Fırtınalı havada deniz manevraları Binlerce tonluk dretnotlar dalgaların arasında ceviz kabuğu gibi sallanırken.. Dretnotlardan birinde Denizcilik güç bir sanaattır. | — Amerika hükümeti Avrupa su- Hele fırtmalı havslarda bu müş- | larındaki Amerikan filosunu ilga külât bir kat daha artar. Bi etmiştir. Bu filo harbi umumiden havalarda bilhassa harp gemile- rinde çalışmak çok müşkül olur. Halbuki harp, deniz lemez. Bunun leket donanmaları fırtınalı hava- larda Galimler " yaparak ” efradı alıştırmağa çalışır. İngiliz Bahrı muhiti Atlasi filo- su son zamanlarda bi ik- yasta manevralar yapmıştır. Ma- nevralar fırtınalı bir havada icra edilmekle beraber iyi — netice ler ” vermiştir. Denizin şiddetin- den koca dretnotlar ınütemadi yen sallanıyor, bazen baş taraf- | ları kâi içine gömül üyordu. k fırlma o de- rece şiddetlenmiştir. ki gemiler dalga arasında kaldıkça yalnız irekleri görünmeğe başlamıştır. parça - hafifledikten sonra torpiyörler ve tahtelbahır- lar da manevrava- iştirak etmiş lerdir. ingilir Akdeniz Tilosu izda bir hafta misafir K lizabet dretnotu ile diğer İngiliz gemileri İstanbuldan doğruca Korfo adasına gitmişler- dir. Mısır sularında bulunmakta olan| 31 Teşi Akdeniz filosuna mensup diğer sefain de Korfoya vasıl olmuş, bu kruvazörleri uzak denizlere dağıt- mayarak Amerikan sularında müç- temi bulundurmak istiyor. Diğer taraftan Ameril misi geçenlerde İstanbulu eden Raleig kruvazöri azeteleri bahri mütehassıslarının fikrir re bu filo sevkülciş ve N ü iktisat Ahetadea ilga olunmuştur. | Padaki Amerikan fi Amerika — modren — kruvazör- | ve şarkı karip limanlı ok olmadığından ıt | ziyaret ediyordı mekle bahri masarifte hayli ta- sarruf temin etmiş oluyor. Avru- İş arıyanlar İşçi isteyenler Kiralık emlâki olanlar Ev, eşya satanlar Küçük ilânlarımızdan istifade etmelidirler. vele kadar idarehanemize tevdi edilecek küçük ilânları 3 defa suretle bütün filo burada toplan- meccanen dercediyoruz! mıştır. — İngiliz — fi Korfodan Maltaya gidecek, burada büyük wB“ tarihten sonra küçük ilânlar ufak bir ücrete tâbidir.| dretaotlar ayrılarak ” İngi'terenin | 1 defası 30 kuruş yolunu tutacaktır. | ; 3 İngiltere yakın zamanlara kadar Akdenizde çok kuvvetli bir filo Her fazla 10 bulunduruyordu. Son zamanlarda bu' filadan bir. kısmını, — bahusus yeni dretnotları ” İngiliz sularına 'e karar vermiştir. Maltada lân 4 peşrolanur. — Küçük tirdan çekm kruvazör, torpido muhribi, tah- telbahırlarla nisbeten daha eski zırhlılardan mürekkep bir filo bu- lundaracaktır. | bir salgın Ayl.. Sahi mi? Siz poker bilmez misiniz? — Bendeniz poker bilmem; efendim bunun için beni ayıp- lamazsınız ya? Muhatabır odaya ezile züle girdi. E- lerini — oğuşturarak, — omuzlarını kısarak, hafiften kızararak, ayıp bir şey söyliyecekmiş gibi, yut- kunarak kar- şımda durdu ve dam- dan düşer gibi,poker bilmediğini söyledi. Hem sözü tuhafıma gitti, hem hal — Siz beni ayıplamayın, de- dim, ben bilirim ve... oynarım. Bu cevabim, muhatabımın mah- çubiyetini izale eti Malüm, dedi, poker bildij nizi sormadım; yalnız poker bil- iğimden, beni ayıplamamanızı rica ettim. Buna mukabil, poker z için siz benden adeta İşte bu tuhafl — Bunda hiç bir tuhaflık gö