18 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

18 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA : 4 TSUKTAN HAMIDEN İKABUSLARI Öbür taraf kazansaydı tibrike can atarlardı Tefrika No. 83 Ellerini ardına bağlıyarak o- a içinde gidip gelmeğe başlıyan Sultan Hamit, epeyco bunalmış- tı. İngilizce gazetede çıkan be- yannamenin ajanslar vamtasiy- le Avrupaya aksettirilmiş oldu- ğunu düşünerek irkildi: Herkes ve her taraf aleyhinde bulunu- yordu! Ayağa kalkan sütkarde- şinin karşısına dikilerek keder- N kederli baktı: — Bizl tehdit ediyorlar. Av- rupada yine aleyhimize neler ya- mlacak bilemiyoruz! — O ciheti sadakatli mabeyn müşiriniz Sald paşa hazretlerin- den sual buyurmanız icabeder! — Anlıyamadık birader? — Ona sorunuz. efendimiz. Şimdi gazete müdürü İngiliz ku- hanuzun matbaasından — geliyo- raz. — Matbaaya da gittiniz mi? — Efendimize - taallük eden bu kadar hayati meselenin ih- male tahammülü var mı? Allah bilir, daha sabah karanlığında Galata sokaklarına düştük. Ga- zete müdürü dün akşam Sald paşayı görmüş ve kendisine mas keli bir haydut tarafından geti- rilen beyannameyi aynen — gös- termiş! — Buraya kadar gelmiş ve Said paşayı görmüş?! — Evet. Sadık ve cansipâr kulunuz Sald paşa hazretleri da- hi alelâde bir varakadan bahse- diliyormuşcasına lütfen gmuz- Jarını kaldırarak: «Basabilirsi- niz!> buyurmuşlar... (Gözlerini büyülttü) Ve... basılmış! — Çok şey! Bunları size İn- giliz mi söyledi birader? — Bizzat Mister «Whit> ce- napları! Kapıdaki parlak topuzun ya- vaşça — oynadığını farkettiler: Mabeyn müşiri İngiliz Sald paşa idi. Aralıktan başını uzatarak İsmet beyi görünce girmek iste- memişti. Evhamlı hükümdar ba- ını sallıyarak «Geliniz!> dedi. — Bir şey mi vardı paşa? — Münzam zuhaf bölüğü kad- rosu hakkında maruzatta bulu- nacaktık efendimiz. — Memnun olduk paşa. Genç mareşalin uzattığı kad- to cedvelini yazıhane üzerine bı- rakarak gözlerini kaldırdı: «Son günlerde pek yoruldunuz!» diye Tek yüzüne baktı: — Sadakat ve vazifeşinaslığı- nıza mütesekkiriz Sald paşa. — Efendimiz. — Bizin için bazı geyler dü- günmüştük. (Göğsündeki nişanı çıkararak uzattı) Sinel iftiharı- mza - takarsınız! ” (Gülümsedi) Pek yakında sizi daha ehemmi- yetli bir vazifeye getirmeği dü- #ünüyoruz. — Efendimiz. — Evvelâ İstanbuldan — bir Mmüddet için uzaklaşmanız ve saf taşra havası alarak yorgunluğu- Buzu telâfi eylemeniz lâzım| #ınız? Gazi Osman paşayı düşü nüyoruz, Plevnede pek - sıkıntı yekmişti! «Senin vazifene şu anda niha- yet verdim ve İstanbuldan Ana- doluya defediyorum. Yerine de Plevne kahramanı Osman paşa- ya getireceğim!> demek istiyor du. Nikbet ve gözden düşme bil düren sözlerinde bile gönül alı- © bir zekâvet eseri vardı. Yıl- dırımla vurulmuşa dönen genç mareşal, çekilirken uykusuz ge- gen zevk ve sefahet gecesinin Sersemleten mahmurluğu — şiş kapaklı gözlerinde süzülen süt- kardeşine döndü: «Nasıl, beğen- din mi?» demek istiyen bakış- ları vardı. Öteki elinin tersiyle gözlerini uğuşturarak: «Bu ka- bil nimet nâşinas nankörleri bir ayak evvel uzaklaştırmalısınız» — Vapur kalkmadan iki da- kika önce parayı Salâha verdim, Sonra bir lâhza tereddüt ede- rek ilâve etti: — Vapur uzaklaşırken eliyle bana veda etti ve benimle size tü haberi gönderdi: «Nazif be- ye saygılarımı bildiriniz. Bu ak- #am vapurda onun şeref ve sıh- hatine içeceğim. Nazif başını salladı ve Suzan- Gan bu delikanlıyı nasıl buldu- Zunu sordu. Suzan: — Tasavvur