çY A İDRİSŞEFENİnIn AHRET Ruh, bedens İslâmiyete nazaran Evelki tefrikalarımızın hülâsası Otuz bukadar sehe evel, İdris Elendi, — mirasyediletden — Savni Bey, Dalkavuğu Hilmi, ve, ule- mai islâmiyeden Apti Efendi, arabaya — binmişle ağluna y Meşhur — dinsizlerden ri Macit Beyin bulunduğu bir evde ispiritizma teerüheleri yapı: lacak. Savni Bey, Apti Efendi ile Sadri Macit Beyi münal Apti efendi, ağır işittiği için, gene anlıyamadı ; elini , kula; üzerine ikinci bir kulak gi koyup: — Lehbeyk? - diye sordu. Bu sefer de Hilmi haykırdı — İdris Efendi kulunuz ispiri- tizma nedir. diyor , Efendi. Haz- retleri. — Hal Bilmiyor mu Molla? — Söyliyeyim , öyle İspiritizma , — frenklerin ettik sandıkları bir ilimdir. ki, hakikati — halde, - her şeyin menşei gibi - bunun da men, şarktır. İsprilizma, ruhun beder terkettikten sonra müstekilen ya- n iddia eyliyen; bu hayatın ri tesbit eden ve, bunu edille isbata çalışan ilimdir. Buna, son asrın frenkleri kendilerinin idin iset icat bir ilim diyorlar. Pel kanaal, Devricahiliyet- te, kabaili iptidaiyede dahi mev- cut değil mi idi? Evrakı lâtife ve habise nedir? İslâmiyet, ruhun, be- deni terkettikten sonra, ruzu mal şere kadar müstekil ve serazat ya- şadığını, yevmi / kıyamette gene kendi cesedine büründüğünü kabul eylemez mi? Gerçi, bu fasıla esna- sında ruhun ne yaptığına, nerı de dulunduğuna dair zait tafsilât vermez. Lâkin, ehli iman, öteden- beri, bu hususta, muhtelif kan: atler beslemişlerdir. Ruhun, bedeni terkettikiten — sonra, — kıyamete kadar uyuşuk bir halde bekledi- ğini zannedenler var; — keza ruhun, hassas bir — surette kalıp, ne yaplığımızı / görerek ve bilerek idamci mevcudiyet ettiğine kail olanlar var! İkinci tahmin daha mütaammim olmakla beraber, ilki de revaçtadır. Ben, ikinci kanaati besliyenlerdenim . İspiritizmacılarla, böylece hemfikir oluyoruz. İspiritizmaya inanmak Tefrika numarası:17 BAĞ BOZUMU Selâmi — Bunlara ne oluyor? — Acayıp şey! Ve zihinler binbir mülâhaza ile “yoruldu. Zi evihin — kapısını çaldı, ' açılınca, Mmisafirlerine yol verdi — Buyurun, giriniz. İmamın odasını, tepeleme dol- muş bir mangal, iyice ısıtmıştı. Murat efendi paltosunu, — Kenan gocuğunu, Zihni efendi cübbesini çıkardı : — Buyurun, oturun — Buyurun, oturun... Oturdular / - Kenan, — gözlerini yerden kaldırmıyor, Murat efendi, efendi, 'Ruh son nefesle yevmi kıyamet arasındaki müddette ne olur ? ,, | küfür dej yaman zmdık Sadri ile karşılaş- —saderamdık. tetkikatı: : var mı? yok mu? iz yaşar mı? , bid'at de değildir . Garplılar , bizde esasen mevcut olan kanaatı bizden almışlar; terakkıyatı asriyeye uydurmuşlar; telleyip pulhyarak yeni birşey diye önümüze sunuyorlar. Tıpkı, İzmirden incirlerimizi alıp Avru- pada şiık kutulara koyduktan Sonra gene bize sattıkları gibil! Hilmi, ustla — Olşa da yesekl - dedi. - Ara- sına ceviz konunca nehoş kaçar! wni Beyefendi. bü sözümona tuhaflığa güldü. Fakat, / ihtiyara belli etmeden. İkisi de, Apti Efendinin söylediklerini takip edes yecek, onların mamalarını anlı- yarııyacak kadar basit dimağlı zavallılardı. Bu mütabahhir zat ile eylenelim