Akşam Vekâlet!... (Avukat dediğin böyle olmalı 1919...) Manzum hikâye Sarışın, uzun boylu güzel bir gençtir Bülent, Kirpikleri hançerdir, kollari tıpkı kement! Dolduruncıya kadar yirmi dokuz yaşım, Aşkın dumanı sarmış bir kaç kerre başını, Gençliğin zevklerini doya doya tatmıştır, Sevdan beşiğinde zamanlarca yatmıştır! Gümahlarına rağmen, bu hercai avukat, Güzellerin elinden halâs olmıyor fakat; Doğrusunu söyliyeyim, kızlar haklıdır bence: Evliler de vurulur böyle güzel bir gencel En soğumuş kalpleri onun aşkı ısıtır, Bu genç, Ahmet beyin de yakın akrabasıdır! » O zat kim?.. mi dediniz: Çok zengin bir ibtiyar, İzmirde oturuyor mesut, gamsız, bahtiyar! Ona gölge veriyor taliin kanatları, Bütün Kordon boyunda meşhurdur iratları! Tanrı bu ihtiyara bir kere: “Yürü.., Demiş, Ne çare bir cihetlen Ahmet bey etmemiş kâr, Ömrünü yaşamıştır yalnız başına bekâr! » Bu fikrinden vaz geçti son zamanlarda lâkin Artık hayat sürmüyor eskisi gibi sakin: Zira ki vurgunudur bir gözleri elânın, Bir yıllık kocasıdır o güzel Süheylânm! » Süheylâ mı?.. Sormayın, çünkü zarardır akla, İnsanı deli eder bir çift olgun dudakla! Gönüller, sevda nedir, ona bakınca anlar, Bu kadına vermiştir gözlerini ceylânlar! Dünyanız zindan olur, görmeyiniz, ab, onu: Gençlere cefa için yaratmış allah onul Beyaz elleri benzer bir pamuktan yumağa, Insan onun can verir dizinde uyumağal Katiyen olamazdı Ahmet gerçi dengi, Fakat liralarının göz kamaştıran rengi, Kalbini esir etti bir Jâhzada onun da: Bir konca karban oldu bir dikene sonündef... * Bir gündü. Istanbula avdet fikrile gene, Bülent misafir geldi Ahmet beyin evinel Thtiyarla, karısı bir sevince düştüler, Yüzünü, bir yıl sonra, yeniden görmüştüleri Köşkün içinde herkes şaşırmıştı velhasıl, Bu aziz misafire ikram etsinler nasıl. Evin büyük baliçesi gelmişti onlara di Araba ile gittiler “Karşıyaka, ya kadar! Bu güzel gezintiden zevk almıştı er O gün, beş altı saat, dolaştılar İzmiril Güneş Karşiyakada yavaş yavaş sönünce, O hepsi de yorgun argın, köşklerine dönünce; Hepsi birer koltuğa gömülerek kaldılar, Salonda tatlı tatlı bahislere daldılar! Söz paraya döküldü geçmeden az bir zaman, Bülent dedi: “Çalışsa İstanbulda bir insan, * Gene de edemiyor pek fazla istifade, “ Her gün, alışama kadar, beyhude yorul sadel,, Genç adam, ağır ağır, söylerken bu sözleri, Ibtiyarın çevrildi kendisine gözleri, Dedi ki: “ Öyle ise mutlaka burada kal, * Eminim kâr edersin, İzmir hayatına dall “ Hattâ bizim evde de oturmaklığın kabil, “ Bir hizmet istiyorum fakat buna mukabil; “ Iyi bakamıyorum ben kendi işlerime, * Vekil tayin edeyim seni resmen yerime, * Benim bütün malımı sen idare edersin! * Nasıl kabul ettin mi? Bu fikrime ne dersin? Genç adam süküt edip düşündü bir dakika, Bu teklif münasipti, güzeldi filhakikal Bu yol, dediği gibi, en asude bir yoldu, O anden itibaren onun vekili oldul » Bir temmuz akşamıydı... Sıcak, ağır bir akşam; Bülent şehirden dönüp köşke gelince tamam, Bahçeden Süheylânin piyanosunu duydu, Onun belki en fazla sevdiği şarkı buydal Kendi de bu bestenin ahengine uyarak, Girdi içeri, derin bir heyecan duyarakl Genç kadın seyretti, çıkarmadan sesini, Gördü dekoltesinden meydanda ensesinil Kalbi sanki