Akşam 31 Mart 1930 | Sahife 6 Tetrika numarası: 20 Mütareke senelerinde ELE GEÇMİYEN Başmemurla başbaşa oturmuş içi- yorduk. Bu esnada, pencerenin aralığından bizimkilere işaret verdim... ve bir kaç gölgenin Saatler öküz arabası süratile ilerliyordu. Herkes keyif ve neşe içindeydi. Celâl beyin memnuniyetinden gözlerinin içi gülüyordu. Misafirlerle çok az konuşiyorduk. Bu sırada, pencereden dışarıya | baktım; Bizim şeytanlar, gölge E: caddeden geçerek — birer t arkadaki arsaya doğru kayıp gitmişlerdi. Tertibatımız çok mükemmeldi; her köşede gözcülerimiz vardı. Vakit epice ilerlemişti. Bedia, bir numarada oturan | doktor ailesile görüşüyordu. Sonra Yavaş yavaş, diger ailelerle de ahpap olmuştu. Zaten, Bedia nın ahpaplığını reddedecek bir kimse tasavvur edilemezdi. / Bedia, cazip ve şayanı dikkat #dasile, salonda mevcut davetli hanımlar arasında derhal gözleri kamaştıran (bir yıldız gibi parla- mağa başlamıştı. Herkes onunla meşgul oluyordu. Bedia'nın sevimli çehresi, baygın 've daima manalı nazarları, nazlı yürüyüşü ve bilhassa çok tatlı #özlerile her hangi bir. muhitte teferrüt ediyordu. Apartımanın — birinci - katında ikamet eden doktor ve refikası salonda Bedia ile sohbeti derin- leştirmişlerdi. — Doktorların — bir hizmetcileri vardı ; biraz sonra © da yukarıya — gelmişti , ortada hizmet ediyor, içki masası etra- fında dolaşıyordu. Bir aralık, doktor, hizmetciye: izım, kapıyı iyice kapadın, degil mi? Demişti. Bu sual, dairelerinde başka bir kimse olmadığı hakkın- daki kanaatimi takviye etti. İşe başlamak için bundan daha güzel fırsat olamazdı. Bu esnada, meden, salondan kor Yüreğim — çarpıyordu.! Halânın penceresinden arsayal işaret ver- meğe muvaffak olmuştum. Burada bir saniye tevakkuf etmenizi rica ederim. “Muvaffak olmuştum !, — diyorum... Çünkü, bu — apartımanda — Türkiyenin en maruf Polis — hafiyesi ikamet ediyordu ve biz bu poli hafiyesinin evinde, kendisile yar yana, başbaşa hasılı karşı karşıya buluniyorduk. — Bundan — maada içimizde de ayrıca, davetli olarak gelmiş bir çok zabita memuru Yardı. Böyle tehlikeli ve kalabalık bir muhit inde, dışarıdaki adamla- şaret verebilmek - fırsatını bulduğum için, kendi kendimi tebrik ediyordum. Salona avdet ettiğim zaman, dizlerimin bağı çözüldüğünü itiraf ederim. Neden bilmem? O gece tertibatımızın — mükemmeliyetine rTağmen içimde hissedilir bir korku vardı. Bedia, Celâl bey ve doktorun karısı bir arada oturmuş konu- #uyorlardı. İçki masasının bir kenarına ilica ederek, kimseyi şüpheye | HIRSIZ ÇETESİ Yazan: İskender Fahreddin , kimse görmeden, Şişli caddesinden gittigini gördüm! düşürmemek için kadehler sıra atıştırmağa ve zihnir lamağa başladım. Başmemurun dünyadan haberi yoktu. Zavallı Celâl bey, büyük bir| saffet ve samimiyetle anlatıyordu: — Hanımefendi! — Sizi - temin ;I'elsizle tahsil İstiyen doktor şahadet- namesi bile alabilecek Amerika'llar pek pratik bir ederim bu