! ! Mütareke senelerinde ELE GEÇMİYEN HIRSIZ ÇETESİ Yazan: İskender Fal Ben başparmağımı kuluğıma götü- rünce, (Bedia), aşağıdaki dairenin soyulduğunu anlıyacaktı. Celâl beyin şüphesini uyandıracak en ufak bir zekâ eseri bile göstermedim! — Gördün mü, üstal - dedi - işte bu kıyak bir. karar.. Kulaksız İzzet ellerini yavaşca biribirine vurdu. — Bu soyğunda da muvaffak olursak, (Celâi) bey, artık, yalnız polis müdiriyetinden değil, türki- yeden bile çekilir, giderl Dedi, Bir kaçay evel, böyle bir eğlenti gecesi, Taksimde de bir apartımanın - bir. kaç dairesini birden soyarak, piyastos olmadan aıvışmıştık... O gece geçirdiğimiz heyecanlı ve tehlikeli dakikaları hatırlıyarak, bir müddet düşün- dükten ve kaba taslak bir pilân çizdikten sonra,ellerimizi kaldırdık: — Tamam... Diye bağırdık. Düşman cephesine hücuma ka- rar verir. gibi, masanın başında toplanarak , firar ve icabında müdafaa pilânları etrafında müza- kere ve münakaşaya başladık. Çok mübim ve tehlikeli bir işe giriştiğimizin farkında idim. Bütün arkadaşlar, gündüzden, apartımanı — keşfe gitmişler ve binanın etrafında, kaçmağa ve gizlenmeğe —mi epice boş yerler görmüşlerdi. Şayanı mem- Suniyet bir cihet daha vardı: Celül beyin ikamet ettiği daire dördüncü katta bulunuyordu. Taharri memuru bu apartımana yeni taşınmakla beraber, diğer dairelerde ikamet edenlerle de gabuk dost olmuştu. Zaten bu, fabita memurlarının ehemr — de riayet — edecekleri — düstur — 3n biri değil miydi? Yaptığımız tabkikata — göre, apartımanın — birinci dairesinde 'zengin bir doktor, ikinci dairede bir zeytinyağı taciri, üçüncüde de ruyordu. Hepsinin vaziyeti mali- yeleri yerindeydi. Bu saydığım aileler, o gece, Celâl beyin eğlen- fisine davetli bulmuyorlardı. — Soyğun için şu suretle tertibat alınştık: Ben akşamdan Benli Bedia ile beraber gidecektim. Bedia, eğlenti esnasında, aşağı dairelerden gelen kiracılarla der- hal ahbap olacak ve onları oya- lamak, sarboş etmek için ne mümkünse yapacaktı. Ben de,hangi)| dairenin kiracısı yanımda ise, o da- ire ğunu yüz numaranım penceresinden arkadaki arsaya elektirik fenerile işaret verecektim. Bedianın daima tedbirli bulunması — için, aşı fasliyete — geçildiğini ve — yahut geçilmek üzere olduğunu anlata- caktım. — İşaretimiz. de evelce takarrür. etmişti. Kendisine iki elimin başparmağını kulaklarıma doğru tutmak süretile, variyeti ifade edecektim. Eğer faaliyet bitmiş ve muvaffakiyetle çıkıp işlerse, başparmağımın uçla- mm kıvracaktım. — Bittabi bu vaziyetten sonra, Celâl beyden derhal müsaade istiyerek, Bedin ile birlikte apartımandan ayrılmak €n mühim vazifelerimizden olacaktı. Bu pilânı muvaffakiyetle soyulması zamanı gelmiş oldu- | tatbik edeceğimizden emindim. Bu tehlikeli aahnede en mühim rolü oymyacaklardan biri de Bedia idi, © akşam apartımana gitmeden evel, orada yapılacak işlerin- bir İ İA ProARA yaşaaşık. “Akşam olmuştu. Hediyelerimizi —alarak, Bedia ile birlikte, lüks bir otomobile atladık.. doğruca şişl Bizden evel, davetlilerin kısmı gelmişti. Celâl bey bizi davetlilere şu süretle takdim et — Surye eşrafından Misbah bey ve rafikaları hanımefendi... Güzel ve şayanı dikkat bir ihtimamla tefriş ve tezyin edilmiş olan bir salonun caddeye bakan penceresi önünde oturuyorduk.. İstanbul'un maruf hanende ve sazendeleri hüzzam peşrevini çı yorlardı. Salonun yanındaki ufak ııdıdı içki sofrası vardı. Herkes iz de, faslı müteakip içmeğe İıı;lııııı'hk. Celâl bey, bir aralık yanımıza geldi: ah beyl -dedi- davetime hanımefendi ile birlikte icabeti- nizden bilseniz ne kadar çok memnun oldum. Bir mısırlı dostum daha var.. Onu da davet