gelmişti tutuşmak raddesine, Hâkim olamamıştı bir an iradesine, O pembe beyaz tene dudağı temas etti Bu buse genç kadını teşvik etmeğe yettiz Öyle, dudak dudağa, kaldılar bir saniyel... Ayrılmamışlardı: « Sizi alçaklar, , diye, Ihtiyar birden bire içeriye dalmıştı, İlisi de o a Ahmet bey Genç adam önce dedi; “ Sonra elini soktu ceketinin cebine, Ibtiyarın baygınlık: Kendine uzatılan kâğıda gözü dedir Bu, belinde verdiği, bir vekâletnemeydil. Necdet Rüştü Kuş vasıtasile balık avı! Çinlilerle Japonların <7 Asyanın bir çok yerlerinde hin vasıtasile kuş avlanır, ir üsulü Sureti mabsusada terbiye edilen şahinler kuşların bol olduğu bir yere götürülür, ve burada salıverilirler. Şahin yakaladığı kuşu hemen sahibine getirir. Bu suretle bir tüfenk almadan, köpek beslemeğe lüzum kalmadan bir çok kuş yakalanır. Bu üsul, iktisat için kullanılan kuşlar görülmektedir. istemine muvafık geldiği için, şimdi Avrupada tatbik edil iğer taraftan kuşlara balık tutturmak üsulü do taammüm etmeğe başlamıştır. Çin ve Japon denivlerinde balıkçılar Pelikan kuşu vasıtasile balık tutu gahiplerine getirirler. Şimdi bu üsulün Avrupada da tatbiki olursa zahmetsizes bol bol balık tutmak kabil olacaktır. Resmi iyor. Kuşlar yakaladıkları balıkları derhal in çalışılmaktadır. Muvaffakiyet hasıl izde bir çinli gemisi ve balık avlamak iSüçük m m MAM NM ŞŞMMMMMMME NASA, m. 20 Teyrinisani 192 , 20 Teşrinisani 1932 ilânlar İ — Aşk, macera ve cinayet romanı — Nakli: * — Mademki zengindir, öyley- se, ilânıma niçin cavap verdi? Benim nem onu cezbetmiş ola bilirki? Hele ilânda, paradan baş- ka bir erkeği celbedecek bir şey yoktul , diye düşlndü. Büyük keder, intihar hakkında Feridin Anlattığı sözleri masal Öyleya: Mantık, bu; inanmamağı emretmiyor mıydı Gençkız, bir an, bir deli ile karşılaştığını da sanmıştı. Şimdi de ayni zehaba kapılıyordu. Bu zengin ve yakışıklı erkek, deli miydi aceba? Fakat, dünkü hatıralarını göz önünde canlandırıyordu: Hayır! Feritte bir deli hali yoktu. O çek temkinli, çok ciddi, battâ lüze mundan fazla temkinli ve çiddi bir adamdı. Dün saatlerce bera- ber gezindiği adamın deli olma. sma ihtimal veremiyorda. Ihtimal ki, sadece bir bir maceraperest, anormal tabi) idi... Aklından bin türlü ihtimaller geçiriyordu. Hiç biri de onu tam manasile tatmin edemiyordu. Bu geçirdiği sergüzeşte ne mana vereceğini bilemiyordu. Araba, Istanbul'un bozuk kal dırımlarına rağmen, sallanmadan tereyağından kıl çeker gibi iler. liyordu. Hattâ, yumuşak, oynak yastıklar üzerinde sallanmak bile, dadı kucağında nazeninane sallan- mak nevinden hoş bir şeydi. Bu otomobil zınğırtılı zanğırtılı tak- silere hiç te benzemiyordu. Uzun, çok uzun zaman burada bu otomobilin güzel salıntısı içinde kalmak istedi. Nereye gidiyordu? Bu otomobilin kendisini koştur. duğu esrarengiz adam kimdi?. Şimdi neredeyse, onunla yüz yüze geleceklerdi. Fakat, yarabbil Bu adamın ruhuna, samimiyetine ne zaman nüfuz edebilecekti? Bu delikanlı, onun yanına otu- racak; elini tutacaktı, Ona sual soracak ve genç kız, kendisine cevap verecekti, Bir gece evvel, bu konuşmanın ne suretle olacağını aklından hayalen bir muhavere Bu muhayyel muha- vere, dünl itiraf safhası kadar üzücü, yorucu bir konuşmaydı. Mamafih, Ferit