inlevvel 1932. İnsan ırkını inkıraza uğratmak istiyen doktorlar.. Avusturyada kadın ve erkekleri ana ve baba olmak kabiliyetinden mahrum bırakan doktorlar var! Geçenlerde Viyanada gizli bir hastane meydana çıkarılmıştı, Bu hastanede bir doktor erkekleri, küçük bir ameliyatla, erkeldikle- rie halel gelmeden baba olmak- tan mahrum. bırakıyordu. Son gelen Avrupa gazeteleri Viyana- dan sonra diğer Avusturya şehir- lerindede bu kabil bir takım has- taneler bulunduğunu, yazıyorlar. Ez cümle Graç şehrinde erkek lere, Kel şehrindede kadınlara mahsus bu tarzda iki hastane daha meydana çıkarılmıştır. Graç © şehrindeki | hastanenin meydana çıkarılması çok garip olmuştur. Şehrin büyük mey: larından birinde seyrü seferi i re eden bir polis memuru, her gün nokta beklerken keskin bir fenol ve eter kokusu duyuyordu. Bu kokunun her gün devam etmesi, polis memurunun şüphe- sini davet etmiş ve bu koku etrafındaki — esrarı — kaldırmağa karar vermiştir. Bir gün aynı polis memuru, muayyen yerinde, nokta beklerken, üç | genç sendeliyerek ve burunlarını men- dille kapayarak bir evin kapısın- dan dışarı çıktıklarını görmüş ve yanlarına giderek kendilerini sor- guya çekmiş, bunlar, birbiri bozan sözler söyleyince bunları karakola götürmüştür. Orada sıkı bir sorguya çekik dikten sonra çocuk yapmak iste- medikleri cihetle, çıktıkları evin içinde gizli bir hastane işleten bir doktor tarafındad iki üç saat de adam başına seksener şilin ödediklerini söylemişlerdir. erti Tevkif edilen doktor Grosman | günü, hastaneyi basmış, fakat | genç bir hastabakıcı kadından başka kimseyi bulamamıştır. Hasta bakıcı ameliyat yapan doktoru, şahsan tanımadığını, fakir bir sileye mensup olduğu cihetle, bu müessesede çalışmağı kabul etti- ğini, doktoru hastalar ba) liyat odasına gelerek ameli yaplığım söylemiştir. Zabıta, bu ip ucunu elde edince tahkikatın derinleştirmiş ve bu ameliyatları yapan doktorun Ru- dolf Grosman namında bir ope- olduğunu tespit | ederek tevkif etmiş Graç | şehrindeki bu meydana çıkarırken, Kel şehrinde, kadınların çocuk doğurma kabiliyetini izale eden ikinci bir hastane meydana çıkarılmıştır. Bu hastanenin başın- da maruf rden profesör Derk bulunuyordu. Bu kadın doktoru, çocuk doğurmamak için kendisine müracaat eden kadin- ların yumurtalıklarını, bazı ilâçlar gırınğa etimek suretile, öldürüyordu. Doktor Derkin © müşterileri Grosmanın — müşterilerinden çok fazla bulunuyor ve muayeneha: sabahtan akşama kadar kadın müşterilerle dolup | taşıyordu. Doktor Derk de tevkif edilmişti Fakat kadın — yumurtalıklı gocuk — doğurm, bir h sokmak için nasıl bir ilâç şırınga meslektaşları öğrenerek ararına para kazanmama- ları için söylememiştir. pek heyecanlı olmuş, Avusturyanın en büyük doktorları, şahit sıfatile, mahkemece dinlenmiştir. Maruf doktorlar, bu iki meslekdaşl yaptıkları ameliyatın yane olduğunu. si ler, hükümet bu hale karşı tedbir almıyacak ve bu usul taammüm edecek olursa, insan ırkının inkiraza uğrayacağını beyan etmişler: Maamafi, Avusturya ceza kanu- nunda