SÖZ ARASINDA Bar Ama yük değil Hayır, cazbant çalınan, dans edilen, gülüp eylenilen — yerden bahsediyorum. Bar, hiç şuphe yok ki, hilkatten kuvetli bir hilkat, âlemin içinde “yaşayan başka bir ölemdir. Hilkatten — kuvetlidir. Çunki mehtap tanımıyor, sahil bilmiyor, gıldızları inkâr ediyor, tabiatın güzel manzarası yoktur, diyor: 've hilkate şirk koşarak, ampul- lardan nur. elektrikten mehlap, abajurdan renk, ve boyadan man- zaralar yaratıyor. Bar âlemin içinde başka bir ölemdir. Çünki ora - sakinleri, deniz kenarında, mehtap altında Banyo yapıyoruz vehmine düşüp, boncuklu, pullu, ipekli mayolar- da... ayakta yüzüyorlar... Orada para, kumar masasındaki Fiş gibidir. Kıymeti fecirde an- daşılır. Oradaki dostluk kantar- ladır, ta fecre kadar sürer. Orada iffet, en sanem — vucut- darın karşısında, bir mabude gibi kalır ve şekvet, bütün maddili- ğine rağmen, batıl bir itikatla, du mabudenin önünde secdeye varır, Aşk bir mala olar, gönül bir sermaye, ve ta fecre kadar, cinnet ——zernnet olur, ve cennet hakikat. — Huriye tmamrteezetmamı-inene, lır.Ve zenci, bir cehennem zaba- nisi değil, cennet bahçelerinin neyzeni hissini verir... Fakat tanyeri ağarırken, anlar- sınız ki, Afrika çöllerinin evlât- darı size saksafon değil, yuf Borusu çalıyorlar... Bar; dımağa, idrake, yüklenen ağırlıktır. Selâmi İzzet beyne Hanım — yukardan sesleni Orada ne durüp bağırıyosun, anahtar cebinde değil mi? Aşağıdaki sarhoş kocası: — Anahtar cebimde ama, aşağıya bir kaç tane anahtar deliği at... aNKU NlNununu aa Yedi yaşında bir çocuk tanıdım, ze- Söz bir koca kıyordu. aralık karı muhabbetine ( kal edince anlattı — Amnem sabah- darı babamla be- raber kahvaltı eder- ken daima bir mak- sat gözetir. Eğer sadece : “Bonjur canım ; derse gece tiyat- TO) itmek iste- diği anlaşılır. Eğer üstelik: “ ... Bu ge- ce rahat uyudun mu?,, diye sorarsa, ya, şapkaya, yahut 'ta terliğe ihtiyacı vardır. Ama baba- mın yüzüne dikkatle bakıp : 'ei sex Bi M Beell.” yorsun , derse me- selemühimdir. Ark- asından kürk man- — — Benim bayatım uzm bir romandır... to ister. — Malüm, her sahifsi de damgalı! aNNANNNNAAANNIRUTUNANANENANN NNUN a anNANdAmNN GUaa dNYKT AM Kafiyeleri başta maazume ! Yıldızlarla ufka sarkan berrak dündüz bir gece Saatlerce nasıl koşmak arzusunu verirse, Senelerle mesafeler arkasına atılmak, Fırlatılmak ihtiyacı, içimizde uyandı. İstedik ki rengi biraz başkalaşsın göklerin. Serin pınar başlarında, dinleyelim bülbülü. Ayşe örgülü saçını bağlıyalım. Ağlayahm acısıla, gürbet dolu haların. Ümamanların alnımıza vursun tuzle suları.. gil Gülbedenli kadınların dudaklarmın rengi İstedik ki almımızın ateşile sararsıı. Varsın yıllar yuvarlansın bir birini üstüne. Bize bütün bütüne baş döndürücl gö En kokulu şurupları bir yudumda içelim! Geçelim şen, gürültülü, aydınlıklı yerlerden. Bize meçhul kederlerden haber versin musi İstedik ki dünyaya bir yemi tali vadeden Maden yözlü insanlara doysun birız gözümüz. Yıldızlarla ufka sarkan berrak, dimdüz bir gece Saatlerce