Bir hafta içinde tam 7 idam cezası tesbit ettim Nihayet Erkelet dâvasına a- it dosya, başka bir mahkemeye gönderilmek suretile hasıraltı e- dildi. Dâvaya bakan ilk hâkim ise, Alman hücüm kıt'asına men sup birkaç genç tarafından Dah lem'de öldürüldü. Şimdi ağır bir. surette yaralanmış olan zavallı hâkimin karısı, bir hastahanede yatıyor. Kepler'in kanaatine gö- re, hastanın kurtulmasına im - kân yok. Erkelet, Münih'e kaçmış bulu nuyor. Madam Erkelet'e gelin- ce onun, yine tekrar eski müna- sebetlerine başladığı söyleniyor. Artık Goebbels, yeni bir aşk Makerasına atılıncaya — kadar, «Kızılbaşlağın sonsuz hazzına» kendisini serbestçe terkedebilir. Berlin, 1939: Himmler, Nazi partisine m halif olan Bâzı kimselerin, Ja - kolj Burk 'hardt'ın «Mektuplar» adlı eserini gizlice okuyup onu | kendi dostlarına tavsiye ettik- leri hususunda Hitler'in dikka- tini çekmiş, ve ona bu eserin toplatılıp toplatılmaması lâzım geldiğini sormuştu. Jakob «Mek tuplar» ında, dünyayı temelin - den Sarsarak, onu, — tamamile değiştirmeği gaye edinen bazı «korkunç tesviyecilerin». mem- leketin başına belâ kesildikle - rinden bahsediyordu. Adolf, e- sere bir göz attıktan sonra acı acı gülmüş ve şu mütaldâyı ile- riye sürmüştü — Eğer düşmanlarım, beni, bundan daha ağır ithamlar al- tında bulunduramıyacak — du- Tumda iseler, onlara acırım. Şüp he yok ki, Jakob, iddiasında hak hdır. Zira ben, gerçekten «kor- kunç bir tesviyeci» yim. Onun yanıldığı tek nokta, «tesviyecir tâbirini çoğul şeklinde kullan - miş olmasıdır. Halbu ki, dün - yayı alt üst edip, onu, baştan- başa değiştirecek olan yalnız be nim. Bu sebepten dolayı kitabı toplatmak şöyle dursun, kabil - se onun bir ikinci tab'ını bas - mak lâzımdır. Ben Jakob'un a- Bir ithamlarla dolu - sandığınız eserini, Nâsyonal — sasyalizm i- çin mükemmel bir propaganda vasıtası addediyorum. Hitler, bir müddet düşündük- ten sonra Himmler'e dönüp - şu ihtarda bulunmuştu: — Şurasını aslâ — aklınızdan çıkarmayınız ki, benim aleyhim de yazılan her eser, mutlâka zararlı değildir. Bu yüzden, bu nevi kitapları toplatmaktan si- zi menederim, ü Berlin, 1939: Himmler'in muavini Heydrich ile başbaşa verip, Hitler hak- kında üzün uzün konuştuk. Heydrich, Avusturya halkının Berlinden gelen emirlere müta- vaat etmek istemediğini, Bolon- ya'da -ise, <memnunsuz sınıfı- Din> azınlığı teşkil ettiğini söy- lüyordu. Yine o, son günlerde, Avusturya askerlerile Alman kuvvetleri arasında bazı hâdise- lerin başgösterdiğini, fakat bun ların derhal bastırıldığını iddia ediyor, şöyle diyordu: — Führer'e karşı yapılan sui kaste dair elde ettiğimiz bütün malümat, Avusturyalıların bu işte methaldar olduğunu gös - teriyor. Şimdi Kaltenbrunner, komployu teşkil edenleri ara- makla meşguldür. Heydriçh'e telâşla sordum: — Hitler'e karşı bir komplo mu kurulmuştu? — Evet maalesef... Yaptığı- mız bütün araştırmalar ise, bi- zi Kufstein, Viyana ve Neustadt Wienerg'e götürüyor. — Peki, Hitler'i öl. kalkan adamı, niz mi? Bu sual üzerine Heydrich'- irmeğe Imquıtıırıbıldır in çehresinde endişe verici bir Bölge belirmişti. Gözlerini meç- viren: Nâzım Kemal hul bir yere dikerek cevap ver- di: — İlk önce size şunu söyle - meliyim ki, biz, yakalamağa mu vaffak olduğumuz adamın, ger- çekten Bir câni olup olmadığını Bilmiyorduk. Saniyen o, bizim ahmak doktorlarımızın iddia et tikleri gibi, hiç de sağlam bir bünyeye sahip değildi ve elimiz de can verdi. Salisen bu adam, sadece cinayetin teknik teferrü atile meşgul olan bir zavallı i- di 1940 Berlin Haziran 1940: Şu anda birçok