ettim. Gelirse, artık bol bol arapça konuşursunuz! Bu haber hiç te bhoşuma git- medi. Nasıl hoşuma gidebilirdi? eneden fazla işle- zenatta.. miştim... anlarsınız yal Misirli misafir, kazara beni tanıyacak olursa, hapı yuttuğum gündür. Bereket versin ki, mecliste boşboğazlık edip te Mısırda da bulunduğumuzu kimseye söyleme- miştim. — Mısırda tanınmış bir hırsızla Suryeli Misbah bey şabsen biribirine benzeyebilirdi ! Adam dikkatle yüzüme bakacak olursa: — Beni birisine mi benzettiniz? Diye soracaktım. Maamafih ev sahibi Celâl bey bana ve karıma okadar çok hürmet ediyordu ki, kendi evinde, herhangi bir kimsenin bize böyle bir hakarette bulunmasına meydan vermiyeceği mubakkaktı. “Rüzgâr Kadri, onun nazarında *Arsen Lüpen, den çok daha mühim bir şahsiyetti. Halbuki, © beni (Surt yeli Misbah) bey olarak tanıdığı günden beri kendisinde şüphe uyandıracak en ufak bir zekâ eseri bile göstermemiştim ! müteahhitlere ve maragozlara İnşaata elverişli yerli ve Roman- ya her nevi ahşap, halis arsl çimentosu, su kireci, alçı, tağla, kum, çakıl, çini ve saire Galata Kalafat yerinde FOTİ K. SARA mağazasında bulunur. Fiat- ler rekabet kabul etmez. Siparişat |lklar 1 — Açılmak (7) 2 — Bir adet (2) 8 — Biberin lezzeti () 6 — Gominin takip ettiği yol (44Bir sım meydana çıkarmak (4). Beyaz (2). 7 — Kabahat (9). 8 — Mah (2) - Yediğimiz geylerden biri (2 9 — İstida () Yukardan aşağı 1 — Memleket dahilinde bir şehirden diğer şebre götürülen mallardan alınan vergi ()4 2 — Hayvan — yüvası (9) - edatı (9). 3 — Gelecek zaman (9). 5 — Mekteplerde spor teşkilâtından biri (4) - Ehi bir hayvan yav. rasu (4). 7 — Aydınlı kahraman (9), 8 — Nota (2) - Âzamızdan biri (. Tasdik 9 — Boyunbağı (7). Akşam Halk sütunu Balıkçılık mektebi Bundan bir müddet — evvel Marmara kazası balıkçılığına dair iki yazı neşretmiştik. Bir kaç balıkçı karümiz bu yazılara cevap veriyorl “Gazetenizde Marmara balık- çılığı ve balıkçılık mektebi hak- kında çıkan yazıları okuduk. Bu yazılarda: İstanbul balık menba- idır. Lâkin Marmara adasında balık yoktur. Marmaraya ancak senede ay balık — akımı olur, — binaenaleyh — balıkçılık mektebini — Marmara — adasında tesis etmek doğru değildir . , deniliyordu. Halbuki bir az tetkik edilirse bu mütalâanın — doğru olmadığı anlaşılı. Marmara ada- sında tahmin edildiğinden çok fazla balık vardır. Bu ada ve civarında 25,000 aile - balıkçılıkla müreffeh bir surette geçinmekte- dir. Halbuki / istanbulda ancak 2000 balıkçı vardır. Bunun mektebin İstanbulda değil, bal çılık merkezi olan " Marmara adasında açılması balıkçılığımızın günden güne inkişafına sebebiyet vermiştir. Mektep tekâmül — etmektedir. dokuz ayında Marmara adasında bol miktarda ve en nefis balıklar tutulmaktadır. Bozuk lâğım Küçükayasofya mahallesine mer- but medrese sokağındaki çeşme- nin suları lâğımın — bozukluğu dolayısile sokakları isitilâ ettiğin- den bu yüzden hasıl olan batak- ve sivrisinekler © civar halkının - sıhhatini bozmaktadır. Sıtma mücadele cemiyetile, rozet tabi ile ayni milyon kaât mikdarda toplu İgne mubayaa edileceginden taba ve itaya talip | olacakların pey akçeleri ile bir- likte 29/3/930 cumartesi günü saat on dörtte piyango müdürlü- günde müteşekkil mubayaat ko- derhal icra olunur. Telefon B.O.4082| misyonuna muracaatları. Eski valilerden Mehemmet Me- cit Paşa'nın konağında, mahdumu Reşit Beyin misafiri idik. M firlerden Abdullah Efendi, yatsı namazından sonra odasına çekildi. Bunun üzerine, paşazadenin dal- kavuğu mesabesinde olan Cevdet Hoca, bize göz etti: — Şu Abdullah Efendi'ye bir oyun — oynuyacağım ki... Hepiniz şaşırıp kalacaksınız... Güle| güle kırılacaksınız |. — Müsaade edersiniz, değil mi, Reşit Bey- efendi? ek? Hay hayl Eğ- Eğlenmek - için ten, o akşam eğlenmek için birçok şeyler yapılmıştı: İlk önce bir çakıntı faslı, sonra ye- mek, sonra da, konağın cin peri maceraları misafirlere anla- tılmıştı... Üçüzlü şamdanlarda —mumlar titriyordu. Cevdet Hoca, gülüyordu: ne hâllere gelecek kimbilir? Sordum: — Küzum, bu konağın tekin olmadığına sahiden siz de inanı- yer musunuz? Yoksa; anlattığınız hortlak hikâyelerini sırf Abdullah Efendi'yi korkutmak için mi or- taya sürdünüz ? Paşazade, cidı — Bizim konak , tekin olma- masile meşburdur! - diye cevap — Cine, periye Abdullah Efen- di kadar inanan, kabil değil ; ve, çürük dişlerini göstererek sırıttı.-Haydi bakalım, hepimiz sanki odalarımıza| çekilmişiz de uyuyacakmışız gibi gürültü edelim... Sonra siz, beye- fendinin odasına / toplanın, tam gece yarısı, bortlağın Abdullah ne hâle — getirdi; göreceksiniz. — Peki amma, peki amma?... — Meraklanmıyın... Hiçbirşey- cik olmaz... Acı patlıcanı kırağı çalmaz... Siz yalvız kapıyı aralık bakalım! lyal Kendini göster! - dedi. Rufekadan biri, kulağıma igildi: — Cevdet Hoca bu akşam fazla kaçırdı; bir taşkınlık, bi haddinden aşırılık yapmasın? Bir- şey çıkmasın ? - dedi. Fakat ben de oldukça sarhoş- tum. Yemekten evel rakı, sonra da vişneli konyak çekip durmuş- tum. Mumların işığı mi bir acaip sallanıyordu , benim mi orası malüm değil.. Etrafımda | gölgeleri, küme küme mütaharril/ hayaller halinde görünüyordum. Talimatc riayetle, odalarımıza çekiliyormuşuz gibi gürültü ettik; * Eh, Allah rahatlık - versini Sabaha görüşürüz ... diyerekten.. Sonra, paşazadenin odasıma usulla toplandık. Saat B birdi. İskambil bulduk; Papaz kaçırttık. Üçer beşer kupg vişneli konyak daha çektik. Göz- lerimiz de saatteydi. Nihayet , duvar saati ” onikiyi çalmağa başladı... Kulak verdik. Fakat , ne yalan söyliyeyim , boğazım tıkanıyor ve kulaklarım gittikçe daha fena uğulduyordu. Ansızın, boğuk bir çığlık işitil- di; sanki öbür dünyadan gelen bir çığlıktı bu.. Sonra, gecenin müthiş sükütu... Hepimiz, biribirimize bakarak karşımızda gördük. Ge celik entarisile, elinde bir şamdan. Beti benzi balmumu gibi sapsarı, Deminki feryat devam ediyor odadan odaya sofadan sofaya akseyliyordu. Hocanın aktörlüğü mütbişti doğrusu... Kulaklarımızı dört açmıştık. Dört açılan kulake larımıza, taa uzaklardan pek elim bir feryat geldi. Bu feryat insan hançeresinden çıkabilecek feryatların en müthişi idi. Abdullah Efendi , mecalsiz bir halde: — Hocal - diye seslendi. — Evet , bu feryat , Hocanın feryadı... Filhakika , Cevdet Hoca bir taraftan baykırıyor , bizi imdada çağırıyordu. — Hoca! Hocal Neredesin? - diye bağırarak, ellerimize birer şamdan aldık; ve konağın her yanını dolaştık. Artık cevap yok; artık inilti de yok... Aramadığımız yer kalmadı: Konağın bodurumundan — tavan arasına kadar ber yeri eledik.. Cevdet Hoca, yok, yok, yok... Hocanın naşım, ertesi gün kendi — yatak — odasında, — ve yatağının — üzerinde, öer| çeşimhanelerinden uğramış bir hâlde bulduk.. — Gece, her yerl aradığımıza rağmen, yatak odası ma bakmak hiçbirimizin aklına gelmemişti. -Hocaya me ulı:: Gözüne, ci beyülâ, hayz Sana f ea Anlıyamadık. Fakat, ertesi gün konağa getirilen belediye doktoru, vefat hadisesinin saat on birden evvel olması lâzım geldiğini bi bilfen isbat etti. Garip şey !... Doktor de bize yanlış bir şey mi isbat PHOSPHITINE FOSFATİN FA FALIERES LİER sayesinde temin edilir. Fosfatin Faller Yavruların yüzlerine tazelik 've penbolik, adelâta kuvvet verir, ve onları gürbüz kılar. o da FOSFATİN FALİER dir. YAKLITLCANDEN İçriKAP galuiz