71 Teşrinievvel 1932 Haydutları nasıl korkutmuşfl Mançuride 'dağa kaldırılan ingiliz kadını ile arkadaşının macerası Dünyada asayişin hiç mevcut olmadığı yer Mançuridir. Burası © kadar karışık ve berbat bir haldedir ki şehir haricine çık- mak şöyle dursun şehir kenarla- rında bile dolaşmak e Avrupalılar için çok tehlikeli bir hal almıştır. Bunun sebebi her tarafta bir ta kam haydutların dolaşmasıdır. Çinli haydutlar ellerine | geçen Avrupalıyı hemen dağa kaldır makta ve bunları serbes birak- mak için pek çok para istemek- tedirler, 4 Bu, adeta bir hastalık balini almıştır. o İttihaz edilen bütün tedbirlere rağmen haydulları ten- kil etmek kabil olamamıştır. Bu- Dun için Avrupalılar korku içinde vakit geçiriyorlar. Son haftalar zarfında muhtelif devletlerin murahhasları toplana- rak buna karşı çare aramağa başlamışlardır. . Japonyanın bay- dutlara karşı büyük bir askeri hareket yapması muhtemeldir. üç Ingilizin başına gelenler Bundan allı hafta evvel üç Ingiliz Newchang şehri civarında yarış meydanında atile dolaşıyor İardı. Bunların arasında 19 yaşında ve yeni evlenmiş madam Pawley isminde bir kadın da vardı, Bunlar şehrin kenarında gezer- ken sazlıklar arasından birdenbire karak üzerlerine atılmış, bunları silâbla tehdit ederek dağa teşebbüs etmişlerdir Haydutlar genç kadını ve ingiliz cenerallerinden Corkranın oğlunu kaçırtabilmişlerdir. Fakat Mak Intos ismindeki üçüncü ingiliz kargaşalıktan isti- fade ederek kaçabilmiş, takatsız bir halde şehre girmiştir. İngiliz, derhal vakayı anlatmıştır, Bunun üzerine asker çıkarılmış, takibat yapılmış, fakat hiç bir tarafta izlerini bulamamışlardır. Altı hafta inde 0 Haydutlar iki ingilizi bataklıklar arasından — dağlara çıkarmışlar, burada bir ine götürmüşlerdir. Esaret hayatı çok ağır olmuştur. Çünkü burası son derece pisti, yiyecek, içecek yoktu. U Aradan bir kaç gün geçince haydutlar genç kadına bir mektup yazdırtarak babasına göndermiş- ler: Kadın mektubunda ne vapıp yapıp para bulmasını ve ve kendisini kurtarmasını bildiri- yordu. Haydutlar bir hafta zar- fında para gelmezse kadını öldüreceklerini bildirmişlerdir. « Haydutlar belki kadını öldü- receklerdi, fakat, madam Pawley buna mani olmak için çok güzel bir tedbir bulmuştur. Garip bir tehdit Çinceyi mükemmel surette bilen genç kadın haydutlara demiştir “Ben, tekin bir kadın değilim. Eğer beni öldürecek olursanız zehirli bir yılan şekline girerek sizi bulacak, hepinizi sokup 2 liyeceğim. Bu tehdit haydutlar üzerinde tesir yapmıştır. Genç kadın mek- tapları götüren adam vasıtasile ve haydutların müsaadesile ail sinden paketler almağa başla” mıştır. Paketlerde yiyecek, içe- cek, sabun ve saire vardı. Hay- dutlar bunları iki ingilizle taksim ediyorlardı. Madam Corkran ve Pawley ekseri geceleri şarkı söyliyerek haydutları eğlendiriyorlardı. Madam'Pawley'in -sonresml 44 günssonra Mis Pavley ile GargeGörkran kırk dört gün haydutların elinde kaldıktan sonra serbest bırakmış- lar ve Japon memurlarına teslim lime edilmişlerdir. Ikiilngiliz, teslim edilir “edilmez, zırhlı trenle Venchanga»getirilmişt Iki esirin sahverilmesi için haydutlarile “müzakereye - girişen, fidyei necatı da veren Japonlardır. Müzakereci Japon memurlarına bir İngiliz. kaymakamı; Mukden Inğiliz vis konsolosu ve Mançuride. yer- leşmiş Felemenkli birtacir refakat ediyordu. “Avrupalı “müzakereciler “Pane- handa beklerken, Japonsmemur- larından biri, Çin <eşkiyasının"ya- nina gitmiştir; faponmemuru”hay- dutlara, iki “lmgilizinsserbetbıra- kılması için afyonsvespara teklif eylemiştir. Fakat japonlarçiçin “haydutla- rının hilekârliklarını bildikleri cihetle, para ile afyonuniki esirin Newchanga muvasalatından"sonra ödeneceğini şart koşmuşlardı. Japonlar, esirler. teslim edilmez fidyei necat veri takdirde — haydutların — yeniden para koparmak için