı Gözlerini kapadı Cariyesini başı ederek v — Haydi, dedi, başka bir ma sal söyle ve beni uyutl istirahate ihtiyacım var Beklan gözlerine inanamıyordu. özleri söylerken, hafifçe gözlerini araladı. Başında cariye- in durduğu yerde bir Sumer beki Gözlerini bir kaç defa açıp kapadı Bilge şikârile alay etmeğe baş- lamıştı. — Ey, söyle bakalım, büyük Alam hükümdarı! O kahbeyi ele geçirsen'ne yapardın? — Hangi kahbeyi...?! evvel ismini anmak iste- mediğin sumerli kızı. — Bilge yi — Evet. Onu tanımıyormısın? Beklan gözlerini açarak dikkatle genç kızın yüzüne baktı: — Tanımıyorum.. Fakat, bana taşla yezenimi öldüren gözleri, senin gözlerin h ve teni senin /yüzüğün gibi penbe olduğunu söylemişlerdi. eyi esir alıp ne yapa- koydu. ucunda farz caktın? — Oğlum Tanzara cariye ola- rak verecektim. — Tanzar şimdi uyuyor. — Taç ve takıma göz diken insanın evlâdim da olsa başını ezerdi ibür dünyada Beklan, karşısındaki kızın Bilge olduğunu anlamıştı — Buraya nasıl ve niçin gek iniz? kalkmak yerinden dışardaki arkadaşına Sumer zabiti daha girince, Alam hükümdarı veziyetin Yehametini anladı. Yatağın içinde titriyordu. Zabitler Beklamın kolların kasına bağladıla — Kımıldamı... Canını yakarız! Bilge, Beklamın sakalından ya- kalamıştı. — İşte, Firat sahillerinde bü- yüyen vahşi Bilge benim, dedi, Suz şehrinde rahat rahat otu rurken iki milleti b neden tutuşturdun ? Neden bu kadar masum kanı döktürdün? Ben sana ne fenalık yapmıştım? Söyle bakalım ! Namus düşmanı bir haydut tarafından tecavüze uğryan genç bir kız, kendini müdafaa ederse, kabahat mı işle- miş olur ? — Yeğenimi niçin öldürdün ? — Üzerime saldırmıştı. Bu te- cavüzden kendimi kurtarmak için yerden bir taş parçası aldım ve Yiğeninize attım. Tanrı o anda cezasını verdi. Yere düştü ve 3ldü, Benim yerimda sen olsaydın Be yapardın ? Beklan cevap verecek hâlde değildi. Bilgenin mevcudiyeti onu gil tikçe sıkıyor, eritiyor, maneviya: tanı altüst ediyordu. Bilge zabitlere; imdi ne yapacağız? b Zabitler sevinçlerinden ne ya- pacaklarını. bilmiyorlardı. «Üç ordu ile esir alamadıkları bir hükümdarı ne kolay yakala maşlardı, « Halka, orduya Memleketi başta Beklanın Sumer- ii ber kes gör Beklanın kollarına sarıldılar, Kapının önüne indirdiler. Şehir haricinde bulunuyorlardı. Zabitlerden biri Suz çebrini çok iyi biliyordu. | — Alam askerlerinin eline düşmek tehlikesinden kurtulmak | için, Sur kenarın takip ederek | saraya doğru gidelim, de Beklani iyice bağladılar. OE hükümdarın yalnız ayakları ser- besti: Iplerinden tuttular ve yola çıktılar, Bilge gizli yoldan dönecek Meşaleyi yaktı ve eline al Zabitlerin üçü de (Bilge) nin birlikte gelmesini istiyorlardı. Gizli yoldan yalnız. gitmesinin teblikeli olduğunu söylediler. — Yolda havasızlıktan boğu- uyorsunuz. Canınıza kıymayınızl Bizimle beraber geliniz! Diye yalvardılar. Bilge, sur haricinden giden yolun fazla uzayacağım tahmin etiği için, yer altındaki yoldan