ABDÜLHAMİT demir kapinın önüne geldiler VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin Harem ağası ile öpüşerek, nihayet bir Bu gizli yoldan sarayın harem tarafına geçmek kabil degildi. e kandırmıştı, Melâhat Cafer ağayı götürürlerken yolda Kaçıracı fırıldaklardan Hünkârın nasıl haberi olmamış! Cafer ağa, karanlıkta sevgili sine kavuşmuştu. Onun her 'iste- digini yapacaktı. Nihayet hayatın sonuda ölümle neticelenmiyor mıydı? Zaten yirmi beş senelik saray hayatında ne görmüştü? Bir daha karşısına Melâhat gibi güzel, şakrak birkız çıkıcak mıydi? Harem ağasının beyni durmuştu. Hiç bir şey düşünemiyordu. Melâhatın iradesine tabi oldu. — Peki, dedi, ne istersen ya- pacağım. Madamki sen sözünde durdun! Bende sözüm de duracağım. Bi daha tekrar et bakayım; ne isti yorsun benden...? — Şimdi Fikret beyi yukarıya karacaklar 'nu — mezarlığa götürmek vazifesini silahşor Şaban ağaya havale ettir! Senden başka bir şey istemiyorum. — Bu iyiliği de bana yaparsan, hayatımı, saside- timi sana borçlu olacağım. Öpüşerek yürüdüler. Melâhat, üzerinde yürüdüğü bu tehlikeli yolda bütün zekâ ve şeytanatini istimal ediyordu. Fikret beyi saraydan kaçırmağa muvaffak olursa, en büyük rolü oynamış olacaktı. Onu saraydan kaçırmak demek, ölümden kurtarmak demekti. Cellat, zehir ve zından gibi her dakika önünde du- 'ran ölüm tehlikesine rağmen çok iyi düşüniyor, çok iyi görüyor ve çok iyi hareket ediyordu. Cafer ağa aydınlığa çıkınca, bir daha görmek imkânı olmayan tatlı bir rüyadan uyamır gibi gözlerini açtı. Melâhat gülerek: — Cemnete çıktık, değil mi? Harem ağası dudaklarını uza- tarâk cevap verdi: — Hayır,.. Cennetten çıktık! Melâhat dar bir merdivenin önünde durdu. — Buradan mı çıkacağız? Arap başını salladı. Melâhat önde, harem ağası ar- kada, merdivenleri çıkmağa baş- ladılar. Kendi kendine söyleni- yordu: — Madamki cennetten geliyo- ruz; hiç günah işlemedik demektir. | Dedi. | | Talebe kaydına Kız Hâyat mektebi: / Fatih Hrkek, Hayat mektabi Saraçhaneb: cezas < teşrir! evvel 929 salı gür yapılacaktır. Kız ve Erkek Ameli Hayat Ticaret ve Lisan ihtisas mektepleri inci Teşrin pazartesi günü derslere başlanacaktır. Cağaloğlu: T İs 3 TİRATEL OĞASI ÜCTEĞİNİ VeTEYENİATE Ticaret ve sanayi odasından: 929 senesi oda ücreti kaydiyelerinin ve 928 senesinde te'diye edilen kazınç vergisi üzerinden odaya tesviyesi |: tahsil müddeti bir daha kabili temdit olmamak üzere 15 akşamına kadar temdit edilmiştir. O zamana kadar kenuz bu ücret ve resmi tesviye etmeyenler hakkında sureti kat'iyece iki misli ceza tahakkuk ettirilecek ve tahsilât icra vasıtasiyle ikret beyi mezarlığa .. Yıldızda dönen bu aklı — Niçin.? — Çünkü Cennette günah yok- tu — Öyleyse benim de orada işim yok... Melâhat arapla eğleniyordu. — Mutlaka hayatını günah ile mi geçirmek istiyorsun? Benim gibi, erkekliği hapse- dilmiş bir zavallının ne günahı olabilir...? Dudaklarımın hıssetti lezzetten eser kalmadı. Halbuki ben şimdi, senin gibi, damarlarımda ve iliklerimde bir şeyler. kaynaş- tığımı hissetseydim, size bu derece eğlenmek fırsatını verir miydim ? Minare merdivenine benziyen dar ve uzun yol nihayet bir ufak de- mir kapıya müntehi olmuştu. Melâhatin canı sıkıldı. Kapıyı