Çeviren Nâzım Kemal Eva birdenbire yedi kat gök yüzüne ulaştığını zannetmişti Araları açıldığı sırada zavallı Eva ona, cevapsız kalan, birçok mektuplar yazmıştı. Bu arada oyalanmak için başka erkekler- le düşüp kalkmış, fakat biran olsun Üçüncü Reich'in yegâne «âlüftesi> olmak ümidini kay- betmemişti. 1940 Hitler, artık onu tama- mile unutmuş görünüyordu. ze şunu da söyleyeyim ki, Bva- nn bir kız çocuğu vardı. | kat bunun Hitler'den olduğuna 'emin değilim. Madam Hoffmamn, kıskançlık yüzünden böyle bir şahadette Bülunduğunu sanmak yerinde değildir. Zira o, Nazi partisine mensup diğer birçok kimseler gibi, vaziyetten tamamile ha - bersizdi. Josef Thorak bu husus ta bizi yeter derecede aydınla- tiyor. Ona göre Hitler, en mühim konferansların aktedildiği sıra - larda, Eva'dan bir an olsun ay- yılmamıştır. Zaten Bormann ve Speer gibi Nazi partisinin ileri gelenlerinin - dudaklarından ek- sik etmedikleri bir tek kadın is- mi vardı: Eva Braun. Himmler bile, ona karşı büyük bir saygı gösteriyordu. Bununla beraber Madam Hoffmann'ın şehadetini, romantik bir çeşni taşımasına en azımsamamak İâzımdır. Zira bu bize, Eva Braun'un sır saklamasını bilen bir kadın ol - Gduğunu gösteriyor. Hitler ve Hess. Şimdi artık Eva'nın herkesçe —malüm olan budalaca bir gurur- Ja yoğrulu, mânasız cephesini i- yice öğrenmiş bulunuyoruz. Fa- kat acaba o, sadece bu dış gö- Tünüşten mi ibaretti?. Yine aca- ba onun, bu mânasız cephesi ge risinde, sâdece Hitler'in yakın - dan tanıdığı ve cesur aşkı yü- zünden felâkete uğrayan Viana- h genç ressamın mahremiyetine girmeğe muvaffak olduğu baş - ka bir Eva daha yok muydu?. Bu hususta bize, en tatmin e ci malümatı veren, şüphe yok ki, bizzat Eva Braun'un «hâtı- raları> olacaktır. Filhakika biz burada, çoğu za man, yakası açılmadık itiraflar ve utanma hissini zedeleyen açık saçık birtakım teferrüatle kar- şılaşacağız. Eva Braun, ehâtı- “ralar> ında Hitler'le olan cinst Yünasebetlerindeki hususiyete 'kadar herşeyi söyleyecektir. Yi- “ne biz burada, en derin bir şeh vet sıtmasının tatlı ürperişleri jâçinde yüzen dişi bir mahlükun «üçüncü Relch şeflerinin tiksin- dirici münasebetleri> hakkında - ki bir tasvirine rastlayacağız. Gerçi Landsberg ceza evinin direktörü Leyboldt, yazdığı ra- porlarından 'birinde, vaktile hap se mahküm bulunan Hitler'in kadınlara hiç bir suretle düşkün olmadığını ileri sürüyordu. Fa- kat Eva'nın «hâtıralar» ını oku- duktan sonra artık bu mevzuda hiç bir şüphemiz kalmayacaktır. Zira, Hitl-r'le Hess'in Obersalz- berg'teki mahrem bir konuşma- sını bahis mevzuu ederken göz- lerimizin önüne şu tabloyu seri- yordu: «Adolf ve Hess, üstünde bü- Yük bir haritanın bulunduğu bir masanın etrafında dizdize otur - muş, alçak bir sesle konuşuyor- lardı. Oda bol bir ışık içindey - di. Ben bir köşeye büzülmüş yün srüyordum. Yanıbaşımdaki gra- mofonda, Tristan ve Izeult pilâ- ği dönüyor ve Hitler, zaman za- man, ıslıkla başka bir şarkı tut- turuyordu. Hess, kısa bir panta- lon giymişti. Onları böyle yan - yana görenler, iki kardeş sanır- dı. Adolf, hem önündeki hari- taya bakıyor, hem de Hess'in çıplak baldırlarını — okşuyordu. Bu manzara beni garip düşünce- lere sevketmişti. Hitler'le Hess' in vaktile aralarında geçenleri öğrenmeği ne çok isterdim!» İlk Aşk Ge Fakat biz Führer'in ruhi hâle- tine en canlı bir misâl teşkil e- | den bu müstehcen tabloyu bir tarafa bırakarak, onun, Eva ile olan münasebetlerine geçelim.. Eva «hâtıralar» ında, Hitler'den önce, mahrem bir surette — hiç bir erkekle temasa gelmediğini açıklıyor, ve «ilk gece> sini bü- tün teferrüatile anlatıyordu: O, mükellef bir yemekten sonra se dire uzanmış ve birdenbire «ye- di kat gök yüzüne» ulaştığını zannefmiş.... Bundan sonrasını hâtırlıyamıyormuş.. Uyandığı za man, kendisini yatakta bulmuş, Bu iddiaya rağmen, itiraf et- meli ki, Führer'in dâvetine ko- şan bu sarışin genç kız, pek o kadar da mâsum sayılmazdı. Zi- ra Eva Braun'un mazisini yakın- dan bilen eski patronu Heinrih Hoffmann, onu, efendisinin ku cağına atmadan önce, şu na