hüvallahi ahat... Allahüs- İSTANBUL EYLENİYOR! (Bektaşi Amman efendim, am- ızıım' İstanbul gençleri ne eyleniyor, ne eyleniyor. chmn zevkten mestola- caklar Yıl başı gecesini teylen- ceyle» geçiren bazı deli- kanlılar 1 biliyorum. Bun- lardan kimi Topkapıda, kinü KadıKöyünde Yel Değirmeninde oturur.Kâ- nunuevelin 31 inde, bu gençler, çalıştıkları irelerin muhasebecilerini, -bir kaç saat dalkavuk- lak ettik. fese koydular; beşer lira avans aldılar . Lâkin , adam başına beş lira kâ- fi mi ya? Gençler, evde ninelerine de yalvarıp ya- | kardı; nineleri, aylık alın- ca mutlâka iade etmek şartıyle, onlara, cenaze paralarından borç verdi. Bunun üzerine, gençler, birer liraya birer ismo- kin kiraladılar; ve, yıl başı gecesini Beyoğlunun barlarından birinde ge- çirerek birer kadeh ıçkı içtiler. Fakat, ne büyük bir korku, ne büyük bir takayyütle... Öyle ya: lis- tede, ıçkııım fıalını dik- katle okumalarına rağ- men, garson, ceplerinde- ki paradan daha (fazla bir hesap gösterirse? Ya, kolları bir bardağa filân deyer de bardak kırılırsa? Ya, dansettikleri kadın- lardan biri balta olur da masalarına oturup kon- somasyon yapmıya kalkı- şırsa?... Aman yarabbi ... Sen muhafaza et... Genç- lerin korktuklarını sen başlarına getirme... «Kul- da- İ şonra, - ka- Fıkı samet... a81 ) Lemyelit velem yület... Velem yekünlehu küfven ahat ...» Ne korktukları çıkmadı .. Paraları kâfi geldi. Son lirasına kadar vererek, sabaha karşı, Topkapıda oturanlar, yaya olarak, tabana kuvvet, çamurda yola düzeldi. Kadı Köyün- de oturanlar ise, ]xoplu altındaki Arnavudun pi- yazcı dükkânında ilk va- puru bekledi. Gençler, ertesi gün, işlerine git- mek mecburiyetindeydi- ler. Geç kaldılar. Kıstel- yevme uğradılar. uyuyamadıkları için bo- ğaz ağrısına ve öksürüğe yakalandılar. Gördünüz ya İstanbulun nasıl eylendiğini?!. Am- man efendim amman!... Ne keyf !! Ne zevkl! Aklımıza bu münase- betle aşağıkı fıkra geldi: Bektaşinin biri, her na- sılsa vaaz esnasında ca- miye girmiş. Bunu far- keden vâız, bektaşiyi ta- riki hakka — getirmek maksadıyle, — kurnazlık gösterip sözü çevirmii: rete intikal ettirmişi: — Ey cemaat! -der Yarın Aahrette Hazreti Ali, müminlere, cennette, kendi eliyle kevser şarabı sunacaktır. Fakat, Haz- resini Alinin elinden kevser rabı içmek için, zinhar dünyada müsküratın kat- rasını ağzınıza koymayın! Zinhar güzellere bakma- yınl Zinhar ibadetten ba- şınızı kaldırmayın ! Zin- RE illet mektepleri kıraat şütuny Turşucü kimdi Hoca bir zaman tuür- şuculuğa başlamış! Bir turşucunun mer- kebini turşularle satın almıştı. Eğek alışık olduğu için, turşu alan evle- rin önüne geldikçe ve eşyasını | beraber | | anırmğa başlarmiş... Hoca: - Turşu., Diye haykirmağa başlayacağı sırada böyle anırmasından, Hocanın hevesi kar- nında kalırmış. Gene bir gün, kala- balık bir mahallede, Hoca, hazırlanarak yüksek sesle « Âlâ turşular! Diye bağıracağı sırada, eşek, daha evel zırlamağa baş- layınca, Hoca, artik tahammül edemeye- rek, eşeğe der - Bana baksan a, arkadaş! Turşuyu sen mi satacaksın, yoksa ben mi? har çalgı çalmayın! Zin- har haccı fevtetmeyin! Bektaşi, bir tas kevser şarabı içmek için bu ka- dar kayt ve şart olduğu- nu