ettiğim gibi bir genç; dedi. Her noktadan zayıf we iradı mahlük! Çok il- Çiziz, tabil konustuğu için Na- f hiç bir şeyin farkında olma- İdı. Aralarında neler Beçebilece- İkini nereden tahmin edebilirdi! dalbuki Suzan o anda haykıre Kaak istiyor ve Nazif, Yazan:BEHÇET SAFA dedi. — Ali Suavi melununu harimi nize kadar sokm: Said paşa değil miydi? — Ciddi ve hakikati — Böyle- mekten çekinmez bir zat İdi. — Onların elddiyetlerinin gö- z girmek için kullamlan riyalı gösterişten başka bir gey olma- dığı işte meydanda! (Boynunu uzattı) başvekilinize de İtimat buyurmayınız. çalışan bu — Sarayınızın eşiğinde isyan oluyor, saraylar basılıp silâhlar patlıyor da, gu devleti aliyyenin nizam ve asayişinden mesul o- lan vezir hazretleri dört saat sonra huzurunuza gelip — (Geç- miş olsun efendimiz!) diyor. «Ya Asiler muvaffak olsaydı- Jar?!» diye homurdananak göz- lerini değirmileştirmişti. — Padi- gahın masa Üstündeki altın ta- bakasından teklifsizce bir siga- ra çekerek saygısızca dumanla- d: — Öbür taraf kazansaydı, güp hesiz tebrike can atacaktılar! — Zavallı biradere yapılacak muamele hakkında ne - düşünü- yorsunuz? — Topkapıdaki şehzadeler da iresine sevkini ve şehirle irtiba- tının artık mutlak olarak kesil- mesini.. (Kaşlarını çattı) Mer- hamet etmeyiniz birader. Onlar olsalardı, şimdi sizi: «Gasıbi» diye zincirlere vururlardı: Ez- miyen ezilir! — Ya, gazetedeki beyanname de imzası görünen «Komite> hakkında ne düşünüyorsunuz? — O, mason habisinin işi! — Şu melünu bir türlü ele ge- çiremediniz birader? — Sayei şahanede pek yakın- da:.. (Ellerini uğuşturdu) Az masraf vardı efendimiz. — Ne kadar? Beş yüz yeter mi? — Bin olsun efendimiz. Altın değerinde Osmanlı ban- kası kaimelerini iç cebine İstifli. yerek yerden temenna - etmişti. Çıkarken zeki bakışlariyle takip eden evhamlı hükümdar: «Sen onlardan daha riyakâr ve men- faat düşkünüsün» diye mırılda- narak zile bastı. Mabeyinci Kâ- zım beyi İstiyecekti: Kleanti İs- kalyeriye mağlüp olmuştu. Ku- ru kafa beyannamesinin Avru- pada yapabileceği geniş dediko- duları bir daha düşünerek hu- Zuruna giren genç mabeyinciye: «Acele Beşiktaş muhafızı — Ha- san paşayı çağırtmalarını» ira- de etti: — Zahmet buyurup başkâtip Paşayı da çağırınız beyefendi. — Hasan paşa kulunuzu der- hal huzura idhal edelim efendi- miz? Yoksa bilvasıta İIradeleri mi vardı? — Doğruca bize getirirsiniz beyefendi. Şimdi başkâtip paşa- yı beklediğimizi unutmazsınız. Başını eğerek önündeki altın keskiyi aldı. Halinde kat'i ka- Tarını vermiş onlara mahsus sü künet vardı. Sakosunun önünü kavuşturarak giren yerden yap- ma, bodur başkâtibe: «İstanbul- da bulunan yabancı - telgraf a- jansları muhabirlerini davet ede Tek yemeğe alıkoymasını ve be- Ber yüz altın ihsan verilmesini» söyledi. — Zavallı biraderin fevkalâ- de ihtimamla tedavi edilmekte olduğunu izah edersiniz. — Mukassi olan Malta — köş- künden tekrar Çırağana iade ve her türlü - istirahati esbabının bizzat tarafımızdan temin edil- diğini ilâve etmeyi de unutma- yınız paşa, «Çırağana iade?!» diyerek gözlerini değirmileştirerek baş- kâtibin yüzüne baktı: (Devamı var) — Beni ne diye bu gence gön- derdiniz? Bana ne fenalıklar e- debileceğini - bilmiyor muydu- nuz? Benim dünkü halde, dün- kü Suzan olmadığımı farketmi- yor musunuz? Şimdi artık be- nim tehlikeli bir mahlük oldu- ğumu sezmiyor musunuz? Ne- ler yapabileceğimi anlamıyor musunuz? Demek ihtiyacını duyuyordu, Fakat hemen