hatte bulunacaktı «Dişlerini iyi fırçala ve vücu- dünün bütün deliklerini yıka E- va! Zira Hitler, temizlik husu - sunda fazlasile titizdir ve sen 0- nun hoşuna gidiyorsun.» Eva Braun, Führer'in yanına giderken yalnız Hoffman'ın na- sihatini yerine getirmekle - kal- mamış, ayni zamanda o tarihte sahip olduğu biricik ipekli kom- binezonunu giymeği ihmal etme mişti. Bu, herhalde-ne mâsum bir randevuya koşan genç bir kızın hazırlığı, ne de tecrübeli bir kadının tedbirli hareketiydi. Belki daha çok bu, fiziki aşk çin yaratılmış, ve <şehevi kuv- vet» sahasına düşeceğini anla- yınca heyecana kapılan isterik bir kızın tipik aksülameliydi. Şu muhakkak ki, Eva Braun, şaşmaz bir insiyak sayesinde aşk oyunlarının bütün imkânla- rını kurcalamasını bilen bir ka- dındı. O, en müşkül bir safha arzeden, fiziki garabetlerin d ğurduğu güçlükleri bile yener, â- şıkını tatmin ederdir Eva, «hâtı- ralar» ında Hitler'in hususiyet- | lerinden bahsederken şöyle di- yordu: «Führer, çıplak gezmesini sev mezdi ve ben onu, bir kerecik ol- sun, maio ile gördüğümü hâtır- lamıyorum. Fakat o, benim dai- ma çıplak olmamı isterdi. So- yunduğum zaman ise, bir san - dalyeye oturur ve vücudumun bütün inhinalarına nüfuz etme- ğe çalışıyormuş gibi beni saat- lerce seyrederdi.» Filhakika itler, Eva'yı ya- nında daima çıplak bulundurma yı arzular ve ona zaman zaman Şöyle sorardı: «Elbisen seni sık- miyor mu? Terlemiyor musun ?> Bunun üzerine Eva, derhal so - yunurdu. Şunu da söylemeliyim ki, Führer, sarışin metresi için bir de hususi jimnastik hareket leri tesbit etmişti. O, en duygu- suz erkeği bile çileden çıkaran bu hareketleri seyrederken mem 'nun bir eda ile şöyle mırıldanır- di: «Senin gerçekten harikulâde Büzel bir vücudün var!» Konrad Heiden'in iddiasına göre Hitler, son günlerde, Eva- nın çıplak vücudünü adetâ te- maşa etmek hastalığına tutul - muştu. O, sanki bu vücudü, in- ceden inceye tetkik etmek, onun en mahrem noktalarına inmek istiyordu. Okadar ki, bir gün E- va'ya şöyle demekten kendisini alamayacaktı: «Sen, bütün ha - yatım boyunca daima arzulaya cağım yegâne kadınsın! vücudu- 'nu yüzyıl zarfında, her gün sey retsem bile, onun sırrına vara- mayacağımı zannediyorum.» (Arkası var) ) Devlet sanayii mamüllerinde maliyet hesabı asasına Dünya p | uyulmak için t iatlar ilecek Devlet fabrikalarında maliye- tin düşürülmesi için hiç bir ha: zeket yapılmıyarak satış fiatları ona göre hesaplanmaktadır. Hal. buki harb içindeki fevkalâde du- rum bitmiş, ham madde tedariki | kolaylaşmış, Avrupa fiatlarında her gün bir düşüklük müşahede edilmeğe başlanmıştır. Bu gidiş- le devlet fabrikalarının - mamul leti ellerinde kalatak, Avrupa ve Amerika mamulleri bu mücssesi leri işlemiş bir hale sokacaktır. İşletmeler bakanlığı bu husüs Ü zerinde önemle durarak melere başlamıştır. - Fabrikalar- aki ilgililerin, maliyeti kaça ç 'a çıksın prensipinden ayr harek. etmeleri için her türlü çareye başvurulacaktır. Bakanlık, —An- karada mütehassısların da İşti râkiyle bir toplantı yapmayı ve esaslı sonuçlara vartnayı arzu et mettadir. İstanbul Bölge Sanayi Birli ğinden bu hususa dair bir rapor tenmiştir. Devlet sanayii, hu susf sanayi gibi randımanlı ve işler bir hale konulacaktır. Avrupa ve Amerika şohirlerin- deki fabrikalar — mamulleri - ile dünya piyasasında geniş reka- bete girişmişlerdir. Bu gidişe a- yak uydurulmadığı takdirde za- rarlı sonuçların mahiyeti şimdi- den anlaşılmış bulunmaktadır. düşü ki larak ticari zihniyetle Ulaştırma Bakanı Şehrimizde bulunan Ulaştırma Bakanı Dr. Kemal Satır, dün De- nizyolları Genel Müdürlüğünde meşgul omuş, Genel Mitdür ve Şüube Müdürleriyle konuşmuş, kendilerinden — izahat almıştır. Bakanın yarın Ankaraya dönme- si muhtemeldir. Kocaeli tarkeri Kocaeli Tankeri bizim havuz- lara sığmadığı için İtalyaya git mişti. Dün Denizyollarına gele bir telgrafta, geminin Napoli |: manında havuza alındığı ve ta: mirine başlanıldığı bildirilmek- tedir. Kastamonu gemisi Nikaragua'da mahâlli “asker- ler tarafından öldürülen «Kasta monu> gemisinden