5 Şubat 1930 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

5 Şubat 1930 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 ihi roman t İKİNCİ y assrir yt BİZANSIN SON GÜNLERİİ KISIM Istanbulu nasıl fethettik? Gece sabaha karşı, şeytanların bile uçmadığı| Yazan: iskender Fahreddin bu mabedin yüksek hkubbesi üstünde dolaşan Cinevizli gördüklerini hafiye, Padişaha anlatıyordu. " Alfah aşkına beni affediniz ! Ben gunıhkarım... Kandil ziyası altında genç bir Padişah hiddetlendi: — Zagmus! -dedi- bu kadını, manastıra girmeden yakalıyamaz mıydin? — Biz uzaktan bakıyorduk Pa- dişahım! — Kendimizi - göstermek istemedik... Bizanstan geldiğini de kapı açıldığı zaman söyledi — Çok merak ediyorum.. Bu kadın kim olsa gerek..? Zagnus paşa düşündü. —Mu?klıkı anlamak — istiyor — Evet.. Çünkü Bizanstan bu vakit Galataya geçen bir kadın, herhalde bizim aleyhimize hareket edecektir. — Hakkınız var şevket- maap! Ya bir haber almağa gelmiş, yahut ta bir haber gelirmiştir. Padişahın artıyordu. — Bizanslılar yeni yaptığımız kalaslı yolları — haber alırlarsa, bütün pilânlarımız altüst olu Zagnus paşa Sultan Mehmedi teskine çalışıyordu. — İki geceden beri yağlanan- yollar hakkında, havada uçan kuşların bile malümatı. yoktur. Mamafih, sizin endişeniz. bende de ufak bir şüphe uyandırdı. Arzu ederseniz şimdi Ayakozma Manastırma bir hafiye göndere- endişesi — gittikçe , Bizans kumandanı Jüstinyanonun yanında — çalışan Cinevizli bir adamım vardır. Bu- rada onun bana hizmet ettiğini hiç kimse bilmez. Bu kadının kim olduğunu ancak o öğrene- bilir... — Muvafık. Gece yarısı (Ayakazma) manas- tırına iltica eden kadın kimdi Cinevizli Petro Padişaha anla- tıyordu: — Manastırın — duvarından - iç bahçeye atladığım zaman, manas- tırın bütün papasları kendi lerinde yatıyorlardı. Tarif ettigimiz kadını görmek için iç kapıdan içeriye girmek lâzımdı. Surlardan daha muhkem olan manastırın demir kapıların- dan içeriye girmek kabil degildi. Manastırın ibadethanesi etrafında dolaştım. İçeriye ancak ibadetha- nenin — yüksek — pencerelerinden girebilmek — mümkün — olacaktı. Manastırım yüksek kulbesine tır- mandım. İbadethanenin içinde iki büyük kandil yanıyordu. Sabaha karşı, bir şeytan gök gesinin bile uçmadığı bu yüksek kubbenin üstünde baykuş gibi dolaşıyordum. Ufak bir pencere buldum.. bu- kubbenin içine girilecek gizli bir 'yol keşfetmiştim. Başımı pencere- den içeriye uzattım. Kulağıma ince bir ses aksetti: —“Allah aşkna beni affediniz! Beni affediniz!, Bu bir kadın sesiydi.. ücre- kadın sesi işidildi ve... İkinci Sullan Mehmet Bir az daha uzandım. Bir az daha dikkat ettim. İki mermer sütunun arsında, manaslırın başpapası ile görüşen genç ve güzel bir kadındı. Papas: "Bütün — günahlarını f eti Emip ol ki, Hiristos seni affede- cekl,diye mırıldanarak, elini genç kadının başına götürdü ve kumral saçlarını okşamağa başladı. Sultan Mehmet, bu macerayı dikkat ve merakla dinliyordu. Zağnus