kendini topladı. Vazifesini hatırladı. Sâkin — bir gesle: — Osmanlı bankasının mek- tubuüna ne cevap vereceğiz? Her zamanki mükemmel, em- Balsiz kâtip ve daktilo haline dönmüştü. Aradan beş gün geçti... Sevimin yıldönümü gelmişti. O gün yazıhanede tam - bir KZAE üphesiz | «Benim sevdiğim ve beğendi- ğim bir ortağımız Mustafa var- dı. Belki bilirsin. Sana da anlat- mıştım. Mert, sözünün eri, yala- ni sevmez, dik sözlü, sağlam ah- lâkh, babayiğit esmer bir adam- dı. Bana hayatımı anlatmıştı. Ka hbına, kıyafetine uymayan içli bir yüreğe sahipti. -Çocukluğundan bahsederken, o zaman çektikleri- ni tekrarlarken, sesini bir hiçki- rık keser, o bundan kurtulmak için öksürürdü. Babası, ânası öl- dükten sonra, yakın akrabaların- dan biri onu yamına almış. «Sa- na malımı hibe edeceğim» diye, parasız, pulsuz, yıllarca çalıştır- miş. Mustafa bin bir mihnet, bin yokluk içinde delikanlı — olunca; Oonu büsbütün bağlamak için ev- lendirmişler. Burada — evlenmek pek zor bir iş değildir. Kız baba- sı, —hele pek kuvvetsiz, cılız bir. şeyse— bir boğazdan kurtulmak için, kızını müşkülât çıkarmadan verir. Hele Mustafa gibi çalış- kan, namuslu ve gessiz bir ada- ma kız bulmak daha kolay. Ya- kın komgulardan — birinin kızını almışlar, Bahçenin bir. köşesine Mustafa kendi evini yapmış...» Annemin bahsettiği ev gözleri- min önünde canlandı. Bir yanın- da ocak bulunan iki duvar — örü- lür, Bu duvarlar kerpiç, varsa taştandır. Öbür yanlarına uzun boylu kargıların &ık sık toprağa sokulmasından vücuda gelen bir çİt yapılır. İçi dışı saman karış- tırılmış killi toprakla sıvanır, son ra, bir de kireç çekilir, Çatısı da yanyana sıralanıp bağlanmış ve üstlerine kuru bataklık sazı Ör- tülmüş karkılardandır. Bu iş ta- mamlanınca, köyün marangozu gelir, ocağın önündeki davlomba- ları, bir de makat dedikleri yer- li kereveti yapar. Evin tek veya çinft penceresine tahtadan bir kepenk takılır. Uzun bir insanın D D. D. Yolları 7. işletme 1 — İşletmemiz mantakası edilebilir, belli vakitten evvel kKomisyonun 8— 6 çiCİ teminat 6.818, |i 7 — Bu işe ait gı 9 — Banka ihalı Tefrika No. 63 sükün hükümferma idi. Berbe- re gitti, Saçlarını yaptırdı. Üs- 'tüne yepyeni bir rob giydi. Yap- tığı makyaj Suzanın yüzünü her zamankinden farklı bir hale koy muştu. Biraz sarı, biraz yelsli, fakat kendine hâkim bir yüz... Salfiıhın onun hakkında söyle- diği: «Sizde merhametten eser yoktur> sözü doğru idi. Daha sonra da Sevimi bir ma Sanın başında yüzü masmavi ve ıztıraptan kırışmış bir halde gör dü. Ona kargı hiç bir ilgi ve mer amet duymamıştı. âni aradan on bir ay gonra Sevimi aklından geçirdiği zaman korktuğunu his settir L Şi Sevim'i unutmıyan, — Sık hatırlıyanlar arasında — bir sık da zı ve onun çevresini kuşatan raf-| S A Demiryolları ilânları Balast ihzar ettirilecek Klm. (390—399) deki ocaklardan (3400) metre küp (ocak mahsu. 10) balast ihzari kapalı zarf usullle eksiltmeye konulmuştur, 2 — Balastın beher metre küpü (429) hammen bedeli (14586,00) lira, geçici inancasıda (1093.95) Jiradır. 3 — Şartnameler işletmemniz komisyonumdan bedelsiz tedarik 4 — Eksiltme 10/6/949 cuma günü saat (15.80) da Afyonda yedinci işletme müdürlüğü binasındaki komisyonda yapılacağın « dan istekliler kaunun 10. cu maddesi gereğince Nizumlu ehliyet ve ticaret vesikülarile teklif mektuplarını kanun! tarifata uygun olarak ayni gün saat (14,30) a kadar komisyona vermeleri veya. iadeli teahhütlü göndermeleri illân olunur, PARSA Elekık tes'satı yaptı 1ller Bankasından 1 — İzmir vilüyetine bağlı Parsa kasabası elektrik 'tesin edilmek üzere 65 - 60 beygirlik bir adet dizel grabu satın ali- nacak ve alçak tevettür şehir gebekesi yaptırılacaktır. 