Sahife 6 Akşam e 7? Dgyıı 1929 Tefrika numerosu:13 ı' I'k kadll'll - AAA AAA , w ür e -| İkinci tokat ABDÜLHAMİT VE AFRODİT | — Bir alman AŞ n : g Dün, bir rüzgâr dalgası, kanot- | çıkarak tavana yetişmek istiyor... ELTTŞK ASA DAT İN Ş LRTİEE TRELARRS N gazetesinin ye şapkamı az kalsih - başımdan Ç Fakat, esniyen yastıklar üstünde Yazan: İskender Fahreddin Nazikter, O gün, her ikisini de Başmusa- hibin dairesinde, bir odada buluşturmağa muvaffak olmuştu. uzı yanaklı Hünkâr yaverine bütün saraylılar bayılıyorl: Genç zabit MELAHAT ı görünce bıyıklarını kıvırmağa başlamıştı! | Abdülhamit Melâhati hünkâr yaveri Kâzım B. ile başbaşa görünce rovelverini çekti ve. Abdülhamidin — israrı üzerine Nazikter tatlı ve mutad şakrak- hiğille, yeni açılan bir gül gibi inkişaf/ etti: — — Bu gibi işler, Cevdet beyin ” kerimeleri gibi üç günlük devşir- melere havale buyurulursa, sarayın huzuru elbette muhtel olur Padişatıni — — /— Abdülhamit —gözünün — birini — kapıyarak, tek gözle Nazikteri — Cariyeniz hiç kıskanç degi lim, sultanım! Fakat Melâhat, iki yüzlü ve iki kalpli bir kadın ... i kalpli bir kadın mı? Bu da ne güzel bir tarif! Birin belki ben.. lâkin ötekinde kim var acaba? — Genç ve güzel bir yaver... — Bu da kim?... İsmini söyle çabuk! — Yüzbaşı Kâzım bey. Abdülhamit bu ismi işidince beyninden vurulmuşa dönmüştü. — Kız! -dedi- bana hakikatı söyle! — Hakikat — bundan - ibarettir Padişahım. Melâhat kaç günden beri Kâzım bey ile gizli gizli gö- Tüşüyor. Hünkâr yaveri yüzbaşı Kâzım bey, Erkânı harp mektebinden çıkar çıkmaz selâmlıkta Padişahın gözüne ilişmiş ve bu suretle ya- veran meyanına dahil olmuştu. Yüzbaşı Kâzım B üç aydan beri sarayda bulunuyordu; ken- disi henüz yirmi beş yaşında yakışıklı ve penbe yanaklı bir genç idi. Kâzım B. saraya girip çıkarken onu gören kadınlar, bu genç ve güzel yaver ile görüş- mek için can atarlardı. bu malümatı kaydı ihtyatla telek- ki etmekle beraber, bu hususta ihtiyatkâr bulunmayı da - faydalı addetmişti. Nazikter“Hünkârın tamamile gözüne “girebilmek için her şeyi yapmağa karar vermişti. Çerkes kızının bir emeli ve |bir gayesi vardış Melâhati Padişahın gözün- ( ierteerek taraydan uzaklay Genç kız bu emeline muvaffak olmak emelile, efendisinin dizinin dibine oturmuş anlatıyordu: — Cariyenize padişahım! Melâhat saraya çok fena bir. fikirle — girmiştir. Pederi ile de daima temasta bulunuyor. — Hattâ yarın ikindi yaktı Başmusahibin yanındaki sa- londa Kâzım bey ile gizlice bu- luşup görüşecekler.. — Sen nerden biliyorsun? — Konuşurlarken işittim sulta- Abdülhamit Nazikteri bir müd- det okşadıktan sonra birdenbire tourduğu yerden kalkarak odanın içinde asabi adimlarla dolaşmağa başladı. Nazikterin sözlerini kıs- kançlığına atfetmekle beraber, genç ve güzel yaverinin vaziyetini de göz önünde bulundurmağa lüzüm görmüştü. — Nazikter! haydi sen git. yarın onları tarassut et ve orada buluştuklarını — görünce — derhal bana haber ver! Dedi. * Nazikter - huzurdan - çıkar çık- maz Melâhat hakkında kendi kendine mühim kararlar vermiş ve tertibat almıştı. Evvelâ Melâ- hate başka bir vasıta ile haber göndermiş ve yaver Kâzım beyin ertesi günü ikindi vakti Başmusa- salonda Çerkes kızı bir diger vasıta ile Kâzım beye de ayni haberi dermiş! ve Melâhatin kendisini 'ayni mahalde vesayni saatte bek- liyecegini ilâve etmi Erlesi gün ayni mahalde, ayni saatte her ikisi de buluşmuşlardı. Melâhat, sarayda ilk defa gör- dügü bu genç ve güzel yaver karşısında olanca metanetini mu- hafazaya çalışarak sordu: — Beyfendi! benimle ne görüş- mek istediğinizi bilmiyorum.. Fa- kat, her şeyden evel böyle teh- likeli bir yeri niçin - intihap etti- ginizi sorabilirmiyim? Kâzim B. bir az da çapkın ba- kışlı bir gençti. Melâhat