mes'eleleri da ha aydın bir şekilde anlamağa başladım. Stefan Zweig'in ya - sak edilen Marie - Antoinette adlı kitabını okuyorum. İşporta malı Yahudi edebiyatının — mü- kemmel bir nümunesi olan bu eseri, bana Madam A, verdi. O- nun, bu neviden daha bir çok kitapları var. Günün birinde — Gestaponun bunları ele. geçirmesi ihtimal - den uzak değildir. O zaman za vallı madam A, nın vay haline! Onu, darağacında sallandırmala rından korkuyorum. Son günlerde, İn; z bahçe - sinde, harbin bir çılgınlık eseri olduğu ve milyonlarca Alman gencinin, Fransa'da — öldüğünü Ğ kafasını yleyen bir adamın Bu adamın lanmıyorum., Zira bizzat Hit - ler bana Alman askerlerinin harp meydanında kendisini - al- kışladıklarını söyledi. Fakat a- caba dıvarlara yapıştırılan bu kâğıtlar neye? Thorak, rine - dikkatimi çekti ve ben bir gün bunları saydım: Bir hafta içinde tam «yedi idam» cezası tesbit ettim. Munih, Haziran 1940: Dün Berlin'den Münih'e uçak- la geldim. Şu anda Hitler Batı cephesindedir. Bana yazdığı bir mektupfa, savaşın sona ermek Üzere bulunduğunu, yakında be nim için mes'ut günlerin başla- yacağını müjdeliyor. Acaba o, bu sözlerle neyi kastediyor?. Hitler, Mayıs ayında da, bu - na benzer bir telmihte bulun - muş, cepheye — gitmeden önce bana. — Sen benim biricik kraliçem sin, demişti. Bu sabah gazetelere bir göz attım; batı cephesinde - sayısız zaferler kazandığımızdan bahse diyorlardı. Bizzat Hitler, bütün savaş plânlarını — hazırladığına göre, bundan gurur duymakta haklıdır. Polonya seferini ise General Fritsche tertip etmişti. Bu zavallı asker, kazandığı za- ferden dolayı yeter derecede al- kışlanmadığı için Varşovada kendini boş yere harcamıştı. Berlinde bulunduğum — sırada Goebbels'in bir gün bana şöyle dediğini hâtırlıyorum: — Alman generallerinin bur- nunu kırmak lâzım madam. Şu muhakkak ki, Führer, dünyanın en büyük kumandanıdır. Halbu ki, Alman Genelkurmaylığı o- nunla alay etmeğe kalkıyor. Ben Goebbels'in bu sözlerine inanmıyorum. O herhalde bun - ları, Hitlere nakledeceğimi sa - narak söylemiş olmalıdır. O, bi hassa Führer'i istihdaf ettiğini ileri sürdüğü sevimli çehreli Von Reichenau'ye karşı ateş Püskürüyor. Bana öyle geliyor. ki, bütün bu dedikodular, biz - zat bizim propaganda nazırımı- zın icad ettiği şeylerdir. Bu lâ kırtıları ” Hitler'e ulaştırmağa kalksam, eminim ki, o, hiddetin den sapsarı kesilecek.. Stefan Zweig'in «Marie - An- toinette» ini okuyup bitirdim. Bu eser, beni şahsen ziyadesile ilgilendiriyor. Bundan böyle XVI nci Louis hakkında daha fazla malümat elde etmeğe ça HABERLERİ Yeni Gümrük kanunu ve tatbikatı Gümrükler G. Müdürünün başkanlığındaki komisyon çalışmalarına devam ediyor ehrimizde bulunan Gümrük- ler Genel Müdürü Celâdet Barba- rosoğlu dün öğleden evvel Deniz- yolları Genel Müdürlüğüne git- Miş, gümrük antrepolarının du rumunu - inceliyen komisyonua toplantısına iştirük etmiştir. Ge- nel Müdür öğleden şonra Güm- rükler Başmüdürlüğünde meşgul olmuş ve müdürlerden gümrük faaliyeti etrafında izahat almış tır. Gümrükler Genel Müdürü Ce- lâdet Barbarosoğlu, kendisiyle konuşan bir muharririmizin su allerine aşağıdaki cevapları ver miştir — 11 Kasım 1949 tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni güm rük kanunu İstanbuldaki antrepo inhisarını elinde bulunduran D nizyolları işletmesi genel müdür- lüğü ile gümrüklere müşterek bazı vazifeler yüklemiştir. Bu vazifelerin cereyan şeklini tesbit etmek üzere Denizyolları ( sinin alâkalı şahsiyetleriyle mas etmeğe geldim. Yeni gün rük kanununuâ tatbiki için b>- nim