Silâhçının tedbiri Pariste karı koca arasında bir vak'a Fransada aldatılan karı ve ya kocanın, intikam almak için aldı yesi adet hükmüne girmiş gibidir. Geçen gün Pariste ir silâhçının - tetbiri sayesinde cinayetin önü alınmıştır: l Jan Pari isminde bir şölör bir [ kaç sene evel tanıdığı - Viktorin is evlenir. Seneler geçer Janın aşkı | da hafifler ve nihayet söne Kocasından şüphe etmeğe baş- l Jayan Viktorin, Jani” takip eder. Bir kaç gün sıraya kocasının aynı kadınla görüştüğünü görür. Bu ; halden fevkalâde mütessir olarak | kocasını ve kadını öldürmeğe ka- ı Tar verir, ve bir az ileride gördüğü | bir silâhçı dükkânına giderek bir revolver satın alır. Silâhçı fevkalâde müteheyyiç olan kadının halinden birini öl- dürmek için silâh aldığını anlar, sattığı revolvere boş fişekle dol- durur. Viktorin dükkândan — çıkar çıkmaz kocasının otomobili önüne gelmiş ve Jani yalnız görünce, görüştüğü kadının kim olduğunu sormuştur. Jan karsıyla alay etmiş ve kadının ismini söylememiştir . Viktorin bunun üzerine çantasından çıkardığı silâhi kocasına tevcih etmiş ve fişekler bitinceye kadar durma- dan — çekmiştir. Jan korkudan avazı çıktığı kadar bağırmış ve istimdat — etmiştir. . Viktorin ateş ettikten sonra helecandan düşüp bayılmıştır. Etrafdan yetişenler kadım hir — Ceczahaneye naklederek ayılttıktan — sonra karakola teslim etmişlerdir. » Jan fişeklerin boş olduğunu — Anlayınca silâhçıya giderek | — hayatını kurtardığından teşekkür 'etmiş, karakolda da karısına bir daha başka - kadınlarla - göruş- / miyeceğine yemin etmiştir. izmirde asılsız Havadisler w söyliyen bir kadın İzmirde asılsız. havadisler işaa ederek efkârı umumiyeyi teşviş »"r_; etmek istiyen bir kadın hakkında — Müddei umumilikce tahkikat ve — takibat yapılmakta idi. D Tahkikat bitmiş ve evrakı tal — kikiye Asliye ceza mahkemesine — werilmiştir. Bu kadın katil mad- — desinden maznun Komiser Mua- — vini Sabri efendinin zevcesi Na- hide banımdır. — Bir gün vapurda 'bazı sözler O işitti içvabında söylemiştir. F. Türk Ceza kanununun 262 inci — maddesi mucibince —muhakeme edilmesi müddeiumumilikçe talep - edilmiştir e Tefrika numerosu:29 — Seninki burada öldukça ce- saret edemem... — Adam sen de.... O benim avucumun içindedir. Eger başka mahzur yoksa, onu atlatmak işten bile değil — Zekâ 've maharetinden do- layı seni takdir ederim. Fakat otelde bir rezalet olur diye kor- kuyorum. — Canım, o beni nerden gö- recek? Zaten ! *ndisi bir az has- tadır. Ben istersem onu odasın- — gan bile çıkarmam. Bak, bu ak- şam da salona yalnız ben indim ve İsviçreli gazeteci Mr. Lover Afganistan hadisatı, bu mem- lekete dair Avrupada bir çok malümat neşrolunmasına — sebep olmuştur. Bu malümata nazaren - Ama- nullâhın vücüde getirmiş olduğu bir çok teceddüt arasında muhteşem bir abide de vardır. Bu abide 1919 senesinde vukubulup Efga- nistanın istiklalini temin eden Af- gan - İngiliz harbinde şehit olan Afgan mücahitlerinin tebiyi namı için bina edilmiştir. Fagman da yazlık saray civa- rına inşa olunan şehitler abidesi milli Afgan tarzı mimarisindedir. Baştan başa donanmış olduğu elektrik lambaları, geceler de Afganlırara / istiklâl kurbanl hatırlatıyor. Dört sütundan şekkil olan abidenin kaidesindeki büyük kitabede istiklâl harbinin tarihi yazılmıstır. Son zamanlarda ü ranlar çoğalmıştır. Fakat, Ame- rikada — Nebraska — hükümetinin paytahtı olan Amaha Şehrinde bir fabrika amelesinin zevcesi beş sene fasıla ile üçer çocuk doğurmuştur. Beş sene evel do- ğan kızlar büyümüşlerdir. Sevilla ve Peşte sergileri İspanyada Sevilla şehrinde bü- yük bir sergi açılacaktır. Bu ser- giye türk tacirlerinin de iştiraki ticaret odasından rica edilmiştir. oda bu davetten alâkadar tacirleri haberdar etmiştir. Sevilla sine şimdilik iki deri taciri iştir edecektir. Peştede açılacak sergi için de bazı türk tacirleri hazırlığa baş- lamışlardır. CASÜUS MEKTEBi Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri ile iki saat görüştüm. Ona bir az yalandan havadis olur, biterl — Peki.. yarın haber gönde- reyim, belki yarın gece yemekten sonra gelir. Fakat, sen onu gö- rürsen tanıyamazsın. O, köylü kıyafetine girerek — geliyor; ve aşada — hizmetcilerin — odasında yatıyor. — Ziyanı — yok.. olsa görüşürüm. — Yalmız, O gelsin, değil mi?! Otelci bu sözü söylerken başını salladı ve güldü. Ayrıldılar. veririm.. ben — nerde Vüzerayı — sabıkadan devletlü | ebhetlâ Mehmet Paşa bazretleri, gün geçtikçe umutuluyor; gün geçtikçe fakirleşiyordu 15 sene evel azledilmişti... İnfi- salini mütaakip, tam 10 sene, evet, tam 10 sene, yeniden sadrıâzam olacağına yüzde yüz emin bulunmuş; iyle maiyet konağını dolduran halkını savmamıştı, Varidatının eskiye nisbetle deve- de kulak derecesine gelmesine rağmen, debdebe ve alâyiş hâlâ © debdebe ve alâyişti. Bu sebepten, Mehmet — paşa bazretleri, açığını kapamak üzre, , çubuğunu, hanını, külbanını birer satmağa hamamını - birer mecbur kaldı. Tam 10 sene, ümidi kırılmak- sızın bekledi; tam 10 sene, sata sava yaşadı ve maiyetini yaşaltı. 10 uncu senenin sonlarına doğ- ru, konağı dolduran halk, her gün bir ay daha aç kalarak, her gün bir az daha sefalete düşmek yüzünden, bu hayatın ilelebet böyle süremiyeceğini — anladılar; ve, teker teker, ikişer üçer, ara- bayı başka tarafa çektiler. 100 bu kadar odalık koskoca konak paşanın sedaretten inizali- nin 1Sinci senesinde tamtakır ku- rubakı, eşya bile odada süm- mettedarik kırık dökük bazı eşya vardı. Bu iki odada devletlü ebhetlâ Mehmet Paha hazret- leriyle, sadık uşagı Ali oturuyordu. Fakat zinhar, zinhar, sanmayın ki, sadrıâzam paşa inkisarı hayale uğramak yüzünden debdebe ve tantanasından, ihtişam ve daratın- dan vaz geçmiş olsı Hayır! ne münasel Paşa hazretleri, bütün âdetle- rini, sadrtâzamlığı “Zamanında ol- duğu gibi muhafaza Meselâ, sabahliyin uyamıyorlardı.