kadın ve erkekleri ana ve baba olmaktan mahrum bırakmak teşebbüsü hakkında, bir madde mevcut olmadığı. cibetle, bir müzakereden sonra başka bir maddeye istinat ederek bu iki doktoru ancak birer sene hapse mahküm edilmişlerdi hiç, - Avrupanın garip bir memleketi Avrupanın en garip memleketlerinden biri de iken umu! ra harpten sonra Roma geçen bu ıtanın nüfusu macar ve romenlerdir. Fakat iki unsu- âdetleri ve yaşayış tarzları birbirine çok yakındır. Transilvanya dağlık bir memlekettir. Manzarası çok güzeldir. Dağlarında zengin madenler vardır. Vadilerinde en iyi hayvanlar yetişir. Bazı köyler, İsviçrede olduğu gibi çok kalmaz. Yalnız. kızakla, kalmaz. Transilvanya kadınlar ise baş örtüsü kull birini seçe yükseklerde yapılmıştır. ski ile gidip gelmek kabil olur. Şiddetli fırtınalarda bazen bunada imkân m dağ köylerinde çok garip âdetler v mak mecburiyetindedirler. uzaktan anlamak kabildir. Bu usul evlenmek isi Kışın bu dir. Bu köyler arasında hemen hemen rabıta öylerde genç kızlar şapka, Bu sebeple bir kadının evli olup olmadığını en erkeklerin genç kızları anlıyarak bunlar arasından İmesi için vaktile konmuştur. Resmimizde bir'köy klisesinde pazar âyini ve klise meyda nında hora tepenler görülüyor. Klisede bulunan genç kızlar, kalpaklarile kolayca farkediliyorlar, Baziili doktorum, mukakarsas, |: 700, berlen geşiyordn | bal Nakleden: hale koymuştu. Benin odamı kaplıyan duv kâğitlarının aynını burada madım. Odaya Pirayenin ruhu öyle sinmişti, ki duvar kâğitları bile güzelleşmişti. Yerlere konan bir iki puf, ma saların üstündeki vazolar odayı tanınmaz bir hale sokmuştu. Pirayenin üzerinde çok açık bir kimono vardı; yüzü, gözbebekle- rinin içine kadar gülüyordu. Sim- siyah | saçlarını, sik sık, arkaya doğru taramıştı, alnı apaçıktı. Ba- kıştığımız zaman, kanımın damar- larımda kaynadığını hissettim. Kendime gelebilmek için, der- 1 elimdeki buketi uzattım. Aldı, mültefik bir memnuniyetle kokladı. Koklarken, şammesinin ani bir ispazmozu ile gözkapakları yarı kapandı, ağzının kavsi genişledi, burun delikleri açıldı, bütün vir cudu ürperdi; solgun yüzü pem- beleşti, Bu manzara ile çığrımdan çıkı- akat iyatına, zevk hislerine der- ve çok kolaylıkla hâkim oldu. Başını kaldırdı, düzgün bir çehre ile yüzüme baktır : — Görüyorsunuz ya, dedi, bir hiç beni sevindirdi. Ömrümü, böyle bir demet çiçek koklıyarak geçirebilirim.. — Sahi mi?- diye deta hay- kırdım- görünüşünüz insanı alda: tıyor demek.. Maddi zevklere düşkün bir kadın değil misiniz? Bu heyecanıma bir mana vere- hayretle yüzüme baktı. Ben de aklımdan geçenleri izah etmeğe utandım. Biraz sakinleyince © oturdum. Piraye, yanı başımda çiçekleri vazoya koyuyordu. Sanki kırk yıllık abpapmışız. gibi, hiç çekin- meden konuşuyordu. Bu soğuk kı dokundu. Buna rağmen, basma- kalıplıktan ayrılmak istemedim: — Ne güzelsiniz! Yüzüme bakmadan cevap verdi: — Alây etmeyin! Bunu söylerken güzel yüzünü buruşturdu. Söylediğim söze mi buruşturmuştu, yoksa, eline vazo- dan su damladığı için mi dudak bükmüştü?... Anlıyamadım. Amma biç oralı olmadım, alın- dığımı, bu sözüne şüphelendiğimi, belli etmedim. Gözlerimi tavana ktim, tavan tahtalarının oyma larında, kıvrımlarında, kendime bir hücum plânı hazırlıyarak de- vam ettim: — Piraye hanım, siz, kadar gördüğüm vw kadınlı diye tanıdığım zelisiniz... Yalnız gördüğüm ka in da en güzelisiniz ümü tamamlamaya vaki im ; bir yerim sanki acı- yormuş gibi haykırdım, sızı duy- muş gibi inledim, Piraye, getirdiğim çiçek deme- tinden bir çiçek almış, göğsüne iliştiriyordu. Çiçeği iliştirmek için aldığı iğneyi koluma saplayıver- işti. Hislerim öyle uyanıktı, asabım öyle gergindi, ki bir anda gırt- lağına sıçramak istedim. Siçra- mak ve gırtlağını sıkmak istedim. Olur şey değil, bu kadın ne salak şeydil, Çapkın şuh. bir Selâmi İzzet tehdit tavru takınmış, kaşların: çatıştı. Bu kadının ne biçim şey oldur ğunu anlamam lâzmdi. Bunun için, basmakalıp sözlerle, konuş mayı uzaktır | — Arkadaşlarımdan biri var izi çılgınca se çıldırdı, ne yemek yiyor, me uyku uyuyor. Bön bir sersemlikle haykırdı: — Sahi mi?. Kim bu arkada — Burada değil, fakat gelecek, Ona, muhayyel arkadaşımın, den nasıl bahsettiğini Söylediklerime, kendim de için gülüyordum. Piraye sözl bütün kulak kesilmiş dinli Eğer, bu sözleri kendi hes söylemiş olsaydım, — kimbilir ne kadar alay edecekti? Bu deği lik neden ileri geliyordu sanki? Ben serbest, sıkılmadan konuş” tukça Pirayenin yanakları şişiyor, tulumlaşıyordu. Derin derin, güç” lükle nefes alıyor, hindi gibi ka barıyordu. dınsınız; meden sinema artisti olmuyorsunuz? Piraye içini çekti; — Çünkü. çünkü Geldi, kanapeye, yanıma oturdu. Ayak ayak üstüne ellerini dizine kavuşturdu. Gözlerini yere dikti, sessiz durdu. Bamteline bastığımı anladım Bir çok kadınlar gibi, o da, sineme perdesine çıkmak için yanıyordu — istermi edeyim? — Elinizde mi?.. Göz bebekleri pırıldıyordu: — Sabi yapabilir misiniz? — Elbette yapabilirim. H yalnız burada, Istanbulda deği istediğiniz yerde, Pariste, Berlinde hattâ Hollivutta, Pirayenin — vücudu. sevinçter titriyordu. Ra'şeler. içinde doğ ruldü. Kulağının pembe memes ürperiyordu. Her zaman kupkurı bakan gözleri nemlenmişti, ba kışları ıslaktı, Sıçradı, el çırptı Üst dudağının kıvrımında, he ne olursa olsun, bir şey öpmek arzusu gıdıklanıyordu... Kadır olsun, erkek olsun, hayvan olsun hattâ cansız bir şey olsun, öpe çekti. Sizi temin ederim, eğilip ağzından öptüğü zaman, dudak arım cansızdı. iz, dedim, tavassu! Gayrı ihtiyari ittim; hem d biraz huşunetle ittim. Buna hi bir mana veremedi.. Neden ha tırıma, hiç gelmemesi lüzum olar şeyler geliyordu? Neden Piraye için çıldıran adamı hatırladım? Bu batırlayış, aklıma şeytan' . Pirayenin yüzüne ka bir ifade verecektim. öyle bir ifade olacaktı, ki © anda aynaya baktığı zaman kendi kendini tanıyamıyacaktı. Cevap vermedi, sade bir kah- kaha savurdu. Nabzını / tuttum. Genç kanı fıkardıyordu. Bir doktor gibi din- lerken, arada sırada başımı ae acı sallıyordum... Nabzını bırak tam, endişeli gözlerle tepesir der arnağına kadar süzdüm, (Bitmedi)