paşa, hafiyesinin vaffakiyetinden memnundu. — Padişahım, bu kadın nahlarını affettirmeğe gitmiş fahişeden başka bir ğildir. Bizans kliselerinin bazen böyle maruf günahkârların günahlarını affettirmedikleri için Cinevizli- lere iltica ettikleri görülmüştü. Zağnus paşa bu hadiseyi de © kabilden telekki etmişti. Sultan Mehmet, heyecanını giz- lemeğe çalışan adama bağır — Haydi, sen sözüne - devam $ kimse de- 236 adedi sivil olmak adet kaput imal ve mübayaası kapalı zarf usulile “münakasaya çıkarılmıştır. Teklif. olunacak haddı layık ldüğü — taktirde 27/2/930 tarihine müsadif Per- müneyi görmek üzere müdüriyet idare komisiyonuna müracaatları ve teklifnamelerinde yevmi mez- kürde saat 15 e kadar defterdar- hık dairesinde müteşekkil mübayaa komisiyonuna inüracaat eylemeleri İstanbul memurini zabıtası içi, 236'adedi sivil olmak üzere 2616 zarf usülile münakasaya çıkanl: mıştır; teklif olunacak "fiat haddi Jayik görüldüğü takdirde 27 şubat 930 tarihine müsadif perşembe inü ihalei kı Cektir. Taliplerin şeraiti ve numu- neyi îbı'ıııık üzere müdüriyet idare komisyonuna Mmüracaatları 've teklifmamelerinde yevmi mez- kürde saat on beşe kadar Def- terdarlik dairesinde müteşekkil mübayaa komisyonuna - ita eyle- meleri ilân olunur. 'adet şapka imal ve mübayiası kapalı İlk beynelmilel boks müsabakası Boksör Karpen Galatasarayın kiymetli boksör- | lerinden küçük Kemal 7 şubat | Cuma günü Romanya hafif sık- | let şampiyonu ve — şehrimizde Saranga ile yaptığı müsabakada çok yüksek bir boksör olduğunu ispat eden Fransız profesyonel boksörlerinden Frankin'in talebe- si ( Karpen ) ile beynelmilel ilk maçını yapacaktır. Bu müsabaka ecnebilerle ikinci defa olarak teması teşkil ede- İlk temas şehrimizi ziyaret eden İngiliz Köyn Elizabet müret- | | tebatı ile yapılmişti. İtalyada icrm | ettikleri müsabakada iyi dereceler alan bu boksörler karşısında yü- zümüzü güldürecek neticeler alın- dığı daha unutulmamıştır. Mamafi — İngilizlerle — yapılan bususi bir temastı. Bu sefer, bik hassa mayısta Peştede yapılacak olan Avrupa boks şampiyonası arifesinde yapılacak olan bu te- mas şüphesiz Avrupa boks ale- mini bizim kadar ve belki de bizden ziyade alâkadar edecektir. Bu maçın kontratını imzalamak ve bir kaç müsabaka yapmak üzere şehrimize gelmiş olan M. Frankı ile görüştük ve atideki malümatı aldık: “ Karpen Romanyada şimdiye kadar (20) ye yakın maç yapmış 've şampiyon olduktan sonra pro- | esyonel - olarak ( 8 ) müsabaka yapmıştır. Ekse neticeler aldığını Kendisi çok kıymetli bir boksördür. Memleketimizde ilk beynelmilel maçı yapacağı için eyi bir netice sevdirmeğe edeceğine almaya ve kendisini azami surette gayret üşecek olan bir. boksö- imüzdür. Yapmış olduğu (50) ye yakın müsabakalardan yüzü ak olarak çıkan bu kıymetli boksörü- müz her halde digerlerine nazaran kat kat ehemmiyetli bu maçında da bizi sevindirmesini bekler ve kendisine muvaffakiyetler Kocasi Murat Bey Avı için, Melâhat H., Ankara'dan nerek İstanbul'daki ahbaplarından birinin | evine gidiyor. Kompartimanda, bir deli kanlı il6 yaj kaliyor; ve, ahbap almakta Vir mah miyor.