2 — İşin keşif bedeli 91.864.81 liradır 4 — Kapalı teklif zarfları 21/haziran/1949 sah günü sant 15 de Bankamız satınalma komisyonu tarafından açılacaktır 5 — Zarflar makbuz mukabilinde en geç 20/baziran/1949 pa- zarteti günü saat 12 ye kadar bankamıza teslim edilmelidir. © — Postada vaki gecikmeler nazarı itibare — alınmıyacaktır. tname (5,—) lira Muhasebe müdürlüğünden temin edilebilir. 8 — Bu işe ait bilcümle devlet ve belediye vergi ve resimleri, Noter ve harg masraflari ve bunların samları işi alana sit olacaktır. i yapıp yapmamakta serbesttir. YENİ SA eğilmeden giremiyeceği deliğe bir| de kapı geçirildi mi, kireç, ça- muür, küflü saz, kuru kargı ko- kan ev tamam demektir. Kız, bir konsol, bir. çift Nuhu Nebiden kalma karpuzlu lâmba, bir döğek, bir yorgan, yastık, makatın Üs- tüne kuru ottan kazık gibi bir minderle, altı tane ot yastık ge- tirir. Yere eskilerden dokunmuş bir pala serilir. Lâmbaların U: tüne kırmızı gaz boyamaları bağ- lanır, - Sürahinin ağzına — renkli boncuklardan örülme bir kapak örtülür. Çivitli ipliklerle işlenmiş birer karış dantel dikili, kanavi- çe işlemeli patiska makat örtü- leri serilir, pencereye yerli mal- ların mamulâtından tül bir met- relik perde asılır. Kap kacak raflara dizilir. Leğen, ibrik, ha- mam tası, odanın köşesinde ke- narı yarım metre duvarla çevri- N «Gusulkana> yâni gusülhane- nin köşesine bırakılır. Üzerinde renkli resimler bulu- nan teneke sandığın Üstüne dö- gekler, küf ve sandık kokan yas- tıklar, örtüler, yorganlar yığılır. Ve suratına bir okka — «kızıllık», kireç gibl «potire» pudra sürül- müş, mahalle terzisinin — elinden çıkma urubası, Üç beş tane telli, cibinlik tülünden duvağiyle gelin köşede oturur. T& ki akgam olup, güveyi gelinceye kadar, Kör Ali efendim cümbüş çalp — oynattı- B tazeleri seyreder. Bir an içinde bütün — bu çeşit düğünlerin kaç tanesl gözlerim- den geçti. Çocukluğumda heye- can duyardım. Sonraları alay et- tim, Daha sonraları onların an'a- nelerine, âdetlerine, bağlılıkları- na imrenmeye başladım. Vakur, ciddi, ne yapacaklarını, ne - için çalıştıklarını bilerek yaşıyorlar- di... Tekrar annemin mektubunu okumağa başladım: «Fakat kısa bir zaman - sonra, komisyonundan ib Afyon — Konya hattı üzerinde kuruş hesabile mu. eline geçecek tarzda — posta — ile — 6548 — lacak ntralına dır. mukabilinde — bankamız (6686) Fikret vardı. Fikret bir zamanlar ne ah- maklık etmişti. Bu kadını — &ık Bik ziyaret ediyordu. Nasıl zi- yaret etmesin ki onu seyretmek 'ten bile zevk duyuyordu. Ona Aşık olmuştu. Bu aşkını belli et- tiği zaman aralarında giddetli, hararetli bir bağ vücuda gel- medi, İki tarafın da vakit ge- girmek için giriştiği hafif bir ma ceraya sürüklendiler, Bu macerada Sevim, Fikrete birçok zevkli, heyecanlı sahne- ler temininden geri kalmamıştı. Sevim de bu zevk ve neşeden hissesini almıyor değildi. Başbaşa oradan burada çay içiyor, dansediyorlardı. Bu sıra- da Fikret ondan bir öpücük al- mak için hayatını vermiye hazır olduğunu söylemekten de — çe- kinmemişti! Bugün bunları taflı ve eğlen- celi bir hâtıra olarak hatırlı. yordu. Fakat o zaman ciddi bir surette fişıktı. Otomobilde ona sarılmak en büyük saadetti. Fik ret, bu genç ve güzel kadın