nasıl koşmak arzusunu verirse. Senelerle mesafeler arkasına atılmak, Fırlatılmak ihtiyacı içimizde uyandı. Şair Llça.liııa,i Küçük hanım fakir birini se- viyor. Annesine diyorki: — Onunla evleneyim, bir ta- 'van arasında yaşamağa razıyım. Annesi kızıyor: Bu kadar alça- | lacağını tasavvur etmezdim! Tabiat sahibi Hizmetciyi — yeni — tutmuşlardı. Genç, güzel, açık göz bir kızdı Terbiyeli " görünüyordu. Üstü başı da temiz ve şıktı. Hanım efendi dedi — Bak kızım, evelki hizmetci- den çok memnundum. Fakat ben yokken elbiselerimi giyip sokağa çıkıyordu. Bunun için izin verdim. Sen böyle şey yapmazsın değil mi? Hizmetci biraz dpşünüp cevap verdi Tevil — Oğlum neden saçlarını ta- ramıyorsun? — Tarağım yok efendim. — Babana söyle alsın. — O zaman saçlarımı tarama- Tıyım | 4 — Bir kere elbiselerinizi göre-- » “kule-Sirkeci Mesleki yazı Geçen gün elime fi tarihinden kalma arap harfleri ile basılmış. eski bir. Şehremaneti mecması geçti.. Şöyle bir karıştıracek | oldum... ilk sahifede kas kaca- man bir serlavha: Kadın eli nasıl öpülür? ikinci sahifede bir tane daha: ©Bu senenin çay tuvaletleri.. Üçüncü sahifede varan üç: Aristonun - siyaseti Dördüncü sahifede varan dört: 10 saat dans eden kadın.. Beşinci sahifede varan beş: Ruhi hastalıklar.. Koskocaman mecmua ta sonu. na kadar bu gibi yazılarla dol- muştu.. Mecmuanın en — son sahifesinde de küçücük, mini mini bir istatistik: Bu ay ne kadar et yedik? y işte şehire ait yeğane yazı Ti Köprü memurları, zabıtai” bele- iye memurları bu yazıları oku- yup ta feyz alacaklar.. Bize ka- lırsa köprü memurlarına “kadın eli nasıl öpülür, yazısı yerine “köprüden geçenlere nasıl yam- rak atılır?, *Boks dersleri. fa- lan filân gibi yazılar lüzumdar. Öyleya Emanet — mecmuesınin daha mesleki bir mecmua olma- Sahi... Bu çok eski bir hikâyedir. Vaktile antikaçı Hasan ağa namile maruf hasis bir adam varmış. Dükkânını geç vakta kadar açık tutar, ve tezgâhın ündeki çok kaymetli altın bir idana mum dikip, dükkânı bu aşıkla aydınlatırmış. Bir gece yarısı zamanı içeriye üstü başı temiz pak biri girmiş , ve dikkatle altın şamdana baktık- tan sonra: KN D e y 03322 1 " —T 1 el yakağe ” GS DAE M Ş Ş Yedikuleden - Bayazla — 20 23 45 24 45 j Boyazıtlan * Yediktleye 215 z? CĞ Ydti “Kkuayir 140 ı — Hamamdan bir ses ,;eıı,ı.r'.' — Hatınma — geldi.. sokağa —— giderken aceleden çocuğu beşiğe yabıracağımae, banyoya yatırdım RMiazeret K Kız çirkin mi çirkin. yüzüne bakılır gibi değil.. Babası bir gencin omuzundan yakale çıkışır: ğ Küçük bey, kızımı daha | gece tanıdığınız halde ilân ae etmiş; üstelik birde dans ede> öpmüssünüz. Bunu ne deye tnız? X — Affedersiniz efendim, & — pek aydınlk değildi. Küçük har efendinin yüzünü pek iyi görer 0 — İmkânı olmaz. Ben buradan biç ayrılmam ki. — Bundan ne çikar. Biri geç vakit dükkâna gelse mumu şöyle üflese, karanlıktan bilistifade şam- danı alıp götürür. Ve adam bunu söylerken mup mu üflemiş, dükkâün — karanlık olmuş. Hasan ağa: — Sahi, demiş, ben bunu dik | şüumemiştim.