reisliğim altında ve genel müdür muavini, gümrük şubesi müdürü, İstanbul gümrüğü müdürü ve iki müfet- tişten mürekkep bir komisyon toplanmıştır. Bu komisyon tal mmutnameleri hazırlamaktadır. İstanbulda bulunduğum müd- det zarfında burada bulunan gümrüklerde de bazı incelemeler yapacağım.» Çorum - faciası te kurbanlarıma yardım «Çorum> vapuru faciasında mutazarrır olanlara yardım yap- mak içta Denizyollarında teşel kül eden yardım komitesine şim- diye kadar 27 müracaat yapılmış tır. Bunlardan gerekli belgelerini tamamlıyan 3 kişiye yardım ya- pılmıştır. Ölü Lütfi Hoşgalın başka kimsesi olmadığı için sa- dece karısı Seher Hoşgal'a 1200 lira, can ve mal kurtaranlardan Ziya Belgaya 75 lira, hafif ya- ralılardan Hamza Aksuya da 100 lira ile yardımda bulunulmuştur. İdari tahkikat halen devam et- mektedir. Feridun Cemal Erkin Ankaradan geldi Vaşington büyük elçimiz Bay Ferudun Cemâl Erkin dün sâ- bah Ankaradan şehrimize gel- miştir. Anadoluyu fikren kalkındırma hareketi Anadoluvu fikren kalkındırma komitesinin Erzurum ve Diyar- bakırdaki faaliyetine iştirak ede cek olan 42 kişilik kafile yola çıkmıştır. Giden kafileden yal- Tız otuz kişi yüzde 95 tenzilât- tan istifade etmiş, geri kalanlar ksek okal talebesi oldukları için tam bilet alarak seyahate iştirâk etmişlerdir. Maarıf Şürası Önümüzdeki ay içinde toplana- cak olan Maarif Şürasına iştirâk etmek Üüzere İstanbul ilk tedi sat öğretmen ve müfettişleri a- dına, Eminönü Milli Eğitim Me- muru Adil Başkan ve Milli Eği- tim Müfettişi Fikret Özgönen namzet olarak seçilmişlerdir. Şüra toplantısında yalnız iki ilk okul öğretmeni ile iki mü- fettiş bulunacağı için her vi yetten gösterilen namzetler ara- YENİ SABAH y İ R o şirtanın yarıdan çoğu 6 gündüzkü küküneti ile geceki — gibi anlılığını hâtırlayanlar, belki de g nümüzün — Ramazan'ından o kad: evk almazlar. Fakat, bu tadıı nevverlerin çoğunluk tepkil eyledil ehli iman ile dopdoludur. — Goç miş günlerde gizli oruç — yiyenlere mukabil şimdi isteğile oruç tutan ar; hiç de azlık sayılamaz. Bu v la cam ve cemaate rağbet galır, halk; adetâ koşar, Kur'anın tilâvetinden dinlı ruhunü kapmağa ırlar. Aj i bir kaç zât' istisna edi mükaddes vazifeyi yükle | hayfisinin türl ç inin türlü — se.| ramadıkları da görül - bir güç meslektir. “Her el fitri, sonra da bunu | nizam altına li yeto ihtiyaç güsterir. Bilgi va teteb- bu, elzemdir. Medresede, mektepte bellemiş olduklarile iktifa eden bir vâiz; arka sarka yürümekle yok a- labileceğini uman gafile benzer. Haz reti Ali; — «Evlâdlarımızı istikbal i- in hazırlamalıyıs, Onlar; bizim yı şadığımız devirden başka zamanlar yaradılmışlardır.> der. Zama - nın ilerilediğini, asrın ve ziliniyetle rin değiştiğini anlamak istemeyip ki üç yüz yıl öncelerinin ihtiy rına göre yazılmış tozlu. kitaplar - dan, Dürretünn: kitaplarından at başkasına — müraca- etmeyonlerin mevizâlarından günün insanlarına faide bu gelemez. Cahiller; vâizm sözlerini masal gibi dinler, fakat münevverler iki ihti - mal karşısında tereddüte düşer <Acaba islâm; bu mudur, islâmın hakikati bunlar mıdır?