BAYFA Kazanacağı Kaymeleri Hayaline getirerek tatlı tatlı sırıtlı Tefrika No. 77 — Yarın sabah seni nerede bulalım ? — Yine muz yerde. — Cevap alamazsak yine ge- lelim mi? —Elbet gelecek ve.bana ha- ber vereceksin. - (Elini tuttu) bak, aklını başına al kardeşim Memiş ağa. Bu yağlı kuyruk bir. daha ele geçmez! burada. Konuştu, — Beş dakikalık bir hizmet için tam iki çift öküz, on dönüm de tarla parası alıyorsun. Gözlerini değirmileştiren ma- vi sakolu zaptiye: <Altmış para hk ipe gelmek de var!» diyerek iraklaştı. Sallana sallana gidiyordu. Mu hafızlık binasında nefes kokulu koğuşa giderek tahta kerevet Üzerindeki ot minderinin üzeri- ne boylu boyuna uzanmıştı. Ge- ce, Malta köşkü ardındaki nö- bet yerine gittiği zaman, yapma yı üzerine aldığı işin getirebilme &i ihtimali bulunan korkunç âkı beti düşünüyordu. Bir görüle - cek olursa?... Yüreği çarpmıştı. Bir de mu- vaffak olursa?... Kazanacağı kaymeleri hayaline getirerek tatlı tatlı sırıttı. Köyüne koynu dolu olarak dönecek, tarla, sa- pan aldıktan sonra, çift çubuk sahibi olduktan sonra, al yanak h, kiraz dudaklı Ayşeciklerden birile evlenebilecekti de... «Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!> diyerek yerinden sıçramıştı. U- zun kasaturasının enli kayışını Müzelterek aşağıya indi. Kayme ciklerle gişen dolu ceple koca caddeden gelip geçenleri karın- ca gibi görmeye başlamıştı. Kar gıdaki kebapçı dükkânına rek en baş köşeye kuruldu. Öm- ünde ilk defa «Tabiatıce> karnı- ni doyuruyordu. Baklavacı dük kânı önünde koynundaki kayme lerin midesini ve midesinin i- radesini kamçıladığını hissetti. Tepsilerde kuzu gibi yatan «Ge- lin yüzlü> baklavacıklara da da- yanamamıştı. Muhafızlığa dön- düğü zaman, basık tavanlı ko- Zuşu mezar gibi kuytu ve kas- vetli buldu. Gece vazife saati yaklaşmağa başlayınca, içinde sebebini anla- yamadığı bir ürküntü duygusu içinde ezilmeğe başlamıştı. Az #onra uzun kasaturalarını mavi namlılı Vinçisterlerine geçirecek ler, Yıldız sarayının vahşi or - manlarına benzeyen uçsuz bu- caksız - bahçesindeki — hüzünlü köşkün pancurları çekili pence- releri önünde sabahlıyacaklar - d! Yassı okunurken, altı arka - daş muhafızlık binası önüne sı- ralandılar. Kol haline girerek sarkık biyıklı çavaşlarının ardı- 'na düştüler. İkisi Mecidiye kapı S1 önünde kalacaktı. Kel çavuş: «Kuş bile uçmayacak! Anladınız ya?» diyerek incecik kumlu bah- çe yoluna ilerledi. Yol boyunda kararan gövdeli ağaçların yap- rakları hışırdıyordu. Sessiz ge- ce içinde künbetlenen Malta köş kü önünde durdular. Nöbet tes- lm alacaklardı. Pancur ları kapalı köşkün dört köşesin de yanan dört fanusun sarı şevk leri altlarına vuruyordu. İri ça- vuş, Boyabadlı Memişi binanın ard cephesine götürerek «Bak uyuyayım deme! Paşa efendi- miz ansızın teftişe çıkarsa, başı mı belâya sokarsın benim!