kurcaladı. — Galiba kapal yapacağız ? Cafer ağa, bu gizli kapının üç günden beri açık olduğunu bi şimdi yordu. — Kapıyı - iti Zorl Kapı açılmadı. — Kilitlemişler ... Fakat, her halde buradan çıkmamız lâzım. — Keşke geldiğimiz yoldan gitseydik... Şimdi ne yapacağız? — Vakıt geç oldu.. Herkes ayaktadır. Geldiğimiz yoldan av- det edemeyiz .. Hem buradan çıkarsak, odama daha çabuk ve kimse görmeden gidebilirim! — Peki ama, kapalı, — Siz burada bekleyiniz! Ben çabucak gidip öte taraftan kapıyı açayım. Melâhat, korkak - bir harem ağasının gözlerinin baktı: — Ya geç kalırsan ...? — Nihayet on dakika zarfında anahtarı bulur. ve kapıyı açarım. — Merdivenden biri gelirse ne yapayım ? — Merak etmeyin; kimse gel Bu gizli yolu bilenler çok tavırla azdır. Arap yavaş yavaş aşağıya in- meğe başladı. Melâhatin kalbi . çarpıyordu Harem ağasının arkasından ses- lendi: — Beni aldatmiyorsun, değil (Mabadi var ) i? devam ediyor Münür paşa konağı P. İs 2731 30 ım gele */ 2 oda resminin Zenciler Amerika zencilerinin Afrikaya nakli meselesi Amerikada zencilere reva gö- rülen haksızlıkları izale ve zenci- lere hukuk müsavatı temin için en ziyade çalışan zat Mercus Garvey namında bir zenci münev- verdir. Garvey “Cihan zencileriniz yetini ıslah cemiyeti, hamile bü- yük bir teşkilât vücude getirmiş- tir. Teşkilâtın reisi kendisidi Mumaileyh bir zaman Amerika zencilerini - beyazların mezalimin- den kurtasmak — için — bunların Afrikaya naklini düşünmüş, sevk ve iskân Mmasrafı için iane toplamağa teşebbüs etmişti. Fa- kat 1927 senesi kânunuevelinde Müttehidei “Amerikadan ihrac edilmeye mahküm edilmiştir. Muahharen — Jmaika — adasına yerleşerek buralarda zenciler le- hinde propagandasına devam eden Garvey bugünlerde yeniden mah- küm olmuştur. Garvey siyasi bir mitingte irat eylediği nutukta ha- kimlerle müddei umumilerin zen- cilerin adli baklarını tanımamak hususunda — ittifak — eylediklerini iddia etmiştir. Bu iddia bükkâmı tahkir te- lakki edildiğinden tahtı muhake- meye alınmış ve üç ay hapse ve 100 İngiliz lirası cezasına mah> küm olmuştur. Son haberlere göre Şikagoda “Amerika fen mabedi,, namindaki zenci teşkilâtının bazı efradile zabıta memurları arasında kanlı bir müsademe olmuştur. Zencileri teskin için 1000 polis seferber hale konulmuş ve 60 zenci tevkif edilmiştir. Tanınmış bir dansöz tevkif edildi İngilterenin en meşhur dansöz- lerinden Mis Henritte — Fuller mahkeme kararını istihfaf eylediği maddesinden dolayı tevkif olun- muştür. - Mahkemede - bir - isim meselesinden — dolayı — dansözün aleyhinde dava ikame olunmuştu. Mis Henriette Fuller gene meş- hur dansözlerden mis Loie Ful- lerin ismini kullanıyordu . Loie Fuller vefat ederken isim ve şöhretinden istilade hakkını mis Gabrielle Blocha'ha vasiyet etmiş idi. # Halbuki Mis Henriette dans oyunlarında Loie ve balet ve balet ve dans mekteplerinde Loie Fuller ismini istimal ediyor. Mah- keme dansözü müteveffa adaşının ismini istimalden — men'etmiştir . Bu emre itaat — etmediğinden tevkif edilmiştir. ksz Halk Şo Teşekkür Yayrumun lüzüm görülün arheliya Yinda azam! şafkat ve müüvenetini llf hayaran Uasekinisa haslanosı sertabibi Esat böyfendiya - ve amoliyatı iera bu yaran Öperalör Ahmat, Komal ve mir avin Ziya teyfendiler, Hemşire. Suat kanıran kalinin en dern hörmetlerile toşekkücazımin arına mülterem - gaza b vassul — büyürimasini — rica ebzüc Kayıkçı, Mavnacılar cörüyeti kâtıbi Sermaye bulundu.. — M Şerket veye — Aradığınız 100 hra sörmayeyi: vern bir kaç kimse vardır. Mektuplarınız. ve Jâzm gelen —malümatı “almak — ücere GAnik silamun muharririmizi. görünüz. Zayi Nüfüs kağllmı ve sair evrakimi kay- bettim, Kükimü yoktur Taşkasapla Sarımasa mahallesinde Süpltü paşa sokağında 19- 21 No hanede 305 tevvellütlü Talat Vaktile İngilterede , Kraliçe Elizabet'in zamanı saltanatında, (Eeşerin hataları) isimli bir kita- bile şöhret salmış, Bogus namıda bir âlim yaşıyordu. Bogus yirmi beş senedir çalış- tığı bu. kitabın henüz hiç bir parçasını neşretmemişti. On cil geçen eser tebyiz edilmiş ve bir pencere kenarında raflara lanmıştı. Birinci hataların esası olan ( dünyaya geliş) hatasından bahsetmekte idi. Diğerleri küçük çocukların, del kanlıların, büyüklerin, ihtiyarları ve bakkal, siyasi, asker, ahçı, gazeteci gibi muhtelif meslek ve sanat eshabının hatalarını ihtiva ediyordu. Sonuncular da cemiyet hatalarına hasredilmişti. Bu güzel eserde fikirler o suretle birbirine bağlanmıştır ki, bir sahife çıkar- mak, bütün eseri mahvetmek demektir. Deliller birbirinden doğmakta ve sonuncu cilt niha- yetinde fenalığın insanın cibilliye- tinde olduğu; ve eğer, hayat bir kemmiyet ise, dünya üzerindeki çanların yekünunca fenalık bulune luğu bir katiyeti riyaziye ile iddia edilebileceği görülüyordu. Bogus evlenmek hatasını irtikâp etmemişti . Küçücük bir evde ihtiyar hizmetçisi Kat ile yaşıyordu. Âli mefküre ve ruh sahibi olmu yan hemşiresi ise, hatadan hataya düşerek, bir çuha taciri ile seviş- miş evlenmiş ve Jessy isminde bir kız çocuk dünyaya getir Kadımın son hatası on sene izdi vaç hayatından sonra ölmek ve binnetice bu firaka dayanamıyan zevcinin ölümüne sebebiyet ver- mek olmuştu. Bogus - öksüz kizı evine aldı * Ona acımıştı. Ayni zamanda çocuk hataları zemininde kendi- sine iyi bir misal olabileceğin ümit etmişti. Jessy o vakaıt h yaşında idi. Ait eu geliğinii dle haft biç bir Öşey . söylemedi. yanlız dretbtnüyle dedir — Annemi gördüm. Beyazlar giyinmişti. Eteğinde bir çok çi- çekler vardı. Bunları yatağıma döktü. Lâkin bu sabah bir şey bulamadım. Bana anncmin çiçek- lerini bulsan a dayıcığım. Bogus bu hatayı kaydetti. Ma- malih bunun masum ve hattâ se- vimli bir bata olduğunu da işaret etti Bir müddet sonra, Jessy dayısına dedi ki : — Dayıcığım , sen ihtiyarsın, çirkinsin; fakat seni çok seviyo- rum. Sen de beni sevmelisin. Âlim, kalemi eline aldı. Lâkin bir gün düşününce hak verdi: Pek gence benzemiyordu. Çirkinliğe gelince, esasen, hayatında hiç güzel ol- mamıştı. - Çocuğun — bu. sözi kaydetmedi. Yalnız şöyle bir sual sordu : Jessey? * Küçükleri sevmek hakikaten lâzım gelir mi? İhtimal. Çünki, onların sevilmeğe çok çları vardır. Böylelikle küçük çocuklarına sütlerile bera- ber aşklarını veren annelerin bu hataları mazur görülmüş olur. Çaliba kitabımın bu bahsini tek- rar yazmak lâzım gelecek. Gene bir gün, - âlimin isim ünü idi. - Bogus, kilap ve kâ- Aatlarının bulunduğu odaya girince