| Ve, mubarek ellerini biri birine vurup şaklattıktan soni — Mihriban kalfal - Mihriban kalfal- diye sesleniyorlardı Ali, içeriki odadan, sesini incel- terek: — Emredin aslancığım! Uyan- dıniz mit? .. Oh, oh, oh!.. Sabah şerifler bayırlı olsun! Sabahşerifler hayırlı olsunl.. - diyordu. Haydi, Mihriban - kalfa ! Kilerci ustaya ile çeşnıyrar ustaya öyle, kahvealtımı - hazırlasınlar, tepsici ustaya verip yollasınlar! — Baş üstüne! Bunun üzerine, Ali, derhal fır: lar, zeytin peynir, ne- bulduysa kötö bir teneke tepsiye doldura- rak paşanım önüne sürerdi. berg odasına gel- diği zaman yüzbaşı Veller hâlâ uyuyordu. Gasus, birbirini kandırmağa çalışıyordu Ertesi sabah, saat 9. Otelin bütün yolcuları birer ikişer sokağa çıkmağa başlamış- lardı. İstirahat — salonunda — İsviçreli gazeteci Mösyö Loverden başka kimse yoktu. M. Lover, aldığı söz üzerine Madam Hüzbergi bekli- yordu. Yüzbaşı Veller — hazırlanmıştı. Aynanın önünde boyunbağını dü- zeltirken: — Aman dikkat et yavruml. -dedi- O adam sakın benim zabit olduğumu anlamasın. — Hiç merak etme... Hattâ, bellilk Büyal sörlelır | lerimi oğsunl... — Baş üstüne efendimiz! (D seslenereki) - Gell — Tellâk (Derhal dışarı çıkıp tekrar içeri girer:) Geldim efendim... Ve, paşanın dizlerini, gene Ali oğardı. — Yetişir, tellâk başı.. Haydi sen de, esvapcı başıya haber ver, giyineceğim, elbisemi getirsin. — Baş üstünel (Seslenir) Gecell Esvapçı başı... Ali, paşa hazretlerini giydirirdi. — Esvapçı başıl.. Haydi, mü- 'nadi başıya söyle... Harem daire- sinden selâmlık dalresine çıkaca- ğımı ilân etsin! Ali, derhal seyirtir, kapı önünde, boş konağın - sofalarına - doğru baykırırdı: — Destur! Destur! Desturun ! Desturun! — Devletlü, — fahametlü paşa efendimiz hazretleri harem- den — selâmlığa çıkıyorlaaaaar ! Destur! Destur! Desturunl.. i, bunun üzerine, koltukçu başı olarak, paşanın koltuğuna ve, onu selâmlık odasına 'dü. Sonra, teşrifatçı olurdu: — Paşa hazretleril Kaptan paşa kulunuz ziyareti devletinize gelmiş. — Buyursun. Buyursun! / Ehlen ve sehlen! Kendisine bir. çubuk, bir kahve söylel — Kaptan paşaya bir çubuk getir, çubukçu başıl Sen de bir kahve getir, kahveci ba; Ali, bir. çubukla getirir, devletlânan eline sunardı. Sonra, sırayla haber verir — Nemse sefiri kulunuz geldil — Buyursun, buyursun! — Zaptiye nazırı kulunuz geldil — Buyursun, buyursun! — Bağdat valisi kulunuz geldil — Bauyursun, buyursunl — Rumeli Beylerbeyi kulunuz geldi! — Büyursun, buyursun! — Müfti efendi kulunuz geldi! — Buyursun, büyursun! — Fakir kılıklı bir adam geldi, maruzatı varmış. — Kapımın önünde beklesin, şimdi meşgulüm... Mahamı umur devletle meşgülüm. —Bir dul kadın, bir malül gazi, bir müşteki; bir mağdur, bir hasta bir ihtiyar, huzura * kabullerini istida ediyorlar. — Söyledik ya: mahamı umuru devletle meşgulüm!.. Kapının önün- de beklesin ler? Hem