Üç tayfanın cesedi yurda Tayyare ile getiri- lecektir. Gemiden henüz bir haber - alı- namamıştır. Kastamonu “halen Nikaragua'da yük tahmilâtına devam etmektedir. Tahmilât s0- na erince gemi normal seferine devam edecektir. Çatalağzında tedkikler 1940 yılınde kurulmüş - olani Çatalağzı elektrik fabrikası za-| manla kötü kömür kullanılması yüzünden tam randımanla çalı- | samıyordu. Bundan bir müddet evvel İngiliz uzmanları tarafın- dan kazanlarında yapılan tadi lâtı tecrübe etmek üzere 15 gün evvel baş mühendis Mr. Spaak riyasetinde 5 kişilik bir İngil heyeti gelmişti. Heyet çalışm larını bitirmiş ve dün Londraya dönmüştür. Etibankta tedkikler Etibank adına memleketimi: deki bakır madenlerini tetkik et- mek ve istihsali arttırmak - içia birerapor hazırlamak üzere Tür- kiyeye davet edilen İngiliz mü- hendis Mr. Neild dün uçakla Londradan şehrimize gelmiştir. BUYÜK AŞK ROMANI Yazan : SERVER BEDİ Boş atıp dolu tuttuğunu an- hyan Nejad, muammalı bir ta- yırla cevap verdi: — Kim söyledi ise söyledi. Bugün buraya samimi konuş- mak için geldinse bana her yi anlatmalısın. Nazire iki elini birden uzata- rak Nejadın masada duran bir elini tuttu: — Dinle! dedi, anlatacağım sana hepsini. Fakat bana söz ver, namusun üzerine söz ver ki, bütün konuştuklarımız ara- mızda kalacak. — Söz! Nazire sustu ve önüne baktı. Ya tereddüt ediyor veya söyle- yeceklerini sıraya koyuyordu.. Nejad da sustu ve onun üstüne varmadı. Ellerini çeken kadın, derin bir nefes aldıktan sonra, başladı: — Evet; dedi, Vildan'ı tanı - dıktan sonra Zâfir, ne var, ne yok, herşeyi bana anlatmıştır. Ben de Vildan'ın Zâfiri sevmesi ve beğenmesi için elimden gele- ni yaptım. İlk zamanlarda mu- yaffak oldum. Şimdi çok pişma- nım. Adam değilmiş o. Hiç de- ğilmiş. Senin dediğin gibi: Ser- seri, Nefret ediyorum şimdi on- dan. Bir zamanlar Mithat'tan nasıl nefret ediyorsam, gimdi ondan da öyle. Bana çok saygı- sızlık etti. Saygısızlık — değil, nankörlük. Nankörlük de değil, düpedüz terbiyesizlik. Fakat bu onun yanına kâr kalmayacak. Bir kin rüzgârı Nazire'nin yü- zünü sıyırtıp geçti. Nejad dik- katle dinliyordu. Birşey sorma- dı. Bekledi. Kadın susuyor. ve içinden konuşuyormuş gibi ha - fif hafif başını sallıyordu. Bir- denbire parladı — Ben Vildan'ı çok severim.. Fakat o da lâkırdı anlamaz. Kendi hayâllerine gömülmüş bir kadındır. Onu uzaktan idare et- mek lâzımdır. Daha ortada Zâ - fir filân yoktu. Vildan bedbaht- tı. Mithat'ın dengi değildi bu ka- dın. Başka türlü sevilmeğe ihti- yacı yardı. Ben bunları sonra - dan öğrendim. Uzatmayayım.. Akşama kadar konuşsak bitmez. Velhasıl tanıştılar. O zaman Mithat İzmir'de idi. İlk günler No. 29 Zâfiri görsen, hakiki bir centel- mendi. O kadar güzel hareket etti ki, Vildan'a karşı. Ben de Vildan'a onu methettim, çok methettim, Maksadım Vildan'ı Mithat'tan ayırıp Zâfirle evlen- dirmekti. — Mithat'la senin aranda bir mes'ele geçti mi? Ona niçin bu kadar kızıyordun? — Geçti, — geçmedi, o ayrı mes'ele. Yavrum, ben Mithat'a kızıyordum, çünkü Vildan'ı bed- baht ediyordu. İki saat başbaşa konuşmamıza tahammül etmez - di. Çok müstebitti. Erkekleri değil, kadınları da — kıskanırdı. Tövbeler olsun, ben sevici mi - yim, neyim? Neden Vildan'ı ben den de kaçırmak istiyordu?. Ben de inadıma Vildan'la Zâfir' in sevişmelerine çalıştım. Er - kek tarafından zahmete lüzum yok. Vildan'a her erkek bayı - hr. Ben de erkek olsaydım onu delice severdim. Zâfir de tutul - du çabucak. Hem de ne âşk! Kara sevda, kara! Tutuşuyordu oğlan. Gelelim Vildan'a. Anlaşıl maz bir kadındır o, Sevdi mi, y F İ ve tahsis edeceğim ki, asıl bahsi- mizin mevzuu olan oyunlarla hiç münasebeti yoktur; fakat unlarda istilâh olarak kullanı- lan tâbiratın ecnebi olması ve münhasıran ve iltizamen İngiliz- ce'den alınmış bulunması, — Os- manlı lisanını - milliyetçilik gay retile! - islâh edip — büsbütün Türkçeleştirmek isteyen muhte- rem mütehassıslarımızı, — cidden Jalâkadar etmelidir. | — Fakat - haddim olmayarak - şunu arzedeyim ki, dil kurultayı- nin muhterem reisi ve âzayı