SAYFA ( Bulgar Koeff'in tarihi mektubu Çeviren: Nazım Kemal uhalefet Jideri ” Nikola M Potkof, 3 Aralık 1946 da Bulgar milletvekili Ko-| şf'in mevkuf bulunduğu hapis- haneden kendisine yazdığı acı g- kâyetlerle dolu bir mektubunu, Bulgar parlâmentosunun bir cel- Besinde okumuştu. Aradan çok geçmeden bizzat Petkof'da tevkif #dilmiş ve Sofia ağır ceza mahke mesinin verdiği karara göre ida- ma mahküm olmuştu. İşte aşağıya dercettiğimiz mek tup, Bulgar milletvekili Koeff'in tevkifhanede yazdığı ve Nikola Petkof'un- Millet Meclisinde oku- duğu tarihi mektuptur. Bir vesi- ka mahiyetini taşıyan bu mektu- bu, demir perde gerisinde oyna- yan faclayı kısmen aydınlatma- # bakımından dikkate şayan bu- luyoruz: * Azizim Nikola Petkof, Bolgeviklerin, siyasi mücrimle- ri itirafa sevketmek gayesile, on Jara, tatbik ettikleri işkenceler hakkında size bir fikir verebil - mek için ne süretle sorguya çe- kildiğimi anlatmak istiyorum. Komünistler, mahkeme huzu- runa çıkmadan önce, fiziki ve ah lâki bakımdan sizi öyle bitkin bir hale koyuyorlar ki siz, bu müthiş aztıraplardan kurtulmak için, ne olursa olsun, her şeyi kabul et- mek mecburiyetinde kalıyorsu - 'nuz. Mutad cezal usüllerin hilâfı na olarak burada sizi önce mah küm ettikten sonradır ki aleyhi- nizde kullanılabilecek bir takım suç delillerini araştırmaya koyu- luyorlar. Bunları elde etmek için de size tüyler ürpertici işkence- ler tatbik ediyorlar. Meselâ sizi bayılıncaya kadar dövüyor; gün- lerce, susuz ve uykusuz bırakı- yorlar. Fakat ben size şimdi asıl ba- gımdan geçenleri hikâye edeyim: Bulgar polisi tarafından tevkif edilip karanlık ve dar bir höcreye atıldıktan iki gün sonra milli em niyet müdürünün huzuruna çıka- rıldım. Burada, A gizli istihba- rat şubesinin şefi Ganoff ve po- lis müfettişi Zeef'in bulundukları bir sorgu esnasında, ağzımı bile açtırmadan, bana bir takım mev- hum suçlar izafe edildi. Meselâ benim 1945 de Bourgas'daki Rus pamuklarının yanması işinde med haldar olduğum ileriye sürüldü; Damian Velçef, Kiril Stançef ve daha bir çok tahrikçilerin giriş- tikleri hükümet darbesine iştirâk ettiğim iddia edildi. Bana bu me- selede, benimle beraber sizin de parmağınızın - bulunduğuna dair raporlar gösterildi. Bu sorguyu müteakip bir defa- cık olsun rahatsız edilmeden tam 21 gün karanlık höcremde kal- dim. Her halde Bolşevikler, be- nim <olgunlaşmamı» bekliyorlar- dı. Yalnız bu müddet zarfında ba na açlık rejimi tatbik ederek bi- Taz su ve bir parça ekmekten başka bir şey vermediler. Bu, Bolşeviklerin ötedenberi insan i- Tadesini zaafa düşürmek için kul landıkları bir metod olsa gerek! Duvara el sürmek yasak! Cumartesiye - rastlıyan 22 inci Bün, sabahın saat sekizinde, tek- Tar sorguya çekilmek üzere ha- Ppishanenin dördüncü katındaki «araştırma servisine> götürül - düm. Sorgu, geceli gündüzlü tam beş gün devam etti. Beni isticvab 'eden memurlar, her üç saatte bir istirahate çekiliyor, fakat beni “yine ayakta tutuyorlardı. İşin en acı tarafı onlar, bu müddet za: fında bana ne bir damla su ver “yor, ne de bir lâhza olsun uyu- mama imkân bırakıyorlardı. Yal. nız bileklerimi sıkan kelepçelere Tağmen ikide bir, bana duvara el sürmenin yasak olduğunu ha- tırlatıyorlardı. Tasavvur ediniz ki üç saat de- vam eden her sorgu esnasında, Üstünüze bir nevi baygınlık ge- IKTIBASLAR Ka ü aK | leri soruyorlar. İnleyişinize, fer- yadınıza ne acıyan hattâ ne de başını çeviren vardır. Böyle bir vaziyette aradan 24 saat geçme- den artık açlığı hissetmez oluyor, sadece uykusuzluk yüzünden ka- fanızın içinde derin bir - boşluk duyuyorsunuz. Böyle bir anda bi- le, kazara gaşırip daha evvel söy lediğiniz tarih ve isimleri sırasi- l tekrarlayamazsanız vay halini- e! İşte ben, fasılasız beş gün sü- ren devamlı bir sorgudan sonra tekrar karanlık höcreme dönün- ce, tıpkı bir ölü gibi, tam 12 saat deliksiz bir uykuya — varmıştım. Uyandığım