— Yemek teler, Seyahatlar hakkında, ikisi de, ayrı ayrı beyanı mütalâa etti. Derken, delikanlı, lâfın mecrasını hemencecik değiştirdi,ve Melâhat'e kur yapmağa başladı. Ona, güzelliğinden, cazibesin- den, zekâsından ve giyinişindeki zevkiseliminden bahsetti. Sonra kendilerini tesadüf ettiren talihin- den pek memnun olduğunu söyledi Öyle ya: Talihinden nasıl mem- zun olmasın bu delikanlı ki, daha bir saat evel, leyleğin attığı yavru gibi, bu fani dünyada yapayalnız- ken, şimdi, böye bir ahbaba malik bulunuyordu. | Bir takım tuhaflıklar - yapıyor; Melâhat'i - güldürüyordu. Genç kadın, aşkı böyle telâkki etmiyor- du. Fakat, bu dakikada bu vazi- yet de hoşuna gitmiyor dej Vaziyette haysiyet ve itib: edici kendine soruyordu: “Aman yarabbil Bir yabancı erkeğin bana bu söz- leri söylemesine nasıl müsaade ediyorum?,, Lâkin, çok eğlendi- ğini düşündükçe içinden gelen bu sese kulağını tıkıyordu. Hem, ihlâl içbirşey yoktu. Bazen kendi- muhatabını biç de — tanımıyor değildi ki,..: Evelemirde hoş bir delikanlı idi o... Saniyen de adı Nadir'di. Hakkında verdiği yegâne malümat bundan ibarettir. Genç kadın da, Nadir'in israrı üzerine, n Melâhat olduğunu baber, M M Lokanta - vagonunda, — şıkirdim sohbet yemeklerini yediler. Erkek müşterek hesabı gördüğü zaman, bir mesele çıkmasın diye, Melâ- hat, itiraz edemedi; fakat, fena halde sikildi. Hissesine düşen meblâğı vermek istedi. Lâki böyle bir teklifte bulunmağa yarmadı. Melâhat'in hoşuna gitmeğe başla- mıştı. Kompartimanlarına döndüler. Birer cigara içtiler; ve bir an susarak, cigara dumanları arasın- da, tatlı nazarlarla bakıştılar. Nadir, ansızın yerinden kalkarak, Melâhat'in yanına oturdu. Kadın, itiraz etmedi. Erkek, onun elini eline aldı; ve dudaklarma gölür- dü. Ankara'ya avdet ettikleri zaman görüşmeleri ” kabil olup olmadığımı sordu. İki ay sonra, Nadir, gene Ankara'ya dönecek- tememi ede! * Tayyare balosu Tayyare bolosu — önümüzdeki perşembe akşamı (Maksim) de verilecektir. Bu baloda gece yarısına doğru üç numara göste- rilecek, — daha — sonra - balo piyangosu çekilecek, dans ve tali müsabakaları yapılacak, kazanan çiftlere hediyeler verilecek zengin 've mütenevvi kotiyon dağıtılacak, her sene olduğu gibi bu sene de tayyare balosu mevsimin en eğ- lenceli ve neşeli balosu ılıukııy, Dr. Ekrem Emin Dahili hastalıklar mütahassısı Dr. Mükerrem Emin Kulak, Boğaz, Burun mütahassısı Kadıköy, Yoğurtçu parkı karşısı 82 hergün ikiden dörde kadar Telefon: Kadıköy 161 | alırım, kim bilir?,, diye mırıldandı.