ABDÜLHAMİT VE AFRODİT Yazan: İskender Fahreddin Mielâbat, Nuriyi balkondan aşağı itecegi sırada kapının arkasından bir siyah gö- lge yükseldi ve genç kıza «yapma!» diye işaret verdi. » bir taş parçası kadar hissiz olan sevgili Fakat onu sen çok i) Balkonda bir cinayet sahnesi.. Seni çok seviyo- Nuri bey! Artık anladım ki, sensiz mi soruyorsun? Evet, onlar kalbimin enkazı üzerinde dolaşan kargalardan pek farklı değillerdir. Melâhat, Nuriyi harekete getir- mek ve tahrik etmek istiyordu. — Kalbinizin enkazı mı? İşte bu da tahaf bir tasvir... Demek ki kalbiniz yıkılmış.. Öyle mi? — Niçin güldünüz, küçük ha- nım? A — Yani anlıyorum ki kalbii yıkan bir kadın varmış.. Şu halde Tıbbiyeli genç, her zaman çık- tığı balkonun parmaklığına dayan- mış, yüksek divarların arkasında kaybolan güneşi seyrediyordu. Birdenbire Nurinin — gözleri bir el bağlar — Ben kimim.. bilin 'bakayım? Bu, hiç işitmediği bir kadın | $iz de sevmişsiniz! sesiydi. — Evet.. hem de çıldırasıya... — Tanımadım.. — çok - değişik | Fakat.. sevilmedim. bir se: Melâhat caali bir teessürle mu- te sevilmemek... Ah, — Bilemedin..! bu ne feci şey.. değil mi, Nuri — Rühsar.. bey? — Bilemedi Tıbbiyeli genç gülümsedi. — Zerefşan. — Siz bunun fecaatini nerden — Bilemedin..! biliyorsunuz? — Zeynep.. — Bizzat kendi nefsimde tec- — Bilemedin. rüb2 ettim, azizim! — Yaaa... demek sizinde kab biniz böyle bir yangın geçir öyle mi? — Hem de ne müthiş bir yan- ğan.. Fakat, sevgilim onun aleve lerini görecek gözlere malik değil tıpkı bir taş parçası gibi, karşım- da hissiz ve hareketsiz. duryor. Nuri samimi bir tcesslir göstere — Vah zavallı Melâhat hanım. — Hak oyun üçtür derler.. bakayım, kim olduğunu göreyim. Melâhat elini çekti ve başını önüne eğerek cevap ver — Bravo Nuri bey! Ben sizi çok ince, hassas bir genç olarak tanımıştım. Tıbbiyeli Melâhati görünce: — Aaaall! siz misiniz.. vallahi buraya gelebilecegin hiç te ha- tırıma gelmer Affedersiniz ! şimdi size cidden acıdım! Sizin — Bravo.. bravo.. kalbinizi | gibi bu kadar çok güzel, sahhar ve malümatlı bir kızın sevilmemekten şikâyet etmesi doğrusu bende büyük bir merak uyandırdı. Size bu de- rece lâkayt kalan öyle bir taş parçasına ne gibi meziyetler gör- dunüz ki, onu bukadar çok sev- diniz?! Melâhat Nuriyi iskât ve teshir edebilmek için bundan daha gü- zel fırsat bulunmazdı. —Onu bütün kusurları ve hissiz- liğile beraber seviyorum, * Aşkta ölçü ve mantık aranmaz!, der- lerdi de inanmazdım.. Ne kadar Rühsarlar, Zeyneplar işgal halde, sizi en ziyade seven bir kızın en ufak bir izi bile yok... Nuri Melâhatın elini tutarak — Gücenmeyiniz | - dedi - siz | kalbimdekileri sordunuz ; ben de söyledim. Eğer beynimde yaşa- yanları da sorsaydınız, hiç şüphe yek ki, evelâ sizi söyliyecektim ! Melâhat, başı aşağıda, göz ka- paklarını kaldırarak manalı bir bakışla dedi ki : p — Dünya — kurulalıdan beri insan kalbinde yaşayan “ aşk , Tayyareli gaze;eci Şikago Tribün gazetesi muharriri Ankarada Amerikanik , j enmühim ga zetelerinden Şi- kago Tribünün |avrupa istihbarat| ©£ kalemi müdürüğ fp . - M. Lazry Rue E; yanadan An- karaya — vasıl olmuştur. M. Larry Rue) büsüsi / tayya- resi ile seya- | hat ederek vekayü - takip eden bir gaze- M. Larry Rue tecidir. Efgan vekayii başlayınca tayye ile Viyanadan Kandal gitmiş, Emanullah ile görüşmüştü. Bu seferde Türkiye hakkında tetkikatta bulunmak üzere Anka- raya gelmiştir. Muharrir seyaha- tını şu süretle anlatmıştır: — Viyanadan İstanbula ve İs- tanbuldan Ankaraya kendi tayya- remle geldim. İstanbuldan 17,40 ta hareket ettim. Adapazarı üze- rine geldiğim zaman kesif bir bulut tabakasına tesadüf ettim. 2500 — metre — yükselmekliğime rağmen / bulutlardan - kurtulama- im. — Kurtulamayınca / İstanbula dönmeği düşündüm. On dakika sonra - bulutların - üzerine — çık- 'tım. Bu defa 3000 metro yük- seklikten Ankara yolunu tuttum. Eskişehire geldiğim zaman ;karan- hk bastırmıştı. Mamafih gene yo- luma devam ettim. Ankaraya gel- diğim zaman nereye ineceğimi mediğim için şehirden uzakça in- meğe yarar bir yer tahmin ederek | indim. Fakat toprak çok sert idi | ve tayyarem tahminimden fazla yerde yürudüğü için” pervane kı- rıldı. Civardaki köylerden yardı- mima geldiler. Bana her türlü muaveneti yaptılar. Bilhassa emni- yette bulunmaklığım. için kendim ve tayyarem hakkında gösterilen sakn eee Gkaylldnsi Amerikada da dağ kalmak mecburiyetinde bulunan bir adam kadar emniyet içinde buluna- Gece tayyaremde kaldım. Tay- yaremin muhafaza ve tamiri husu- sunda Hava müsteşarlığı tarafın- dan gösterilen teshilâta bilhassa teşekkür ederim. Kırılan pervane yerine yenisini telgrafla ısmarla- dım beş altı güne kadar geleceği- ni tahmin ederim.. * dini mahvediyordu ciğerparem. Çocuklara oyuncak almanın ne demek olduğundan haberiniz var- dir elbette, ey anneler, babalar, halalar, amcalar, teyzeler, dayılar, ablalar ağabeyler! — Bu iş ga yetle belâhı bir iştir. Alelhusus, yazınl... Çünkü, oyuncaklar biri- birlerine benzemekte, ve insan, 'ne olacağını şaşırmaktadır. Meselâ, ben, oyuncak almak icap etti mi, oğluma habre top almaktayım!... Geçenlerde” anası dedi — Nedir bu, efendi? Top top boyuna top! Lastik top, bez top, meşin top, yeşil top, mavi top, kırmızı topl Evin içini tophaneye döndürdün... — Tophaneye - değil! Topçu dükkânınal Tophane başka şey! — Neyse, canım, anla iştel Topçu dükkânına döndü. Çocuğa biraz da başka oyuncak all Top- | tan bıktı usandı. Sen top getir- dikçe, sevineceğine ağlıyor. Siz kendinizi benim yerime ko- yun da çıkın bakalım işin içinden! Geçen kânına girdim. Bana, Avrupa nü- Muneleri üzerine yapılmış oyuncak modelleri gösterdiler. Malüm ya, sövyet gü rinden — içeriye, doğrudan doğruya Avrupada ya- pilmiş oyuntak birakılmaz. Dahil- deki sanayüi ilerletmek — için, o mostralara bak, dahilde oyuncak Gösterdikderi, bir diyabolo . Fransız oyuncağı, hasılı... Belki de, bunun nasıl şey oldu- ğunu bilmezsiniz, - anlatayım: İki uzunca deynek, birer uçlarından, yekdiğerlerine iple — bağlıdırlar. Bir de iki yumruk kadar kocaman makara — vardı. İşte, bu kadar! Makarayı, ipin üstünde, muvaze- neli