> der, yahut, &bu geri kafalı vâiz; beynini bilgi güneşinin işıklarile aydınlatamamı; olduğuna hükmeyliyerek savuşur gi- Bunlara maydan vermemek- iste yen bir vâiz; bellediklerile kalmı mali, hiç olmazsa isl, her gün bir yenisi çık m dünyasında n mevâiz ki- Unesco'nun Başkan yardımcısi dün gitti Bir haftadanberi şehrimizde bulunan Unesco'nun başkan baş- yardımcısı Guy de la Charrie dün uçakla Parise müteveccihen memleketimizden ayrılmıştır. Şehrimize Pakâistalı bir doktor geldi Pakistanın meşhur - doktorla- fından Nasrettin Ahmet dün memleketimize gelmiştir. Pakis- tanlı doktor şehrimizde klinik çalışmalarında bulunacaktır. P. T.T. Genel müdürü stanbulda P. T. T. umum müdürü Hal- dün Sarhan dün sabahki ekspres le şehrimize gelmiştir. Umum mü dür telefon baş müdürlüğünde ve diğer P. T. T. şubelerinde tet kiklerde bulunmaktadır. Millet Partisine geçenler Milli Kalkınma Partisi Beyoğ. lu bucağında yapılan toplantı ne- ticesinde bu partiden istifa ede- tek Millet Partisine iltihak etti- Bimizi saygılarımızla arzederiz, Milli Kalkınma Partisi Beyoğlu Merkez Bucağı sabık başkanı Mehmet Dönendemir Benzinden yandılar Eyüpte Vezirtekke Çiftlik s0- kağında 15 numaralı evde oturan Emine Karatay-adında bir kadı ispirto ocağına benzin dökerek yakmak isterken ocak parlamış, Emine ile kardeşi Seher yanmığ- lardır. Her ikisi de ağır yaralı sında Ankarada bir seçim yap:- lışacağım, (Arkasmı var) lacaktır. halde Hastahancve kaldırılmış- lardır. BÜYUK AŞK ROMANI Yazan: SERVER BEDI — Hayır, — Sonra? — Dünyanın en güzel hayı ftanı yaşadıktan sonra en güzel ölümiyle öleceğiz. Vildan yine gülerek izah et- f — O kadar güzel bir ölüm ki, anlatsam, gimdi ölmek istersin. — Anlatmağa lüzum yok. Se- ninle beraber olunca, elbette zel. Fakat senden — bıkacağımı tahmin etmiyorum. — Ben de sana doyacağımı tahmin etmiyorum. Fakat sene- ler, seneler geçecek. Nihayet, tabil, insan bıkar. Ölümden be- ter bıkmak. değil mi? — Muhakkak. Öyleyse bura - dan, bir daha dönmemek Üzere çıkacağız. — Tabil. Yoksa bunun — bir Manifatura tüccarile karısının balayı seyahatinden farkı olur mu? — Peki, Selmin? - Selmin'e, tabil, bir servet birakacağım, Hem de - biliyor Zusun ki, o benim kızım de - ğur Nejad mırıldandı: — Biliyorum. — Nazire söyledi, değil mi? — Evet, — Eyvlenir Selmin, yahut ha- lasile oturur. Seni düşündüren kimse var mı? — Annem, babam yok, Ab- lam var. Daha uzak akrabala- Tım var, — Ablan! En çok düşündü - ren o mu? — Evet. O kadar değil. Onun la hep ayrı yaşadık. Ben Pa- riste veya burada. O burada ve ya İzmirde. Ortalama, senede bir ay birlikte yaşamış değiliz. Bir de ablam maddi kadındır. biraz. Senin tam zıddın. — Ah Nejad, bayılacaksın, Ayılacaksın. Ben sana hepsini anlatmıyorum, Bâzıları sır. Ya- gadıkça anlıyacaksın. Hep ora da kalacak değiliz, Dünyayı do- laşacağız, oraya geleceğiz. Yu - vamız olacak orası, Ve kırlan - giçlar gibi serbest, hür, hür, düh yanın bütün ufuklarını dolaşa- No. 45 cağız. Ne kadar, ne kadar ihti- yacım var bu hürriyete bilsen.. Kendi isteğimle — fakat, yalnız sana esir olacağım. Halayığın olacağım senin. Sen de benim kölem olacaksın. O kadar anla- gacağız ki, ben — istersem sen, sen istersen ben ölmeğe hazır olacağım — Güzel, — Hem sen inşaattan anlı - yorsun. Evi sen yapacaksın, Anlatacağım sana. Her odası bir âlem, Aşk odası var, aman ne harika, Hayâl odası var, şa şarsın anlatırsam. Okuma odası, Müzik odası var. Bir yatak oda sı var ki, bildiklerinden hiç bi- rine benzemiyor. Karyola falan yok. Yer baştanbaşa şilte ve yastık. İstediğin vaziyette yat- Mmak. düşün. Sonra bu odada daha neler. Ne ayna ve ışık ter- tibatı!., Bir de... Bir de en son ve en güzel oda, Bil bakayım?. Düşünme, Bulamazsın. En gü - zel oda: Ölüm odası, Bir hari - ka, Orada, birbirimize sarılarak, yavaş yavaş, bahar, müzik ve rüyalar içinde öleceğiz. O ka- dar güzel bir ölüm ki, yaşa - maktan bin kat güzel, Birer kadeh daha içtiler. Vil- dan Nejad'ın başını kendi göğ- Süne çekti ve gömdü. Anlatıyor- du — Hiç bir bağı