yolda bir pusu kurarak iki Ingilizi tek- rar esir almalarından korkuyor- ardı, Tahliye müzakeratı Japon memuru, eşkiyanın ya- nına varabilmek için geceleyin ka- ranlıkta, bataklıklar içinde kırk kilometro yol yürümüştür. OEş- kıya, iki esirin Newehanga muva- salatından sonra fidiyei necatın ken- dilerine ödenmesi hakkında Japonlar, tarafından ileri sürülen şartı Kat- iyen kabul etmemişler ve esirlerin tabliyesinden evvel | afyon ve paranın verilmesinde ısrar eyle- mişler ve hakikaten paraları ve afyonu / almışlardır. Çin şakileri ilk defa olarak sözlerinde dur- muşlardır ve fidyei necati aldık- tan sonra esirleri salıvermişlerdir. Tahliye müzakeratı pek da uzun sürmüştür. Çünki haydutlar, Mis Pavleyin serbes bırakılması için 35,000 İngiliz lirası, 350 söveler, 230,000" fişek; 100“altın yüzlük, vve “GO“altan «saat “istemiş- erdir. “Bunlar, “yedis gün“zarlında gönderilecekli. “Aksıtakdirde genç kadının kafa- sının kesileceği bildirilmişti. Ge- orge Gorkranın “serbest “bırakıl. ması çiçin haydutlar, “musyyen şartlar ileri “sürmemişlerdi. Nihayet anlaşıldı! Haftalar <gitikçe, “haydutlar, taleplerini “arttırıyor, “iki “esirin Sahverilmesi “için “68000 “ingiliz lirası, “bir çok silâh wecmühimmat istiyorlardı Japonlar, smüzakereyi ele aldik- tan “sonra “haydutları 100':kilo afyon ve 13,000 ingiliz lirası“mu- kabilinde iki esiri, “serbes “bırak” mağa kandırmışlardır. Balıkesirdeson “bahar atkoşuları Balikesir, “23 (Hususi) — Yük faaliyet “göze “çarpıyor. İl iteşrinde “yapılacak olansson Bahar koşusu için komşu vilâyet- lerimizden” her gün “kayıt içinemü- racaatlar vaki olmaktadır. Alâkadar zevatın söylediklerine nazaran sonbahar koşusu diğer senelerden daha fazla alâka uyandırmıştır. ir seri dört koşudan ibaret olan sonbahar at yarışları zengin bir proğramı ihtiva ettiğinden memleketimizin tanınmış at sahip- leri bu yarışa çok ehemmiyet vermektedirler. Yarış mahallinin. tesviyei tura- biyesi gözden geçirilmiştir. Halkın istirahatı nazarı dikkate alan komite tribünleri yeniden yaptır» mıştır. 20 çuval sigara kâğıdı yakalandı Menemen, 25 (Hususi) — Me- memenin Ali ağa nahiyesi sabi lerine 20 çuval siğara kâğıdı çıkarılmak istenmiştir. Kaş Nihat beyin aldığı tertibat üzerine kaçakçılar yakalanmışlardır gara kâğıtlarının Sisamdanrgeti mekte olduğu anlaşılmıştır. Nakleden: Bu hususta yaman bir anlayışım vardır. Erkeklik çağına geldiğim andan itibaren, hiç kimsenin yü- zünden, en küçük kıvrımı, hiç senin gözünden en hafif pırıl. tayı kaçırmaz oldum, Bunlara bakar huylarını anlamıya çalışırdım. Bir insanın yüz kırışıklarındanı mazisini anlamıya başladım. Insar yedisinde neye güldü ise, yetmi- inde de ona güler, nelere ağlar yıp üzüldü ise, onlara ağlayıp üzülür. Işte ben, bu gülüş ve ağ- layışların yer ettiği çizgilere ba- kıp, karşımdakilerin, sevinip üzük dölleri zaman, mazilerini keşi- ediyorum. En büyük merakım, da heme cinslerimin surat maskeleri ile oynamaktır. Insanların yüzleri istediğim kalıba sokmasını bilirim. Bazı hikâyeler, vakalar anlatarak, imalar yaparak; bazen de tahdit ederek; korkutarak, endişeye dü karşımdakinin çehresine, im kalıbı veririm. Çok fena, in yüzleri bu suretle güzelleş- İ dirdim, en güzel çehreleri karika- düre'benzettim, Bu'meraka kapıldığım sıralarda Piraye ile | tanıştım. Bu kadın tıpla “Capon, gibi ve biraz son bahsedeceğim'diğer iki kişi gi varlığım “üzerinde kat'i bir rol oynadı. Yalovaya “gelmiştim. Orada kendimden çokyaşlı bir kaç kişi ile tanıştım. “Bu-insanlar ayrı ayrı mubitlerde “yetişmiş, sersemce mahluklardı. Fakat hepsi de çap- kındı. Hepsinin de. gözü Pirayede idi, “Amma “paraları olmadığından kadına “yaklaşamıyorlardı. Ben © zamana kadar kadın nedir bilmiyor- dum, Öyle smahçuptum, ki kadın lara değil sokulmak, uzaktan bile Baktığım “zaman “kıpkırmızı olu yordum. Birgün, “büyük