bey, onun zevkine göre, hiç de nahoş bir erkek değildi. Hattâ bu adamı terbiyeli, nazik ve cazip bile bulmuştu. Bu sebeple, nahoş tesrle rağmen, konuşacağı adama karşı itimat duymaktan da geri kalmıyordu. Düşünceleri dimağında çaprı şıyor, dolaşıyordu. Bir çok zıt hislere maruz kalıyordu, Genç erkeğin sesi kulağındaydı. Ciddi, düşünce dolu, bazen de içinde İ istihza gizlenen bir sesli bu.. Bu sesin insan üzerinde bu derece müessir olabileceğine hayret edi- yordu. Artık, delikanlının gizli bir dert ile elemli olduğuna inan- mak istiyordu. Daha şimdiden onun gözlerini oyalamak arzusunu hissediyordu. Feride ablalık yap- mağı kuruyordu. Otomobil, birdenbire durdu. Sarsıntısından, gençkız, kendine geldi. Düşüncelerinden ayrılıp baktı, yanındaki bahçesi demir parmaklıkla mubat zarif bir evin önünde durmuştu. Şoför, yerinden inmiş; evin kapısını çalıyordu. Bir uşak, kapıyı Şoför ona, genç kızın işide- miyeceği yavaşlıkta bir iki cümle söyledi. (VA - Na) Uşak, evin içine girdi. Bir az sonra, Ferit, göründü, Üzerine gayet şik bir “gri, kostum giymişti. Uzun boyuyla, doğrusu, pek yakışıklı hal almış» ti, Açık renk eldivenli. ellerinde açık renk bir şapka tutuyordu. Kız, delikanlının gayet şık ol- duğunu bir nazarda anlamaktan geri durmadı. Şoför, kapıyı açtı. Delikanlı, kızı selâmladıktan sonra, onun yanına oturdu. Oğlan da, kızın kılığına baktı, Yarı mevsimlik (demi - saison'lak) bir manto giymişti. Bu mantonun aralığından açık renk, gayet boş bir bahar elbisesi görü nüyordu. Fransızların cogüetle eskilerin işvekâr, dedikleri ve fakat bizim henüz tabirini bula" madığımız bir tarzda giyinmişti. Ferit bey düşündü ki, bu kızı, utanmadan,” kızarmadan nereye kapıda isterse götürebilir. Çünki bali, tavrı, giyinişi, o derece zevke kibarca.. Hiç bir adiliği yok.. yim Sordu: — Nereye gitmemizi istiyor sunuz? Kız: — Bilmem vallâhi... Siz nereye isterseniz., “dedi. Erkek, tebessüm etti, Bütün randevulara gelen bütür kadınlara, bütün erkeklerin söy ledikleri şu basma kalıp cümleyi sarfetmediğini düşünmüştü: “— Hanımefendi! ricamı kabul için — Bu gün hava güzel... lster misiniz? arnavut köyüne giderek Akıntıburnunda taze istiridyeli, balıklı bir yemek yiyelim? Kız, tereddüt ediyordu. Bura- sının oldukça malüm randevu yeri olmasından, ekseri huvarda- arın kadınları otomobile atarak oraya götürmesinden, kendinin de örülerek dile düşmesinden kor- yordu. Erkek, onun tereddüdünü anla” mış gibi: — Tenhadır. Iyi yerdir.. Hele bu saatte kimse bulunmaz. > diyerek teminat verdi. © Voisin harekete geldi. — Ne güzel omomobiliniz var.. Eviniz de cidden mükemmel,. sehiden zenginsiniz galiba -di- yerek, kız, samimi bir sual sor- maktan kendini menedemedi. Erkek gülümsedi — Söylemiştim ya... Bazıları nazarında, zenginlik kabahattır umarım ki, siz komünist, sosyalist fikirli değilsiniz . Kız, verecek cevap bulamadı. Ne dense bir pot kırmaktan korletu, Ferit, Arnavut köyünde yeme- Şin uzun süreceğini belki de sonra yürüyerek gezineceklerini düşün- müştü, şoförü bekletmek isteme (Arkası var) mm İlân tarifemiz 1 Teşrinievel 1931 tarihin- den itiburen gazetemizin ilân tarifesi şu suretle (tesbit edilmiştir: Sai 1 2 3 . Iç sahitelerde Son ill sahifede