görünce, yerinden kal- karak : Ey Ali! öyleyse, bu kevser şarabını - kendin doldur, kendin iç ! - demiş. İstanbul halkıda, bir bardak içki içmek için bu kadar belâya nasıl katalanıyor; neden bek- taşi gibi « Ey bar sahibi! kendin doldur kendin iç!» demiyor ? - şaşıyoruz. (Va-Na) ? | bütün hayatını bu ilme vakfetmiş; Hayrullah efendi tahassısıdır. Yani, bir adamın yüzüne bir kere baktı mıydı, onun ne ahlâkta olduğunu derhal anlar. hattâ, ilmi bir de eser yazmıştır. Öbür ilmi - sima- cılardan ayrı olarak, Hayrullah efendinin müdalaa cttiği fikir | şudurl | Kafası kel, gözleri şaşı ve çipil, doğru fırlak, — yü: gırtlağı çıkık, — bacakları | mukavves adamlardan hayır gek mez. bunlar, pek fena kalplidirler. Hayrullah efendi, vazettiği bu kaideyi, hayattan misallerle tersin ve tespit için, diyar diyar dolaş- mağa başladı. Rasladığı bütün - insanların ilk önce zevahirini,sonra bevatnın not | defterine kaydediyordu. Şimdiye kadar elde ettiği netice şuydu: Eserinde hangi — tarifteki insanlar hakkında ne dediyse, ta- mamiyle doğru çıkmıştı. Nihayet, bir gün, yolu küçük bir kasabaya düştü. Garip garip, kahvehanelerden birine girdi. Bir köşeye çekilip büzüldü. Etrafa göz attı ki birde 'ne görsün? Vayl tam karşısında, şaşı, çipil, dişlek, çopur, gırtlağı fırlak, bacakları çatal bir. adam oturmuyor mu? bu adam, Hayrullah efendinin, | “fena” diye tasnif ettiği insanlar arasında da, belki, en fenaydı. Artık bundan can sağlığı!. | Hayrullah efendi, bu enteresan tiple derhal münasebete girişmeye, onun Fenalıklarını zapt ve tespil | ctmeye karar verdi | Kahveciye cıgara ısmarlamak | maksadıyle, cebinden para cüz- danını çıkardı. Fakat, sanki yanlışlıkla yapmış gibi, cebinden bir lirayı “ fena adamda , önüne düşürdi Sonra, arkasını döndü. Adama, parayı çalması için fırsat braktı. simaya dair, dişleri -öne çopur, Lâkin, hayret! Hayrullah efen- dinin omuzuna bir el dokundu. — Paranız düştü, efendim. Allah Allah! bu sözleri söyliyen mahut adam... Nazik bir tebes- sümle gülümsiyor. Hayrullah efendi, “bu iş nasıl | böyle oldu acaba?, diye etrafına | bakındı. Acaba, biri görmüştü de, *fena adam,, fenalığını belli etme- mek için mi iranın düştüğünü haber vermişti?.. Hayrullah efendi, etrafına bakındı. hayır! kendile- rini gören kimse yok.. O halde? O halde?. “Fena adam,, niçin böyle, mül tefit mültefit gülümsüyor ? Ni | Hayrullah efendiye: — Zatiniz kasabamızın yabancı- z galiba?..-, diyor. bin halinden atilarım. | gürbet çektimn... bu ge kirhaneye götüreceğim — Aman efendim... — harr, oln ban köşelerinde brakır laka fakirhaneye gidec Kahveden birlikte çı Hayrullah — efendi, y iyor : Parah olduğumu beni soymaya götürüye Allah vere de bana ffr inşallah yere düşen pa vermesinin sebebi, b: telkin etmek; böylelikk takhaneye düşürmek iç şallah ! inşallah Fakat, tahmini doğr Zira, “fena adam,, , efendiyi hiç de batakh. bilâkis, & eve girdiler. Âlâ yeme döşekler, izzetüikarm, dü, hattâ, yatacağı esnar adam,,, hayrullah efen — Yolculukta — insar biter... Yarın kasabam kence hareket edeceke ki görüşemeyiz! Lâzım yerek, ona bir kaç lira Odada yalnız kald Hayrullah — efendi, & riyesinin alt üst olduğu rak intihara karar