zaman artık bir daha rahatsız edilmiyeceğimi sanarak seviniyordum. Halbuki gecenin saat 11 inde beni yeniden geniş bir salona aldılar. Etrafı çepçev- re saran Bulgar — nöbetçilerinin asık çehrelerinden başıma nele- rin geleceğini anlamıştım. Kırbaçlar altında Müfettiş Zeef, inadımı behane ederek bana, başka bir itiraf me todu tatbik etmek mecburiyetin- de kaldığını söyledi. Sonra nında duran — nöbetçilere bir işaret yaptı. Bunun elimi arkaya bağlayarak beni sırt üstü yere yatırdılar. Şimdi ka- famda şaklayan kırbaç seslerini duyuyordum. Yüzüm, gözüm şiş- mişti. Daha sonra ayaklarımı ha vaya dikerek tabanlarıma demir çubuklarla vurmağa başladılar. Bu müthiş dayak faslı, tam üç saat sürmüştü. Bu arada zaman zaman Zeef, bana bir takım su- aller soruyordu. Bunca işkencelere maruz kal- mama sebep nedir biliyor musu- nuz? 30 Mart 1945 de aktedilen gizli bir toplantıya iştirâk etmiş olmam. Zavallı ben, muhalefeti desteklemek ve vatan cephesine ihanet etmekle itham - ediliyor- dum. Bu geceden sonra beni tekrar höcreme kapadılar ve serbest bı- rakıldığım 4 Kasım sabahina ka- dar, bana ilişmediler. Hapishanede geçirdiğim aylar zarfında mütemadi bir buhran ve tarifsiz bir korku içinde yaşa- dım. Hariçle bütün münasebetiy kesilmişti. Yalmz gardianlar, ço cüklarımın ve en yakın akrabala rımın feci âkıbetinden bahsede- rek beni manevi bir bozguna uğ- Tatmağa çalıştılar ve bunda ta- mamile muvaffak oldular. Şimdi ben şu kanaate varmış bulunu- yorum ki böyle elim bir muamele ye maruz kalan bir kimse, mu- hakkak ki her hangi bir sahte vesikaya imzasını atmaktan çekin meyecek ve istisnasız her şeyi tereddüdsüz kabul etmek zorun- da kalacaktır. «Match» dan g — B AN - Adliyede tâyinler İstanbul basın savcısı - Hicabi Dinç'in savcılık baş yardımcılığı na tâyini üzerine şimdiye kadar basın yardımcılık vazifesir.i gör- mekte bulunan Nail Özkan asliye 4 üncü ceza yargıçlığına, t ün- cü ceza yargıcı Celâl 'Toksoy da terfian Yargıtay üyeliğine töyin olunmuşlardır. Kiymetli adliye:*erimize yeni vazifelerinde de başarılar - dile- riz. 'Dükkân kiraları ve Tüccar Derneği Dükkân ve ticarethane kiral rının serbest bırakılmaması için Istanbul Tüccar Demneği bir sir- küler hazırlıyarak Büyük Millet Meclisi Başkanı ile Milletvekille- rine göndermiştir. Sirkülerde; bazı Avrupa dev- letlerinde olduğu gibi memleke- S ekir 8 . HABERLERİ Denizyolları dış hat seferleri İstanbul, Ankara, Adana vapurlarının yeni hatlari Devlet Denizyolları Amerika- dan satın aldığı Adana ve Anka- ra yolcu vapurlarını Güney - do- fu ve Batı Akdeniz seferlerine tahâls edecektir. Yeni hazırlanan tarifeye göre, İstanbul vapuru Batı Akdeniz veferinden çekilecek, yerini An- kara — vapuruna terkedecektir. Ankara vapuru Marsilyaya ilk so ferini 8 temmuzda yapacaktır. Doğu Akdeniz seferini — yap- makta olan Kadeş vapuru; 20 Mayısta son seferini yaparak bu hattan çekilecektir. 26 haziran- dan itibaren İstanbul vapuru, ye tiştiği takdirde Adana vapurlle birlikte yenl tesis edilen Güney - doğu Akdeniz seferlerini yapa- caklardır. Adana ve Ankara vapurlarının 10 güne kadar Amerikadan hare- ket etmeleri beklenmektedir. Yeni vapurlar geldikten sonra dahili hatlarda tatbik edilecek ye ni sefer programları temmuzdan itibaren tatbik mevkline konula- caktır. Ârkadaşımı öldürdü Şehremininde bir evde oturan arabacı Necip Çelik, arkadaşı Hulüsi ile kavgaya tutuşmuş ve bir aralık bıçağını çeken Hulüsi, Necibi yaralamıştır. Hastahane- ye kaldırılan Necip ölmüş, suçlu yakalanmıştır. Kömür tevzii Kömür Tevzi mücasesesi İstan- bul şubesi müdürü Ankaradaki temaslarını bitirmiş, şehrimize dönmüştür. Bize verilen malüma ta göre yeni sene kömür tevzia- tı için henüz talimat alınmamış- bır. Ekonomi Bakanlığı İstanbula linyit kömürü tevzi olunacağını, böylece kok kömüründen tasar- Tuf edileceğini bildirmişti. Henüz hazızlıkler tamamlanmamış ve linyit