19 Eyl 1932 Tetrika No. 39 AŞK DİLENCİLERİ Nakleden: ISKENDER. FAHRETTİN “ Eğer sen de, bir fısıltı ile başlıyan aşkımızı hırıltı ile bitireceksen, mahkemede kadını derhal aleyhinde ifade vermeğe sevkedeceğim, anladın mı ? ,, Norma elini uzatarak yalvardı: — Ben o kadar ahlâk düşkünü bir kadın değilim, hâkim efendi! Öyle alçak ruhlu bir erkeğe hayat ve istikbalimi bağlayamam.. Yal- mız ben ondan çok korkuyorum hâkim ebendil Bu adam aynı zamanda da büyük ve gizli bir hırsız şebekesinin rci Hâkim gözlerini açtı — Seni bu kadar şeni menfa- atlere âlet etmek isteyen bir adamı şimdiye kadar zabıtaya ihbar etmediğin için umumi vicdan karşısında mesulsün! Eğer elimde kanun! ufak bir salâhiyet mevcut olsaydı, bu müsamahandan dolayı şimdi seni de mahküm ederdim! Bu kadar izahat kâfidir. Tomun muhakemesi bitinciye kadar sen de mevkufsunl Hâkim gardiyana seslendi: — Muhakeme hitam buldı Öğieden sonra Tomu isticvap Newyork tevkifhanesinde.. İngiliz polis hafiyesi Tim- Tom bir gün Londranın meşbur bir falcı Sen bu sene felâketten felâkete yuvarlanacaksın! Bütü günlerin ve gecelerin ıztrap ve işkence içinde geçeceki,, de Tim - Tom Nevyorkta hiç ümit etmediği bir hadise ile karşıla” Şinca, Londradaki falcının sözleri batırlamıştı. Tevkifhancde ufacık bir odanın içinde mütemadiyen dolaşıyor bu tekmenin nereden geldiğini sezmeğe çalışıyordu. New - Yorkta kendisini karşı- layan bu çılgın kadın da kimdi? — işte bu benim kocamdır.. Paralarımı çaldı. Onu tutunuz! Demekle derhal bir insanı ya- Kalıyan — Amerikan zabıtasmın dirayet ve taassubuna hayret ediyordu. Tim - Tom bu garip isnat kar- şısında bir müddet süküt etmeğe karar ver Amerikan efkârı umumiyesi | muvacehesinde mah- çup ve rezil olmaktan çok korku- yordu. Tevkifhanede otururken, hüviyeti meçhul kadının mahke- mede kendi aleyhinde neler söy- i. O gün gardiyan kendisinin de mahkemeye götürüleceğini ve isticvap edile- ceğini söylemişti. İngiliz polis hafiyesi hâkim hu- zurunda da hüviyetini ketmet- meğe lüzum görecek miydi? Mahkemede bu lüzumu hisse- derse, kadının manasız ve delice isnatlarını kabul etmiş olmayacak miydi? Tim - Tom aksi edince, bir müddet muhakeme yatımağı tercih ediyordu. Fail ve maşukunu bilmediği bu dolambaçlı hadisenin mahiyeti ne olursa olsun, kendisinin böyle bir tuzağa düşürülmesini evvelâ ken- sonra da ingiliz zabıtası içi bir leke addediyordu. Mahkeme huzurunda hüviyetini söyliyecek olursa, bütün Amerikan matbuatı kendisile alay edecek ve kaçak- çılar gemisindeki mağlübiyeti de meydana çıkacaktı. Tim-Tom, kendini mahcubiyet- ten mahcubiyete düşürecek olan Amerikan mahkemesi huzurunda böyle müthiş ve telafisi gayri kabil bir hezimete uğradığı takdirde bir daha memleketine dönemiye- ceğini biliyordu. | ve hadise kendisini çok sevdiği Londrada söbretl fin yeni fakat büyük temin eden genç detekti- tikbali tehlikeye düşecek anlısından ayırmağı kâfi ge- lecekti, Tin - Tom'in nişanlısı Londrada ruf ve çok zenğin bir sile kızı | idi. Kendisini sırf cesareti, harükül ade zekâsı ve şerefli mevkii için işanlısi onun üstüste İki mağlubiyetini — duyacak olursa derhal nişan yüzüğünü geri gön- deroceği muhakkaktı, Bilhassa bu mağlübiyet diğerlerine benzemi- yordu. Amerika kanunları aile hukuku mevzuubahis olurken dai- ma kadını iltizam eder ve şabit- lerin | şehadetine çok kiymet verirdi. Henüz mana ve mabiyetini anlıyamadığı bu davada kene aleyhine şahadete hazırlanan iki inin mevcudiyetini haber almıştı, mahkemede bu şahitler: — Evet, bu adam serserinin iridir. Karısının paraların çalıp firar etmişti... Diyecek olurlarsa, Ingiliz polis kendisine atfedilen ci lemiş gibi derhal mah- küm olabilirdi. Mahkemede : — Bu benim kocamdır... Diyen bir kadın için: — Hayır, o benim karım değil. dir! Demek gülünç olmıyacak | miydi? e ği li Mademki kendisi mahkemede isbatı hüviyet edemiyecekti. Hâ- kimin vereceği kararı kabul et- mekten başka ne yapabilirdi? Muhakeme neticesinde elbette bu rezaletin iç yüzü anlaşılacaktı. Tim-Tom bu ağır tekmenin nere- den geldiğini anlamak neti- ceyi beklemeğe mecburdu. Yeni bir macera. Nevyorkta bir otelin salonunda kaçakcılar gemisi ikinci kaptanı Tomas ile Ispanyol dilberi, etrafı tecessüs ederek, yavaş yavaş ko- muşuyorlardı: — Amerikalı bir muharririn: “Aşk fısıltı ile başlar, dır ile devam eder, hırıltı ile nihayet bulurl;, Dediği gibi, eğer sende, bir fısıltı ile başlıyan aşkimız! bınltı ile bitireceksen. — Ey... Ne demek istiyorsun. Tehdit mi? — Hayır, tehdit katı söylüyorum: değil, Haki- Mahkemedeki kadını derhal aleyhinde ifade ver- meğe sevkedeceğim! Anladın mi?.. (Arkası var) EMLÂK SAHIPLERİ! Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor! Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı- defa olarak Stratosph: sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaş kurtulmak isterseniz. EMLÂKİNİZİN iDARESİNİ Bahçekapı Taşhan No, 20 - 21 - 22 de UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZ! Akşam Yükseklerd e Stratosphaer tabakasına varmak için 70 senedir yapılan mücadele Belçikalı profesör Piccard, kendi rekorunu kırarak 16 bin kilomet- rodan daha yükseğe, çıktı.. Deniz satbından 10000 metrodan yuka- rda olan hava tabakasına “ Stra- tosphaer,, denir ki, burada muh- telif tetkikler yapmak için öteden beri uğraşılmıştır. Kimisi muvaf- fak olan, kimisi de bir facia ile neticelenen tecrübeler şunlardır: 1862 senesinde, Glnisher ile Coxweli, ilk defa sepetli bir b lonla, yüksek tabakalarda il tetkikler yapmak için uçmuşlar, ve 8500 metro yükselebilmişledir. 1875 te, Pissandire Sirel ve Croce Spinelli, gene balonla. uçmuşlar, yere inmişlersede sonra ikisi ök müştür. Bunlar 8000 metro yük- selmişler 1900 senesinde Prof, Süring ve Prof. Berson gene 8000 metreye kadar yükselmişlerdir. 1901 de gene Prof, Süring ile Prof . Berson balonla 10,800 metro yükselmişler, böylece ilk tabak; sina kadar erişilmişti 1927 senesinde Amerikalı Gray balonla yükselmiş, lâkin balon ıkatlandığından siperis ukot ile Yere atlamıştır. Aynı sene yaptığı ikinci bir tecrübede teneffüs için beraber aldığı oksijen boruların değişi rirken boğulmuştur. Yüksel irtifa 19879 metredir. 