çok ho- şuma gitmişti.. Onun bu sözlerini münasebet tesisine bir vesile te- lekki ederek dedi ki: (Mabadi var) Üöyor ik mühim makalesi Almanyanın en maruf resimli mecmualarından “Hamburger İllus- trierte yazıyor : Türk kadınının hayatında bir çok değişmeler husule gelmiştir. Piyer Lotiden beri Türk kadınının | kıyafet ve tarzı hayatı, Avrupa- hlar için meraklı olan eski şeklini pek çok kaybetmiştir. Asrı hazırın başlangıcına doğru | Türk kadınında baslıınm *”" KA ai tamam olmuştur. — Efsaneler — ile dolu — olan haröm daireleri artık mevcudiye- tini kaybetmiştir. Bu yeniliklerin neticesi olarak Türk aile hayatı da esasından değişmiştir Vaktiyle zevcinin esiri olan Türk kadını bu gün başını refiki haya- tiyle müsavi hukuku haiz olarak magrurane - kaldıriyor .— Vaktile Türk-kadını korka korka gizleni- Türk kadını hayatın ihti- yacatını tatmin — mücadelesinde kocasıla bir safta harp etmeği biliyor. İstanbul ve ankara gibi büyük şehirlerin ticari hayatında hep Türk kadınına tesadüf. olunuyor. En büyük mağazalarda Türk Ha- nımlarının satış memuresi olarak çalıştıkları görülüyor. Beyoğlundaki - ticarethanelerde bile Türk kadınları daktilo, ste- kâtibe olarak çahıştık- Gazinolar, lokantalar ve tenez- züh vapurları vaktiyle erkeklere mahsus idi. Şimdi ise bunların yarı müşterisi kadındır. risi asri kiyafette görülüyor. Türk kadınmdakı bu. teceddüt ve trakki yalnız şekle ve kiya- fete münhasır değildir. Türk kadınının fikri cihetten terakkısi şayanı dıkkattır. Türk (kadıı zamanın büyük hareketlerine ve cereyanlarma iş tirak ediyor, her sahada Garbi zihniyetine uymağa çalışıyor. | Bügünkü beynelmilel fikir ha- yatında Türkiya asla dun bir rol icra etmiyor. Türkün bu muvaf- fakıyetinde Türk kadınının büyük | bir bıssası vardı Afganistanda Son haberlere göre vaziyet gittikçe karışıyor Deyli Telegrafın Allahabat mu- habiri bildiriyor : Afganistandan gelen haberlere mazaran Kral Amanullah (Mukur)u terketmiştir. Amanullahın karar- gâhi bir kaç haftadan beri - Mu- kurda bulunuyordu. ( Gilzai ) ler Amanullaha muhalefet eyledik- lerinden (Mukur) daki - Amanulla- hin küvvetleri muhasara altında bulunuyordu. Maahaza Amanullahın kuvetleri vahim — zayiata — oğramaksızın (Mukur ) u- tahliye Şimdi Amanullahın igilzaide yerleşmiştir. Burası Gazneden 125 ve Kandaharda 200 mil mesafededir. Şinvari — kabilesi — rücsasından Afzal Han Amanullaha muzaheret teklifinde bulunmuştur. Amanullah Han verdiği cevap- ta Şinvarilere affı umuml vere- ceğini bildirmiştir. Lâkin Şinveri rüesasından diğer biri saka / taraftarı olaniuğ lı.u’:: etmiştir. “Genç Türkiyenin yarısı ekse- | debilmiştir . | uçurup götürüyordu. Bunun önü- ne geçmek için sağ elimi, hizla aşağıdan yukarıya doğru - savur düm. — Heyhatl - Daha mües: bir hadise vukua geldi: Elim, V müthiş bir tokat halinde, yanımdan geçen sarı seyrek sa- kallı, mavi gözlü bir zatın sağ | yanağına yapıştı. — Ammman efendi! AF bu- yurun!... Ben ettim, .îâ/ L diyetekrede zat: — Zarar yok ! Zarar yok ! - dedi.- Kusurunuza bakmam. Fakat, sol yanağıma da bir tokat atmanız şartile... Şaka mı ediyordu? Lâkin, işte gözlerile, gözlerimin içine, li ciddi bakıyordu. İnce, yu- cir muşak sakallı sol yanacığını bir tevekkülle bana döndürr Şamarlanmayı - bekliyordu . Bi denbire aklıma müthiş bir şey geldi: Yoksa misyonerlere uyup hristiyan oldu da, şimdi, nasra- niyet ahlâkı üzere, yanağınızı tokatlayana Göbür yanağınızı mı uzatıyorsunuz? -diye sordum. — Hayır, hayır, çok - şükür | elhamdülillâh, * * müslü- manın! -cevabını - verdi-. Fakat, sol yanağımı da — şamarlayın!... Çabukl! Çabuk, — Mazohistsiniz de bir tokat yiyip coştunuz — galiba.. Tadı damağınızda - kaldı; ikincisini is- tiyorsunuz... — Mazohist