sevkiyatına başlanamamış tır. Önümüzdeki kış için İstanbu- la hangi cins kömür tevzi edile ceği henüz belli değildir. ev çöktü Yenikapıda Atmaca #okağında Hadice adında bir kadına ait ve Süreyya Kalınbaşla Ahmet Ka- sap ailelerinin kiracı olarak otur makta oldukları 7 numaralı ah- şap ev dün birdenbire çökı tür. Tesadüf eseri olarak çökün- tüde insanca zayiat olmamıştır. A, Hisar ve R. Hisar vapurları Devlet Denizyollarının Hollan- da tezgühlarında inşa ettirdiği Rumelihisar vapurunun son ya» pılan seyir tecrübelerinde 14 mil sürati olduğu anlaşılmıştır. Ru- melihişar temmuzda, Anadoluhi- sar ağustosta gelecektir. Pendik vapuru Tarabyada karaya oturdu Denizyollarının Pendik vapuru evvelki gece saat 24 te Kavağa gitmekte iken sis yüzünden Ta- rabyadaki Alman sefarethanesi önünde karaya oturmuştur. Kilyos tahlisiye gemisi gemi- nin kurtarılmasına çalışmakta- dır. Başbakan ve Ziya Gök Alp kolleksiyonu Başbakan, Öğretmenler Bırliği Adare heyetinden seçilen bir he- yeti kabul etmiş, Birliğin — otu- zuncu yıldönümü meraaimi için yapılacak dâveti kabul ettiğini timizde de, tüccar mülkiyetini himaye edici kanunlar hazırla- nanâ kadar dükkân ve ticaretha- ne kiralarının gerbest bırakılma- linceye kadar size hep ayni sual- Akşamın hüzünlü karanlığı gimdi, yavaş yavaş toprağın Ü- Zerinden kalkıp, odanın açık pencerelerinden içeri giriyor. Ve duvarları karartıyor. Rıza, odanın duvarlarını isti- Jâ eden bu hüzünlü akşam ka- ranlığının sakladığı - gözlerini, kıza göstermeden parmaklarının ucu ile silerek, zorla ayağa kal- kıyor. Öyle harap, öyle pe vallı adam!... Bi yıp tutuşan bir yangından, hiç bir şey kurtaramıyan bir felâ- ketzede aztırabi İle, sendeleye sendeleye yürüyerek, gelip ka- ( pinın sağ tarafındaki duvarla- O ması istenmektedir: Tın üzerine sirtını dayıyor. Son- ra,aynı sâkin, durgun halini muhafaza etmeğe devam ederek, kıza sükünetle, şöyle bir sual s0- Tuyor: — Pekâlâ Gülseren diyor; ta- lihin bu acı darbesiyle mücade- le etmeğe çalışacağım. Vükia bir erkeğin, sevdiği kadını elin- den alan başka bir erkeğin kar- şısında, aczini itiraf edip, müca- delesiz yenilmeği kabul etmesi, alçakça bir harekettir!... — Fa- kat, ben böyle yapmağı arzu et- miyorum. Kendimi mukaddera- tın kollarına bırakmağı, daha muvafık buluyorum. Zira — bili- rim ki, istemiyen kadını, hiç bir GECESİ Yazan: Esat Mabmut KARAKURT * bildirmiştir. Şemsetin Günaltay ayrıca Birlik, Ziya Gökalp kol- leksiyonunu neşrertiği takdirde müzaherette bulunacağını vüdet- miştir. Tefrika No. 86 kuâret tesiri altında tatam Ancak, gimdi sana şunu soruş Tum, bana cevap ver! Bur sen mi ayrılacaksın, ben mi Kızın hayretle başını kendisi- ne doğru çevirdiğini görere 'nun konuşmasına meydan birak- madan, derhal ilâve eç — Benim ayrilmamın daha doğru olacağını düşünüyorum!.. Senin burada, babandan kalma büyük çiftliklerin, köşkün, likânelerin var! Burası d ğun, büyüdüğün, bütün çocuk- luk hâtıraları ile bağlı kaldığın memleketindir senin!... Benim bu topraklarla alâkam, nihayet bir maden işinden ibar Be- yor YENİE eçenlerde bir döstla ayak Üstü guradan buradan, bu arada da dünyanın halinden konuşuyorduk. Herkes gibi o da bugünkü gidişten mem- nun değildi. Yirmi sene arayla birbirinden müthiş, ikincisi birin- isinden daha beter iki harb mem leketleri yıkmış, insanları ezmiş, öldürmüş, sonsuz ıztırap ve felâ- ketlere sürüklemişti. Sonuncusu biteli dört sene oluyordu; fakat ufukta hâlâ bir Ümit güneşi gö- rünmüyordu. Bir tecrübe bin na- sihatten yeğdir derler; — tecrübe ise bir değil, bu yakın zamanlar- da iki idi ve insanların kıyamete kadar unutamıyacakları derecede dehşetli idi. Buna rağmen bun- dan da ders alınmamış gibiydi ve her şey <eski tas, eski hamam» devam edip gidiyordu. Çektikleri doğum sancılarını - kadınlara u- nutturan ve yeniden doğurmayı göze aldıran husust bir tertibatın onlarda bulunduğunu iddia