| miş. Melâhat, hayatında ilk defa olmak üzere bir post - restant adres verdi. *Gidip mektubu almam -Mescle kapanır giderl,, diye kendikendine düşündü. Fakat, kalbinin en derin, en gizli yerinden: “Belki gider Gidecek miydi, gitmiyecek mi, herhalde şurası ma- imdilik, yolarkadaşının sözlerini dinliyordu. Farkına varıyor- du: Delikanlı, kolunu beline dolamak teşebbüsündeydi. Netekim, işte, doladı;. ve, yüzünü, Melâhat'in yüzüne iğerek,onu dudaklarından öptü. Ansızın,kadın davrandı; kurtuldu; koridora kaçmak üzere - fırladı. Nadir, buna mâni oldu; yalvarıp yakararak af diledi. “Nefsime bâkim olamadım. Ne yaptığımı bilmiyordum!,, dedi. Melâhat da yolarkadaşını yeni baştan dinle- meğe koyuldu. Ve: “Nasıl hiddet- lenmiyorum, nasıl hâlâ dinlemekte devam ediyorum?,, diye kendiken- dııız gaştı. İkinci” bir nefsine kâkim ola- mıyış () daha... İkinci bir ne yaptığını bilememezlik (71) dabı kadının — nefsine - hâkim wiı 5 Ertesi sabah, uyandıkları vakıt, Melâhat, — kendikendini — teselli ettir “Adam sen del.. Biribirimizi tanımıyoruz bile ir daha nereda görüşeceğiz? , Tuzla'yı geçmişlerdi. Pendiğ'a yaklaşıyorlardı. — Ben Pendik'te Otomobille — gelip Ne münasebet? Acaba, Nadir, Melâhat'i takip mi edecekti? İşte, tren durdü. — İndiler. biribirlerini — tanızmıyormuş Artık, gibi bir tavır. takındılar. Mi İstasyonda, hakikaten bir oto- mobil duruyordu. Melâhat'in ço- cukluk arkadaşı Münire, otomabil- den atladı. Kucaklaştılar. — Aman, ne iyi ettin de gek din, cicim, Münire, sonra, delikanlıya döndü. — Siz de sefa geldiniz! Dün geleceğinizi — — zannediyordum . Ne garip ! İkiniz de — benim davetlilerim olasınız, aynı trenle gelesiniz de tanışmıyasınız. Melâ- hat! Sana Nadir Beyi takdim ederim. Zevcimin en iyi dostların- dandır. Melâhat de benim en iyi arkadaşımdır, Nadir Beyl Mahçubane selâmlaştılar. Biri- birlerine ne diyeceklerini bilemi- yorlardı. Caddebostan'daki köşkte, ha- yat, hoştu, nefisti. Nadir'in Melâ- hat'e yaklaşması için pek çok fırsatlar zuhur etti. Fakat, hay- retle gördü ki, genç kadın, ken- disinden kaçınıyor. Soğuk, uzak, çekingen duruyor. Âdeta gayrı hasa: Melâhat, mahçubane: *— Benim hakkımda ne düşü- üyor, aman yarabbi? - diye ken- dikendini yiyordu. - Beni âdi bir fahişe zannedecek. Tanışmadan onunla konuştum, 'tanışmadan bir gece içinde, bir saat içinde... Pek isyan bile etmedim... Ele geçirilim 'en kolay fahişeler gibi.... Ayıpl. Rezaletl.. Bundan ona bahset- sem? Kaş yapayım derken göz çıkarmış olurum.,, Delikanlı, nihayet day: — Bana karşı neniz var, ku- zum? - diye sordu. - Size ne yap- tım? Tesadüfümüz o derece hoştu. Üstelik sizi seviyorum da.. — Evet, evet, farkındayım... Hafif zevkler, tesadüf maceraları, ferdası ” olmiyan — muhabbetler... Erkekler bu sergüzeştlerin kgşdrır larını sevmez. Delikanlı: “Benden soğudu... Bir şeyimi beğenmedi amma neyimi?,, diye çıldırıyordu. Halbuki, hakikatte, ikisi de, yekdiğerini pek beğeniyorlardı. İkisi de hissediyordu ki, aralarında şairane bir aşk nemalanabilirdi. Fakat biribirini ters anlama, şüp- he, itimatsızlık, onları, — karşılıklı düşman etti. Düşmanlık aşka mani oldu. Naktli: (Hatice Süreyya) amadı!.

Bu sayıdan diğer sayfalar: