Nafıa Eski zamanda, büyük valdenin konağında bir Nafıa kadın varı Eteği belinde, kotozu başındı anahtarları clinde, konakta beş aşağı, beş yukarı dolaşan Nafıa, hanımdan, bütün halayıklar kor- | karlardı. Hatta büyük valde bile, Naha kadınin fikrine itiraz ede- mezdi. Ta, çocukluk - devirlerimizden beri, Nafıa kadımın tam bir | iyha kadın, işgüzar bir ev | hanımı — olduğunu düya — düya, ize de kanaat gelmişti. Büyük yaldenin ölümünden sonra da . onağın Umuru — hususunu gene Almdin alsikilk. n Zaman geçti. Konak — satıldı. | Büyükçe bir apartımana geçtik. Bittabi. yerleşme faslına Nafa kadın memür edildi. O zaman, koca bir konağı çeviren bu hatu- iz olduğu- . Konak dayalı idi. Orta hizmeti ile, mutfak kurulmüş bir. makine işliyordu. Bu köhne düzenlik içinde, | Nafıa kadın becerikli görünüyor- | du. Fakat hayat tarzı değişip de, köhne üsüller. kalkınca, işgüzar kâhya kadının, elleri böğründe kal | dı. - Apartımana bir perde çivisi mıhlattıramadı. Elektriklere cere- yan verdiemedi, terkosu açtıramadı, kapının önündeki su birikintilerini kurutamadı. Onun için, her yı ması lâzım gelen şey müşkildi Biz: Haydı şunu yap, haydi bu- 'vn yap deyince, afallayıp kaldı. Tahaf Üeğü mi, v& zaman aa Hadan bahsedilse, hatırıma bizim Nafıa kadın gelir. Cumhuriyetçi Bir gazeteci arkadaşı miz enlattı. Sözüne it olmadığından, vak'anın sıhhati hakkın- da, kaydı ihtiyat tavsiye ederiz. Dostumuz karşısına üç musevi almış. Demiş ki: — Bana “cumhuriyet- perver olduğunun esba- bını kim daha iyi anla- tırsa, ona mükellef bir: ziyafet çekeceşim. Söyle bakalını Salamon. — Ben cumburiyetper- yerim, çünkü bu idare bizi himaye ediyor. — Sen söyle Levi. — Ben cumhuriyetper- verin, çünkü bu idarede haksızlık yoktur. Yok de.. Badik Ahmet, hapisha- nei umumide idi. Amma keyif için oturmuyordu. Hayır. Hapsetmişlerdi. Sebebi pek mühim de- gildi. Hafif bir klefteci lik vak'ası, Mahaza, Badik Ahmet, kotese atıldığından mem nundu. Karısından kurtulmuştu. Badik Ahmet için, ka- zısının dilinden ve elin den kurtulmak, saadetti. Gündüzleri âlemi ka İese koyan Badik, gece- deri — falakaya maşa- yiyordu. Rahata kavuştu. Bir hafta senra gardi- yan haber verdi. Badik “Ahmet karın geldi. yatiyor, | Selâmi — Sen söyle Bohor. N Z Ahmet yerinden fırla: — Ben, çekeceğin zi- N dez yafete konmak için cum — Aman yok de... So huriyetperverini. — Eyvah .. Aynasıztandım... kağa çıktığımı söyle 1. Vade Yumurta Otello Denizlinin müuhterem —mebusu | Hayvanat dersi bitmişti. Mual- | — Muhsin bey üstüne alınmasın Haydar Rüştü bey anlatlı : Adamın biri, alacaklısına gelip para istermiş: Bir gün, borçlunun keât — Yahu, demiş, ne gelip gi- dersin? Ko z — Beş on kuruş alacağım var, almağa geliyorum. Kâtip: — AÂzizim demiş, sen bu. pa- rayı ahirette alırsıni , ada- Adamcağız — boynunu — büküp gitmiş. Biraz sonra Böğefendi gelmiş, kâtibine sormuş : — Beni kimse aradı mı? — Alacağını istemeğe gelen adam aradı efendim. Beyefendi fena halde kızmış: — Birader ne deye vade tayin ettin