eden- ler vardır. Acaba insanlara har- bin fecaatlerini unutturan böyle şey mi vardır? Yoksa Hıris- tiyanların inandıkları gibi her in: san doğuştan kötü, günahkâr mı- dır ve insan soyu lânetlenmiş mi- dir? Konuşmamızın sonlarında dostum, bütün söylenilenleri hü- Rum Ortodoks Patriğinin teberruu Rum Ortodoka patrik'i Athenago ras, 15 mayıs Hava Şehitleri ihtifa N enünasebetile Fatihteki törene çelenk ve İki kişilik bir mümessil heyeti göndermiş ve Hava Kurumu, 'na gahsen bin lira teberrüde bu - lunmuştur. Eminönü - Unkapanı deniz üstü yolu Eminönü — Uzkapanı arasında yapılması kararlaştırılan deniz Us. tü yolunu — Kürüçeşme - Tıhtimini inşa eden İngiliz finmasının yapma| sı hususunda teşebbüse geçilmiştir. Firmanın müdürü, bir arkadaşı. mıza şunları söylemiştir <— İstanbul gibi dağınık bir şe. hirde seyrüseferin kolaylaştırılması için herşeyden evvel tramv: kaldırmak ve metrolar açmak lâ - zam gelmektedir, Mösyö Prost, 50 sene sonrayı di şünerek hareket etmektedir. Fakat kanaatimce, bu hususta acil tedbir ler almak lâzımdır.> Fransız artistleri gitti Bir —müddettenberi — şehrimizde temsiller veren tanınmış muharrir M, J Cocteau'nun ertistik Idar sindeki Jean Marais Fransız ti ro grupu artistleri dün sabah Fran sız Hava Yollarının bir uçağı ile Pa rise hareket etmiştir. Hareketinden evvel kendisiyle gö Tüştüğümüz M Jean Cocteau mem deketimizdeki intibaları hakkında gunları söylemiştir: «— Memleketinizde ve — bilhassa güzel İstanbulunuz da uzun cnd - det kalamadığıma çok müteessi. rim, Burada kaldığımız müddetçe tiyatro severlerden ve Türk genç - lerinden gördüğümüz alâkadan fev kalâde mütehassis olduk. Hajkımı. zın sanat anlayışı çok — yüksektir.> Ortaköy Kuruçeşme yolu genişletiliyor Ortaköy — Kuruçeşme — yolunun, İ genişletilmesi hakkında proje hazır ilanmış ve dün Vilâyette Vali, Fen | İşleri Müdürü ve Kuruçeşmo rıhtı. münı yapan İngiliz firmasının İs - tanbul müdürü tarafından bir daha gözden geçirilmiştir. Ortaköy — Kuruçeşme yolu 17,5 metre genişletilecek, 12 metresi na kil vasıtalarına, diğer 5,5 metresi de yayalara tahsis edilecektir. 750 bin lira masrafla — yapılacak tına yakında başlana - Emeklilik tasarısında öğretmenlerin tekaütlüğü Muallimler Birliğinin Ankara- ya yolladığı heyet dönmüştür. Heyet, Ankarada ilgili wrakam- larla temas ederek emeklilik ka- nununda öğretmen karı kocadan her ikisinin de tekaüdiye alma- ları hususunu sağlamıştır. nim gitmem daha lur! Kız, heyecanla soruyor: — Niçin gideceksin Rıza, ni- çin işlerini yüzüstü bırakıp u- zaklaşmak istiyorsun Gedizden, buna sebep ne?... — Adam, kırılmış bir dal gibi, omuzlarından aşağı doğru sar- kan kollarını kaldırıp, göğsünlün Üzerine getiriyor. Sonra, şuur- suz bir halde, tekrar kollarını serbest bırakarak, ellerini ceke- tinin ceplerine sokuyor. — Gülseren diyor; bu elim hikâyenin bir de beni alâkalan- dıran bir tarafı olduğunu, unu- tuyorsun galiba! Sana, her şeyo rağmen teşekküre borçlu oldu- ğumu derhal söylemek isterim, Bütün duygularını bana açıkça ifade etmeni asilane bir hareket olarak kabul ediyorum. Sevme- ğe muktedir olamadığın bir er- kekle evlenip, onu, ömrünün &0- nuna kadar bir cehennem azabı içinde tutmaktan kurtar münasip o- İnsan, insan için kurt mudur? ea <e - İRCON: H. Vehbi ERALP SABAT Fikir Hayatı lâsa etmek ister gibi, «İnsan, in- |sanın kurdudur» dedi. | Bu söz İngiliz filozofu Hobbe- |sundur. Cemiyot halinde yaşa- madan önce, Hobbes, Ansanların |birbirleriyle devamlı — bir - savaş içinde bulunduklarını, bu devirde hak ve adaletin değil, yalnız kuv- vetin hüküm sürdüğünü, böylece İbu orman nizamında insanların birbirleri için birer kurt oldukla- rını söyler. Cemlyet hayatından önco İnsanın yalnız yaşadığı bir |devir bulunduğu kabul olunsa bi- İle, Hobbes'un bu benzetmesinin yerinde olmadığına işaret edilmiş tir. Zira aç kalsalar bile, kurtla- Tın birbirlerine - saldırmadıkları, ancak sürü içinde yaralanmış bir kurtu parçalayıp yedikleri herke- sin bildiği bir şeydir. Eğer Hobbe- sun dediği doğru ise, hemcinsine saldıran insanın kurttan da daha vahşi ve yırtıcı bir hayvan oldu- ğunu kabul etmek Jâzım - gelir. Kaldı ki Hobbes'un İngiliz mut- lakıyetçi kralliğını meşru — gös- termek için ortaya attığı cemiyet lerden önce insanların yalnız ya- gadıkları bir. devir, bulunduğu faraziyesi hakikate de uygun de- ğildir. İnsanlık tarihinde istenil- diği kadar geriye gidilsin, hiç bir vakit yalnız başına yaşıyan insa- na rastlanmıyacaktır; —müşahe- de insanların her zaman bir top- luluk içinde yaşadıklarını göster- mektedir. Esasen cemiyetlerin kuruluşunu bir anlaşma, bir mu- kavele neticesi olarak İzah etmi- ye kalkışanların, bu feşebbüsle- Tinde pek de muvaffak olamadık- ları görülüyor. Bunların söyledik- lerine bakılırsa, insanlar, ayrı ayrı yaşamanın kendilerini içine attığı devamlı mücadeleyi ve bu mücadeleden doğan emniyetsizli- ği ortadan kaldırmak ve cemiyet hayatının nimetlerinden — fayda- lanmak için anlaşmak ihtiyacını duymuşlar, tabiat halindeki başı- |boşluktan vazgeçerek İçtimai dü- zene boyun eğmeyi kabul etmiş- lerdir. - Cemiyetlerin doğuşunu anlatmaya yarıyan bu görüş, ilk bakışta çok basit ve akla yakın görünüyor; hakikatte ise hiç de tatmin edici bir izah değildir. Ön- ce ayrı ayrı yaşadıkları ve arala- |rinda hiç bir bağın bulunmadığı farzedilen insanların bir araya geleceklerini, hem de ne olacağı |hakkında hiç bir fikre sa- |hip — bulunmadıkları — bir. top |luluk — kurmak için 0 — za- mana kadar faydalandıkları bir- çok haklardan vazgeçeceklerini anlamak kolay bir şey değildir. |Nk hatıra gelen zorluk şudur: Bu insanlar henüz cemiyet hayatı ya şamadıklarına ve bu hususta hiç bir - tecrübeleri - bulunmadığına göre, yeni girecekleri yaşayışın |eskisinden daha elverişli olacağı- nı ve kendilerine bir çok faydalar sağlıyacağını nereden biliyorlar? Sonra, o zamana kadar hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmadıkları- na göre, içtimat hayatın emir ve yasaklarına boyun eğmeleri nasıl kabil olacaktır? Nihayet cemiyet gibi devamlı bir müesseseyi, ferd- ler arasındaki bir anlaşmaya bağ- lamakla, ona çok çürük bir temel verilmiş olmuyor mu? Öyle görünüyor ki cemiyet, in- san nevini meydana getirmiş olan hayatın icaplarından biridir. Na- sıl arılar ve karıncalar gibi bazı hayvanlar için cemiyet halinde yaşamak tabil ise, insan cemi, leriyle hayvan cemiyetleri ar: da pek çok ve büyük farklar bu- lunmakla beraber, insanlar - için de cemiyet halinde yaşamak öyle- ce tabildir. Bu hakikati bundan binlerce sene önce görmüş olan bir Yunan filozofu «İnsanın içti- mal bir hayvan> olduğunu söyle- miştir. Hakikat böyle ise, Hobbes'un: «İsan, insan için kurttur» sözü- çin, tarafımdan şükrana lâyık- sın Gülseren!... Bu suretle hem talihsiz bir erkeğin hayatını, hem de sevmediğin halde, na- muslu kalmak arzusiyle feci bir işkenceye maruz bırakacağın kendi hayatını tahammül edil- mez bir ıztıraptan kurtardın!... Adam konuşurken, sesinin tit rediğini hissederek utanıyor. Ve buna rağmen, içi yaşlarla dolu bahtsız gözlerini, karanlıkların arasında tavana doğru kaldıra- rak, söylemek istediği son cüm- leleri, ifadeden nefsini menede- miyo - Gülseren diyor, seni benim bu kadar sevdiğimi, senin de be- ni bu derece sevmediğini itiraf ederim ki, ancak gimdi öğren- miş bulunuyorum!... Hayatımın bundan sonra nasıl bir cereyan takip edeceğini bilmiyorum. O kadar ahmakça kendimi muhay- yel bir saadetin şahikaları üs- tünde tutmuşum ki, birdenbire şimdi başım dönüp de yuvarla- hedecek, nün doğru olmaması Zira cemiyet demek emir ve saklara, haklara ve vazifelere da- yanan bir düzen demektir; için-| de herkesin' canının her istediği- | ni yapabileceği bir cemiyeti dü- şiinmek bile mümkün değildir. orman nizamının hüküm sürdüğü yerde cemiyet