Akşam 12 Mayıs 1929 Tetrika numerosu: 1 görmüş ve geldikleri — Melâhat, kızım! hâlâ hazır- lanmadın mı? — Aman ba- ba.. ne kadar acele ediyorsun! ne ya- pacağımı - şaşırı- yorum. — yavrum, ben acele etmiyorum; fakat — saraydan arabanın Tum., beş dakıka daha sabretsin... Bu muhavere, mabeyn kâtiple- rinden Cevdet bey ile kızı Melâ- hat H. arasında cereyan ediyordu. Melâhatı, bir gün evelki Cuma selâmlığında SultanHamit görmüş, boşuna gitmiş ve Cevdet beyi çağırarak : — Ne sevimli kızın var! Diye kendisine iltifat etmişti. Cevdet B. Padişahın en sadık bendelerinden biri idi. Hünkârın gözüne girebilmek için her türlü fedakârlığı yapmaktan çekinmezdi. O sabah henüz — yatağından ,t::_ma.w hanesinin önünde bir saray arabası- beyle selâmlaştıktan sonra ken- disine - Abdülhamidin — iradesini Şu suretle tebliğ etmiştir: —Beyim! Efendimiz, dün selâm- hık resminde çok hoşuna gidan kerimeniz hanım efendiyi - biraz görmek istiyorlar. Kendilerini alıp götürmeğe geldim. CevdetB. bu iltifatı şahaneden fevkalâde memnun olarak derhal yukarıya fırlamış ve henüz uyan- mıyan kızını yatağından kaldır- anıştı. olmamakla beraber ona büyük bir hürmeti vardı Padişahın - huzuruna” çıkmak... Bu istipdat devrinde bir saadet, bir istikbal ve bir servet mese- desi demekti. Genç kız derhal, ABDÜLHAMİT ve / Padişah, Afroditi cuma selâmlığında | Yıldız sarayında başbaşa ve dudak dudağa zaman... Afrodit, yahut Melâhat hanım Melâhat, Cevdet beyin öz kızı | Hünkârı görmek arzusuyla tuvale- Tefrika numerosu:87 Mis söyliyenlerinden biridir. Riya ve tzbasbusu katiyen sevmez. Vatan aşkını bütün sevgilerin fevkinde Ktar ve bu uğurda ölmeyi bir şeref bilir. Alman tarihinde böyle kahraman bir zabitin hiyanetinden — şüphe edilerek zından köşelerine atıldığı ilk defa kaydedilmiş bir | badisedir, ceneral hazretleri —— — Şimdi size mahrem olarak — soruyorum: Vellerin tevkifi arka- — daşlarınız arasında nasıl bir tesir “Yapmıştır? — Onun vatanına hiyanet ede- imalini — kimse kabul NORA DAVİS — Veller, insanların en az yalan| etmediği AFRODİT İSKENDER FAHKEDDİN YAZAN; sevmişti! 'tini yapmağa başlamıştı. Cevdet B. tekrar seslendi: — Melâhat, hazır mısın? Genç kız, kendisine çok yakışan | ince peçesini düzelterek salona geldi. — Hazınm, baba... Cevdet B. öz kızı gibi. büyüt- tüğü ve sevdiği Melâhatın odası- nn önünde dolaşıyordu. - Birlikte indiler ve sokak kapısında, hidde- tinden gözleri dışarıya uğramış olan Cafer ağa ile karşılaştılar. Harem ağası geç kaldığından şikâyet ederek : — Çok korkuyorum —- dedi - efendimiz, çabuk gelmemizi irade buyurmuştu... Melâhat arabaya biniyordu. Cevdet B. birden, kızının yanma sokuldu. ve kulağına şu kelime- leri söyledi — Yavrum, sakın boş bulunup da, efendimize eski ismini söyleme! Sonra mahvolduğun gündür.... Araba - Beşiktaş - caddesinden sür'atle ilerilemeğe başladı. Abdülhamit ile başbaşa! Melâhat ufak bir. koltuğa otormuştu . Padişah karyolanın kenarında ayakta duruyordu. Burası Sultan yıldız sarayındaki yatak CASUS MEKTEBi. sergüzeştleri için, bu — hadiseden halk ne kadar müteessir ise, zabıt arkadaşlar da o derece meyusturlar . — Reis — hazretleri, Alman » milleti kendi toprağına biyanet edecek bir asker doğur- mamıştır. Veller kendi masumiye- tini kendi kanı ile ispat etmiş ingiliz intihabatı | Kadın müntehipler erkeklerden 2 milyon 250 bin fazla İagilterede 21 yaşından 25 ya- şına kadar bütün genç kadınlara hakkı iütihap