giderek biran evvel saraya var- mak istiyordu. — Insan bu gizli yollan tek başına giderse, havasızlık tebli- İkesine maruz kalmaz. Biz gelirken kalabalıktık. Çabuk yürüyemedik. Yer altında fazla kaldık ve bunun için bunaldık. Şimdi yolu biliyo- | ruz. Süratle yürür giderim. | Zabitler ısarın faydasız. oldu- ğunu anlayınca yola çıktılar. Bilge arkalarından sesleniyordu: — Bu zaferde bütün ordunun hissesi vardır. Elinizdeki esiri kaçırmamağa dikkat ediniz ve kendisine katiyyen işkence ve hakaret etmeyiniz! Sizi sarayda bekliyeceğim. Yollarda rastlaya- ğınız Sumer askerlerinde yani- nıza yardımcı ve muhafız almayı da unutmayınız! İ (Arkası var) sinirlerinizi kuyyetlendirmek için günde birkaç dele omural pi «Knoll» ARADA SIRADA Tiyatromuz (Baş tarafı 3 üncü sahifede) etmek istedi ve muvaffak olama- yınca: Halk anlamıyor! Hökmünü verip işi tulüata, raksa döktü. Bir kere daha tekrar edelim İyi etti, Fakut bunda halkımızın fazla kabahati yoktur. Vedat Nedim beyin “Kör, eserinin, “ Katil , in kazandığı muvaffaki- yet, gördüğü rağbet unutulmasın. Ertuğrul Muhsin beyin bizzat tem- sil ettiği bu eserlere halk neden lâkayt kalmadı?.. Çünkü sahnede, sanat vardı, sanatkâr vardı. Müsahip zadenin eserlerine ne- den rağbet ediyor?.. Çünkü sah- mede sanatkâr görüyor. Hazım” bey, Üç saatte, acem rolünde bihakkın alkışlanır, fakat doktor Kook'ta hayır. Vasfi Rıza bey, Istanbul çocuğu rollerinde mü- kemmeldir, fakat Sehakespeare'- nin bufolarında katiyen. Üç senelik bir tecrübeden sonra, bütün kabiliyetler tavazzuh etmiştir. Ertuğrul Muhsin bey, nasıl “Üç saat, rövüsünde, Emin Beliğ beyin oynadığı Bağdatlı rolünü başaramazsa, 1. Galip bey de, yüksek bir sanat eserinin baş rolünde, bihakkin muvaffak olamaz. Hele bu eser ecnebi bir eser olursa... Bu itibarla, Darülbedayie fazla ta'netmek, haksızlıktır. Bizi üç saat güldüren “ Üç saat, rövüsünün muvaffakıyetir dün kaydettik; orta oyunl bın gördüğü rağbeti tekrar ettik, Şimdi belediyemi den bir temennide bulunacağı Tiyatro, temaşa sanati ihmal edi mesin, Bize bir tiyatro mektebi lâzımdır. Yeni elemanlara şiddetle ihtiyacımız. var. Bir tiyatro mek- tebinin masrafını, zanmederiz “sahne orta oyunları, le “müzi ileri, nin kârı çıkarır. Bu rin biç olmazsa sahnemize rcik bir hayrı dokunsun, “sanat,in maddi ziya- hiç deği nını örtün. Silâh deposu Zabıta meseleyi ehemmi- yetle tahkik ediyor Bir kaç gün evvel Beyoğlunda Luka isminde bir Yugoslavyalın evinde zabıta araştırma yapmış ve bir dolapta Alman mavzer tüfenk- leri, tabancalar, fişekler ve saire bulunmuştur. Zabıta bu hadise etrafındaki tahkikatı gı Luka tevkif edilmiştir. Luka ile temas ettiği anlaşılan muhtelif kimseleri isticvap et miştir. Silâh meslesinde derin tahkikatı icap ektiren bazı mühim noktalar görülmüştür. Lukanın bu silâh ve fişekleri nereden tedarik ettiği ve bunları ne sebeple evine sakladığı çok ehemmiyetle tahkik ediliyor. Tahkikat bir kaç