ve korkusu ol- madan yaşamak.. - Tabiat ve hayâl âlemi içinde yaşamak... Niçin mümkün olmasın? Müm - kün bu... Hepsini -düşündüm ben... En ince noktalarına ka dar hesapladım, mümkün.. Gö- receksin. Nejad mırıldandı: — Mümkün... Şüphesiz... Ne güzel... Şimdi o kadar bu hayâl içindeyim: ki, Taksimdeki apar- tımana dönersem, herşey$yana çok âdi görünecek, Vildan, ru- hum. Nejad dudaklarını onun saç- ları, yüzü, göğsü üzerinde gez- diriyordu. Bir aralık doğruldu: — Fakat.. dedi, beni affet, yine korkaklığıma verme sakın. Başka dünyalara gidecek — ve bir daha buraya dönmeyecek olduktan sonra Zâfirle ne uğra- şacağız? Neden bu kadar güzel bir projenin başında... Vildan avucunu Nejad'ın ağ- zının üstüne kapatarak: — Yavrum, dedi, sana her geyi düşündüm, diyorum. Zâ- fir'i tanımıyorsun sen, Müthiş bir tilkidir o, Nereye gitsek bi- zi arar, bulur. Belki bulamaz.. li neşriyatını takip etmeli. Arapça ve başka dil - bilmiyorsaç — Türkçe <mne islâmiye> Mahmud Esat merhumun <Dini İslâm>-Hamid Veh bi'nin «Meşahiri islâm> Zihni Efen- eşahirl nisâ>.... esörleri gi: kitaplara da mı bakamaz! M lek bağlılığı, vazifeyi iyi başarmak ti olunca, bu kadarı olsun ya- pılmalıdır. En mühimi de; — derkin ir. Gecenin bir kı a bu. işlere - ayrilmalıdır. man, mevizü; — gerçeki Böyleyen — yaptığından, dinleyen işittiklerinden sevap ve Faide kaza. mir. Geçen gün; Bayazıt camiinde biri; öğleden, diğeri ikindiden son: ra kürsüyü işgal eden Rumoli şive> sile konuşan yaşlı bir zat ile genç r bayı dinledim cu olarak «kanaat> Fakat; çok iyi sözler Yaşlı zât; mev- s'elesini ele fik aldı. ralar iradına müsait olan me izahta o derece hatülara ve karışık hıklara düştü ki, en — hafiflerinden bir kaç nümünesine işaret öylemek- | ten kendimi alamıyacağım ! «Kanaat> hususunda meşhur Mol- lâ Fenâri (Şemseddin Mehmed> in bir fıkrasını nakleyledi. Bilindiği ü- bu mübarek bilgin; © nisbette de sağlam ve terlemiz bir müslümandır. Zamanın büyüklerine doğruya — söylemekten çekinmez, kusurlarını yüzlerine vur maktan korkmazdı. Ama, vâizin an- lattığı fıkra ile ekanaat> arasında münasebet yoktur. onun söylediği biçimde olmayıp büsbütün aşrıdır. İkinci fıkrayı, Kui biri olan İmam Kisai' ledi. Bunda da yanılı tabakat kitapl anlatılan. fıki İmam Mâlik'tir. Kısaca anl; Moşhur Abbasi halifesi Harün-al-Re sid; ona haber yollayarak oğlu E- gerçek - fsili Seb'âdan 'e nisbet ey- Tarihler ve ları yanlış kürsa, nın kahr, mine ders aldırmak istedi. Mâlik — Vakıtlarım dolüdür, Nereden | kaman ayırıp da ony okutmağa im- kân bulayım! Cevabını gönderince, — Halkı bıraksın da, çocuğumu okutsün ! Emrini yördi. Buno karşı imam — Husuğ dera- vermek için, u - mum; istifâdeden mahrum bırâkıla- maz. Cövabile karşı durdu. (Bak: tezkiretalhuffaz: Zehebi - Cild: 1 - hife: 197). Bu hüdise; * «Tabakat Alşâ'rani> de şöyle anlatılır * Harün; haber yollayarâk <bura- yâ gelip bizlere hndis ta ler.> diyince, Mâlik ; — İlim; kimsenin ayağına git - mez. Önü almak isteyenler; ilmin ayağına gelirler. Buyardu. Reşid'in imam ısı ve teveccühü çoktu, haklı buldu, maiyeti ilo birlikte ya İmam Mâlik derso baş- TİF. etsin- aa vardı. ladı “Böcekçilik Enstitüsü Emirülmüminin, — Allahın Bursa (Hususi) — Bursa cekçilik enstitüsünde ilk defa o- larak fakülte ve lise mezunların- dan mürekkep bir Adana, (Hususi) İlimiz valisi Zühtü Durukan'ın başkan- lığında ve tarım teknisyenlerin- den teşekkül eden (Amerikan ziraf kalkınma yardım komitesi) çalışmalarına süratle devam et- mektedir. Yukarıda görülen, muh telif tip ve modeldeki traktör v biçer