ki- ramı takdire şâyan bir gayret ve faaliyetle maksatlarını — mevkil flile getirmek uğruna hayatları- )nt vakfetmiş oldukları halde bir çok tarizlere hedef oluyorlar ki, |bir kısmı haksız olmakla bera -| ber diğer bir kısmı da haklıdır; | | Muallimler Birliği Kamplarında Kültür Filimleri Gösterilecek Muallimler Birliği tarafından | açılan ve 1 temmuz 1949 da fa-| aliyete başlayan öğretmen kamp larında en son kültür - filimleri | gösterilecektir. Bunların Küçük- | yalıdaki İdealtepe'deki — çadırlı kamptan evvel Göztepe kampın- da gösterilmesine karar — veril- miştir. Bundan başka kamp müdür- lükleri, öğretmenler arasında bir anket açmıştır. Anketten sonra arzu edilen konular hakkında ta nınmış fikir adamlı jam ko- nuşmaları yapacaklardır. Üsküdar Anadolu Gençlik Klübü Kongre Neticesi Kulübümüzün 26/6/949 gü- nü yapılan yıllık kongremizde i- dare heyetine reis: Muzaffer E- ser Kadıköy Bağdat Cad. 301 si-| namacı: Umum kâtip: Şahabet-| tin Falay İst. Şehremini Masura sokak 7. Serbest ticaret. Vezne- dar: İlya Makridis Üskildar Ba larbaşı No: 1 Tüccar. Muhaset ci: Fethi Özsoy Üsküdar Aziz| mahmut türbe 25 Tüccar. Kulüp Müdürü: Muzaffer Kutluman Üsküdar Toptaşı 202 Ticaret. U. Kaptan: Mustafa Ulukal Sala- ak Cad. 19. Aza: Bekir Cancö- mert Selâmsız Cami önü Makin İdare heyeti Kızılayırr Pendik gençlik kampı Pendik Kızılay Gençlik dinlen- me kamipı her sene-elduğu gibi 18 haziran 949 da bu, yıl deyre sini açmıştır. Her deveye 500 ilkokul öğren cisi parasız iştirak etmek Ssure- tiyle 1 inci devre: 18/6/949 - 10/7/949 2 inci devre 16/7/949 - 7/8/949 3 üncü devre: 13/8/949 - 4/9/949 | a kadar devam edecektir. revir, yemekhane, mut- Kam) fak, helâ, banyo, plâj, radyo, si- nema, su, elektrik tesis ve tertip leri her bakımdan kâfi, fenni ve mükemmel bir haldedir. Sıhhi, terbiyevi ve idari icapla ra göre doktor, hastabakıcı, öğ- retmen, idare memurları ve per- sonel bakımından teşkilâtı tam- dir. Öğretmen okulları mezurları kongresi Öğretmen Okulları Bitirenler Cemiyetinin kongresi dün yapıl- mıştır. İdare heyetinin ve hesap mü- fettişlerinin hazırladıkları rapo- run okunmasını müteakip yeni idare heyeti seçilmiştir. Yeni he- yetini Fethi Onan, Sıtkı Rast, Sıt dık Ungen, Cemal Gültekin, İbrg him Aktulga, Faik Onan, Hayri Eskiyurt, Sabit Erdem, Seniha Oyman, İ. Hakkı Erkmen, teşkil etmişlerdir. sevmedi mi, ne oldu, an- ladım dersem yalan olmaz. Fa- kat gizli buluşuyorlardı. Zâ de muradına erdi galiba. Sen - den iyi olmasın, güzel erkek - tir ha!.. Kadınların hoşlandığı bir tiptir. Senin gibi. Fakat se- nin kadar rabıtalı değildir. De- dim ya, içmesin bir kere. Çok çirkin olur. Sonra... Adliyecilik- fen mi, nedir, öyle bir, tuhaf, kibirli de değil, herkesi sorgu- ya çeker gibi bir hâli vardır. Ukalâ da diyemem. Onun gibi birşey. Anlatamam velhasıl, Fa- kat,çirkin işte. O hâlini ben de beğfamem, Zaten kavga etme- mize sebep de olur. Çekilmez o- nun o huyu. Vildan da taham- mül edemedi. İsitmedi onunla evlenmek, O!.. kıyametler kop- tu. Zâfir deyip geçme. Yaman- dır. İnsana her fenalığı ya- ar. İyilik de yapar. Daha Ziyade — hislerile hareket e- den bir insandır. Vildan onunla alâkayı kesmeğe mecbur oldu ve kesti. Kıymet de o zaman kop- tu. Kavga filân değil, Zâfir sin- sidir. Karda — yürür, izini belli etmez, Kavga etmedi. O zaman çok dosttuk. Bana bütün, dü - gündüklerini anlatıyordu. Diyor- du ki; «Vildan kocasından ay- rılmadıkça benimle evlenmeğe karar veremez, Kocasından kork tuğu için benden kaçıyor». Doğ- rusu ben de öyle görüyorum. İkimiz bir olduk, Vildan'ı Mit - hat'tan ayırmağa karar verdik. İşte o zaman Zâfir Mithat'a u- else fi Bahisler | — Filozof Rıza Tevfik | llsan bahsine giri- Yalnız (müşahe de m&thod d'observa tion) ün bu kadar ihmal etmeme lerini muhterem âlimlerimize ih tar ve tavsiyo edeceğim. Yoksa onların hizmetlerini külliyen bey hude addedenlerden değilim. Çün kü büyük zahmetler ve masraf-| larla vücude getirmiş oldukları | eserlerde yegâne gaye bugün vü- | sıtal beyanımız (Osmanlı Türkçesi) ni büsbütün