yok demektir. Ce- miyet düzeninin başta gelen gartı da, aynı bir cemiyet içindeki ferd- lerin hayatını mukaddes tanımı- lerin yaşama haklarına kargılik- h saygı göstermeleridir. Kendini teşkil —eden — ferâlerin — ha- yatını — mükaddes — tanımıyan bir. cemiyette, cemiyet hay tı değil, sadece hayat bile müm- kün olamaz. Halbuki her cemi - yet, tıpkı canlı bir varlık - gibi, kendi hayatını korumak ve de - vam ettirmek ister, Öyleyse ay - ni bir cemiyet içinde yaşıyan in- sanlar gözönünde bulunduruldu- ğu vakit, doğru olan Hobbes'un, «İnsan, İnsan için kurttur» sözü değil, Spinoza'nın «İnsan, için Tanrıdır» sözüdür. Gerçi ay- ni bir cemiyet içinde bazı ferdle- rin mukaddes tanınan bu yaşama hakkına tecavüz ettikleri, adam öldürdükleri görülür, Fakat hem bu gibi vakalar birer istisna teş- kil ederler, hem de daha mühim- mi, bunlar birer suç sayılırlar ve teza görürler. - Cinayet işleyen yalnız bir ferde değil, bütün bir cemiyete tecavüz etmiştir, çünkü cemiyetin temelini teşkil eden en esaslı hakkı çiğnemiştir. Herkes- te, cinayeti işleyende bile, bir dü- zenin bozulduğu, bunun yerine ge tirilmesi icabettiği duygusu var- dır ve ceza, bu bozulan düzenin bir reaksiyonu sayılabilir. Yalnız adam öldürmede değil, cemiye - tin mukaddes tanıdığı her hak - kın çiğnenmesinde ayni hal gö - rülür. Amma... Evet, işin bir samma> &ı var. Her cemiyetin büyük bir titizlikle korumiya çalıştığı, örf, üdet ve kanunların himayesi al - tında bulundurduğu bu hakların çiğnendiği, yalnız çiğnendiği de- ğil, çiğneyenlerin suçlu sayılma- dığı, ceza görmediği, aksine al - kış ve müküfatla karşılandığı bir hali vardır. 'Bu da cemiyetlerin birbirleriyle çarpıştığı harb hali- dir. Bu zaman artık Hobbes'un dediği gibi, insan gerçekten insan için bir kurt oluyor. Fakat bura- da, görünüşe rağmen, birbirlerine düşman olan yine ferdler de; dir, asıl cemiyetlerdir. Siperlerin iki tarafında birbirlerine kurşun atanlar, birbirlerini - tanımazlar. bile... Onların düşmanlıkları, o sırada birbirine düşman olan iki cemiyetin ferdi olmalarından ka bir şey değildir; bu şahsi bir düşmanlık değil, tâbir caizse, iç- timal bir. düşmanlıktır; burada ferd sadece mensup olduğu cemi- yetin bir temsilcisidir. Şimdi hatıra şu sual geliyor Mukaddes tanınan hakların bazı hallerde, sanki büyülü bir değne- ğin tesiriyle, bir anda bütün de- erlerini - kaybederek — ortadan kalkmaları, çiğnenmeleri nereden geliyor? Bu değişikliğin, hattâ te- zadın sebebi nedir? İnsanların ne düşündüklerini anlamak - için, söylediklerinden çok yaptıklarına bakmak lâzım- geldiği gibi, bu, cemiyetler için de böyledir. Cemiyetler, hak ve va- zifelerden bahsettikleri vakit, u- mumi olarak insanın hak ve va- zifeleri bahis mevzuu imiş gibi konuşurlar ve böyle yapmakla da iyi ederler. Çünkü bu suretle ile- rideki gelişmelere açık kapı bi- rakmış olurlar. - Fakat hareket- lerinden anlaşılan asıl düşüncele- ri, bu hak ve vazifelerin yalnız o cemiyet ferdlerine, vatandaşla- ra inhisar ettiğini - göstermekte- dir. Zira her cemiyet bir kısım insanları sinesinde toplıyan,- bü- ninca, ayaklarımın dibinde yer- lerin, uçurum gibi açıldığını his- Adam sırtını duvarların üze- rinden alarak, kapıya doğru yü- rüyor. — Allaha ismarladık Gülse- ren, diyor; Tanrıdan senin için saadetler dilerim! Çünkü sen mesut olmağa lâyık bir kızsın!.. Gözlerini çevirip ona son bir defa bile bakmağa lüzum gör- meksizin, sessizce elini — uzatı- yor, kapıyı açıyor, ve kapının Üzerine asılmış bir perdenin göl- gesi gibi, ayaklarının - üzerinde vücudunun sarsılışları dahi far- kedilerek, perişan bir halde ya- vaşça dışarı çıkıyor... * Ertedi sabah... Kısmen bulutlarla örtülü sarı bir güneş, kirli bir ayna - gibi, karşı derenin kenarındaki ağaç- ların dallarına takılmış, dallar- ARADARARAAA BARARANARARARRRARARADANİ tün ötekileri dışında *bırakan bir topluluktur. Cemiyetin birliğini, teşkil