döverler Amerikadan parça halinde gelmekte, burada zirai donatım depo müdürlüğü teknis- yenleri tarafından monte edil- Mmektedir. Maliyet fiatına ve sıra ile ih- (Devamı var) tiyaç sahiplerine, ücretleri bilâ- M. Raif tohumculuk |kurs talebeleri görülmektedir. _Zirai Amenkan Yardımîâizemesi de üstün tutar. Mukaddı a di tefsir ve isaha gir | Fıkra budür ve ger Amma; | İmam Mâlik bu işi; kanante bağ Uğından dolayı yapmadı. İlmin — ve Allah ve rosulü tarafından | imiş d disi do gösteri pt. İşin ma, bir de lurkayo kanaatlo hiç münasebeti yoktur. Vâis efendi u kadarla da kalmadı, işi apartıman a yaptırmaktan tutturarak ağa sola atıp tutmağa başladı. Bil- | kten ibaret (1) zeytini alacağı H ada kör nefsini yenmeği hâtırlaya- | rak elini çektiğini, — fakat nasılsa ulaşmış elini ağzına götürdüğü i-| çin yino Nefsi emmaresine uymaktan | sessür. dayduğun r ki; İi kadar müddeven anlattı! San âm tarihi olafak ne AL misillü ne kadar ve yakılmış, Aleterğip vetterhip, müdhiş, makbul itapları Kur'an hanelerden an kay tefsirleri kütü Hadis | kaldıril: | al bul - maktan âciz kalmış! Halvete çekilmek, tek zeytini nef- ine çok görmek, bir Tokma bir hır- kaya kanaat; İzlâm şerintinin: mut lak olarak emir ve tavsiye eyledik - leri değildir. İslâm; baddi vasattı Sabır edici fakir olabilmek herkesin elinden gelebilir, çok kere de izti - raridir. Güç olamı şükredici zengin- lerden olabilmektir. İkincinin fazli, gerefi; birinciden eksik değildir. Bu gün için teşvik olunacak yol da bu- dur. Kanaat; hak ve vazife mefhu- munda Allahtan korkmak, ni unutmamak demektir, haramdan, ihtikardan, ahlâksızlıklardan — uzak- laşmak suretile nefsini yenmek de mektir. Ahret uğurunda dünyadaki işlerini dhmal eşlemek değil de, ah- retini mâmur eylemek için dünyayı he hayri doku - | narak <Nasın hayırlısı, Nasa, menfa- ati dokunandır.> sırrına mazhar ol dernektir. Hoca; başını kaldırıp da camideki isimlere bir baksaşdı, “onu sorulabi lirdi Üçüncü “halifo: Osmati "Bin “Alfân, | Cennetlik on kimseden, Zübeyr; Tak | ha, Saad Bin Ebi Vakkak fakir dur rumda insaslar 1 .idiler, İmamı A'- zam, İmamr Mâlik ve emsali; güzel Kiyinmeğe, lâtif. kokular sürünm dikkat etmezler mi idiler. İmam E- b Yusüf fakir mi idi. Helâl fızkı, helâl kazancı islâm takdirle görmüş vo teşvik eylemiştir. “Ashabın hör biri de Ebü Hurayra gibi Ashapı Soffa'dan, Abu Zer gibi akşamı eline geçenin hepsini sabaha varmadan fıkaraya dağıtan ferağat- kârlardan mı idiler, eğer hepisi de böyle olsaydı, islâmın hâli nice olur- du; hudutlar genişler, şehirler kuru- lur, hayret ve ibretle bugüne kadar gelen, mâmureler ve âbideler ya) dabilir mi idi? İslâm medeniyeti; nerede ve halde kalırdı ve bizler; bugün nasıl bir halde bulünur ve ne ile övünür- dük! Tokumculuk Kursu kursu açılmıştır. Yukarıdaki resimde müdürü Dr. Tahir Yetmen enstitü ve hare taksitle tahsil edilmek üze- re tevzil olunan bu - makineler müstahsil arasında memnuniyet uyandırmıştır. Diğer taraftan Amerikalı bir mütehassısla, İhsan Yılhan adıa- daki bir Türk montörünün neza- retinde bugüne kadar yüzlerce makineyi monte eden Türk işçi- leri ve bütün muamelesi tekem- müleden Masse Harris marka bi çer döverler yeni sahiplerine tes- lime hazır bir durumda Montaj- parkı önüne getirilmişlerdir. TeT Günün Meseleleri Üİ Ramazanda va'zler ve vâizler Zuhd do kemal ile y uygun: Yak birbirine — karıştırılmamalıdır. Nereden nereye, nasil atladı farkın: da olamadım. Zavallı vüiz; kadınla, rın şımartılmasına, saçlarının — uzun akıllarının kısalığına sözü intikal et rdikten