ver, 'ar çözdü; tavandaki hal ve kendini astı. Hamiş: - Hayrullah « saksllı çakır gözlü ve bir zatti. ilmi sima ki şöyle bir bent vardır: Top sakallı. çakır çalık kaşlı alanlar, 7 pek müdebbir. pek 1 kimselerdir. Rahat d. son nefeslerinin teslim CHatic Şakşak!, Berlin tiyatroları sa! bir veğ A d Tema - şagerler mu artistleri — alkışlamak zaman ellerini bir. biri yorulma —maları — için şakşak kullanmaktadır! Şakşak üzerinde o £ gram yazılıdır. Temaşagerler, — hem takip ediyorlar hem de alkışlamak istedikleri şağı sallıyorlar. Bu kolaylık'sayesinde temaşagerler bile şak makta olduklarından ti nunu alkış tufanı istilâ Kişeden her kes bilei şkşagım da alıyor. Tefrikanümerosu: 34 — Biliyorum. Fakat bizi, bir ölüm kasırgası gibi tehdit eden bu tayyarenin içinde sizin bulun: duğunüzu ne bileyim?i Klara, Vilsonun göğsüne başınt koydu. n z — Çok teşekkür ederim... beni ba canavarın elinden kurtardınız. — Meksikadaki — zenciden de kurtardığımı zannediyorum. — Nasıl.. — Mukavele yaptık... bir avuç dolar mükabilinde, bundan sonra sizinle meşgul olmuyacağına dair göz verdi. Klara bu haberden çok memmin olmakla beraber, sencinin -muvak- Kat ta olsa- zevc, <. )ğunu ögrendi- Bini tahmin ederek mahcup o! Masumane bir mazas'a Vi gözlerinin içine baktı, — Hayatimi / size Bu fedakârlığınızla beni iki büyük felâketten kurtarmış oluyorsunuz! İlk defa öpüştüler... Vüson, pilota emir verdi — Motörü işletiniz, yükselelim! Klara elile işaret ederek: — Nereye gideceğiz? Dedi, — Nev *Klara yüzünü buruşturdu. — Nevorka mı? - dedi - Oraya gitmesek olmaz me?... — Niçin...2 Zu etmiyorum da... — Fakat, siz pekâlâ biliyorsu- nuz ki, benim evim, fabrikalarım her şeyim oradadır. ee medyünüm. | — Çok vica ederim beni oraya götürmel — Neden korkuyorsun?.. — Pas- kaldan n evgili klaracım! Hiç düşün mme.. Paskal Nevyorktan gitmek — Fakat,tehlike bir değil.. Yarın te yakama yapışacak. Mister Cakla me kadar uğras- tığımı unultanuz ma? Polisten hiç korkmayınız! | Çünki doğruca benim evime gidecegiz.. — Polis aramaz mı? — Cak beni tanımadı ki... sizin benim evimde olduğunuzdan kim ve masıl haberdar olabilir? — Mütemadiyen sizin oturacak degilim yal evinizde yüzünü buruşturmak sırası Vil- sona gelmişti. — Bu fedakârlığımın mükalatını a görmiyecek mi — Ne gibi..21 — Her türlü tehlikeyi göre alarak sizi takiplen, csaretten ve ölümden kurlardımı. Benim gibi zenğin ve genç bir adam, bir Al- rika valışisine tercih etmekte kâlâ tereddüt mü ediyorsunuz? hakkımı yök mi? — Nedemek istiyorsunuz? — Erkeklerin aşkından emin lisin — boynuna ilk defa Klazayı yanak- larından ve dudaklarından öptü. Benim — sevgimden — emin degil misin? Ben ki, seni elde etmek için bütün teblikeyi göze alarak Meksikaya kadar geldim. Sevmeseydim kendimi böyle bir tehlikeli yolculuğa sevkeder miydim?| eĞ T bana Klara! seni seviyorum.. sensiz yaşı kân yoktur. Renir — Korkma.. olduğunu kimse bilmiyı — Şu balde ben Tor tinden kurtulup' senin e gireceğim? Vilson bu cevaptan b — Size tahakküm et vakit hatırımdan — geçr ölünceye kadar sizinle mak, sizinle yaşamak ix Beni ne ile temi ki, size söz verey — Namus ve şer — Fakat ihanetinizi — İmkânı yoktur.. hay Tizalâ z ait