eden ferdler arasında bir- leşme olduğu kadar başka cemi- yetlerden ayrılmadır da.., Bir Al man filozofunun insan benliği 1 - çin söylediğini burada insan ce - miyetleri için tekrar — edebiliriz: Her cemiyet kendi varlığını koy- makla, başka cemiyetlere karşı da cephe almış - bulunur. Bunu, gimdiye kadar tarihin gösterdiği insan cemiyetlerini birer «kapa: h» cemiyet olduğunu söyliyerel de ifade edebiliriz. Bu hal devam ettikçe, düşmanlık ve harb sürüp gidecektir. Hobbes'un «İnsan, in- san İçin kurttur» sözü, cemiyet hayatından önce, hayalf bir ta- biat halinde yaşıyan insanlar için değil, cemiyet hayatı yaşıyan in- sanlar için doğrudur. Fakat bün- dan «insan cemiyetleri birbirleri için kurttur> mânasını anlamak lâzımdır. Bunun sona ermesi, an- cak bütün insanların bir tek ce- miyet içinde toplanmalarile müm- kün olacaktır. İnsanlar her za- mandan fazla bugün bu ideali için insanlık ideali için çalışmalıdır- lar zira bunu gerçekleştiremez- lerse, yeni tahrip vasıtaları kar- gısında, toptan yok olmak teh- likesile yüzyüzedirler.. c LKISA HABERLER * Tarlabaşı caddesinde 174 sayılı evde oturan doktor Ata- naşın 28 yaşlarındaki hizmetçi- si Markide banyoda - ölü olarak bulunmuştur. Markidenin havagazından ze- hirlendiği anlaşılmıştır. * Üecidiyeköyde Likör fab- rikası bekçisi Mehmet Er evin- de ansızın ölmüştür. Bekçinin yediği yemekten zehirlendiği sa- nılmaktadır. »x Dün saat 14 sularında Fa- tihte Sofular mahallesinde Yeşil tekke sokağında Nuriye ait ev- de bir yangın cıkmıştır. Yangın evin birinci katı vandıktan son- ra söndürülmüstür. * Bir müddettenberi “Ankarada bulunan Güzel Sanatlar Akadami Si müdürü Prof. Zeki Falk İzer şeh rimize dönmüştür. * Hukuk Fakültesi talebe cemt. yeti, dün Marmara lokalinde fevka lâde bir toplantı yapmış ve idare heyeti azalıklarina, Süha Köseoğ. Tu, 'Toygar Akman, Adnan Altep se çilmişlerdir a k Ankarada bulunan Devlet De. nizyolları Umum Müdürünün işti « râkile yapılan toplantılar da, Ba'ı ve Güney Doğu Akdeniz seferleri. 'nin Ücret tarifeleri hazırlanmak . tadır . * İstanbul İşçi Sendikaları Bir. liği Başkanlığından: Nuri — Killigil! fabrikas.nın daimi işçileriaden olup ta kazadan kurtulan işçi arkadaş larımıza ve şehit düşen çi arka. daşlarımızın ailelerine birliğimiz ta; rafından Üçüncü nakdi yardım ya. pilacağından alâkalıların — hüviyet cüzdanlarile birlikte 18 mayıs çar şanba gününden itibaren saat 14 19 8 kadar her gün Ankara caddı si Cağaloğlu Yokuşu No. 83 deki merkezimize müracaatları bildiri . dir. & Şehrimize Atinadan — Yunan artisti Mavreya Honi'nin — idaresin de 20 kişilik bir operet h miştir Heyet şehrimizde bir müddet ka larak Ses tiyatrosunda temsiller ve recektir. * Kürüçeşme rıhtiminin İnşaati temmuz ortalarında tamamlanmış olacaktır. Vinçlerle diğer teknik majzeme gelmiş ve montajlarına başlanmıştır. * Silâhtarağa Elektrik santralın da çalışan işçilerin barınmaları için burada Küçük işçi evleri yapılma- sı düşünülmektedir, * Haliçin Silâhtarağa kısmının temizlenmesi hususunda Belediya ile Hükümet arasında mevcut ihti. Tâf halledilmiş bulunmaktadır. 4 gel . Otomobil Sahipleri Derneğinin bir açıklaması Gazetenizin 13/5/949 - tarihli nüshasında 2 nci sayfa 2 nci sü- tununda otomobi! sahip'erile şo- förler arasındaki ihtilâ? halledi miş ve İstanbul Şoförler va Oto- mobilciler Cemiyetile Üsküdar ve Kadıköy otomobilcileri " cemiye- tinin birleştiğinden bah'sle güya mal sahipleri cemiyetinin Şoför- ler ve otomobilciler cemiyeti - ile bir ihtilâf halinde oldukları zeha bi hasıl olmuştur. Bizim şoförler ve otomobilciler cemiyeti ile aramızda hiçbir ih- tilâfımız olmadığı gibi bu birleş- me ile de otomobil sahipleri der neğinin hiç bir âlâkası yoktur. Cemiyetimiz eskisi gibi müstaki- len Galatada Veli Alemdar Han Kat 1 No. 12-13 de Jcrayı faali yet etmektedir. Bu tavzihimizin gazetenizin ilk çıkacak nüshasın da ayni