müvazeneli döndür; sonra, havaya fırlatıp gene ipin üstüne ür; ve, döndürmekte devam! Eylenceli, hoş, bir açık hava oyuncağı!... Ah şu Fransızlar ah! Ne de fiyakalı icatları vardır! Derhal paraları saydım; - oyun- cağı aldım; çocuğa götürdüm. Bizim yavru, başladı, iki yum- ruk — büyüklüğündeki — makarayı havaya atmıya... Az daha, ken- : Zoşçenko Zira, havalanan makara, güm- medek efendime söyliyeyim, geldi; iki kaşı ortası burasıdır diyerek- ten oğlanın almna yapıştı ... Kafa göz yarıldı.. Kanlar şakır şakır... Mahdum yerlerde bihuş! Neyse, kaldırdık; sardık, sar- maladık... Hele şu diyaboloyu bir de ben tecrübe edeyim dedim... Makara, omuzuma bir vurdu ki medet Allah!... Beyni balâma fır- tınadan kiremit inmiş gibi sendc- ledim. —£ Derhal, oyuncakçı dükkânına koştum : Ne demiye böyle ber- bat oyuncaklar ” yapıyorlar diye adamları iyicene kalayladım. Dediler ki — Nahak yere asabiyet göste- riyosunuz, efendim. Bu oyuncak tamamile fennidir. Yani, Avrupa nümünelerine — bakılarak - yapıl- mıştır. Yalız, aradaki fark şudar kü, Fransızlar, bu maka- ranın kenarım İâstiten yaparlar ; halbki biz tahta birakiyoruz, Geri- kalan cihetleri nümüneye muta- bıktır. Onlarınki de tahta, bizim- ki de.. Amma- bizimkinin tahtası azıcık ağırca imiş; ne çıkar? Hem sonra, ip kısmmı pamuk ipliği oldu- ğundan kopuveriyor. Onun için, diyabololarımızla oy- nanamı Yoksa, geri kalan deynek cihetinde bir kusur mev- cut değil ! Varsa, söyleyin Allah rızası için | Sordum — Peki, şimdi bu oyuncağı ne yapacağız ? — Şayet gönlünüzün rahat ol- masını istiyorsanız, sakın, onu çocuğunuzun — eline — vermeyin. kaza maza / çıkmasın! Yatağının başucuna bir çiviyle filân mhla- yın. Mahdum bey, varsın, bakıp Oyalansın! — Verdiğiniz malümattan dola- 'yı mersil Dediğinizi yaparım! Hakikaten de dediklerini yap- tam. Fakat diyabeloyu bir tanecik ciğerparemin başucuna asmadım büfenin üstüne mıhladım: Eccel Ne olur me olmaz Oradan düşerse, evlâdımın başı yerine, hiç olmazsa, tabaklar kırılsın diyel.. Öyle Mal, candan kaymetli değil a.. Mütercimi ( Hikâyaci ) Ziraat bankası İslanbul. şabesinder: Bahıkesirinin Kirestin nahiyesi dakik fabrikasını biri, şubesinden on beş ivarında maa müştemilât bir. bap ci derecede ipotek ederek Balıkesir Ziraat bank Kra istikraz eden Arabacı zade Hacı Hafız Bi eT EL A A aa badar | Ankarada bazı zevat ile görü- .ıı:ııibgd ince yuvasını degiştirmiş :og[nl söylemiş bu sözü söye | LN a a aa kakkında yanlar ; a | yazmak istiyorum. Bu defaki ge- | Nuri güldü: Nuri merakla sordu: y NK aai — Emin olunuz ki, benim mu- | — — Bu bissiz adam kimdir.. Ne- — İSiüde memleketinizde bir çok Z yenilikler gördum. Bunlar ümit kaddes tanıdığım ve çok sevdi- ğim şeyler dimağımda yaşar... Ben kalbimi koparıp attığım günden beri yalnız beynimle hareket etme- iğe başladı — Ya ötekiler..? Bursa vilâyetinden : teder Melâhat sağ elini Nuri zuna koyarak : — © haini mi -dedi- Onu sen çok ( (Mabadi var) Karacabey kazatında geçen sene inşasına başlanan bükümet ko- nağının bakiyyesinden mevcut 8000 