sonra <orkeklerin sakal ve | rını kazıtmak suretile kadına nremek yolunu. tuttuklarınız. bu - bir hayli de attı, fakat, ho - İmen söyliyeyim ki, tuttaramadı! Tülüyordu; hoca; kendisinin bi yıklı ve sakallı oluşundan kendisine ünneto uygunluk ve şeref payı çık la. Hiç de öyle değil. Meşhur- dür Vaktile, Fransa kırallarından biri Papa'ya, pek genç ve sakalsın bir elçi gönderir. Papa'nın canı- sıkıla- adamları akallı kimse yo ki sefir içinde mu idi. ü cevabi yapıştırır yetmeâb, kıralım adam göndermek istediğinden Yoksa, si- zin bütün üstünlükleri sakalda bu- lacağınızı. bilseydi, bir keçi yollamağı, kâfi bplurdu! asil ve dirayetli beni / seçti. Sakal; takılı olduğu kafanın içi- ne ilim ve zekâ doldurmaz. İnsan görünüşü ile ilk bakışta tesir yapa - | bilse de, ağzıtı açıp söze başlayın- a Jâyık olduğu dereke hemen anla- gılır. Kaldı ki; muhterem vâizin se- kalının; bizim Şemail ve Siyer ki - taplarından öğrendiğimiz Resulullah efendimizin de, ashabının da sakal - larına” müşabeheti yok idi. Üstadın sakalı; yanaklardan sıfır makine ile kırkılmış, çeneden aşağımı sivriltil- miş bir didon sakalı ve müteveffa Fransa Başbakanı, — Puvankare'nin- kinin tam benzeri idi! Va'z bu mudur, vâize böyle mi söylemelidir demeyiniz, benim işaret ettiklerim; işittiklerimden en hafif olanlarında İkindiden sonra çıkan zâte gelin- İlmi İlâhi yerinde, Allahın irfa- ni diyecek, Haktaalâ hakkında Zi - hab va&fını kullanacak derecede ke- lüm bilgisinden uzak kalmış bu zat- tan bahşetmek fazladır. F zil ve değerli diy, net işleri re mevizâlar ve vüizler mes'- sine de diki emmiyetle ymak zamanı gelmiştir gibime T a | KISA HABERLER | İ ç * Kış aylarında hava muhale- feti ve şiddetli lodos rüzgârları- 'nın tesirile hasara uğrayan Ka- lamış, iskelesinin tâmirine baş- lanmıştır. * * Denizyolları idaresi her tür- lü ihtiyacı karşılamak üzere Ka- dıköy iskelesinde büyük bir bü- fe yaptırmaya karar vermiş ve inşaata başlanmıştır. * Nuhun gemisini arıyacak 0- lan heyet Ankaradan gelecek izni beklemektedir. Heyet, bu intizar dan bilistifade dün şehrimizdeki müzeleri gezmiştir. * Amerikan Exkport kumpan yası müdürlerinden Mr. Anna White dün şehrimize gelmiştir. * Haliçte oturan Recep adın- da birisi bisikletle şişhane yoku- şundan aşağı hızla inerken düş- müş ve başından yaralanarak belediye hastahanesine kaldırıl- mıştır. * Kanatlılar cemiyetinden: Cemiyetimizin kongresi 23 tem muz cumartesi saat 15 de Bey zit Marmara lokalinde yapılacak tır. Cemiyetimize mensup üyele- rin teşrifleri, * Türk Dilini Geliştirme Der- neği Yönetim kurulu dün topla- harak şunları görüşmüştür Terim kolunun bilim sözlerini gözden geçirme işi ile sürekli o- larak uğraşmasına, Türkçenin korunması ği — gericilere karşı basında ve "gi yerde girişilmiş olan. savaşın — hulandırılmasına, karar verilerek toturuma son ve- rilmiştir. Muhtat Acar ve ihsan Ecemiş Ankaraya gidiyor Sinop valiliğine tâyin edilen belediye reis muavini Muhtar Acar ile Gaziantep vali vekilli- ğine tâyin edilen İhsan Ecemiş bugün Ankaraya gideceklerdir. Yeni valiler, İçişleri Bakanlığın- da temaslar yaparak yeni vazi- feleri üzerinde direktifler alacak lardır. Kıbrıslı öğretmenler Öğretmen okullarını bitirenler cemiyetinin daveti üzerine mera- leketimize gelecek olan Kıbrıa Türk öğretmenleri 24 Temmuzda İskenderuna gelmiş olacaklardır. Mecidiyeköy I inci okul baş- öğretmeni Sıddık Ungan ile Ça- pa Eğitim Enstitüsü öğretmenle- rinden Rıdvan Şensoy, misafirls- ri karşılamak üzere dün İsken- deruna hareket etmişlerdir. He- yet ağustosun birinde İstanbulda olacaktır. İtalyalı talebeler Cumartesi günü şehrimize gel- miş olan 21 kişilik Amerikan ho- ca ve talebelerden müteşekkil he yet evvelki gün Mısıra dönmüş- tür, Ayni gün Yale, Dickenson, North Carçliama, Minnesoto ve Princeton üniversitesi talebele - rinden mürekkep 10 kişilik bir talebe grupu da İtalyadan şeh- İzzettin Efe rimize gelmiştir. 