değiştire- | rek halkın ağzına düşmüş kelimı lteri kaldırıp da onlara bedel, uy durulmuş acaip kelimelere revaç vermek gayreti değildir. Bu fa- aliyette yalnız linguistigue tetki-| kat değil, filolojik tahkikat — ve tarihimize taallük eder bir çok kıymetli malümat .edi zev ki ve faldesi de vardır. Bu sa hada iera edilen araştırmaların Türk etnoğrafisi ve tarihi ile de kavi alâkası inkâr — olunama: Lisan mes'elelerile resmen meş-| gul bulunan mutehassıs âlimle- burada değilim. Ben, ecek İrimizin eserleri tetkik olunursa | Türk lisanının (tahlili — analy-| tigue) bir metod ile tetkik tahkikinde çok takdire şâyan bir hizmet ifa etmiş ve iştikak ve lü- ğat bahsinde hakkile muvaffa-| kiyet göstermiş olduklarını, ben iddia etmekten hiç — çekinmem.| akat filoloji sahasında yapılan | tahkikat — neticesinde meydana koydukları (dergi) ler - filoloji | bakımından - pek az — kiymetli| şeylerdir. Bu gibi pek — iptidai manilerden ve manzum — sözle den ancak İinguistigue bahisl; rinde ve Türkçe lehçelerini bir- birlerine kıyasen mekte biraz faide müli lebilir. Bu bahsi başka bir za -| mana bırakmağa mecburum. Şim | di, basil saf Türkçe'ye cene-| bi kelimelerinin nasıl girdiğini | özgöre tetebbli edebilmek için müzde stadium'larla matbuat | âlemi kadar geniş bir müşahede sahası var. Fakat bu müşahede merakını kimsede göremiyorum. Lisan bahsinde mütehassısl detâ Kurunuvusta'da mer'i ve | müteber olafi usüle tebaiyetle — indi kanaatlerini bir th line ifrağ edip behemehal dafaa etmek — gayretinde israr | ediyorlar. Bahisler sırf nazari ve | akademik ve cedelidir. İlmin birinci şartı olan (mü - şahede — observation) — hemi daima ihmal olunmaktadır. Hal-| buki, bugün gazetelere bir göz | gezdirmek, bu bahiste müşahede | şartını yerine getirmek için kâ-| fidir. Gazetelerimiz bütün — hal-| kı heyecana getirebilecek kadar müessir sport hüvadisi ile dolu!.. Bu türlü vukuatı hikâye etmek için lâzımgelen yabancı kelime- ler pek çok göze çarpıyor ve he-| men hepisi de İngilizce; çünkü| P bu sportif oyunlar onların eseri icâdı!.. Meselâ: Sport, handicap, out, nakaut, haf, hafbek, kepten, go- ' alkiper, ring, — stadium, ilâh!...| Yeni rununda işittiğim istilâh-| rdan (advantage in), (advan tage out), (fifteen for you) gi l mü- sözlerle ülfet etmeyen bu mem lekette yok gibidir. Lisanı Türk- çeleştirmek dâvasını güdenler bu oyunları seyredenler — arasında yok mudur? Hiç olmazsa ga etelerde dünyayı — velveleye sa- | lan bu — münakaşaları — oku-| yanlar yok mudur? Bunları o- | kurken yahut görürken lisanımı: zı tamamile Türkçeleştirmek dâ-| vasını hiç bu oyunların temaşası hâtıra getirmi - yor mu?.. Haydi heyecanla mes: hur oluyoruz da bu ciheti gör- | müyoruz ve hâtırımıza getiremi- | yoruz diyelim. Her gün okuduğu- muz gazetelerde halkın anlama- dığı kelimeler - geçiyor; Mesel zun bir mektup yazdı. — İmzalı mı?, — Hayır, imzasız. Fakat öy- le şeyler yazdı ki, yalan olma- sına imkân yoktu. Meselâ, Nazire mahcup bir — gülüşle devam etti: — Vildan hanımın kalçasın- da bir ben vardır, onu bile yaz- di — Vay ahlâksız va — Deme öyle. — Devam et. — İşte kıyamet ondan sonra koptu. Mithat mektubu alınca Vildan'ın üstüne yürüdü ve si- lâh çekti. Kadın ölüyordu. Mu- cizedir kurtulması. Sonra — dâ- yalar, mahkemele — Vildan Zâfir'in Mithat'a mektup yazdığını biliyor muy- du? - Tabii! Kavga o — yüzden çıktı. Ondan sonra Vildan Zâ - fir'e ne yaptı — Ne yapacak? Nefret eti Ben o zamanlar Zâfir'i müda- faa edemedim. Sonraları, ya - vaş yavaş, bu gibl şeylerin üşk yüzünden olduğunu Vildan'a an latmağa çalışıyordum: — <Zâfir seni seviyor. Aşk insana her geyi yaptırır» diyordum. Doğ- rusu da o değil mi?. Nejad başının arkaya doğru bir hareketile bu düşünceyi red dederek cevap verdi : — Aşk her insana her hare- keti yaptırmaz, Adamına göre.. Ahlâklı insanlar — baska türlü aa ranmrannm n ae (bu yeni maşin'lerin, randema- nı, bu senenin rekoltesi, bunu re- alizo etmeli; bu endüstri'yi fi - nanse etmek bulmak,) gibi daha bir sürü ecnebi tabi- rat rayiç akçe gibi - kullanılıp