güzel bir koku duydu. Pençere- 'nin kenarına bir saksı konmuştu. Saksıda üç çiçek vardı: rıdan gelen ziyanın sevi şadığı al renkli üç renkli karan- içeği. Şimdi bu âlime odasının her şey gülüyordu. , bu eşyalar gibi kuru çehresile, onlarla beraber, tebes- süm etti. Jessy boynuna sarıldı ver iyor . (Elile pençereden mavi havayı gösterdi.) Sonra daha aşağıda toprak, top- rak, çiçeklenmiş toprak! (Bu sefer karanfil saksısını gösterdi.) Daha sonra, siyah kocaman kitaplar | Bunlar da cehennem, Bu siyah ve kocaman kitaplar, pençerenin kenarında, raflar üze- rinde sıralanmış olan ( Beşerin ha- tıraları) isimli on ciltlik eseri idi. Jessy'nin bu hatası, doktora eserini hatırlattı. O bir zamandır işini işini ihmal ederek yeğeni ile sokaklarda, parklarda geziyordu. Bu esnada küçük Jessy binlerce sevimli şey keşfediyor; ve bunları, hayatında evinden dışarı çıkmamış olan âlime gösteriyordu. Bogus defterlerini açtı. Lâkin eserini tanıyamaz gibi oldu. Orada ne Jessy ve nede çiçek vardı. Bereket versin ki felsefe âli imdadına yetişti ve ona yeğeninin hiç bir şeye yaramaz bir mahlük olduğu - fikrini verdi. - Âlim bu fikri kat'iyetle kabul etti. Bilhassa bu suretle zamanını eserine has- redebilecekti. Gene bir gün. bu mevzu üze- rinde düşünürken, Jessy'nin kitap- hanede, karanfil saksısının bulun- duğu pençerenin önünde, bir di kiş iğmesine iplik geçirmekle meş gül olduğunu gördü ve küçüğe 'ne dikmek istediğini sordu: — Dayıcığım, — bilmiyor musun ki kırlangıçlar. gittiler. Bogus tabii bilmiyordu. Çi bu, hiç bir felsefe kitabının bah- setmediği bir mes'ele idi. Jessy devam etti: — Evet, ihtiyar Kat dün kır- dangıçların , bu sene, her. sene- kinden evel gittiklerini ve bunun da vakitsiz ve kuvvetli bi göreceğimize delâlet etti; ledi. Sonra — anacı Gene beyazlar giymişti geçen seferki gibi çiçek'eri yoktu. Bana dedi hırkasımı sandıktan çıkar, söl Uyardığım ardım. leri varsa dikersin ., zaman hemen bırkanı Sökülmüş yerlerini dikeceği Kış geldi. Hem de kırlangıçl n haber verdikleri gibi bir İa Bogus, hırkasına sarılmış; ayakları ateşe doğru, koltuğuna uzanmı eserinin bazı kısımlarım tashihe uğraşıyordu. Fakat yeni tecrübe- lerini, beşerin fenalıkları hakkı daki nazariyatı ile telif etmeğe muvaffak olduğu an, Jessy ona sıcak bir içki getirerek ve ya 1 bessümünü göstererek, bütün fi- kirlerini alt üst ediyordu. Yaz tekrar geldiği zaman, dayı ve yeğen, kırlarda dolaştılar. Jessy bu gezmeler esnasında topladığı iyor, Bagüs ona birer birer bunların isimlerini söyliyor. te bunları, hassalarına göre ayırıyordu. Böyle gezerlerken, Jessy akıllı ve sevimli olduğunu gösteriyordu. Bir akşam, gündüz. topladığı otları masanın üzerine sererkem, dayısına dedi ki — Artık bana göster: tün otları isimlerile biliyarum. İşte bunlar şifa verenlerdir. Bun- lar da teselli edenler. Bu otları saklayıp, her vakit tanınak ve başkalarına tanıtınak isterim. Bü- yük bir kitap olsa da içinde kurutsam, Bogus, “Şumu al elile, ( Beşerin - hatalari ) isimli on ciltlik eserinin ilk cildini gösterdi. Bu cilt, her sahifesine bir ot konarak , dolunca, bir. diğerine başladılar. Bu süretle, üç yaz zarlında, âlimin şaheseri, bir nebat kollek- siyonuna dönmüşti Mütercimi