cepheden ilerlemektedir Lukanın evindeki dolapta bulunan bazı elbiseler de nazarı dikkati celbetmektedir. Zabıta bir kaç güne kadar tah- kikatı ikmal edecektir. Kaza kongreleri bu akşam başlıyor Istanbul Halk Prkası kaza kon- grelerine bu akşamdan itibaren başlanacaktır. Kongreler 10 gün devam edecektir. Eminönü kaza kongresi, bu ayın 28 inde Şeh- zadebaşı Letafet apartımanındaki kaza merkezinde toplanacaktır. Yazdığı mektep kitaplarile, memlekette uyandırmağa çalıştığı kooperatifçilik cereyanile, b son zamanlarda alfabe ve di inkılâbına dair faaliyetile maruf Giritli Ahmet Cevat bey, 1921 senesinde, bizimle birlikte Kaf- kasyadaydı.. Orada da maarif sahasında çalıştığı ve dikkati eelbektiği — için, O Moskovadaki garkıyat milessesesine müderris sifatile davet edildi. Cevat bey, bunun için bir şart koştu: Bizim de Moskova'ya | seyahati- mize ve orada bir fakültede okumamıza müsaade edilmesini istedi. Rusya'da, o sırada seyahat, böyle müsaadeyle oluyordu. İzni- miz çıktı, “Ahmet Cevat, yeni memuriyeti için harcirah almıştı, Bir iki küçük öcccadesi vardı. Onu sattık, Moskova'ya — kadar biletimizi tedarik ettik. Geri kalan para ile de, bir sandık şeker ve bir kasa dolusu limon portakal aldık, Bunların, gideceğimiz yerde on- larca misli fazlasına olduğunu, meselâ bir limonun bizim ile bir lira ettiğini öğren Belki satarız da, bedava seyahat etmiş oluruz! diye düşünüyorduk. Bir pazar günü, Tifüs şebcim- ra dördüncü mevki vagonları işliyor. Dördüncüler, Çar | Rusyasiın köylü için ihdas ettiği marşandiz vagonundan | berbat | geyler... Bir, üçüncüde yer | bulduk. Ahmet Cevat, Nazım Hikmet, şimdi Ankara ticaret mektebinin müdürü olan Şevket Süreyya, zavcesi Lemân hanım, bir de ben, beş kişiydik. Demir yok larında tanıdığımız bir zat vasıta sitasile bir arka kapıdan trene bindik. Bu hesapca, kumpartıma- nımıza bir tek yabancı daha gir- mesi lâzem gelirdi. Halbuki, bizim girdiğimiz kapıdan sonra, bir ka- pi daha açıldı. Birde negörelim? Trene bir halk tehacümü.. Bir halk tehacümü ki mededallah. “döğüşme, bir itişme, bir kakışma,.. igona pencerelerden girmeler.... Çiğnenen çocuklar, çığlıklar koparan kadınlar... Ana baba günü. Bu manzarayı seyrederken, aklıma, Kafkasyadaki diğer bir seyahatim | İ geldi. Trene bilet almak; için yağınur. altında dokuz saat nöbet bekle- de, tam ben gişenin önüne geldiğim vakit, “ yer bittil,, diye, pencereyi yüzüme kapamışlardı. İşte bu biçareler de, böyle saat- lerce bekledikten sonra bilet al- mışlardı. Şimdi, biletleri ellerinde, trene biniyorlardı. Kapıların rezeleri yerlerinden oynadı. Pencerelerin camları kı rıldı, Beş dakika geçmeden bizim altı kişilik kompartımana tam kırk dolmuştu. Bittabi, bun- kalmadılar; arka dayıyacak yer den açılıp da geceleyin yatak “ orta kal vazifesini © gören bavulların yerine yerleşmesine mahsus üçüncü kata da doluştu- lar. Geri kalanları yan yana, ıskarça gibi ayakta durdu. lakilâp © zamanının vesaitsiz. İ halkı düşünün: Ekserisi köylü esnaf, amele, yıkanmamışlar. Bu- ram buram bir koku, burnumuzun! direğini kınıyor. Tren zınğırdan dıkça üzerimize devrilirler. Aya- ğıma basarlar. Sucuk kabuklarını, yemiş çekirdeklerini tepeden üze- rimize dökerler. Hülâsa, bu men- yal üzere, bir gün seyahat ettik, | Halbu ki, Rostof'tan Harkof'tan, | ii aktarımı de (bu şehirlerde kalacağımız. günler bariç) tam ir günlük tren yolculuğumuz Bu vagonun boğucu mu- içinde kabil değildi. Dışarıda havanın. güzel oldu- ğunu gördük. Tren arada sırada duruyor; ahaliyi indiriyorlar; loke- motife mahruket olsun diye, civar ormanlardan ağaç kestirip odun taşıtıyorlardı. Bunlar saye- sinde, iren, yoluna devam ediyordu. Bu vakfeler esnasında, vagon damlarında da bazı kimselerir oturduğunu gördük, Nazım'la ben, yerimizi iki çocukla kadına dev. rettik. Biz de vagonun tepesine çıktık... Oh! Yarabbil. Uzanıp yatmak ve taze hava, teneffüs etmek ne hoşmuş... Iki gündür bu saadetten mahrumduk. Rastof'a © geldiğimiz vakit Ahmet Cavat, biletlerimizi dam- galatmıya gitti. (içimizde, yegâne rusça bilen oydu.) Bize dedi ki: — Aman çocuklar! Dilkatl Burası, hırsızlarile meşbur bir şehirdir. Eşyamızı aşırmasınlar. Alı tane bavulumuz vardı Bunları şimendifer / rıbtımının (Blatforme) ortasına koyduk. Biz de, bavulların dört tarafına, dört nöbetçi gibi durduk. . “ Birşey galdırmıyalım |, kaygusile göz” lerimizi dört acmıştık. Sayıyordul — Bir, iki, üç, dört, beş, alt Parçalar tamam. üç, dört, beş, altı. Fakat, bir seferinde, “ beş. dedik kaldık. Aman bire... — Bir, iki, üç, dört, beş. Leman hanım: — Eyvah, benim çeyizlerimin bavulu gitti - Diye yarı bir çığlık kopardı. Hayatında izah edemediğim vakalardan biri budur. Kaşla göz ortasında, bavulu nasıl aşırmış- lardı? Dört kişi, bunun nasıl far- kına varamamıştık. Doğrusu, Ros- tof'un hırsızları harukuladeymiş.. Hayatımda böylesini görmedim. Rostof'tan irene bir biniş bim- dik ki nenzibillâhL. Bu sefer Tiflis'teki gibi bizi arka kapıdan geçirecek kimse olmadığı için, biz de, o bir ak, Bir tesellimiz vard: Vagonun tepesinde barnmağa alışmış ok maklığımız... Gene © seyyar tera- saya battaniyelerimizi serdik... Pu- far da pufur.. Gel keyfim geli?.. Rusyada dağ olmadığı için tünel falan tehlikesi de yoktu. Hayatımdaki &n feci manzarayı bu Rostof - Harkof seyahatı esna- 1921 senesinin meşhur kıtlığına maruz olan sahayi geçiyorduk. Rusyada iki senede bir kurak lk olurmuş. Esasında münbit olan toprak bu sebeple, şerha şerha çatlarmış. Ne ekin, ne me- Yerde, dörder parmak Toprak kil Tabiatin bu hadisesi, inkilâp e rastladığı için, 1929-1921 senelerinde, Rusya'da otuz milyon maruz kalmıştı. Gön- tün imdat vasıtal yangına atılmış bir maşrapa gibi, bir ân içinde yordu. “Bir ana, evlâdini kesmiş; tarafını yedikten sonra, tarafını da başkaları görmesin, gene acıkınca ben yeyeyiml,, diya saklamış. Gen haber alıyorduk (Yarın (Va.