— Şunlara vençe vur. Kunduracı, ı karpinleri uzun bir müddet elin. de evirip çevirir, dikkutle muayene eder, sonra derki: — Doktor bey, bu askarpinlere kunduracı seslenir: — Bir lira vere. ken, ceksiniz - doktor bey. — Neden? — Geçen gün beni muayene ettiniz. hiç bir şeyin yok dedi. niz, bunu rağımen iki liramı aldı- — Çok ahlâksız kadın ol Geçen gün ayak ayak üstüne atmıştı, bacakları kalçalarına — kadar Baron efendi - seyahata gi: derken, — karısını — arkadaşı Salamona emanet etti: — Eğer, dedi, ahvalinde bir gağri tabülik - görürsen, bana yazıp haber verirsin. Ayın sonunda — nihayet bir telgraf aldı. Salamon “Derhul avdet et . diyordu. Baron efendi. hemen vrene atladı, geri geldi SN va> — Sen gittikten sonra, genç güzel, yakışıklı bir adam karınt görmeğe geldi. Bu genç adam, tam bir ay, karının yanınından ayrılma- dı. Her gün senin evindeydi. Dün — baktım — karın” yal vuz oturuyor, genç gelmemiş... — Sonra, sonra?.. — Sonrası bu işte. Akvalde bir gayri tabülik var dedim 've tenbih ettiğin gibi sana | Faber verdim. — Büu gün neden böyle soğuk duruyorsunuz? — Sizi havalandırayım diye...Hava çok sıcakda.. aa MMüselles Kendisine — iş arıyordu. musa- bakaya girdi. Kazanamadı. — Yahu, de- dik, ne sordular da — muvaffak olamadın? — Bir müsel. Tesin — mesahai sathiyesini - sor- dular. — Basit sual birader. Bir mü- sellesin masahai satkiyesi, kaide- siyle irtifanın hasılı - zarbının nısfına müsavi. dir. —Doğru dedi, doğru amma, bunu — yapabil- men için evvelâ müsellesini “ne demek olduğunu 'nız yal görünüyordu... i Bilemem lâzımdı, Ormarr — ÂAmerikalının seyyahatı Nükteler Jim — Jamton - halisüddem — Yok canıml... Parisli sinirlenmişti. Bu es- , bir Amerikalı Parise gelmişti . — Eh, yarım metra aşağıda | nada doğum hastahanesinin ç ı'“"k BEREE Orada , eski bir dostumu | kalır diyelim. önüne geldiler. Bunun üzerine aA S ava çok sıcaklı... buldu. Dostu fransızdı. Ona | — Yollarına devam ettiler. Pa- |— F: dedi ki: 'ak'a, Mısırda cereyan eder.- : Tn doran etüler. Pa | Franüa'dedi bi Ze Buram buram terliyordu, susuz- Barkis AĞ ğök |. vas Kati «Pr Teti Sefil bir fellah, bir gün, bir luktan dili llaşmıştı... ö i. he irari — Bu binayı gördünüz müt tebini ikar... vi duktan dili çakıllaşmışt iHiirrmd e Ü cenebinin önüne çıkar... Ecnebi Dükkânlardan birinin önünde durdu; bir Tavhayı okudu — Buzlu limonata: 10 kuruş... Cebinde yüz para vardı... Ça- kıllaşan dilini, kuru dudaklarında gezdirdi ve içeri girdi... Beyin - birinin önünde — buğulu bir bardak - içinde, limonata du- ruyordu. Şapkasını çıkarıp yak- Taştı — Şu önümüzdeki limonatayı, el ve ağız çabukluğuna geti size göstermeden içeceğime yüz paraya bahseder misniz? — Ederim. bir yudumda — mideisne Öteki güldü: — Olmadı ki, gördüm... — Şu halde bahsi kaybettim, buyurunuz yüz parayıl Paso Dostumuz şair Salih Zeki beye, Seyrisefain idaresi bir paso ver- mişti. Fakat buna rağmen, dos- tumuzun - bilet almakta devam ettiş irdük ve sorduk : — Pason varken ne diye bilet alıyorsun ? — Azizim bilet almamak için pasosuyu yanımda taşımam lâzım. Halbuki ben dalginim, pasoyu kaybetmem ihtimali var. - Bunun için pasoyu evde bırakıyorum, gene biletimi alıyorum! Hizmetçi Bir zatı muhterem, arkadaşla- rından birine şöyle bir mektup yazdı: *Azizim, bana güzel, zeki, genç elinden iş gelir, yemek pişirir, dikiş diker, ortalık süpürür, fev- kalâde namuslu bir hizmetçi bu- labilir misin?,, Arkadaşı şöyle cevap verdi: “Piyasada bu tarif ettiğin şe- kilde bir kız bulursam evlenirim!,, sında, Amerikalı omuz silkt göke diyer. — İşte bu Notr-Dam klisesi- Bu yüksek binanın karşı- — Bu bir şey değil, bizim memlekette - kliselerin tepesi Amerikalı, gene omuz silkti — Bu bir şey değil. Bizde, Zafer abideleri göke diyer. — Yal. — Eh haydi yarım metro aşağıda kalır deyelim. Burası doğum yurdudur. Fakat büyük şöhreti vardır. Burada kadınlar ağızlarından doğurur- lar. — Amına yaptın! — Eh, haydi yarım metro aşağıdan deyelim! — Karıma bir otomobil çarptı, © günden beri böyle yürüyor... çarptı, © — Bu bir şey değil azizim, benimkine bir şoför ünden beri böyle geziyor! Doğru söz Hanımlar münakaşa ediyorlardı. biri dedi ki: — Benim bir erkekte en çok beğendiğim doğru sözlü olması, düşündüğünü söylemesidir. Diğeri atıldı: — Ben bunu hiç çekemem, er- kekler hep fena şey düşünürler.. — Evet amma doğru sözlü bir adam ne mükemmel dedikodu yapar! İntihar Beyin boynunda bir can kurta- ran ellerinde birer can kurtaran Simidi.. -Arkasından, genç kız seslen — Nereye? — Madamki ber razı olmadın, kendimi atmağa gidiyorum. Hesap — Mehmet, bir daha evin içi de top oynarsan senin hesabını görürüm dedim; gene oynıyorsun. — İnanmadım ki baba; bakka- da da aynı şeyi yapartadın. Palavra — Bir kere tayyareye bindi öyle yükseldim ki, dünya altımda toplu iğne başı kadar görünmeğe başladı. İnerken konacak yer bul- mak için hayli güçlük çektim, ikizler — Fatma kızım, evde hasta ya- söyledin. amma tan senmisin, yoksa kardeşin Âyşel mi? — Canım, tabüi kardeşim. — Ben de öyle talımın ettim. Fakat birbirinize öyl çok benzi- yorsunuz ki, emin değildim. | sebep - buldülar Israr Bir gün dum. Mahpuslardan birine sordum: — Senin cürmün nediri — Bir saat çalmak maddesin- den, haksız yere mahküm oldum. — Yal, — Evet. İstanbulun en meşhur iki avukatı tarafından müdafı edildim. Mahalleden büsnü hal varakası aldım.Sekiz şahitlehime şahadette bulundular Vak'a zamanı, benim orada bulunmadığıma yemin ettiler — Peki amma nasıl mahküm oldunuz? — Hakimler, ehemmiyetsiz bir Çalıman — saat cebimden çıktı. Bu nokta üstünde israr ettileri hapishaneyi - geziyor- | fellahı karşısından defetmek ister. Fellah der ki: Tzi eee — — Ecnebi hemen yumuşar: — Otur bakalım. Kahve ister- misin? — Verirseniz içerim. — Bir sigar? Eyvallah, Fellah koltuğa yerleşir, sigara- sını tellendirip kahveyi içmeğe başlar. Ecnebi sorar : — Timsah derisi ne boy ? Fellah kollarını açti: — Şu boy... kaç para verir siniz ? — Bir kere göreyim. Fellah kahvesinin son yudu- munu içar : — Henüz elimde degil . — Peki, yorsun? — Belki bir gün tesadüfen bir 'timsah tutarsam, derisinden kaç para kazanacağımı anlamak iste- dim. 'ne diye fiyat soru- Konak Devlet düşkünü bir zattı. Fa- i kâselisliğe ve hoştinet bir adam olduğundan, misafiretine göz yumuyordu. Am- ma iki ay sonra sabrı. tükendi. Misafirin hiç gitmeğe niyeti olma- dığını görünce: — Asizim, dedi, eski devirdeki adamların ne farkı var. bilir misin?, — Hayır. — Eski devirdekiler har konak yerine koyarlarmış, sen ise konağı han zanediyorsun. Kâselis bu söz üzerine ne yap- mış bilir misiniz? anlamamazlıktan gelmiş.