hak- kında hâtırasında kalan çizgi- leri gözünün önünden geçirdi: BAH Ömür ve Kömür.. “Annemin bir mektubundan, gelinle ağa, yâni Mustafanın ak- râbası arasında geçimsizlik baş- lamış. Oradan ağanın yüklediği bir sürü borçla çıkıp bize geldi- ler. Onlata evin sol tarafında bü- yük ocaklı odayı verdim. Yerleğ- Üler, Kısa bir zaman #onra borç larını ödediler. Mustafanın donuk karanlık gözlerine bir memnunl- yet iğiği vurdü. Taze karısı tar- İa çapalarken, su başında çama- gır yıkarken türküye başladı. Allah onlara güzel bir oğlan verdi, Bu seneler zarfında Mus- tafa gelişti. Uşaklığın — verdiği eziklik, karşılıksız çalışmalardan uşanan bezgin ruhuna, insan gi- bi yaşamaktan doğma - bir ümit doldu. Hasılı, değiştiler. Bahçe- nin arıkları ayıklandı, Portakal- ların dibindeki magara otları a- zaldı. Ağaçlar budandı. Sebze tar- laları nadaz oldu. Bahçenin yüzü güldü. Fakat buranın kötü - bir âdeti vardır. Bir adam iyi bir bahçeye girip refaha, rahata kavuştu mu, konu komşu onu çekemezler ve ellerinden geldiği kadar bahçe sa- hibiyle arasını açmağa uğraşır, o- nu ayartırlar. Mustafayı da iki sene sonra 8- yartmığlardı. Bizim güneşli, yük- #ek, havadar bahçede doğan gür- büz yetişen küçük oğlan, gittiği Haz damda Sarardı, soldu. Sıtma- Vali ve Beden Terbiyesi Bölge 1 — Bu yıl 19 Mayıs Gençlik nerbahçe stadyomlarında yapıla 2 — İstanbulda bulunan say dâvetli olup Fenerbahçe stadyomuna kapalı tribün kapısından, İnönü stadyomununa D kapısın 8 — Basın ve Yayın Umum kartı hâmlli gazeteciler Fenerbah kapısından, İnönü stadyomuna 4 — İnönü stadyomununa b D, Sarı renkli kapalı tribün dâvetiyelerile C ve E, Pembe renkli kapalı tribün dâvetiyelerile M, lerile B ve N kapılarından girilir. rene kırmızı (Hususi), turuncu renkli dâvetiyelerle girilir. Sayın halka ilân olunur, Taşı ve kumu Belediyece at 16 ya tâlik edilmiştir. ; KUUURAANLNLNANRARURARAAARAAN İstanbul Asliye 9 ncu 948/1777 Fatma Perihan Yılmaz tarafın. dan Ankara, Ankara otelinde inşa. at işlerinde memur iken halen ika metgâhi meçhul Mehmet — Yılmaz Aleyhine açılan boşanma dâvası - Din yapılan yargılamasında: Düva hya gönderilen dâva dilekçesi ve davetiye kendisinin ikametgâhı bel H olmadığından bahsile bilâ tebliğ fade edilmiş olup dâva dilekçesi ve davetiyenin yirmi gün süre ile ilâ- Herkesin zırladığı bu eser, KBAT A MA Saçının gözlerine dökülen bük- deleri, tatlı, baygın gözleri — ve iştah açıcı dudakları, yarı açık davetkâr ağzı... Bir gün: — Fikret ismi benim en çok hoşlandığım isimlerdendir! Demişti... Buna Fikret gu ce- vabı verdiğini hatırlıyordu: — Evet, merhum şairin ismi olduğu için saygı duyulan bir isim değil mi? — Hayır, yalnız ondan ibaret değil... Ne bileyim, hoşuma gi- diyor işte! Bunun üzerine Fikret dayana- mamış, onu kolundan sarmıştı. Fakat o kadar sıkı sarmış ola- cak ki genç kadın: — Of, canımı yaktınız! — Demek Fikret ismi hoşu- nuza gidiyor. Ne kadar çapkan- sınız! — Yalan değil ki.., Meselâ Fikret, sadece Fikret ismi; Fik- ret Şadi isminden daha çok ho- Buma gider, O zaman Fikret birdenbire bir yıldırımla vurulmuş gibi bütün Deşesini, aşkını kaybederek — Fikret Şadi mi? Bu ismi Bana kim söyledi? LA ARARAN Kaldırım yaptırılacak Edirne Belediye Başkanlığından : Metre karesi 60 kuruş muhammen bedel Üzerinden asgari 4000 azami 6000 metre kare kaldırım onarımı açık eksiltmesine ta. JP zuhür etnediğinden eksiltme 20 mayıs 949 cuma günü sa- 'Talip olanların 967,8 teminat akçalarile