19 TEMMUZ 1919 İbni Sina'nın bininci yıldönümü 'a mus vörnek- İuhablri,. gerük Arap ” komitesi ya İbni Sinanın Türk - olduğunu bilmi- yorlar, yahut bile bile gaflet göste- riyorlar. İbni Sina Hicri 370 ve Milâdi 680 yılında, Meşhur Adamlar Ansiklope- disine göre Horasan'ın Belh şehrin- de; — Larousse Ansiklopedisine göre de Buhara yakınında Afşina köyün- de doğmuştur. Asıl adı Abu Ali Hü- seyindir. O zamanlar Arapça bütün İslâm ülkelerinde tek kültür Wili idi ve bülüm ilim adamları eserlerini bu dille yazarlardı. Bahası Abdullah da tanınmış bir bilgindi. İbni Sina he- 'Nnüz on yedi yaşında iken — Buhara Beyi Mansur oğlu Nuh'un mühim bir hastalığını iyi etmiş, - mükâfat olarak sadece Buhara Beyinin pek Moşhur ve zengin olan kitaplığında Çalışmak müsaadesini almı Avrupalıların Ayicenne — dedikleri bu dâhi adam gece gündüz çalışarak © zamana kadar tıp, felsefe, — fizik, kimya, matematik ve — astironomiye dalr dağınık keşifleri derlemiş; yap- yeni ve ileri bir ilim âlemi kurmuş- tur. Kitaplığın yanması ve Buhara- da saltanat süren Samanoğullarının düşmesi üzerine önce Harzem'e dar ha sonra Horasan'a geçmiş, oradan 'da Gürcan'a gitmiş, bu şehrin bü- yüklerinden ve — zenginlerinden Ebu Muhammed Şirazi tarafından hima- ye edilmiştir. Kanun Fittip İsimli eserini orada yazmış, meşhur olmuş, Beylerden ve hükümdarlardan düve- tiyeler almıştır. Kudret sahibi kime selerin onun kendi müfuz bölgelerin- do bulunmasile iflihar ediyorlardı. Ruh ilmine ait Fusul adiı — ozerinl Rey Beyinin himayesinde ikcn ka- deme almış, Hemedan hükümdarının mide hastalığını tedavi — ettiği için onun veziri olmuştur. Hemedan- hükümdarının ölümü ü- zerine vezirlikten İstifa etmiş; İsfa- han hükümdarı ile gizli münasebette bulunduğu İddlasile hapseditmiş, Ya- kat İsfahan hükümdarı ordu ile He- medan'a gelmiş, önu kurtarmıştır. Gazneliler İsfahan'ı istilâ edince hü- kümdarla beraber Hemedan'a kaçtız henüz 57 yaşında iken 1037 yılında bu şehirde mide sancısından öldü. United Presse'in muhabiri merhu- mun doğüm yılını Milâdi 939 olarak yazmakla yanılmıştır; zira bu tak dirde 98 sene yaşamış olması lâzım gelir. Buncan başka Arap Birliği kültür komitesi tarafından ölüm yıl- dönümünün değil doğum yıldönümü- 'nün kutlandığı muhakkaktır; çünkü Hicri 370 yılında doğmuştur ve 1370 yılında bin yıl oluyör ki 1951 sene- sinin kasım ayına tesadüf etmekte- dir. Arap olmiyan bu büyük — aaamın Araplar tarafından benimsenmesi an- cak onun yüksek değerine delildir; Milâdi yıla göre İbni Sinanın birin ci doğum yıldönümü 1980 senesinde- dir; bu itibarla bizim hazırlıklarır miz için daha pek çok zaman var Kadircan KAPLI İstanbul geliyor Güney Batı Akdeniz hattı se- ferine çıkan «İstanbul> vapuru bugün saat 10 da limanımıza dö- necektir. < RUMI 1365 |. 6 İap NL TAKVIMJ Z Temmuz 1968 | — Hicri 19 .. SALI 22 Vasati — Ezani Ramazanı Şeril : Yaz (İleri alafranga) Saatile Evkat &. Doğu: — 642| Akşam Öğle İkindi — :17.19 ( Nöbetçi eczaneler & 19 -7 - 949 /Aksaray —: Ziya Nuri Beyazıt Yeni Lâleli Beyoğlu — 3 Galatasaray Eminönü Sadullah Fatih L Balmumcu Kadıköy Büyük Ec, Kasımpaşa : — Yeni Turan Samatya Yedikule Topkapı Nazım Ec, Üsküdar — : Ahmediye