lirahk havalenamesi mıktarındaki inşaat 1929 Ağustosunun 26 ıncı perşembe günü ihale edilmek üzere münakasaya çıkarılmıştır. T: t 16 da talibine iplerin keşifnameyi görmek için her gün ve teahhüt etmek isteyenlerin de mezkür günde ve kanunda yazılı tarifat dairesinde Bursa vilâyeti encümenine müra- caatları ilân olunur. Devlet Matbaası Müdürlüğünden: 1000 — Kilo Mücellit tutkalı 1000 , 10,000 Kalın paket ipi yarda kanaviçe Miktar ve nevileri balâda münderiç üç kalem İlevazım münakasai aleniye suretile matbaamızca mübayaa olunacağından talip olanların 31 Ağustos 929 tarihine müsadif cumartesi günü saat 16'da matbaa- da müteşekl lerin de hergi — mubayaat komisyonuna ve şartnameyi görmek isteyen: n komisyon kitabetine müracsatları. ve tahminin feykindedir. Türkün azım ve kudretini ge- rek siyasi ve gerek iktisadi ve içtimai cephelelrde tamamile ib- raz ettiniz. Bunu herkese ilân et- mek insani bir borçtur ve bunu yapacağım, Esasen gerek Avrupa ve gerek Amerika takdir etmek- tedi ' BELSOĞUKLUĞU FRENGİ VE ADEMİ İKTİDAR DOKTOR SİTKİ NECİP soğukluğu ve ihtilâtatı, aşılar ve K otormi) İle az zamanda ve nüksötme özere tedavi. Yeni p e karşısında. Tanınmış bir. ticarethane ciddi usulü muzaafa vakıf arayor. Talipler ehli, retlerini, maaş — miktarını havi talepnamelerini ( A.H.) rumuziyle İstanbul 176 numaralı posta ku- | tusu adresine Muhasip isteniyor ir muhasip | Mehmet efendi ve şürekâsının müddeti muayyenesi mürur ettiği halde deynini tediye eylemediğinden ipotok edilen Giresun nahiyesine yarım saat mesafede vaki ve Arabacı oğlu fabrikası demekle maruf ve yedi vals ve alâtı saireyi müştemil son sistem kârgir fabrika ile müştemi- lâtından elli altmış re's deve istiap eder ahır ve ittisalinde demirhane ve yetmiş seksen kadar sığır hayvanı istiap eder ayrıca bir ahır ve hademe odası ve su ile deveran eder iki taşlı başka bir iltisalinde fevkani bir oda ile tahtani iki dükkân ve fabrikanın ittisalinde kezalik fevkani üç oda ve tahtani bir oda ve ayrıca fevkani altı ve tahtani üç oda ve bir kiler ve bir mutbah ve bir çamaşırhane fevkani tahtani salonu müştemil müceddet ahçap mevcut ve fabrikası elyövm muntazaman hali faaliyette olup mezkür fabrika maa müştemilât mevkü müzayedeye vazedilerek 31/8/929 tarihine müsadif cumartesi günü saat on altıda muvakkat karardadesi | keşide edileceğinden iştiraya talip olanların yüzde on nispetinde pey akçesini müstashiben Balıkesir icra dairesine müracaat eylemeleri ilân olunur. Devlet demiryolları ve Limanjarı umumi idaresinden: Münakasası fesh olunan Kayseri atelyesine ait 12 k.m. lik yol alzemesi tekrar kapalı zarf usuliyle münakasaya konmuştur. Münakasa 8 Eylül Pazar günü saat 16 da Ankarada Devlet Demir yolları binasında yapılacaktır. Münakesaya iştirâk edeceklerin teklif mektuplarım ve muvakkat teminatlarını aynı günde saat 15,30 za kadar Umumi müdürlük kalemine vermeleri lâzımdır. Talipler müna- kasa şartnamelerini 20 lira mukabilinde Ankarada Malzeme dairesinden İstanbulda Haydar paşa mağazasından tedarik edebilirler.