verildiğinden, umu- dola- mi intihabatın yaklaşması yısile ü de tadilât icra olunmuştur. tadilâtin netayici şimdi ilân edil- | miştir. Alman kat'i neticeye göre kadın müntehiplerin yekünu erkek müntehiplerden — 2,250,000 - kişi fazladır. Kadınlar ile erkekler arasında farkın nisbeti yüzde 85 dir. Londra - dairei intihabiyesinde kacın müntehipler - erkeklerden 500,000 kişi fazladır. Vaktile erkek müntehipler ka- dınlara faik idi. Fakat genç kadır- lara rey hakkı verilmesiyle müsa- vat bozulmuştur. Bir çok şehirlerde erkeklere faik bulunuyor. kadınlar şaşırmadan cevap veriyordu. — Kaç yaşındasın yavrum? efendimiz! — Seni şimdiye kadar pede- rinin yanında hiç görmemiştim... — Gece “yatısı — mektebinde — Evet efendimiz, yeni bitirdim de pederimin yanına geldim. — O koltukta rahatsız. oldun zannederim.. — Hayır efendimiz, çok rahatıml!| — Hele, hele.. Şöyle yamacıma gel bakayım! | Sultan Hamit bu esnada, kar- yolanın ayak ucunda duran bir şezlonga oturmuştu. Melâhat da ufak koltuktan kalkarak Padişa- hın arzusu üzerine yanına gitti. — Otur bakayım, otur! Kork- mal Sizi rahatsız ederim diye korkuyorum efendimiz! — Ben mi? İnsan hiç melek- lerle yan yana ve başbaşa otu- rur da rahatsız olur mu? — Hele şu çarşafını çıkar bakayım... — görüyorsun ki hava çok sıcak... seni böyle kapalı gördükce, —senden ziyade ben terliyorum. Haydi bakayım, (Mabadi var) — Pek âlâ.. verdiğiniz izahatla heyetimiz kâfi derecede tenevvür öatir. gid sevinç eseri vardı. Koridorda sabırsızlıkla kendi- | sini bekliyen Madam Hüzbeg, | Alman zabitinin gözlerinden okı nan bu gizli sezmişt Yavaşça: — Ne oldu? Diye sordu. sevinci kahraman bir askerdir.. * Onu affediniz! , dimege bile dilim varmıyor.. Çünkü —affedilecek bir cürüm | işlememiştir. Onun Fransız hudu- dıındı yaptığı fedakârlıklar, yüz ve mağlubiyetten kurtarmıştır... Alman ordusunu esaret | Hartman genç kadının koluna girerek: — Merak etme, dedi hey'eti hâkime, Vellerin masumiyetinc — On sekizine yeni ” bastım, | 1- Tesirli ilâç Bir adamın karısı, başına mu- allat olmuş; ille, entari yapmak için para vermesini — istiyordu. Adam para vermiyor; kadın da kemidiğetdı, Geik 0 elşeni, eve döndüğü zaman, baktı ki, hatunda surat bir kârış ! — Nen var? — Fena haldö karmım âğriyorl — Dur. sana bir ilâç vereyim, hiç bir şeyciğin kalmaz! Adam, e söyliyerek, bir koydu. — Al bakalım, şunu yutl! dedi. Kadın, önce somurturken, şimdi, ansızın neş'elendi. Gayetle şen bir tebessümle, ilâcı aldı. — Karnının ağrısı ne âlemde? — Geçti çok şükür, nocacığım. — Eh, öyleyse, ilâç tepsisini ver baklım. 2 — Hediye İki memur, hastalanan amirle- rini ziyarete — gittiler. İçlerinden biri, bir kese kağıt yemiş götürdü. | Lâkin, yemişler kötü şeylerdi. Binacnaleyh, bunları hastaya ve- rirken: — Vallahi size karşı maheubum amma, kusura bakmayın! dedi. Öteki memur da tekrarladı. amma kusura bakmayın. Dışarı çıktıkları zaman, bi memurun yüzünde hiddet ali metleri görünüyor: — Behey adam ! - diyerek, ar- kadaşına / çıkıştı . - Benim. söyle- ci diklerimi — aynen — tekrarlama; utanmıyıyor musun? Amirimiz hediyeyi — müştereken — getirdik sanacak ! İkinci memur, arifane, cevap verdi — İnsaf yahu! Sen, hediye getirdiğin halde “mahçup,, düşer- sin, “ kusuruna bakılmamasını rica edersin de, ben, hedi, mediğimden “mahçup,, düştüğümü söyler ve af dilersem çok mu? 3 — Dilenci Senenin son günü, Japonyada, bütün borçların tesviye olundu; nu başka bir fıkramızda da