ben, Sarayı Hümayuna gideceğim! Rükâpçı ba- şıya haber verin, atımı hazırlasın! Ali, bunun üzerine, ahırakoşar- di dolabının beygiri iken, şimdi pek istersen sen de beninle hem fikir oll Adamı daha çabuk ve kolay tuzağa düşürürüz. — Hayır.. Bu işi yalnız sen idare et Ben erkeğim; belki şüphelenir. Hem o vakit vaziye- timiz müşkilleşir. Eğer bu adam, senin tahmin etttiğin gibi bir casus ise, onu cürmü meşhut balinde yakalama- miz Tâzımdır. — Nasıl arzu edersen... Benim böyle şeylere aklım ermez (1) Sen bana talimat verirsin, ona e hareket ederim. — Bu kadar tevazua lüzum yok sevgilimin! Bu hususta en mühim rolü sen oynayacaksın. Madam Hüzberg, fazla iltifattan boşlanan bir cahil kadın haleti rübiyesile ” kollarını kabarttı ve mışanlısının koluna girerek, istira- hat salonuna indiler. Eski saltanat devrinde bostan | Dünyanın en büyük gazometro- su (Hava gazı deposu) Şikagoda- dır. Burası hava gazi ile dolduğu zaman irtifa S0 metroyu bulur. Amerikalılar bir kuleyi andıran b depodan istifade yolunu aramışlar ve bunu tayyarelere yol göstermele için - kullanmağa — başlamışlardır. Gazo metronun kapagında Şikago tayare limanı ve limana ne kadar mesafe olduğu gösteriliyor . Transvalda Yumurta büyüklüğün- de bir elmas bulundu Bat Hap — elmas Transvalda madenlerinde tavük — yumurtası cesametinde bir elmas - bulun” muştur. Bu elmas şimdiye kadar bu, madende — bulunanların en füğüdür. Ağırlığı 282 krat- 'tır. Taşın rengi tam beyaz olmadığı için — Kimberley ek masçilarından — biri — tarafından 4,500 ingilize satın almmıştır. Eger elmas bembeyaz olsaymış, eknası bu taşa . 25000 ingilie vermeğe hazır olduğunu söylemiştir. ibtiyarlaması - yüzünden — satılığa çıkarılmazaış hayvanı koşardı. — Buyrun, paşa hazretleri. Ve, bürdebdebe ömür H&tlen slır:rdı. Bir sabah, paşa, rükâp alayı esnasında, * Destur | Destur ! ,, nidalariyle beygirin yanına kadar geldi. Atına binmek istedi. Bir de baktı ki, üzenginin biri düşüp kaybol muş. Derhal, kaşlarını çattı, Aliyer — Ulan, Rükapçı başı! - diye haykırd-, Ben seni, kapımda ne diye besliyorum? Hani bu atın üzengisi? Neye buna sahip olma- dın. Çabuk bul şunu! Alinin, artık, bıçak kemiğine dayanmıştı. Ellerini - oğuşturarak ! Bu kalaba- lıkta nereden bulayım Nükili: (Hatice Süreyya) Saat 10 u vuruyordu. İsviçreli gazeteci ile dost o muşlardı. Bir saattenberi şuradan buradan konuşarak nihayet harp fecaatleri mevzuu bahsedilmeğe başlanmıştı. Yüzbaşı Veller kaşlarını çatarakr — Ah, rica ederim Mösyö Lo- ver! -dedi- Bana harpten Lahset- meyiniz... usandım. Harbi devam ettirenler - Dünyanım en — alçak adamlarıdır. M. Lover korktu: — Dostum, yavaş söyleyinizş hafiyenin — biri işidirse halimiz fenadir. — Niçip, yalan mı söyliyorum? — Susunuz! rica ederim susu- nuz. Çünki bu sözün ucu İmpera- tora kadar dokunur... malümya, barbin — devamını — istiyenlerden biri de Kayserdir. | Mabadi var |