sayfa ve sütununda der” cinl saygılarımla rica edi Otomobil Sahipleri 17 MAYIS 1949 En tehlikeli unsurlar... edi, sekiz sene evvel dik« tatör rejimlerle Idaro edi- len Almanya, İtalya ve Japonya zaferden zafere koşarken bir ga- zetecl arkadaşım bana şöyle de- mişti; Demokrasi artık iflâs et- miştir ve tarihe karışmak üzere- dir. Siyasetto «Halkın görüşü» di- ye bir şey yoktur. Halk bir sürü- den ibarettir, çobana muhtaçtır. Filozof Niçe: <Üstün insan» tâ- biriyle çobanı kastetmiştir. İşte Hitler, Mussolini ve Tojo o üstün insanlardandır. Her fikir ve yaset, neticeleriyle ölçülür. Gi yorsun ki Fransa başta — olduğu halde Avrupanın bütün demokrat devletleri — yıkılmıştır; - İngiltere can çeklşiyor; Amerika korkudan titriyor!» Aynı arkadaş geçen gün “bana ganları söyledi «— Halk yığınlarını koyun sü- rüsüne benzetenlerin ruh - sefale- fins acıyorum. No kadar özenile- rek yaratılmış olursa olsun tek insanın zekâsı hiç bir zaman mil- yonların zekâsından üstün olm maz. En zeki Insan, halkın arzu- Sunu ve görüşünü hakikaten en uygun olarak, sadakatle aksetti- rendir. «Niçe» bir deli idi. Dikta- tör rejimlerdeki devlet adamları- nın sermayesi zorbalıktır; bu İse hayvani bir zekâdan doğar. De- mokrat memleketlerde millet hiz- metine liyakat kazanmak - için akıllı, bilgili, sabırlı, dirayetli, fe- ragat sahibi ve ccsur olmak lâ- zımdır. Ancak yüzde otuz. yedisi okuyup yazma bilen halkımızın bile hakikati görüş ve anlayış ka- biliyetine hayranım.» Vaktile © şekilde konuşan, şimli de höy« lo fikirler ortaya atan m'inev- verlerimiz az değildir; bunlar söz de münevverlerdir. Bir memlel »t için en tehlikeli unsurlar bunlar- dır; zira hakiki hüviyet ve kana: atlerini perdeliyorlar; günün ica- bına, şahsi menfaatlerine, moda- ya uyayorlar. Yarın yanlış. bir dâva, tesadüfün yardımı veyz sun'i vasıtalarla muvaffak olursa derhal o tarafa kayarlar; hattâ © dâvayı ortaya atanlardan daha ileri giderler; kraldan ziyade kral ct olurlar. Senelerce diktatör — rejimlerin medhiyelerini yapan ve türlü par- tilere mensup bulunan öyleleri vardır ki gimdi birer demokrasi kahramanı kesilmişlerdir. Memle- ketimizdeki siyasi partiler, ger- çekten ve samimi olarak demok- rasiye taraftar iseler kendilerini böyle döneklerden temizlemelidir- ler. Eğer bu partilerden biri veya bir kaçı bugünkü yarım demokra- simizi dosta düşmana — karşı bir «idare - | maslihat» vasıtası sa- yıyorlarsa milleti aldatıyorlar dee mektir. Aldatanlar aldanırlar. Kadircan KAFLI Patoloji kongresi Mülletlerarası — Beşinci — Patoloji Kompare kongresi dün de — Yıldız Sarayında çalışmalarına devam st. miştir, Dün sabahki genel toplantıda se kiz ilmi etüd tebliğ edlimiş ve öğla den sonra Üyeler, veteriner, medi « kal ve botanik seksiyonlarına ayrı larak üÜç grup halinde çalışmışlar. dır. Her Üç grupta da yabancı Cele gelerden başka Türk âlimleri da memceketimizin tabil şartları e 1 Bili çeşitli bastalık ve Arızlar gak. kında komünikasyon yapmışlardır. Akşam saat 17,40 da delegeler Maltepe vapuru ile Yalovaya git « mişlerdir. Yalovada otellere misafia edilen delegelere Sağlık Bakanı a. dına bir yemek verilmiştir. Kon re Üyeleri yarın oradan Bursaya ha reket ederek müza ve camileri geze cekler ve akşam Mudanya yolu ila şehrimize döneceklerdir, Hazır: 11 - Ay: 5 - Gün: 187 Vasati — Ezanl Güneş ao wW Öğle 12 10 4 80 İkindi 16 0T 8 47T Akşam 19 21 12 00 Yatsı Siş ü öğel İmsâk &x M 727 la beraber, aptal aptal sallanıp duruyor..< (Devamı var) Derneği — Başkanı Nuri Köksal (” Nöbetçi eczaneler B 17 - 5- 949 Aksaray Cerrahpaşa Alemdar Sirkeci Merkez Bakırköy —: Hilâl Ec, Beşiktaş —© 8. Recep Beyasit — * Kumkapı Beyoğlu Cemal Atasoyı Eminönü Eminönü Ec. Eytip Arif Beşer Fatih Gündoğdu Kemal Rifat - Galata Te Büyar Kadıköy —t Kadıköy Ec. ? Şişli Asım « işli Nişantaşı Küçükpazar? Küçükpazar 4 Limana- Taksim — £ Cihangir Üsküdar — & Ömer Kenan