1929 senesi 28 mayısında Neu- enböler bir Yunkers tayyare: ile 19739 metre yükselmiştir. 1930 da Amerikalı Saucek, hafif bir tayyare ile 13157 met- reye yükselmiştir. 1931 senesi 27 mayısında Prof. Piccard alaminyomdan kapalı bir kürre içinde ve bir balonla 15,781 metroya yükselmiştis. 1932 senesi 12 ağustosunda Stuttgartda Prof. Regener, insan taşımayan, sepetinde yalnız oto- matik aletler bulunan bir balonu 28,000 metroya kadar uçmuştur. Ölçülen en yüksek irtifa 1911 senesinde, yine insansız, yalnız otomatik — aletler (o taşıyan, ve Poavia da uçurulan bir balon vermiştir. Bu balon 35000 metro- ya çıkmıştır. Lâkin yer yüzünde şimdiye kadar en yüksek noktaya çıkan şey, umumi harpte Parisi dögen muazzam Alman toplarının gülle- leridir. Bu gülleler cepheden Pa- rise kadar olan bir kaçyüz metre mesafeyi aşabilmek içi tam 38400 metroya yükselen bir mahrek çizmiştir. ği Kitap, gazete ve A EEE AKBA Kilap'evi ve. kırtasiyecilik ge me Lr e e ei Her nevi kırtasiye eşyası rn a e e inş — < veamatör işleri le Ke Servet bey — (Garsona) garson! Kadehime rakı koyuyorsun amma, bu suretle ne yaptığın aklından bile geçmiyor. Garson — Ne demek istiyor- sunuz efendim? 8. bey — Bu içtiğim rakı, son rakıdır. Yarın evleneceğim artık, içkiye paydos! Karım mutlaka beni rakı içmekten menedecektir. Onun içindir ki, bugün, doyasıya rakı içiyorum. (Bir süküt devresi) Halbuki, rakıyı da pek sevmem. (uzaklaşan garsona: ) Garson! G — (Geri dönerek: ) Emre- din, efendim. 5 — (Sesini alçalıp bir sir tevdi eder gibi ) yarın evleniyorum. G — Pek &lâ ya, efendim, öğrendik işte 8 — Biliyor musun? Ne tarikle? G — Bizzat siz sekiz kerre söylediniz efendim. 5 — Dahada fazla söylesem, yeridir; hakkımdır!.. Yarın, Atiye banımı alıyorum.. Hayır, hayırl. gitme, dur, garson! G — Hizmet edecek başka müşterilerin de var, efendim. S — Gitme. İşte sana yirmi kuruş balışişl.. Beni çok zenğin sanma ha.. Fakat dur, sana bir şey daha söyliyeyim. G. — Ne söyliyeceksiniz? S. — (Esrar tevdi eder gibil) Yarın evleniyorum. Lâkin, bu evlenmenin benim nazarımda ne olduğunu bilmiyorsun; bilemezsin. Çünkü Atiye hanımı tanımıyor- sun. G. — Evet, kendisile şerefyap olmadım, efendim. S, — Şükretki olmadın. Şayet müşerref olsaydın, onu alamıyaca- Ein için dünyanın Oen betbaht adamı haline gelecektin. Buna emin oll G — Ihtimal, hakkınız vardır. 5 — Muhakkak ki hakkım var. Şuraya bak.. Bankaların önünden geçen adamları görüyor musun? Onlara bakarak kendi kendime diyorum ki: “Ah, bu zavallı insan- ların hayatları öyle yeknasak, öyle can sıkıcı ki... Zira, Atiye hanımla evlenemiyorlar!,, Lâkin o adamlar, gene bahtiyar. Çünki betbabtlıklarının farkında değiller. G. — (Müşterisine müsamaha ile bakarak:) Hakkınız efendim, hakkinız var... 5. — Ben bahtiyarım, garson- cuğum | Babtiyarım | İstikbal biç de parlak olmiyan bir deli- kanlı olmama rağmen, baht; rım! Yirmi yedi yaşındayım, bankada yetmiş lira maaşım var, Amma, müdürlerimin hepsi, ölün- ceye kadar bankada kalır da koğulmazsam, ölünceye | kadar maaşımın artmıyacağını bana söy- lemektedirler. Atiye hanımın da, benim kadar maaşı var. O da, Muratzadeler pazarında