apartmana taşınalı ğ onüç ay olduğu halde, bu müddet | işe teşebbüs — etmek üzereler. zZarfında, bu geceki kadar mesut | Hayatın pahalılığı — Amerika'da | misafirle- | kadınlı erkekli herkesi küçük | yaşından çalışmaya mecbur ediyor. | Bu yüzden darülfünun tahsilini takibe imkân kalmayör. mamafih - yakında Bu mahzuru nazarı dikkate günümüz daha olacak! alan Amerikalı'lar meşhur profe- TER GRURCA Seei UĞ irlerin ve tekmil telsiz telefon edeceğimiz o mesut günümüzde istasyonlarının iştirakile akşamları telsiz telefon vasıtasile darülfünun dersleri takririne karar vermiş- de lütfen ve tenezzülen buyuracaksınız, degil mi? teşrif Doktorun karısı sordu: e — Celâl bey! İzdivacınızın | 'erdir. Ş senci devriyesi hangi güne tesa- | — Bu dersleri Iâakal üç sene düf ediyor. muntazaman tâkip ettiğini her ders başında ve sonunda söylenen gifreli kelimeleri tekrar etmek süretile isbat ederek müracaat edenler imtihanlara kabul edile- cekler, kazanırlarsa hatta doktor- luk invanını alabileceklerdir. Şimdiden Amerikanın meşhur profesörlerinin bir kısmı ve telsiz telefon — istasyonları iştirak etmişlerdir. — Gelecek ayın on üçüne... Hem de cuma günü. — Ne güzel tesadüf! Lâfa başkaları da karıştı. Bedia'nın rengi birdenbire mos- mor olmuştu. Ne olduğunu anlıyamadım. Yavaşça oturduğu yerden kal- bu. fikre Türkiye ziraat bankası umum müdürlüğünden: Türkiye ziraat bankası umum müdürlüğü, Ankarada kâin idare merkezi binasına ilâveten bahçenin tayin olunan mahalline yeni bir bina yaptıracaktır. Bu işe talip olanlar aşağıda yazılı vesaiki ibraz edeceklerdir. 1 — Talibin mali kabiliyetini gösterir vesikalar. 2 Talip tarafından evvelce yapılmış olan işlerin bi kabiliyetini gösterecek sair vesaik, talipler Ankaraç si ve fenni ziraat bankası mimar mösyü Monçeriye müracaatla bu baptaki pilân mukavele ve Şartnameyi yirmi beş lira mukabilinde alabilirler. Bu iş için 1 mayıs 930 tarihine kadar teklif mektubu kabul olunur. Teklif mektupları kapalı zarfla Ankarada Türkiye zıraat bankası umum müdürlüğüne ve İstanbul zıraat bankası İstanbul şubesi mü- dürlüğüne tevdi olunmalıdır. İşi derhute edecek zat ihale bedelinin , 10'nu nisbetinde teminat gösterecektir. Türkiye zıraat bankası mutlak surette her — hangi bir | Salibi tarcih bakdını muhafazaseder — ee V Ve bangi bi Devlet Demiryolları ve Limanları Umumi idaresinden: 500 ton yerli çimento - kapalı zarflâ münakasaya konmuştur. Münakasa 14 Nisan 930 pazartesi günü saat 14,30 da Ankarada Devlet Demiryolları İdaresinde yapılacaktır. Münakasay: k edeceklerin teklif mektuplarını ve muvakkat ılemin;l!