söy- lemiştik. Gene böyle yıl sonu idi. Dilenci ile karısı, köprünün altına girmiş yatıyorlardı. O e: da, ellerinde fenerler, bütün alacaklılar, bir taraftan bir tarafa geçiyorlar; borçlularının peşinden gidiyorlardı Dileni karısı: — Ne iyil Bizim böyle bir kay- gumuz yok | Yattığımız yerde, mek için istical ediyorlar Bu esnada bir nöbetci, kadının — yanına — sokuldü kulağına üfler gibi, yavaşca şu altı kelimeyi söyledi : — Bu akşam Kolonel Ştankl sizi kulüpte bekliyecek! genç H Yeni başlayan bir aşk macerat Binbaşı Vellerin yattığı hasta- haneye geldikleri zaman, Hartman arkadaşının kurtulacağını kendi- sine tepşir ederek ayrılmış.. Ve Vellerle — nişanlısı — hastahanede başbaşa kalmışlardı. Bu esnade hapishane müdürü hastahaneye gelerek, Vellere iyi kanaat getir. Bir az ilerilemişlerdi, — kışlanın | bastahanesine gidip Velleri gör bakılmasını hasta bakıcılara ten- bih etmişti. Bu , onun i yakında kurtulacağı ümidini uyan- beşibiryerdeliğin Üstüne bir hap | — Vallahi size karşı mahçubum | ( dJapon tuhaflıkları rahat rahat yatıyoruz! dedi- Kocası cevap verdi: — Bu rahatı benim sayemde bulduğunu unutma! 4 — Kurbağa Adamın biri, bir torba dolusu altın aşırdı; ve bu altınları dere kenarında bir ağaç kovuğuna sak- ladı. Kovuğu taşla kapaltı; ka- parken di —Afsun, afsun, afsunl - dedi Ey hazineml Şayet seni burada biri görecek olursa, sakın ha, 'onun gözüne torba şeklinde, gö- rünmel Kurbağa şeklinde görün! Ve, çekildi gitti. Adamın bütün bu hareketlerini bir çoban görmüş ve söyledikle- rini dinlemişti. Kovuktan torbayı aşırdı; ve torbanın yerine koskocaman bir kurbağa koydu. Akşam üstü, adamın, definesini göreceği gelmişti. Derenin kena- rındaki ağaç kovuğunu bir de açtı ki, ne görsün? koskocaman bir kurbağa ! — Aman! -diye şaşaladı- Beni yabancı sanma! Ben, senin - sahi- binin, ayol. Bu sırada, kurbağa, serbest kaldığını — hisederek, — sıçradığı gibi, kendini dereye attı. Adam da can havlile arka- sından. Fakat, çıkan gürültü üze- rine, dere kenarında, ne kadar mini mini kurbağalar — varsa, hepsi patır patır suya döküldüler! Adam, teessürle kafasını yum- rukladı : — Eyvah! kesenin ağzı çözüldül paralarım. saçıldı. izmirde ekmek fiatı İzmire — Amerikan — bandıralı (August Leon Hardt) vapuru ile 4000 ton Amerikan buğdayı gel- miştir. 4000 ton, yani 4 milyon kilo buğdayın gelmesi ekmek fiatleri- 'nin yükselmemesini temin edeceği gibi fiatlerin tenezzülüne yaraması da ihtimal dahilindedir. & Ticaret ve Sanayi odasından: Karl Hekel isminde bir mütehas- sıs İstambulda Aalâtı ziraiye ve değirmen makineleri ve dökme demir sobalar V.S. imali için bir (çelik ve demir dökümhanesi) te- sisi hakkında teklifatta buluntmak- tadır. 800 metro murabbar vüsatinde bir arsa ve 25000 liralık sermaye ile bu işe iştirak edebileck bir Türk meteşebbisarıyor. Alâkadar- ların - İstanbul - Ticaret ” odasına müracaatları. anaatını değiştirmemiş olsaydı hastahaneye bu haberi göndermiyeceği şüphe- Madam Hüzberg erkânı harbiye isinin evrak çantasını çaldığı ve Parise gönderdiği günden beri çok asabi olmuştu. Bu cesareti, şimdiye kadar casuslukla iştihar eden hiç bir kimse gösterememişt Umumi taarruz esnasında Fransız- ların eline geçen bu mühim esrar çantası ” Almanları şaşırtmış ve Alman-Fransız cephesinde sekiz fırkanın perişaniyetine sebebiyet Madam Hüzberg, bu n ettiği vazifesini temamen Umumi e n cephe- sinde daha vazih bir şekil almağa artık, firar çaresini (Mabadi var)