durürken - halka hiç lüzumu ol mayan ve hiç bir vakit lüzumu olmayacağı mühakkak bulunan felsefe istilâhatını mı herşeyden evvel Türkçeleştirmek — mübrim bir Her gün evimiz- de duvardan, aynadan, halıdan, kanapeden, pençereden, camdan, masadan, sobadan, — hamamdan, mutfak (mutbah) tan, kundura- dan, potinden, redingottan, ca ketten, gedden, pantolondan, set- reden, pardesüden ve daha - bir sürü geylerden bahsedip duru - ruz ki, bunlar hemen yedi asır el Karakurum'da, Türkistan'- da yahut Orta Asya'nın steple - rinde at üstünde yaşayan Türk- lerce malüm ve müstamel şey - erden mi İdi ki, onların Türkçı Mmukabilleri o adamların lisanla- rında bulunsun?!. Bugün Ana - dolu halkında bile pantolon — ve pardesü kullanan kaç kişi var- dır acaba? Sonra ilâçları düşü- Dünüz?. Daha sonra makine ve sanayi âleminde pek lâzım ola- tak kullanılan şeyler var ki, hâ- lis Türkçesini bulma kher tür- lü imkân haricindedir. Otomobil den ve ona mütcallik olan leva- zımdan meselâ (karbüratör) ve msali n Türkçesi o- lür mu?. Rumca'nın hegemoniya kelimesini alıp da egemenlik yap- mak, Fransızca'nın universel tâ- birini ahp da evrensel sokmak züppelikten ve tuhaflık: n başka bir hüner midir?. Bu günkü hesap ve hendese ilmi Üç- leme, dörtlemeden ibaret midir7. O halde - benim mektepte iken| | şeklin: bile mânasını anladığım - şu il- mi tâbiratın bana, asıl Türkçe- ye tercümesini kim öğretebilir?.. | (L'cetople de VUnivers — tend| ver İmuni) ve (1s0€ro- nisme des lignes adiabatigues) Bu tâbirat ancak zamanımı - zın riyazi âlimleri tarafından i- | cad olunmuştur. Öyle iken un - Surları, yâni kelimeleri yine Yu-| nan'cadan — alınmıştır. — Ve b mühim keşfiyata muvaffakiyet hâsıl olduktan sonra bu tâbirat mecburen uydurulabilmiştir. — O| tâbiratı yine o keşfiyat ilham miştir. Bunları kabul etmek za- rüridir. — Halbuki yukarıdaki Sport istilâhatı öyle değil, onlar, Snobizm hissile yâni Avrupa'lı- k taslamak cakası için şevkile kabul edilmiştir. Tıpkı bakkal çı- raklığından zengin olmuş bayağı bir adamın İngiliz çubuğu içme- si ve düğünlerde, bayramlarda yükşek şapka, beyaz kıravat ve fırak giymeğe özenmesi gibidir. Bizim ecdadımız olan Kayı Han- li aşireti halkile beraber Turat irkının Türkmen koluna mensup olan Ertuğrul Bey — Moğolların hücumundan kurtulup da talihin Zevkile Anadolu'ya — sığındıkları zaman, yeni bir medeniyet dün- yası yarattılar.. Yâni Türk- men — cinsine mensup — olan lçukiler, bizimkiler gibi A lolu'yu fethetmiş oldukları hal- de yumruk ve silâh — kuvvetile | mağlüp etmiş oldukları bir mil letin kültürüne ve maneviyatın pek çabuk mağlüp olmuşlar. O kadar İranileşmişler ki, hüküme- tin resmi lisanı Farisi olmuştu. Padişahları da Snobizm yüzün - den yalnız mizaçlarını değil simlerini bile — değiştirmişlerdi. Asıl bu İmparatorluğu t (Salçuk) tan sonra (Alp Ars-| lan) (Çiğri), (Katılmış), (Ertuğ rul), (Kılıç Arslan) gibi isimler yerine (K V, — (Keyku- bad), (Keykâvus) adlı padişah- lar geliyor. Nihayet akim olara vefat eden ve meydanı Osman is eden hareket ederler, ahlâksızlar baş ka. Sevgi ahlâksızlığın mâzere- ti değildir. İnsan sevmediği zaman böyle şeyler söyler. - Kolaydır. Sen sev de görelim bakalım. — Neyse, sonra? — Sonra Vildan yalnız kal- dı. Şimdi Zâfir'in bir korkusu yardı. - Vildan'ın kendisinden başka bir erkekle evlenmesi. İş te o zaman... Nazire durdu. Hem Nejad'ın yüzüne, hem de önüne bakı- Yordu. Sonra birdenbire tekrar Nejad'ın elini tuttu Aramızda — kalacak, döğil — İşte o zaman, Zâfir, Mit - hat'ın ağzından Vildan'a mek - tuplar göndererek onu korkut - mağa başladı. Bir taşla iki kuş vurmak istiyordu. Hem Vildan'- n şüphesini Mithat'a çevirmek, hem de istiyordu ki, Vildan baş- ka erkeklerle tanışmasın. — Ahlâksız adammış, ahlâk - sız. Çirkin ve faydasız bir usul. — Faydasız değil. Vildan'ı u- zun zaman korkuttu. Çirkine fi lân bakmaz o, Mithat gibi o da biraz delidir. Noziro gülerek ilâve etti: — Vildanı sevip de biraz çıl- dırmayan var mı? Allah — seni saklasın! — Peki... Bu Zâfir Vildan'ı takip mi