ınııı ayni günde saatlde kadar komisyon kâtipli; Talipler münakasa şartnamelerini 2 lira mukabilince Ankarada, Umumi İdare maliye ve muhasebe işleri dairesinden İstanbulda Hay- darpaşa veznesinden tedarik edebilirler. Balıkesir vilâyeti encüme- ni daimisinden: Balıkesirde müceddeten inşa edilacek ana mektebinin bedeli keşfi | 25178 lira 88 kuruştur, Proje ve şartmamesi dabilinde inşa edilmek v 16 Nisan 930 tarihine müsadif Çarşamba günü saat 15 te ihalı edilmek Üzere kapalı zarf usulile bir ay müddetle münakasaya ver edilmiştir. Talip olanların dipozito akçelerini vezneye teslim ettikle- irne dair makbuz. ve yahut banka mektubile encümeni vilâyete müracaatları ilân olunur. ine vermeleri levazım ve mebani müdürlüğüne İstanbulda Galatada Bozkurt hanında | Her | bir” ölelye — Dur canım, bi anlatayır — Uydur bakalım. Karı koca, kavga eder gibi konuşuyorlardı. Kadın, - sahiden ağlar bir gözle kocasına baktı: — Bütün kabahat senin, dedi. Birak sonuna kadar anlatı kabahatlı olduğunu — görürsün. Biliyorum : “Benim gibi koca az bulunur, deyeceksin. Çok doğru. Sen bana yalnız çap- kınlık — hususunda — değil, her hususta sadıksın. Bir çok kocalar vardır, ki çapkınlık — etmezler, fakat içkilerile, gezmele- rile karllarını ihmal ederler. Sen i ğisin ve ancak evini şeyden zevk ab © şeyden muhakkak ben de zevk almalıyım. Gazeteni okurken ben karşında olayım istersin. Eğer dumanları saçlarına karışmazsa - içtiğin sigaranın da tadını anlamazsın... - Böyle bir kocası olan' kadın neden şikâyet edebilir? Şikâyet edilen kocalar, evinin erkeği olmıyan kocalardır. Kocası sabah işine gidip akşam muntazaman evine geliyorsa, ka- dinin şikâyete- hiç bir hakkı olamaz!.. Bu cihetten benim yete hakkım yoktur canım. Amma benim şikâyetim yalnız kuma- rından... Kumarbaz olduğunu inkâr ede- mezsin ya? Kumarbazsın. Elinden iskanbil kâadı düşmüyor... - İlk | zamanlar kıskanıyordum. Kâatları öyle heyecanla, öyle derin ve hummalı bir. muhabbet'e eline alıyordun, ki beni kollarının ara- sına aynı hararetle, aynı teşne ile aldığını biç görmedim. Sen para kazanmasını sevdiğin kadar, parayı tehlikeye — koymasını da seviyorsun. Sende kazanmak kadar) kaybetmek - zevki de var. Bazen: * Ya kocam — evinin erkeği olmasaydı? , Deye düşünürüm de Bu. iptilâ ile yuvamı ardın. - Bazen de başka bir düşünce beni biraz teselli ederdi. Geç vakitlere kadar| içip, sabahlara kadar kumarha- nelerde oynamamanla mesültum. “Çok şükür,ki —diyordum sabaha karşı, gözleri kanlı, dili çakıllaş- miş, rengi solmuş, perişan ve bitkin bir halde gelmiyor.,, Sen kumarbazsın, fakat bereket yalnız, yemek odamızda, sofrada - oynu- Tütuf. gösterdin ; yalnız benimle oynamak istedin. Amma fenalığa bak, ki iskanbil benim — müthiş canımı sıkar. Saatlerce papas ve kız resimlerine bakmayı manasız bulüyorum. — Bence , — iskambil oynamak yok yere vakit ka, mekten başka bir şey dej Hele hesabına hiç aklım erx yor. Yanlışla doğru oyunu fark- edemiyorum vesselâm... Oynarken sana çok dafa kâatlarımı gös- terip nasıl “oynıyacağımı sorar- dim, — Bazen — kâatları — ma- sanın üzerine bırakır: “Biraz dur Canım, gidip bakayım çay suyu kaynıyor mu? , derdim.... Oyun arasında hizmetçi ile konuşur, emirler verirdim... Herhalde sar