sankit.. lim bey, çocukların dersi iyi anla- yıp anlamadıklarını kontrol etmek için : — Anlamadığınız bir şey varsa sorunuz | dedi. Küçük bir el kalktı : | — Ne var yavrum? | Ben bir şeyi ânlıyamıyorum. | Söyle. — Tavuklar, rafadanlığın ölçü- sünü nerden biliyorlar?. | Hesap Muallim, Bohoraçiye sorar: — Farzet ki beş İiran var.. Çocuğun gözleri dört açılır. — ... Bu beş liranın ikisir den istesem, sana ne kalır? — Beş lira efendim. — Nasıl olur, ikisini ben isti- yorum. — Ben vermiyorum ki efendim! sen-| Bu vak'a, çok eskiden, Otellonun Kuşdili - tiyatrosunda - oynandığı zaman cereyan etmişti. Otello, Dedemonu — boğdu, sonra ye'sinden, semayi göslerip | haykırdı. — Bir gök gürültüsü yok mu? Makinistin sesi duyuldu : — Oyunun sonunda gök gür- bir iki teneke vururdum. Sabah, 24 Agustos 1929. Hamm elendinin gene bubranı tuttu . — Ağlayarak — haykırmağa başladı: — Çabuk — doktoru. çağırımız ölmek istiyorum! söylememiştiniz... Yoksar Fevkalâde yemek - pişirdiğir söyledikleri için o kadınla evlen- işti. Boğazına düşkündü. On beş gün sonra karısı sordu: — Yediklerinden en — ziyade beğendiğim bangis — Kut sardalyası. Sebebi Murat, o akşam da mektepten berbat bir balde geldi. Gömleği yırtılmıştı. yüzü gözü tırmık içi DeD DA için Annesi kaşlarını çattı: — Ben sana hemen kızma, kavga etmeden evel yirmi beşe kar say, demedim mi?. — Definamma, Alinin annesi, 'on bzçe kadar saymasını tembih etmiş, ben ne yapayım? Mazeret arkadaş, tatil günlerinin bittiğine müteessif oluyorlar, dert- lesiyorlardı. — Gene mektebe kapanacağız. — Bu bir şey değil. Pazar gün- leri futbol maçlarına gidemeyeceğiz. — Ben giderim. — Ne mazeret bulup izin ala- | caksın. Büyük babanı geçen sene dört kere öldürdün. — Evet amma büyük annem gene evlendi. Barbunya Haylı gezmiş, haylı yorulmus- tum. Bir dere kenarına geldim. Oturdumi. Biraz dinlendikten son- ra, ötede balık tutmağa çalışan el eli — Meri rim. — Merhaba beyim! * — Ne yapıyorsun? — Balık tutuyorum . — Ne balığı tutuyarsun ? — Brbunya. D AYoL bu derede barbunya yoktur. — Yalnız barbunya - de; biz bahk yoks. Büsecimleyik bunya da tutabilirim. 'bar- Kış... — Rüzgâra çare... Dikkat | Elektrikçi telleri taktı, cereyan geldi. İş telin ucunu bağlamağa kalmıştı. Fakat siz işe bakımız ki, menfi ve müspet cereyanın nere- den geldiğini unutmuştu. - Bir an düşündü, sonra çırağına seslendi: — Salamon. — Efendim. — Şu tellerden birisinin ucunu tüt bakayım.. | Çırak tellerden birini tuttu. — Bir şey hissetmiyor musun? — Hayır. — Pekalâ. Yalnız dikkat et, öbür tele dokunma, ölürsün ha! Vakıt artistlerimizden biri | Sevimli oyundan sonra odasında, yüzünün | boyalarını temizliyordu. Yani, sokağa göre boyanıyordu. Kendi | kendine söylendi: Biraz çabuk olmalı yedide randevum var. Bu aralık saat sekizi çalınca nefes aldı: — Oht. Daha vakti in gözüne görünme, sana fena kızgin. —Neye?.. gece seni öpmedim ki. — İyi ya boş yere anahtar deliğinden bakmış | oldu. | işte. Bir saat Geliyor... — Ask mektuplarınızı yakıp isının...