birlikte belirli gün t'e zaatte Belediye Encümenine müracaatları ilân olunur, SAA AANAAARAMAAAMARAA AAA Kendi Kendine Avukat Hukukçu arkadağlarımızdan Ertuğrul Vasfi Akalın'ın Köylü, gehirli her dertortağıdır. Yüzlerce İstida, müdafaa, itiraz ve temyiz Jâyi haları örnekleri, düzumlu Hukuk bilgileri, Danıştay #itay nümune kararlarile doludur, Herkesin (8) ifa gibi çok ucuz bir fiyat kondu. ANKARA CADDESİ ff tı—um NEŞRİYAT YURDU'nda tevzi edilmektedir, ya, isile tutuldu. Çıbanlar dök- tü. Arkadan bir oğlan daha do- ğurduğunu haber almıştım. Yeni ortak oldukları bahçede iş çok- muş. Bizim bahçede gündelikçi tuttuğumuz için tarlada çalışma- yıp çocuğuna bakan kadın, çapa- ya, ot yolmağa, sebze toplamağa, başlamış. O gün yeni doğanı emzirmiş. Begiğe yatırarak bağlamış, — Çı- kıp tarlaya gitmiş. Bana bunları bir komşu kadın anlattı. Son derece ehemmiyetsiz bir hâdiseden bahseder gibi sâkin kuru ve heyecansız: — Bir yol, burunlarına bir bez, kokusu gelmiş amma, aldırış et- memişler. Öğlenleyin eve döndük lerinde beşiğin içindeki bebeği ya- Dıp kömür olmuş bulmuşlar! de- di Benim duyduğum büyük tees- süre kargı o, sadece içini çekti: — Ey canım teyze! dedi. Alla- han işine akıl sır ermez ki... Ö- mlir edeceğine kömür eder. Sahip y Sonra daha sâkin ilâve etti: — Hem biliyor musun ki daha iyi oldu. Kadının elini ayağını bağ lamıştı. Şimdi rahatça çalışır. Mustafa o gündenberi uyuyamı yormuş. Beşiğinin içinde yamıp kömür olmuş bebek - gözlerimden gitmiyor.» Başkanlığından ve Spor bayramı İnönü ve Fe- cak törenlerle kutlanacaktır. ın Milletvekilleri bu törenlere dan gireceklerdir. Müdürlüğünden verilen — basın çe stadyomuna kapalı — tribün D kapısından gireceklerdir. eyaz renkli hususf dâvetiyelerle Yeşil renkli açık tribün dâvetiye- Fenerbahçe stadyomundaki tö- (açık tribün), Mavi (Duhuliye) temin edilmek — suretile — beher 4 , 4 , 4 , 4 Ü : 4 4 6672 Hukuk Yargıçlığından 'nen tebliğine ve bir nüshasının di. vanhaneye tâlikine karar verilmiş, olmakla yargılama için tayin edi len 13/6/949 günü saat 11 de mah- kemeye gelmediği veya kanunl bir, vekil göndermediği takdirde gıya- bında yargılamaya devam edilece - ğine karar verildiğinden dâva di. lekçesi ve davetiye makamına ka- im olmak izere ilân olunur, 11/5/949 dertortağı ha. meslek erbabının — haki Yar. edinebilmesi için ÇAA AAA AA Diye sordu... Kadın gülümse- di. Cevap vermek istemedi. — Söyle diyorum, Kim söy- ledi? Kim tanıyor bu ismi? Diye tekrarladı. Sevim için- den gelen bir sevinçle: — Hiç canım; dedi. Halaza-, dem Salâh söyledi. Kötü gencin biridir. Salâh... — Böyle isimde hiç kimse ta- mimiyorum, — Belki de onunla tanıştığı- nız zaman başka bir ismi var- dı. Onun için tanıyamazsınız. — Yoksa hapishaneden mi ta- maşıyoruz? — Tamam... Bir gün Salâh'a bir ahlâk dersi vermek istemiş- tim. Tuttuğu yolun çıkar yol ol- madığını söylüyordum. Böyle derslere alışık olan delikanlı so- Buk soğuk yüzüme baktı ve ba- na dedi ki: «Sevim, sen bana ki- tap gibi hitap ediyorsun! Amma senin de böyle sözlere inandığını Banmam. Çünkü, meselâ geçen- lerde bir dansş salonunda senin bir serseriyle başbaşa dansetti- ğini gördüm. Bu serseri benim hapishane arkadaşımdı. Bu za- Yazan: Eski bir pehlivan Şimdi küçük Bekir bö Küsur okkalık bir pehlivanla na- #ıl güreşebilirdi? Şumnulu Mah- mut, Bekirin ferah ferah iki N adamdı. " Küvveti ve alatur- kadaki bilgisi de çok meşhurdu. Böyle bir pehlivana parmak ka- dar bir