> de- di. Ardına bakmadan yürümüştü. Göğsü çarpan zaptiye Memiş, yıldızlı mavi gecede kararan gövdeli ağaçlardan birinin altı- na ilerleyerek durdu: Ses, seda yoktu! Ağaç yapraklarına sürü- nerek yayılan yumuşak mayıs ortası gecesi esintisi yüzünü yelpazeliyordu. Şu kapkara bi- Da içine kapanan padişahla az ötedeki Yıldız sarayında şakır şakır şevk içinde yaşayan ara- sındaki farka akıl erdirmeğe çalışan Memiş, sırtını kalın a- ğaç gövdesine dayadı. İçi geçi- yordu: Uyuyacaktı. Silkindi: A- ğaçlar arasından gelen ayak ses leri! İhtiyatlı ihtiyatlı yaklaşma- çalışan bir insan karartısı 'ardı. — Silâha — davranarak: «Dur! Kimsin sen?> diye hay- kırdı. «Yabancı değil zaptiye'» diyen gölge, fanus altına gele- rek dimdik durdu: Beşiktaş mu hafızı Hasan paşa!... Yarınlı gövdesi ve heybetli başile cehennem - zebanilerine benziyordu. Elindeki kırbacı çiz mesinin konçlarına - çarparak «Gel!» dedi: — Aferin zaptiye! — Adın neydi senin? — Memiş efendim. Boyabatlı Memiş diye anılırız. Yarın öğleden evvel beni gör. (Bir kayme uzattı) harçlık edersin, Bir zaptiye veya emir neferi olsun almadan, karanlık geçede ğaçlar arasında — dolaşıyordu. Kırbaçlı elini ardına bağlaya - rak öteki nöbetçileri teftişe git mişti. Boyabadlı Memiş öksüre- rek iri adımlarla gidip gelmeğe başladı. Gece ilerliyor, karanlıkta pı- yıldayan 'yıldızların billürdan şe eri iyice beliriyordu. Sımsıkı çekili pancurlar duvar gibi İdi. Cebindeki yazılı sigara kâğıdını nasıl vereceğini ve kime teslim edeceğini kestiremeyen merci - zlü bodur zaptiye, sırtını bir daha ardındaki ağaç gövde- sine dayadı. Köşelerinde İri fa- nuslar yanan köşkün öbür cep- helerini bekleyen arkadaşların- dan da çekiniyordu. Pancurlar- dan birine yanaşıp tıkırdatsa?.. Bir görülürse?... Hasan paşanın merhamet bilmeyen zalim kır- baç darbeleri altında kıvrana- rak can vermek de vardı! Üç ay beş gün padişahlık eden Sul- tan Murada saygı için şarkı fa- Jan söylememeleri tenbih edilen nöbetçiler, korkularından birbir lerile konuşmağa cesaret edemi- yorlardı bile! Tam altı saatlik nöbetleri var dı. Yarım saat geçmeden kel ça vuş gelerek köşkün etrafını gez dikten sonra, karanlık yolda kaybolmuştu. Köşedeki fanus gevki altında dikilen Kastamo- nulu açık göz zaptiye, Boyabad- lıya usulla seslendi. Beşer altı- şar adım ilerliyerek karşılaştı lar, Öteki elindeki Vinçister ti feğine dayanarak: «Bunca sıkı- lığın sebebi nedir biliyon mu?> diye fısıldadı: — İçerideki de padişah hani! — Amma, hak onunmuş da, gimdiki efendimiz haksız olarak yerine geçmiş deniyor! Bir vakitler, Üsküdarda 1- pekten dokunan bir nevi dö- gemelik kumaşa «Üsküdar çat ması> denirmiş. Fetihten son- ra Türklerin Anadolu kıyısı- ni Peygambec toprağı diye ad Jandırmaları, Üsküdarı kısa za manda canlandırmış, genişlet- mişti. Osmanlı tarihinin kay- dettiği birçok büyük ve uzun Anadolu, İran, Kafkas seferle- rine buradan çıkıldığı için mu azzam orduların uğurlanması Üsküdarı yerinden oynatırdı. Bizans devrinin sarayından eser kalmadığından — Kanuni YENİ Üsküdarın Türklerin eline geçm de bir saray yaptırmıştı. (Ka- vak sarayı) adı verilmiş olan bu saray sonradan Dördüncü Murat tarafından tâmir edil- miş ve Bağdadın fethi hatırası olarak ta (Bağdat sarayı) adı verilmişti. Zamanla itibarı dü şen Bağdat sarayının