oyunda zevk verecek, kumarın tadını çıkartacak arkadaş değildim. Bunun üzerine Şekip'le tanıştın. O da senin gibi kumara düşkün- dü. Davet ettin, piket oynamağa başladınız. Bu mükemmel bir şey olabilir- di. İkiniz de, yemek odasında başbaşa - verip kumarla sarhoş oluyordunuz. Sarhoşların kadeh tokuşturması gibi, karşılıklı kâat | tokuşturuyordunuz. Bana / aldırış bile etmiyordunuz. Ben rahat rahat işime bakıyor, istedi gibi hizmetçile“konuşuyordum Sen, ben yanında olduğum için mesuttun. Ben, sen gözümün önünde olduğun için mesuttum. Yalnız bir mesele vardı: Para. İçten kumara düşkün olan bir adam için paranın ehemmiyeti yoktur, fakat kumarın da tadı parasız çıkmaz. Beraber oyna: dığımız zaman - bile para — ile oynardık. Fakat o zaman ehemmiyeti yoktu. Masadan kalktığımız za« man ya sen kazanmış oluyordu: yahutta ben. Para len birinim kesesine giriyordu ve... evden çıkmıyordu... —Amma — Şekiple mesele başkaydı. Şekip kazandığı parayı alıp gidiyordu... Yavaş yavaş oyunu büyüttünüz canım. Zengin “değiliz. Kimseye Mmühtaç olmadan, rahat yaşayacak kadar paramız var, amma kumar- da kaybedecek kadar paramız yok. Halbuki sen kaybediyordun... Hem de muntazamen kaybediyor- dun. Sakın darılma: İyi oynadığın muhakkak... - Fakat zannederim, ki Şekip senden daha iyi oynıyor. Bunun — için — parasız kalmağa başladık. Bir kaç dafa söyledim: “Ku- zum dikkat et..., dedim. “Aldır- ma, deye cevap verdin, şans elbet Amma şans değişmiyor- yet günün birinde Şekibi bir tarafa çeklim; ona vaziyeti açıkça, dostça söyledim. Evin hesabını gösterdim. “Ne yapayım, dedi, artık oynamıyayım mı?, Bu çarei hal — değildi. in oynamağa / ihtiyacın vare Hayır, dedim, olmaz; gi cen kazandığınız. parayı iade » Başını salladı: “Dünyada kabul etmez!, “Öyleyse arada sırada kaybedin... ne olur Şekip, kuzum aradasırada kaybet..., “Bu mumkun... yalnız mahsus yaptığı- mı sezer ve oyunun tadı kalmaz.,, Galiba gözlerim yaşardı. Bunun üzerine Şekip: “Kolayı var, dedi, Köcanızdan Kallmkyın parağı BU veririm., Kumarda bir usül varmış, evs sahiplöfine kayot deye bir para çıkarmış. İşte Şekip bana kanyot — Sonra metresi oldun!. — Bana bütün kazandığı parayı karşılıksız. vermezdi. ya... — Kendini sattın!, — Hiç de değil.. Belkide sat- Amma ben kendimi addetmiyordum, — çünkü aldığım para senin parandı... — Bu hayattan memnundun öyle mi? — Memnundum ya... Kumar- bazlar kazandıkları zaman cömert, ateşli, çılgın oluyorlar... Her gece, nasıl olsa birinizden biri kazanı- yordu.... Ve ben bu çılgınlıgın, neşenin zevkini çıkarıyordum. —Pi amma ya ötekiler?... herşeyi - biliyorum. , Şerefin neden metresi Ben hepsi Cözilim, Genç kadın içini çekti, hazin hazin kocasının yüzüne baktı: ahat gene senin, dedi, piket oynamaktan vaz | eçtin, pokere başladın. Paralarını. ananlar üçleşi Selâmi İzzet BiR MUADELE Bakımsız yavru < Lakay- di — Bahtsız yurt. Himayei Etfal X Millet yardımı Mesut memleket.