çocuk ne yapabilirdi? Şuranulu Mahmut da — küçük Bekirle tutacağını aklından bile geçirmiyordu. Her halde diğer çifti bekliyeceğini tahmin edi « yordu. Bu düşünce ile o da bir kenara çekilip oturdu. On, on beş dakika geçti. Öbür güreş hâ Iâ devam ediyordu. Bu #ırada cazgır yanına yaklaştı: — “Nefeslendin mi Mahmut? — Ne olacak? — Güreşmiyecek misin? — Bekliyorum işte... - Daha güreş bitmedi ki. — Bekir var yı — Hangi Bekir? — Hangi Bekir olacak? Bl- zim küçük Bekir... — Ay, onunla m tutacağım? — İstiyor. — Bana meydan mı okuyor? — Çocuk işte... Güregin bi- rini kazandı ya... Mahmut hiddetle kalktı: — Gelsin öyle ise! Onun da dersini verelim. Demek — bana meydan okuyor. — Aman Mahmut, kuzum ço- cuğun bir yerini incitme... He- nüz çok körpe! Fakat Mahmut fena kızmıştı. 'Tam mânasiyle kan beynine hü- cum etmişti: — Ben öyle şey bilmem... Ma demki bana meydan okuyor, na- fıl istersem öyle güreşirim. Peh- livan dediğin derecesini bilmeli. Böyle bacak kadar boyu ile ken- dinden büyük işlere girişmeme- B Hiddetle, yağını bile tazeleme Ze lüzum görmeden meydana yü Tüdü. — Hani nerede © çocuk? di- ye bağırarak Bekiri çağırdı Şumnulunun bu hareketini ba z kimseler haklı bulmakla be- raber, bazı kimseler hiç de hoş karşılamamışlardı. Bir pehlivan 'ne olsa karşısındakini böyle hor karşılamamalı idi, Nihayet gü- reş, güreştir. Bu işde galibiyet de, mağlübiyet de tabildir. Eğer küçük Bekir kendisini — başaltı pehlivanı sayıyorsa onu o ge- kilde karşılamak lâzımdı. Bir el- de kendisini yenmek — suretiyle Mahmut pekâlâ ona bir pehlivan hik dersi verebilirdi. Böyle daha tutmadan evvel hakaret etmesi- 'ne ne sebep vardı? Bu hakaretten Bekir de — çok müteessir olmuştu. Yüzü bembe yaz kesilmiş olarak — yerinden kalktı. Meydana yürüdü. Mah- mut peşreve falan lüzum gör- meden hemen Bekirin ensesine yapışmıştı. Güreşten evvel Pılması âdet olan merasime bile meydan-bırakmadı. Buna tenez- zül bile etmediğini göstermek is- tiyordu. Bu hareketi seyircileri büsbü- tün müteessir etti. Bir iki kişi: — Bu ne biçim güreş! — Mahmut ayıp ediyor! diye söylenmekten kendini alamadı. Mahmut işi bir hamlede bitir- mek azminde idi. Daha ilk elde şiddetli bir el ense vurdu. Kü- çük Bekirin iki dizi birden yere geldi. Ve güreş Mahmudun öl- dürücü el enseleri ve tırpanlari- le başladı. Mahmut — kıyasıya yüz yerinden Fatih Kaymakamlı dikkat nazarına inın Herkesçe bilindiği gibi Fatih ve civarı hemen, hemen şehrimi- zin kalabalık yerlerinden sayılır ve Fatihten Acıçeşmeye kadar uzanan ortadaki — yaya yolunda binlerce vatandaşımız gerek bir iş gerekse gezmek hususunda bu yoldan faydalanıyorlardır. Fakat son günlerde âdeta bir âdet şeklini alan muhtelif bisik- letle gezen şahıslar peydah oldu. Eskiden değil böyle bir yerde vasıta ile dolaşmak, numarasız bisikletle adım bile attırılmıyor- du. Şimdi bir mekik dokurcası- na aşağı, yukarı hem de karakol ve bucak Md. lüğünün de bulun- duğu bu yol üzerinde serbestçe dolaşmaktadırlar. Belki de numarasız bir halde yaya yolunda gezmek serbest ol muştür. Fakat bunda hiçbir va- tandaşın malümatı yoktur. Belki de bunun önüne - geçilmesi için sebep olacak bir kaza aranmak- tadır. Halbuki hiçbir vak'aya — sebep olmadan bunun Önüne geçilmesi tan adı Fikrettir, (Devamı var), gayet kolaydır. Gerek plâka ver- Okuyucu Diyor ki 18 M AYIS 1949 Tefrika No. 84 Nihagel güreş güreştir, bu işte galibiyet ve mağlubiyet tabiidir küçük Bekiri hırpalayordu. Gür reşl