ediyor? Peşine adam Yf ; SAA Fırsatı kaçırmak istemiyorum! Firamdürz bin Keykâvus) oluyor. | imler nerde Selçuk nerde?. içukiler de Osmanlılar da İslâm dinini kabul etmekle — bü- ük kuvvet kazanıyor. Biz Avrupalılardan neler al Ecdadımız için fa- t yahut eseri zarüret olan bu hareket neden bizim için kabahat addolunsun?. Almamalı mıydık ?. Bu alış verişte hiç sevmediğim (Snobizm) in bile yabancı bir Birliğinin Italya ve Yurt gezisi İstanbul * Muallimler öğretmenlerin” yurt iç Birliği, yürt ve |dışı ilmi tetkiklerini kolaylaştır- mak için guruplar halinde gezi- ler tertibine karar vermiştir. Yurt içi gezilerden birincisi Hopa limanına diğeri İskenderun lima- nına kadar vapurla devam ede- ktir. Yurt dışı gezinin birincisi İ- talyanın Napoli şehrine yapıla- cak ve diğer gehirlere trenle gi- dilecektir. Devlet Denizyolları İş letmesi öğretmenler için tenzilât l tarife, tatbik edeceğini bildir- miş, ayrıca İtalyan Demiryol- larında da tenzilât yapılması için teşebüse geçilmiştir. Her üç gezi öğretmenler ara- sında rağbet ve ilgi görmüş ve gitmek İsteyen birlik üyelerinin kaydına başlanmıştır. Napoli ge- zisinin kadrosu dar olduğundan müracaatlar incelenmektedir. Bir heyet Çenberlitaştaki Atikali; medresesinde bulunan erkez inasında saat 16 - 18 aresin kayıtla meşguldür. Vakıf suları Taşdelen memba rışık ol ve halki le başka suların satılması hakkın da kendisi ile görüştüğümüz Va- kıf Memba Suları işletmesi mü dürü Zeki Köpgil şunları söyle- miştir: — Halkımız üzerinde Taşde len memba suyu yazılı " alâmeti farikamızı görerek kenardaki mü hürlere bakmadığı için aldanıyor Çünkü mutavasıtlar bizim da- macanalarımızı kullanarak — her- hangi bir suyu dolduruyor — ve kendi, mühürleri ile mühürlüyor- lar, Taşdelen membamın günde 60 ton verimi vardır. Bunun 40 to- nu akar gider.> iller kanunu Yarın vilâyette valinin başkan lığında yapılacak bir toplantıda İller Kanununun ne şekilde tat- bik edileceği hususu müzakere olunacaktır. Toplantıya vali mu- avinleri, kaymakamlar ve tek- mil daire müdürleri davet edil- miştir. Toplantıda kanun madde leri ayrı ayrı gözden geçiril cek ve izahname okunacaktır. İçkili yerler İçkili tahdit komisyonunca verilen son arar İçişleri Bakanlığı tarafın- dan tasdik edilmiştir. Karara göre, yasak bölge için- bulunan içkili yerler 951 yılı temmuzunda sureti katiyede ka- patılacaktır. | KISA HABERLER adiye Plâj gazinosunda Haydar- paşa lisesinden yetişenler cemi- yeti tarafından tertiplenen büyük mehtap balosunda, tanınmış ses sanatkârlarımızdan Necmi Riza Ahıskan bu senenin ilk büyük yaz konserini verecektir. * İcra dairelerindeki muame- leyi basitleştirmek için tetkik se- yahatine çıkan Adalet Bakanlığı hukuk işleri genel müdürü Amil Artuz dün sabah buraya gelmiş- tir. * Yirmi döert temmuzda mem leketimizi ziyaret Kıbrıslı öğretmenleri karşılamak üzere Murat Uraz'ın reisliği al- tında bir komite kurulmuştur. * Sabıkalı plâj hırsızlarından Recai, Florya plâjlarında hırsız- lik yaparken suç üstü yakalan- miştir. * Hayat pahalılığını önleyici tedbirleri tesbit maksadile bele- diyede bir komisyon kurulmuş- tur. * Dün şehrin muhtelif semt- lerinde 391 esnaf kontrol edilmiş 37 si hakkında ceza zabtı tanzim olunmuştur. * Yeni iller kanunu gereğince açıkta kalan İstanbul vilâyet mek tupçusu Tevfik Borlu, İstanbul emniyet müdür muavinliğine tâ- yin edilmiştir. * Sağlık memurları okullarını bu yıl bitirenlere dün akşam Li- mi koyuyor (Devamı var) man lokantasında diplomaları ve rilmiştir. yerler hakkında vilâyet | edecek olan| 3 TEMMUZ 1949 Mübarek Ramazan n ü T übarak Ramazan — gireli e ort'dan bahsederken, bu ma« a & oğullarına bırakan son padişah peyce oluyor. Müftülük öne İkalemi başka bir. mevzua hasr (” Yazan: (Alâaddin Keykubadı sâni bin Gedün habor verdi g'ülliş dün. tanların sayısı çoktur; meyhanoler rin müşterileri hissolunur. derecede azalmıştır; gerek gündüz. gerek ge- 66 camiler daha kalabalıktır. Rama- zan <on bir ayın bir. sultanı> dü sultanlar — tahtlarını kaybettiler; Ramazanın sahtanatı yıkılmamıştır. Türkler. Müslümanlığı Milâdi. onbi- Tİnol asırda kabul etmişlerdir. — Bu kadar ömürlü bir gelenek nasıl bi- rakılabilir. - Bununla beraber hattâ otuz sone evvelki Ramazanlarla şim- medeniyeti taklit etmek ve nihâ-|diki Ramazan arasında büyük bir yet benimsemek hususunda ne|fark göze çarpıyor. O zaman oruç büyük hizmeti olduğunu iyi bi-| tutmayanlar gizli yerlerdi;. tutanla- lirim ve inkâr edemem. Lâkin|ra saygı gösterirlerdi. şimdi buna gimdi felsefci tarih bahsinde de- | yüzum görülmüyor. Hattâ o zaman- gilim. Yalnız lisan bahsinde bile|yar calenen nakz-ı siyam> adeta bü |müşahede — usulünü - erbabına | yük suç telâkki olunurdu. siye etmek için - Sport isti-| — imparatorluk devrinde Müslüman: lâhatını vesile ittihaz ettim. Yi-(yar Ramazanda ibadete epeyce za- 'ne Sport bahsine döneceğim, — İman ayırmakla beraber — bunu «bir yeyinti ve eğlenti ayı sayarlardı. Htinbal ” Müzllinler Ramazan gelmeden çok evvel has zırlıklar yapılırdı; herkesin kesesine göre mutfaklar, kilerler, anbarlar fürlü yiyeceklerle doldurulurdu;. bu uğurda evdeki eşyadan bazılarını sa tanlar yahut borca girenler olurdu. İstanbullular diğer aylarda yatsı- dan sonra evlerine kapandıkları hat- tâ erken yattıkları halde Ramazan geceleri teravihten — sahura kadar konu komşu bir arada — toplanarak, yahut tiyatrolara, gezinti yeri ol- makla meşhur caddelere, Karagöze, moddaha giderek pek neç'eli saatlor Beçirirlerdi. En meşhur eğlence ye- Fi Şehzadebaşının şimdi adı bile u- nutular «Direklerarası> İdi; — orada Mınakyan tiyatro kumpanyası Frzn- sızcadan tercüme edilmiş âdi dram- dar temsil ederdi; Kel Hasan — ve Şevki'nin komik Iuldat — tiyatroları seyircilere kahkahalar attırırdı. Ras mazanın gelmesile beraber her ta- rafta —Karagöz perdeleri, msddah kahveleri, ortaoyunu aktörleri, şan atış kulübeleri, türlü oyun ve eğlence yerleri mantar gibi yerden biter; her tarafı kaplardı. | Beyazıt camlinin ç avlusu bir sanayi sergisi» halini alırdı; Hin- distandan, Çinden, Buharadan, A- ratistanın ve — Afrikanın her tara« fından gölen İrili ufaklı tacirler bu- rada mallarını satarlardı. Üslad Er- cüment Ekrem Talu bir eserinde di- yor ki: «Kibar ve zengin kimseler haremlerine — verecekleri — bayramlık hediyeleri de ekseriya buradan teda- rik ederler, meşhur. kuyumcu Baba- yan biraderlerin camekânı durmadan boşalır, yino — dolardı. üçünden dördünden başlıy dir gününe kadar hemen bütün İs- tanbul bu daracık avluda geçit res- mi yapardı. Bir gelen bir daha gelir, şöyle bir dolaşır, camie girer, yanık sesll mukabelesi hâfızlardan bir. iki süre dinler, Çıkar, —Şehzadebaşına kadar uzanır, ard arda dizilmiş pay tonların, kupa arabalarının içindekl yosmaları seyredip bakışlarını bu- dandırdıktan (1) sonra yeniden ser- Biye döner, mübarek günde din ve dünya zevklerini, aklınca, birleştire- rek felekten kâm alırdı.» O zamanlar kilodan 282 gram faz- da olan okka hesabile ekmek bir ku- ruş, şeker İki kuruş, et üç kuruşlu ayda altı yüz kuruş kazanan adam bey gibi yaşardı. Dün ve bugünü mu kayeso edersek — bazi - bakımlardan yanık bir. caht» çekmekten kendi- mizl alamıyoruz. Kadircan KAPLI Vali geliyor Birkaç günden beri muhtelif şehir işleri üzerinde ilgili bakan hıklarla temaslarda bulunan vali ve belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar'ın bu sabah şehrimize ge! mesi beklenmektedir. * Çocuk Esirgeme Kurumu Kadıköy şubesinin tertip ettiği senenin en büyük eğlence gece- si 6 temuz çarşamba günü saat 21 den sabaha kadar devam et- mek üzere Suadiye Plâj gaz'u>- sunda yapılacaktır. K I- -; &, * Yaz mevsiminin büyük konseri y 'l'AKVlM)—N 14 temmuz perşembe gecesi Su || RUMİ | Temmuz 1049| KÇ Vasatl — Ezonl 47 33 34 00 02 31 Güneş 5 Öğle 18 İkindi v Akşam Ramazanı Şerif : 6 z (İleri alafranga) Saatile Evkat 3,14| İkindi — : 17,18 3-7-949 Aksaray : Ziya Nurl (| Beyazıt : Yeni Lâleli Beyoğlu —1 Cemal Atasoyı Eminönü * İstanbul Fatih : İsmail Hakkı Kadıköy 3: Kadıköy Ec. Kasımpaşa : Yeni Turan Bamatya — 1 Erofilis Ec. Topkapı —1 Nüzhet Onat Üsküdar — 4 Selimiye