derken, kendileri gülünç mevkie düşüyorlardı. Hele Hilmi soytarısı! Güldürücü olmakla| gülünç olmanın kıldan ince ve kılıçtan keskin bir sınırı olduğunu | bilmiyordu. Güldürücü oluyorum derken ( idi. Üç kişi minin söylediklerini anlıyan bendim. Bu zate - sarıksız. olma- sına rağmen - büyük bir kıymet atfeyliyordum. Onun sözlerinden daima zevkıyap olur idim. Savni Beyefendi ise, gene; ağır işiten muhterem ihtiyarın duymıya- cağı derecede ılçmk bir sesle: — Moruğun yalnız başına dır- dırlanması çekilmiyor; ah şu, bizim -ema ağıımın payıni versel - dedi. - Bir kapışıyorlar, Anmma bir kapışıyodar ki, beni Hinthorozları, yanlarında haltet- sinl Sadri Macit, kızgınlığından, tiriltiril Etriyor. Moruğun da çe- nesi atıyoz. Burnu ibik gibi kıza- rayor! Bu muhaverenin farkında olmı: yan Apti efendi, anlatmakta de- vam ediyordu: z Yal Böyle işte İdris Molla! Ben, bedenden son nefeste çıkan ruhun, hassasiyetini yevmi ki , cesedine yeniden eceği güne kadar muhafaza ettiğine kani bulunuyorum. İctiha- dım bu merkezdedir. Demek ki, ispirtizmacılarla bu hususta bera- berim. Bu, akaidi islâmiyeye mu- halif değildir. Ruhun, son nefesl- yevmi kıyamet arasında hassasi yetini muhafaza ettiğine ve bizim aramızda yaşadığına dair bende 'ne suretle kanaat hasıl olduğunu anlatayım sana, Molla! “ Diyarıbekirde — mektupçeluk ediyordum. (Mabadi var) 18Teşrinisani 1929 izzet göz ucuyle, Jandarma çavuşunun ince biyiklarına, perdahlı yüzünün şeffaf , — penbe — yanaklarına bakıyor, imam, ellerini hohlayıp ovuşturuyordu: —E... şimdi birer çay içeriz. — Zahmet etme Zihni efendi, şimdi kahve içtik. — Yol. Mangal başında, taze demlenmiş çayın zevki başkadır. Ateşin kenarında fokurdayan ibriği — çekti, — yanlarını” külledi, fokurturu kesildikten sonra, çayı haşladı, bir kâğıt parçasiyle ib- riğini tıkadı. Odada, çay ibriğinin, ağustos gibi seslenen hafif fışırtı- Kutup havalisii Kutuplar havâlisinde — keşfiyat ilerledikçe bu yerlerin hangi dev- lete ait olacağı hakkında devli ler arasında ihtilâflar zuhur edi- yor. Bu arazi hakkında matalipte Sov: bulunan de yetler, İngilt Taymisin Otlo mübabiri 11 teşrinisani taribile âtideki telgraf- nameyi göndermiştir: Norveç başvekili M. Moainkel bügün - Bergende nutukta Norveç devletinin Kutu; lara ait siyasetinden bahsetmişti Mumaileyh nutkunda demiştirki : irat — eylediği Norveç hükümeti şimali ve ce- nubi kutupların civarındaki arazi- nin ve suların bi tatım kıt'a ve mıntakalara ayrılması nazariyesini kabul etmemekte ve hiç bir dev- let tarafı filen işgal olunm- yan yerli v,m, z addölunması rinde ısrar etmektedir. Fi'li iş- gal tasarruf için şarttır. Hattâ bunun için Kutup sula- rındaki Jan Mayen adası ahiren Norveç tarafından işgal edilmiştir. Bu adanın ileride büyük bir ehemmiyet kesbetmesi muhtemek- dir. Norveç hükümeti Fransua Jo- zef arazisi hakkında ayni noktai nazarda bulunuyor. i keşfe giden seyyahlardan 19 Teşrinisani 1929 bir grup Norveç — hükümeti — Fransuva Jozef arazisinde tek-ansısın ga ye kadar. olduğu gibi. buedan sonra dahi avolık ve balık say- detmelerine bhm devletlerin mani olmıyacağı