seyredenler daha fazla ta« hammll edemediler: — Parmak kadar çocuğa böy- le el ense, tırpan vurulur mu? — Yeneceksen adam gibi yen! — Öldürecek misin çocuğu? Diye kıyameti kopardılar. Gür reş durdu. Cazgır araya girdi. Mahmuda: — Doğru dürüst güreş! dedk 'Yoksa güreşi € yırırım. Bu ihtar Şumnuluyu büsbütür gileden çıkardı: — Onu meydana ben çağırma dım ya... Kendisi bana meydan okudu. Sıkı geliyorsa pes etsin Boyundan büyük işlere karışma Bın! cevabını verdi. Cazgır o zaman küçük Bekire döndü: — Bekir oğlum, pes et! Bu munla güreşemezsin! Seni — eze- cek! dedi. Fakat Bekirin hayretle bu teklifi reddettiği görüldü. — Ben güreşeceğim. Mahmut ne isterse yapsın? — Vazgeç oğlum. Sen onun güreşine dayanamazsın. Sonra aylarca yataktan kalkamazsın. Başaltına çıkmak için daha bir« kaç sene beklemen lâzım, — Ben güreşi bırakmam. Cazgır çaresiz. kalmıştı. Ne dese bu inatçı çocuğu meydan- dan çıkaramıyacağını anlamış. tı: — Pekâlâ öyle ise! dedi. halin varsa gör. Küçük Bekirin bu inadı ve gü reşi bırakmaması herkesi hay- ret içinde bırakmıştı. Bu ne inat çı çocuktu? Ezilmek, ölmek pas hasına Mahmut gibi bir pehlivan la güreşe devam etmek Inadın- dan vazgecmiyordu. Güreş ayni şiddetle başladı. Mahmut bütün kuvvetiyle — el ense ve tırpanlarına devam edi- yordu. Küçük Bekire gelince, a sadece bu hücumları karşıla - mak ve boşa çıkarmakla meş » gul bulunuyordu. Ve ekseriyet. le seri hareketlerle bunlara mâ- ni de oluyordu. Güreşin ilk yirmi dakikası bu gekilde cereyan etti. - Mahmut durmadan el ense ve tırpan sa- vurmaktan mı yorulmuştu, yok- ga artık neticeyi rimağa mı ka- Tar vermişti, birden güreş tar- zını değiştirerek küçük Bekire sıkı bir çapraz girdi ve sürmeğe başladı. — Küçük Bekir arkı arkaya yir- mi adım kadar Adeta uçtu. — Ve seyircilerin tam önünde birden sıyrılp yüzü koyun yere atıldı. Mahmut çengeli yetiştirememiş- 'ti amma, nihayet Lasmını bas- tırmağa muvaffak olmuştu. Bekirin düştüğü yer babası « man bulunduğu yerin tam önü ne isabet etmişti. Bütün bu münakaşalar de- vam ederken Bekirin babası se sini çıkarmamıştı. Hattâ kendi Bine oğlunu güreşten menetme sini tavsiye edenlere bile ceva; vermemişti. Eh, ne de olsa o da baba idi. Böyle acar bir oğla malik oldu- ğundan dolayı iftihar etmesi lâ- zam gelirdi. Vakıa onun güreşme sini istemiyordu amma, artık o- nu güreşlen vazgeçiremiyeceği- ne de yavaş yavaş aklı ermeğe başlıyordu. Hele bu son güreş: te göstermekte olduğu mukave met ve inat onu büsbütün bağ ka düşüncelere sevketmişti. (Devamı var) Ve gisi vermiyen, gerek her an bir kazaya sebep olmağa yetkili şax hasların - cezalandırılmaları için gazeteniz vasıtasile ilgililere'dus yurulmasını arzederim. Nüzhet Dayıcan Başkanlığı * Üniverite gençliğine Gazetelerde Üniversite gençlir ginin köylere dağılarök köylüle- ri aydınlatmak isteğinde oldukla- rint Diz köylü gençleri — sevinçle okuduk. Köyümüzde, köyü kal- kındırma ve güzelleştirme isteği- le bir cemiyet kurmuş bulunuyo- ruz. Siz genç arkadaşlarımızı (22) Mayıs 1949 pazar günü kö- yümüzü ziyarate, bize aydın fi- kirler vermeğe ve neş'e ve hayat bahşetmeğe çağırıyoruz. Gelirseniz hem sözünüzde dur racak hem de biz kardeşlerinlek bir bayram sevincine garkedecek siniz. Biz kardeşlerime — yapacağınıa bu siyaretten dolayı şimdiden derneğimiz adına teşekklir ve sây gilarımı sunarım, Soğanlık Köyünü Güzelleştir. me Ve Kalkındırma - Cemiyeti Başkanı İzzet Karacülu

Bu sayıdan diğer sayfalar: