|işleyen vapurlar ilişti .. Ta kav İmedim ve ecnebi Dün sabah erkenden kalktım, krkenden “matbaaya geldim. Bal- onun önündeki masama oturdum. ğ tarafım boştu. Boğazin suları, li tepeleri, gök yözü gözlerimin Gnündeydi. Her gün aynı yerde oturduğum halde, bunları göre- İmediğimi düşündüm ve hatırıma Va-Nü geldi. Anladımki bu kevimli arkadaş sağımda oturduğu için manzarayı kapatıyor. Dun he- İYa ©o artık solda” otursun, yar but da bana gölge etmesin, başka ihsan istemiyorum... tatlı sözleri ler yüzünden mi Söz sözü açtığı gibi, manzara da, — insanın — gözler önüne manzaralar açıyor... — Limanı gördüm, batırma —Hamdi bey efendi geldi. Ve dedim ki, artık Timanın fırtıma devri geçti, sular dürgün , etraf süt liman; Liman sirketi umumi müdüri artık rahat edebilir. Sonra gözlerime yakın iskelelere lara kadar boğazı, İzmit körfezine manzara vapurlarına bakamadim ... Marsilyanın yolunu tmağa, vaktim yoktu... Yüksek bir pencere ve balkon-) yalnız denizi seyretmenin pir i daha var. İnsan pis cadde, bozuk yol görmüyor da , Şehre- manetini batırlamıyoı Balkonun önüne oturup, güneş altında pırıldayan boğazın suları- mu, güneş altında tertemiz ışıldayan | Sişli sırtların gördüğüm zaman bahara bir neşide yazmak Fikrile kalemi elime aldım... Fakat bu İneye yarardı... Benim yazacağım yazıyı okuyacağınıza, kırlara çı gezin, vapura binip dolaşın, sek bir yerden baharı seyredir Baharin gözlerinize, kalbinize ve- receği zevki, kalemimin vereme- yeceğine eminim. Buna emin*o- duktan sönra, bahara dair nasıl (yazı yazayım “istiyörsunuz? Selâmi İzzet | Mektubunu Galafadan postaya “atan Hantmefendiye: Feridun |— Hikmet Bey kardeşimizin ismi | Hikmet Feridundur. İltifatınıza 'da teşekkürler. idam edilirken ” . Meşhur Danton, cellada: — Kestikten sonra başımı mil- lete göster, değer, demiş. Bir idam mahkâmu , sahpânin i muayeneden sonra mırıldan- ipi İlaç çok acı ama, yetmiş iki derde kati deva! İpi adamın boynuna geçirmişler. Soğuk kanlılıkla elini uzatmış. — Nabzima bakın - heyecanlı ( mıyım! diye sormuş. Aşina İ—.A. hanım — O selüm verdiğin kadın kimdi? B. hanım — Necla. | A, hanım — Tanışır mısınız? B. hanım — Tabii, dün beraber Onu z mi çekiştirdik! Cesaret Bir adam, arkadaşlarından bi- | rine başından geçen felâketleri | anlatti sonra sordu; — Sen benim yerimde olsaydın ne yapardın? — Ölürdüm. azizim. — Ben daha. Fecini Yaşadım! yaptım: Otomoöbilde İki hanim efendi konuşuyorlar: — -.x Baktım , kadın. erkekle senli benli konuşuyor... O zaman şüphelendim ve adama aşık oldu ğunu anladım... Biraz sonra hanim efendi şoföre hitap etti: — Sola sap, sağdakı apartıma- 'nın önünde dur ve bekle... Şoför gülümsedi: — Senli benli konuşuyorsunuz. Bana aşıksınız demekl... 'Yalan Karısı fevkalâde çirkin bir ka- dındi Bir gün odaya girince kanısı buldu ve çocuğa ters muamele etti. Yalnız kaldıkları zaman, kadın: — Canım dedi, ne kızıyorsun?. Bana: “Siz çok gözelsinizl, di- yyordu, bunda ne fenalık var?.. — Daha ne olsun?. Çocuğu yalan söylemeğe teşvik ediyor- sun. Sukut Bir gün dostlardan biri, merdi- venden inerken, basamaklardan birini görmedi, boşa bastı ve aşağıya kadar yuvarlandı... Hiç bir yeri incilmeyince, arkadaşlardan biri: — Allaha şükret dedi — Neden şükredeyim, benden ni genç bir çocukla baş başbaşa | bir basamağı esirkedi! | pel dumadım | yor. V olmasını istiyor. Üyım, kızımın istikpali için, | am. Gece yarısından çok sonra... Devriye gezen polis me- murları, bir kuyumcu dükkâ- (Hamnın kepenklerini kurcalayan iki hersizt yakalağıp merkere | götürür. Biri yaşlica, diğeri genç | ölan bü iki serseriyi istievap ederler. Iktiyar der Beni mazur görünüz efendim. Filvaki - hırsızlığa teşebbüs ettim amma, gffedil- meğe lâyikim.. Kızımı evlen- | diriyorum efendim. , Müstak- | iyi bir. aile çocuğu; kızımı da çok sevi- || Fakat kızımın bir kaç kaymetli elmasa sahip Ne yapa- iyi, hırsızlığa karar verdim. Bir iki yüzükle bilezik çalacak- Affımı istirham ede- Komiser — başını — salladı , sonra gente hitap etti: — Şimdi sen söyle baka. lum, sen kimsin? — Ben müstakpel dama: dım, efendim ! 'Tecessüs — Efendim... — Ufak bir hesabımıf vardı d —Ha.. Şu mesele !.. Peki ne istyorsunuz ?.. — On beş gündür gelip gidi- yor, pi ne vakıt verceğinizi anlamk istiyorum. — Sen ne mütecessis adamsın yahu 1... Sabaha kâdar gözünü yum- | mamıştı. — Bu çekilir şey değildi. Uy- kasazlukla perişan olacaktı... || Çaresi... ? Çaresi yoktu. Bir kere na- || sıl olsa uykusuz kalmış, ra- | hatsız olmuştu, Amma böyle oldu diye | kadere riza mı gösterecekti?.. Hayır, bunun çaresine bak- | malıydı. | Derkal aşağıya indi, apar- || atmanının altında oturan dok- turun muayenehanesine girdi: — Doktar bey, dün gece |, gözümü yummadım. — Nevrasteni olacak... Bu- nun için... | —— Hayır efendim, iş böyle | değil... Dün gece görümü yommadım, çünkü... . Çok kahve - içmiş- sinizdir... Size bir... ) —— Bendeniz kahva içmem. Uykusuz kalmamın sebebi. — Muayene “edeyim, larız. — Muayeneye hacet yok... Dün gece evinizde misafir | 'vardı, sabaha kadar piyano, | dans, grümofon, - şarkı, gü- rültü... beni uyutmadınız / an- 'Yüzlükler Bir köyde iki ihtiyara- rasgel> dim, biri ağlıyor, digeri çıkışı- yordu. Sordum: — Bu ihtiyar ne den ağlıyor? Diger ibtiyar cevap verdi: — Öğlumdur, bir. tokat attım onun için ağlıyor. — Neden tokat attın? — Büyük babasına karşı geldi.. Bizim meşhur musahkihimiz kri- tikos “H.. Ni bey, meşhür. ha- sislerdendir... Meteliği hesap etti- ği gibi, kimseye de metelik sektirmez. Bir gün fakir bir “tamdık” için iaane topluyorlardı. Her kesten parayı aldılar. Yalnız, İaaneyi toplayan “H.li, beyin verip ver- mediğinden şüpheli idi. Kendisine bir daha müracaat edince; “H...li,, bey: 25 kuruş verdim ya! dedi. — AHfedersiniz, verdiğinize inan- | dım fakat görmedim. Bunun üzerine Vâ-Nü atıldı: — Ben dedi gördüm ama, inan- madım! Para Cebinde metelik yoktu. Fakat karmı öyle açtıki, dayanamadı, lokantalardan / birine girdi, iyice karnını doyurduktan sonra, lokan- tanın sahibini çağırdı: — Hiç dükkânımıza gelip para- sız karın doyurana rasgeldiniz mi? — Hayır. /ğer rasgelirseniz ne yapar- sınız?. — Beline bir tekme vurur kapı dışarı ederim. Kalktı, şapkasını giydi sonra arkasını döndü, eğildi: — Öyleyse al paranıl dedi. ve Hakikat iğiteşb aej gel Bo leRe a0 A T L Kurtuluş 'Yan yana bir apartmanın Üst katına çıkıyorlardı. Birinin ağzı fena halde kokuyordu. Nefes aldıkça, öbürü burnunu tutuyordu. Üst kata geldikleri zaman, ağzı kokan zat: — Of, dedi, nefessiz kaldım. Öbürü gülümsedi. — Yanınızda bulunan daşlara ne mutlu! arka-