kanaatindedir. , Malümdurki son zamanlarda Sov- yet hükümeti ua Jozef arazisi üzerinde hakkı / tasarruf — iddia etmektedir. Cenubi Kutup havalisinde Bo- valet'adası hakkında İngiltere ile Norveç arasında — ötededenberi ineycf Coi ” shtdE « biğillere hükümetinin bu ada üzerinde Norveçin hukuku — hükümranisi İtastik etmekle bertaraf olmuştur. Avrupada av alemlerı başladı Avrupa demek, kış demek eğlence demek, zevk mevsimi demektir. İlk soğuklarla beraber Avrupa- da kış eğlenceleri ve büyük av âlemleri başlamıştır. Zengin ve kibar aileler, güzel av kostümleri, yanlarında büyük köpekleri olduğu halde atların tü ndan başka ses duyülmiyordu. Murat efendi , bol / gırtlaktan bir geyirdi sonra gür bir sesle: — İstağfurullah!.. - Çekti ilâve eti — Eşekliktir rahatlıktır! Kenan biyik altından gülüm- sedi. İmam: — Geyirmek iyi şeydir, mideyi tasfiye eder! hikmetini savurdu Dumanı tüten çaylar kadehler derler amma , için kış demek spor | konduktan sonra, sadede geldiler. İlk — yudumun — şapurtusundan sonra, Zihni efendi sözü açtı: — Size söylediğim gibi Murat efendi, Kenan efendiyle konuş- tum... Sizi yüzleştirmeği muvafık gördüm. Başbaşa verir anlaşırsı- miz. Ben aradan çıktım, hatta isterseniz odadan da çıkarım. Kadehini bırakıp — doğruldu... Murat efendi. atıldı: üstünde ava çıkmaktadırlar. Bu sene Avrupada av hayvan- ları da bol olduğu için av âlem- İrine pek ziyade rağbet edilmele tedir. Dans çılgınlığı geçtiği içir gençler artık. zaplayıp sıçıramağı bir tarafa bırakmışlardır. Bunun yene ava gitmektedirler. Avcılar sabahleyin güneşle gü- — Otur efendim otur... Bil: sen İâzımsın. Murat efendinin bu işin bu kadar çabuk oluşuma biraz canı sıkılmıştı. O, her şeyde ince pazarlığa alışmıştı. Her şeyi ince eleyip sık dokür, doksan - bin dereden su getirir, neden sonra bitirirdi. Alış verişte aldandığı vaki degildi. Kazancı da, daima kendi kurnazlığı sayesinde olurdu. Halbuki bu (işte ne pazarlığa girişmişti ne de kurnazlık göste- rebilmişti... — Vaziyeti — tamamile kavrayamamış bir adam tavrı ile, bir Kenana, bir imama bakıyordu. Zihni efendi devam etti: — Meselede zorluk - kalmadı. Kenan efendi ile uzun boylu ko- nuşmağa bile hacet ” kalmıyacak sanırım, Murat efendi - öksürdü, süm- kürdü : meşle beraber kalkmakta ve ka- dınlı erkekli bir grup halinde ve atların üstünde av sahasına git- mektedirler. Avcılar, av takibinin icabına göre kısım kısım, kol kol ayrılmakta ve avı öyle takip et- mektedirler. - Resmimiz bu av âlemlerinden birini gösteriyor. — Âlâl dedi, benim de diğim bu. Kenan, fikrini “açıktan açığa ortaya attı: — Ben razıyım - Murat efendi. Amma iş yalnız ikimizin — rızası ile olsaydı mesele kalmazdı... Murat efendi çatıldı. — Başka ne var... hanım var?.. , ne olacak? — Önün da rızası lâzım , asıl O razı olmaz istes onun rızası İazım.. deye korkuyorum. Murat efendi biraz daha çatık di Zigi'nin razı olmaması - için sebep yoktu. Acaba , kız. mete- liksiz diye, kenan ağız mı yapı yordu? — Ne deye razı olmiyordu?.. — Belki benden hoşlanmiyor?.. Belki gözü yükseklerdedir | jan- darma çavuşumu varmak istemez. (bitmedi)