mi? Mazohist de 'ne demek? — Hani canım, bazı insanlar, dayak yemekten şehvet derece - sinde zevk duyarlar... İşte, bunla- ra mazohist denir. — Hayır! Ben, mazohist de Aman, kuzüm, — sol Demin ilk tokadı yediğiniz zaman kimse görmedi. Şimdi, istiyorsunuz , sizi şamarlarken başkaları görsün; bulup beni dava edesiniz.. Yağme yok! — Vallaki maksadım bu değil.. İsterseniz, sizinle şu tenha kah- veye gireyim... Hem, niçin sille- lenmek istediğimi anlatayım; h de kendimi kimsenin görmediği yerde tokatlatayım. f Benim yerimde olun da, haydi, | meseleyi merak etmeyin bakalım! Sarı sakallı adamla beraber, kah- veye girdim. Bana dedi ki: — Azizim.. Benim bir illetim Fakat, bu illetim hakkında en iyi fikri, meşhur bir fırka iri, misafi miş... Yemişler, içmişler.. Yatmak zamanı gelince, ev sahipleri, misa- firi, yukarı kata çıkarıp ken- dileri onun altındaki odada yat- mışlar. Gece yarısı bir gümbü tüyle uyanmışlar. “Nedir? Ne olu- yoruz?,, diye etrafı dinlerlerken Gümbürrer, Gece yarısı,misafire inme mi in Yoksa, evi iyisaatteolsunlar| mı bastı? Gümbürtü, aynı şiddetle bir iki kere daha tekerrür edince da- yanamamışlar: karı koca ayaklarınmn ucuna basa basa yükarı çıkmış- lar. Bir de anahtar deliğine göz- lerini uydurmuşlar ki, 'ne görsün- ler? Misafir, köşe sedirlerinde çepeçevre ne kadar yastık varsa hepsini üstüste yığıyor; bunlara | yaml... Şu tavana yetişmek ayağı sendeliyerek yere yuvarla- nıyor... Gene aynı tecrübeyi yapı yor... Gene düşüyor... *Ex sahibi ile karısı, yüz yüze bakarak,-hir lâhza düşünmüşler.. * — Misafir acaba çıldırdı mı, hanım? “— Bir kere gir de bak,. De- lirdi ise, Toptaşına gönde-tnek güç bir İkaHtânıyor .. Tavanları başımıza geçirecek! *Filhakika, gene gümbü, bür!1 “Efendi, oda kapısımı açıp içeri girince ve: “— Hayr ola, birader? Nedir yaptığın? “Diyince, misafir, eline eteğine kapanmı; Aman mman, sıkı dürl sıkı durl.. Azıcık omuzuna yorum.. “Ve, böyle söyliyerek, ev sahi- binin omuzuna sıçramış; parmağı- ni tavandakı bir budak deliğine sokmuş. “— Oh! - demiş. - Çok şükür, artık rahatlandım. *—Canım, ne oluyorsun? Par- mağını budak deliğine sokmakta ne mana?... “—Manası yok,kardeşim, amma, illetimdir: Nerede 'ne yapayım bir budak deliği görsem, illâki içine parmağımı sokmalıyım... Aksi taktirde içim rahatlamaz... Yatağa yatar yatmaz, tepemde bir delik gördüm... İlletim tuttu... Yastıklara basmama rağmen ona irişemedim. Şayet sen imdadıma yetişip de omzuna bastırtmasay- dın halim haraptı.. Hay Allah senden razı olsun!,, Sarı sakallı adam, devam etti: — İnsanların, bir takım ma- nasız huyları vardır; meselâ, kimi, * | mermer karolu bir sofada yürür- | ken çizgilere basmamıya uğraşır; kimi, yataktan çıkarken yere ilk önce sağ ayağını deydirmek ister. .Bütün bunlara sebep?.. Hiç!, Be- nim de, bu neviden saçma bir illetim var: her şeyi iki kere yap- mak merakındayım.... kapıyı iki kere çalarım.. İki kere aksırırım. Yolda birile bir kere çarpışırsam, bir daha çarpışırım İlh,,, ilh ...İşte, bu sebeple, demiâ yediğim tokadı çiftleştirmek — istiyorum. Şayet bunda muvaffak olamazsam içim rahat etmiyecek! Kerem buyrunl Sol yanağını tekrar uzattı. Bir tokat patlattım. — Şimdi rahat ettiniz mi ? — Ettim... Mersi. Ayıldık. (Vâ- Na ) Çölde bir altın madeni Suriye hükümeti de bu işle yakından alâkadardır Şam sakinlerinden Hacı Meh- met Elbesam isminde bir adam Suriye — hükümetine — müracaatla çölde keşfettiği altın madenlerini işletmek için imtiyaz istemiştir. Suriye bükümeti de bu işe med- haldardır. Meşhur maliye mütehaassısı M. “Koyn, bu işle meşgul olmaktadır. imetten — imtiyaz — istiyen Mehmet Elbesam Bagdat ile Şam ve Amman arasında ilk defa otomobil seferlerini tesis eden ve bu çol yolunu keşfeden zattır.