memure- dir. Patronları onu çok seviyorlar. Maaşını artıracaklarını. söylüyor. lar. Benim müdürlerim ise, elle- rinden gelse beni işimden koğa- caklar. Bereket versin, amca paşam iltimas ediyorda, yerimde kalıyorum! Amca paşamı tanırsın, değil mi? Avni paşe G. — Hayır, Avni paşayı tanı- mıyorum efendimi 5. — Ya,. Vah vah, pek ya zik! Tanısaydın kendisine çok hürmet ederdin. Beni, bankaya o soktu o Dehşetli adamdır, dehşetlil.. Neler bilmez, neler... Bu adamın fevkalâde bir pul kolleksiyonu vardır... Türkiyede onun pul kolleksiyonu / gibi kolleksiyon yoktur. Fakat, eb, var, artık, © epice © konuştuk! işte sana borcum olan vereyim, içtiğim şeylerin parasını... (Çantasını gösterir) bu çantadaki eshamı götürüp banka, edeceğim. Fakat, gişelerin önü çok kalabalıksa da diye korkuyorum. gün çok | asabiyim, gelemem, malümy: n evle Diyorum muamele uzayacaksa, memurlara tenbih edeceğim. Sı ramı tayin edeceğim, Derken bu- raya döneceğim. Yemek yeyip muameleyi ondan sonra tamamla- m. (kapıya doğru birkaç adım atar. Sonra geri döner) ye- mek yerkende sana evlenmemi anlatacağım, garson, G — Pek âlâ, efendim... hay- bay. 5 — Allaha ısmarladık, garsonl G — (Nabizgirane) güle güle... Güle güle... (Başka müşterilere) bira mı?.. Baş üstüne hanımefendi, baş üstüne beyefendi. Şimdi. Halit — (Garsona) acele etme, Bizim işimiz. şal - Şuraya otur, anne... Öğle vaktinin olmasını bekliyelim. O zamana kadar biralarımizı yavaş yavaş içeriz. Yemekten — sonra, sen, eve gider, keyfine bakarsın, anne.. Ben de, burada, banka memurlarının yemek yiyip içki içtikleri bu lokantada avcılık ederdim. Onlardan bir tan elde ederek sayesinde para lamağa çalışırım. Muvafık birini tongaya oturturum. Anne — Ah, evlâdim! Böyle gayrı meşru işlere giriştiğini, ek- mek paranı hırsızlıkla, dolandırı- cılıkla çıkardığını görüp pek üzü- löyorum, pek.. H. — (Annesine cevap bile vermez) Banka memurları, ekse- riya, sahte marokenden çantaları içinde çok kıymetli esham, sene- dat hattâ paralar taşıyorlar. Bun- ları bir bankadan bir diğer ban- kaya yahut müesseseye yatırmak için götürüyorlar. Benimse, işte bak, hakiki marokenden bir çan- tam var. Böyle bir çanta, iti- mat tevlid eder. Içinde sanki 25,000 lira varmış zehabını kar şıdakine verir. Halbuki, açalım gu çantayı. İçinde, sar sarı zarflar... Zarflarda paralar var sanılır... Halbuki, içlerinde eski gazeteler, eski mektuplar, hulâsa, metruk ambarda ne kadar kâğıt buldumsa buraya doldurdum. A — Ah, Halit! Ah oğlum! Yarabbil Nasıl da sahtekârlıklara aklın eriyor.. Zekâm böyle şeylere sarfettiğine öyle müteessirim ki. Halbuki, ben, seni dalma, namus- kâr bir adam olarak yetiştirmeği kurmuştum! H — Biraz sabır et, anne. Emin ol ki, bende de namuskâr bir adam olmak istidadı var, Fa- kat, bele bir vurgun vurarak zenğinleşsem £ ondan sonra ne pamuskâr, amma ne namuskâr olacağımı” görürsün! (Sonu yarına ) (Hatice Süreyya) Zira, bu sıkıntıya İlân tarifemiz 1 Teşrinievel 1937 tari den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle | tesbit edilmiştir: Santimi Sahife araş İp salelerde Son iki sabilede