miyorum. Pokeri bilmemek, bil- mekten elbette evlâdır. Zairimin gözleri dört değil, on- dört açıldı — Zati âliniz Hotantolu musu- nuz? Afrika ormanlarından yeni mi geldiniz? Muhatabım bir iki adım - ben- den ürkmüş gibi - geriledi. Ben emrazı akliye has- tanesi mütehas- sıslarından doktor Ahmet — Şükrü ve Fahri — Celâl beylerin yanımda bulunmadıklarına müteessif, — ye- rimden kalktım. Kısa bir müddet bakıştık. Dedim ki — Yanlıs - geldiniz. — Tavsiye ederim, Elhamra apartımanında doktor Ahmet Şükrü beye gi din... Çok muktedir bir mütehas- sıstır. Zairim güldü: — Dimağımdan, sinirterimden hasta değilim. — Peki amma siz kimsiniz? zatım. Müsaade e tayım. Oturunuz. — Anlatın bakalım. — İstanbulda poker bilmiyen, kumar oynamıyan bir ben kaldım zannederim. Eğer benden başka bilmiyenler de — varsa, lutfen yazınız de öğrensinler. — Çünkü, altı ay sonra, poker bilmiyenler, yerin — dibine Mahcubiyetten. Bana gelince, ben- öğrenmiye- ceğim. Vakit geçmek için, mut- daka poker aynamak lâzım oldu- geçeceklerdir. .. guna kanaat getirmedim. Biliyorum. Poker salonlarda baş tacı olacağım. Her yere davet edileceğim. Kadınlar etrafımda dönecekler.. Hele para . Fakat ne yapa- yım, 'eğim yok. Öğrenmek istemedim de; tedira. Amma öğrenemedim. kaybettiğime yanmıyorum, bera- ber oynayanların avurt etmelerine tutuluyorem, Elimde üç varken rua ile miş kare yapıyor müş: böyle şey olur. mu?, 'ara Beni yaktın! Zaten acemi ile oynamak böyledir!, diye - çılışt Elimde üç vardı, rölans etmedim. İki rua ile giren kare yapmış, öteki floş ruayal bulmuş. Kaba- hat hep bendeymiş: “ Poker bu birader, ahçı iskambili - değill. Rölans — etsen — girmiyece; Acemi isen bu oyunu oynama. diye haykırgı. Tek alanın babu sek görülirmüş; serviye rölans ol- mazmış; yok şu- imiş, yok bu imiş... Vazgeçtim bu işten. “Öğ- renmedim, — dedim, — öğrenmiye- ceğim, öğrenmiyeceğim!,, Yavaş yavaş, bütün salonların kapısı yüzüme kapanmağa başladı Beyler Vâfi — kestiler, görmemezlikten geldiler. Bir kere davet edildiğim eve, bir daha çağırılmadım. Sebebi mi? Arzedeyim . hanımlar Salona giriyorum. Ev sahibi hanımefendi beni güler yüzle karşılıyor: , — Tabil poker oynarsınız? — Maalesef oynamam efendim. — Yal. Bu nida; mahkümiyet - ilâmını imzalıyor. Biraz sonra beyler, hanımlar “geliyor. İçeri girer girmez, daha nefes almadan soruyorlar: — Dün gece neoldu? Muhak - kak bizden sonra çıkardı... —Ya süperiyör fullara ne dere ? Bütün gözler bana dönüyor... Kimse yanıma sokulmıyor... Yan çiziyorlar... Yan bakıyorlar. kalıyor. Kızarı- yorum... Beni köşemde yalnız bırakıyorlar. Masalar hazırlanıyor. Bir, iki, üç... Dört, beş... Poker haricinde başka tek lâf Bop, rest, üç ver, iki aldım... İçime fenalıklar basıyor. Hemen gitsem ayıp olacak. Bari saat on bir olsun... - Koridora çıkıyarum. Hiç olmazsa hizmetçi ile bir iki lâf atayım . Herkes pokerle meşkul olupta, sizi yalmız biraktılar ni hiç Eger kaldınızsa, konuşmak yacının nasıl şedit bir arzu oldu- ğunu bilirsi — Kızım, sen poker bilmezsin değil mi? —Bilmez olur muyüm - efen- dim... — Çok iyi. Ver şu pardösi mle şapkamı... Zairim kalktı: “ İşte böyle, dedi, dert yan: mağa gelmiş- tim. Evet, işte böyle; her ge- ce böyle... Selâmi İzzet