otelin yemek Salonunda'oturürkeni Piraye geçti. “Ben yangözle.baktım ve kızardım. Yanımdakiler “tutturdular: —SAli “Kuli “Han, Piraye ile danışsanıza.; Evlenmeğe lüzum yok canım, beraber “yaşarsınız! “Ne “sersem “şeyler! Fakat ser- semlerin “öküz “sabrı ve kuvveti vardır. “Dedikoduya başladılar. Ben “Pirayeye âşıkmışım, Piraye de “beni “seviyormuş. Sersemler! Şimdi onlar benim çehremle oy- uyorlar, yüzüme istedikleri şekli veriyorlardı. Amma tuhaf değil mi? Bu dedikodulardan sonra Pirayeye daha alıcı gözle bakmıya, onunla daha fazla meşgul olmıya başladım. O da benimle alâkadar oluyordu. Ben cinsimden olan erkekler gibi dik dik, göz kırpmadan ona bal kendi cinsinden erkek» üstümde durdur- Nihayet, bir gece, şerefimi mükellef bir ziyafet çektiler, bizi tanıştırdılar. Sofrada on il Piraye hanım kendisini seven ve bu aşk uğruna çıldıran bir gençten bahsetti... Mütemadiyen ve sade bundan bahsetti, Bilmem ben nasil dinliyordum. Dedi ki: — Sahi söylüyorum, inanmıyor musunuz ? — Ben mi?. Neden? Içimde bir fenalık vardı, fikrim alttüstü , düşüncelerimi derleyip toplıyamıyordum. Piraye tekrar etti: — Evet benim aşkımdan çık dırdıl vardık. Selâmi İzzet Hafifçe kızardı. Acaba utanmış mıydı, yoksa iftihar <1 “sordu? Bunu tahlil etmedim, #y.muz yün züne fazla bir güzellik veren kır- yla hayran hayran balayore Yavaş yavaş kadın hayranlığı benliğimi sorıyor ve bu hayranlık, uzun bir kadın. yoksuzluğundan sonra, Pirayede toplanıyordu... O anda başka bir şey düşüne miyordum. Rahattım, rahat değik . Bilhassa me söyleyeceğimi bilmiyordum. Nihayet, şehadet parmağımı uzallım , Pirayenin yanağındaki küçücük bir bera yerini işaret ettim, yavaşça sordum: — Bu nedir? Anlattı: Ufakken düşmüş, ora" sına iğne balımış.. Bu esnada sofradan biri kalktı, arkama geldi, kulağıma eğildi, fusladı: — Pirayeyi metres tut, Beraber yaşal, Dostlarımdan biri yerinden kak kıp bize doğru öyle bir geliş geldi, ki adamı tokatlıyacak zan- meltim. Fakat onlar, birbirine Sarılıp öpüştüler. Alım ateşler içinde yanıyor, dilim kuruyordu. Damağım pas tutmuştu. Tek kelime söylemeden Pirayeye bakıyordum. i Yanağındaki minicik iğne yerine, elimi uzatıp dokunmak istiyordum. Teninin her bir nefes deliği, bütün vücudumu cezbediyordu.. Kolum kalktı, uzandı, küçük parmağımın tırnak ucu, iğne yes rine dokundu. Piraye evvelâ gülerek çekildi. Fakat kolum daha fazla uzandı, urmağım yanağından, iğne yerinin minicik çukurundan © ayrılmadı. Piraye kızar gibi oldu, omuzu ile kolumun uzanışma mani olmak istedi: — Ne yapıyorsunuz canım? dedi. Fakat bütün bu gayreti, itirazı boşa gitti, tırnağımı yanağından ayıramıyordu, turnağım ayrılmıyor du, ayırmadan bende âcizdim. Bu manzara karşısında oniki kişi el çırpıyorlar, bağırıyorlar, tabak- ları birbirine vuruyorlardı. Gar- sonlar koşup geldi. Bu şakayı neden devam ettirdiğime herkes şaşıyordu. Ben de şaşıyordum. 2 O gece, geceyarısından sonnü odamdan çıktım, Pirayenin oda- sının yolunu tuttum... Onunla bu Saatte randevum olduğunu tahmin ediyordum. Karanlık deklizlerden geçerken içime korku düşüyordu. Piraye kuşbeyinli bir mahluktu. Yıpran- mış vücudun gençlik cılalarını andıran bir boya ile örtüyordu. Böyle bir kadınm eline düşünce bayatım nice olurdu? Manen, maddeten, fikren ve dimağen onun çok yükseğindey- dim, buna şüphe yoktu. Fakat, bunlara rağmen biraz sonra, onun ayaklarına kapanmış olacaktım. Yanağındaki iğne çukuruna yak- laşıp manasız sözler söyleyecektim. Pirayenin kapısına yaklaştıkça, adımlarımı. yavaşlatıyordum. Ge- ince durdum, Sonra, şuursuz bir hareketle geri döndüm, aşa- ğiya indim. O Yalovada çiçek satmakla geçinen, otelde de sof racılık eden Rus kadını, elinde kalan çiçekleri, ertesi güne hazır yordu. Bir demet çiçek aldım. Bu çiçeklerin kokusu ile sarloş olarak tekrar yukarı çııtım, (Eitmedi)