ankazı, Topkapı sarayına getirilerek yeni yapılan köşklere kullanıl mışti. Üsküdarın Selimiye kışlası, 1807, Üçüneü Selim tarafın- dan Nizamı cedit askerine mahsus olarak yaptırılmıştı. Bugün Haydarpaşa lisesl olan SABAH Bd | B esinden sonra aldığı manzara. » Üsküdar Fetihten Sonra eski Tıbbiye mektebi de İkin- €i Abdülhamit tarafından yap tırılmıştır. Anadolu kıyısına «Peygam- ber toprafı» denilmesi ve Üs- küdarın gehre en yakın semt bulunması dolayısile de bura- ların genlenmesini — sağladığı gibi gehrin en büyük mezarlı- ğının da burada kurulmasına Amil olmuştur. Pek tabif ola- rak mezarlık burada kurulun- ca birçok camiler ve tekyele- rin de Üsküdarda toplanması- 'na sebep oldu. Mihri Mah, Ye- nivalde, Ahmediye, Ayazma, Eskivalde, Selimiye camilerin- den ayrıca camileri yazarken bahsedeceğiz, Evliya Çelebi, Sultan hama mı, Çarşı “hâmamı, Orta Val- de hamamı, Kösem Valde hı mamı, Cinci hamamı — ve bir gok büyük kervansaraylar sa- »yar ve her biri hakkında et- raflı malümat verir. Üsküdarın Çanılıca ve di- ğer mesireleri her devirde bü- tün güzelliklerile İstanhullu- ları büyülemiştir. BABA ÖĞÜTLERİ : Ey gurbet ildeki genç!. Bir-okuldan uzaksa bu; Sen de gerlde kalma... Bi Her zaman ee geçmez... Ankar perşembe günü saat 14 de açık Isteslilerin 200 liralık teminatla Yazan: BEHÇET SAFA Hepsi — onlara — yakın ol mak, —onlarla — &iki — fikite- mas etmek — içindi. Her hal- de onlarla ister dostça, ister soğuk bir münasebet tesis edil- sin, sıkı fikı konuşulacaktı. Pe- ki amma Nazif Samileri neden bu kadar yakından takip etmek istiyordu. Bu kadar pahalıya maj olan bir plânla Nazifin ga- yesi ne olabilirdi? Acaba mer- hum Sevim ile bu adam arasın- da bir münasebetten mi şüphe- Jeniyordu? — Onların bir ahbap münasebetinden daha ileri git- tiklerini mi samıyordu? Ölen karısının münasebetini öğren - mek için bu kadar fedakârlığı alacak derecede kıskanç- k!... Nazif o kadar kıskanç mı Wdi? Kimbilir!... | Fakat Nazifin Şükranı ısrar- da, sik sık Sevim hakkında istic #aba kalkması onun zihninde Bevimin mazisi için ne müthiş istifhamlar mevcut — olduğuna bir delil değil mi idi? Hele bir müddettenberi Nazif garip bir hal almamış mı idi? Bazı akşamlar onunla karşı karşıya otururlarken gözlerinin nasıl daldığını hatırladı. Evet, bir müddettenberi sahi- den garip bir hal almıştı. Kol- tuğuna gömülür, gözleri bir nok taya takılı kalarak dalıyor, deta kendinden geçiyordu. Ağustosun sonuna doğru Os- manbeydeki yeni eve taşındılar, Şükran ilk günleri buraya hiç ısınamadı. Ev güzeldi. Hele Se- vimli bir surette döşenmişti. Su- zZan bütün zevkini ve zekâsını #arfederek iç açıcı bir surette tertiplemişti. Amma ne garip- tir ki burası onlara Göztepede- ki Sevimli Köşk kadar sıcak, cana yakın gelmiyordu. Bu bi- nada oturmuyorlar, orasını iş- Bal ediyorlardı. Tıpkı bir kışla- e Tefrika No. 57 yı işgal eden askerler gibi Bu evde kendilerini zi; gelen tabii sadece Samiler olu- yordu. Bu garip hayat içinde Şikran bir gece kapısına vuru- lan iki üç darbe ile uyandı. He- men Jâmbayı yaktı. Saat birdi: —Kim 0? diye seslendi, Kapıdan tanıdığı bir ses: — Benim Şükran! - cevabını verdi. Hemen kalktı. Üstüne bir ge- celik aldı. Kapıya gitti, açtı. Ko ridorda Nazif dolaşıyordu. Elbi Beleri Üstünde idi. Demek ki he nüz yatmamıştı. Şükran merak ve heyecanla: — Ne var Nazif ağabeği? di- ye sordu. — Hiç!,.. Biraz içeriki odaya gelir misin? Konuşmak İstiyo- rum, konuşmak istiyorum, Bi- risiyle konuşmaya — ihtiyacım var. Şükran yarı uyku halinde, o- Ey Gurbet İldeki Genç!.. Herhangi bir lisanı öğrenmek İstiyorsan, Sana hizmet etmeye amadeyiz her zaman. Bu adrese mektup yaz; LİNGUAFON gönderelim, İstediğin her türlü malümatı verelim. Yüce dağ başlarında okulsuz, öğretmensiz... Başka diller öğrendi bununla kaç İngiliz. LİNGUAFON ENSTİTÜSÜ —a OTOMOBİL SATILACAK ÜKUDAR — KADIKÜY ve HAVALISİ HALK TRAMVAYLARI T. A. Şırketinden: İşler vaziyette «Opel Admiral> tipi otomobil 26/mayıs/949 başında Şirketin İdare merkezinde satınalma Komlsyonuna mü. (Devamı var) — BANETERENI GEZEREEKEENR racaatları, Sapa yerdeysen eğer, bulunduğun yer; ir LİNGUAFON al satın, Kadrini bil fırsatın!. ra Caddesi İstanbul arttırma Büretile — satılacaktır. mezkür gün ve saatte Bağlar. B | nun peşinden gitti. Odaya gir- diler, Nazif, Şükranın arkasın- dan kapıyı kapıyarak ona - bir yer gösterdi ve kendisi karşıki koltuğa gömüldü. Derhal bir si- gara yaktı. Şükran kibritin tit rediğini görerek büsbütün me- rak ve telâş içinde: — Ne var, ne oldu Allah aş- kına Nazif Ağabey? diye sor- du, Nazifde korkunç, can sıka- cak kadar vahim bir hal vardı. Koşmaktan nefes nefese gelen bir adam gibi kesik kesik cüm- lelerle: — Şükran; artık sabredemi- yeceğim.., Artık bu sırrı yalnız kendimde saklıyamıyacağım. Se- nin fikrini almalıyım. Bana doğ- Tu olup olmadığını söylemelisin, Olabilir mi böyle gey?. — Nazif ağabey, merak edi- .yorum. Neden bahsediyorsun? — Senin hiç bir şey görme- miş, hiç bir şey dikkatini çek- memiş olması mümkün değildir. Sana mutlaka bir şeyler söyle- miştir. Söylemiş olması zaruri- dir, Buna bir çok sebepler var... Şükran hayret ve dehşetle o- na bakıyordu, Nazif eliyle aslak alnını sile- rTek devam ettiş Yiyecek maddelerinin kontrol edileceği beletiyeler Ankara: 9 (AA,) — - Ekonomi ve' Ticaret Bakanlığından bildiri . miştir: 12/4/1949 — 6/6/1949 — tarihli ve 1780, 7199 saylı Fesmi gazeteler ile yayınlanan k/TI6 ve k/T79 sayılı Koordinas - yon heyeti kararları - gereğince, belediyelerce tesbit ve ilân edilen et, yaş ve kuru meyve, soğan, pa fates, tereyağ; sadeyağ, zeytinya - &, zeytin; pirinç, bulgür, maicar Da, un; yumurta; süt; yoğurt, be- yaz ve kaşar peynir flatları hak. kında Milli Korunma kanınunun 81 inci maddesinin 8 üncü bendin deki yasağın uygulanacağı beledi. yeler, Ankara, İstanbul, Zongül . dak; Bursa; Erzurum, — Eskişehir, Gazlantep, Kayseri; Konya; — Ada. na belediyeleri olarak tayin edil . miştir. Yeni traktörler geliyor Ankara: 9 (a a,) — Öğrendiği - ea göre Mükeyıimariik Sirman Üüntodün zi Dianda < Neyyaork ? ilin Ka BELLAK YAK “ne Memleketimize 518.000 dolar “İny. metinde 200 ve 29 nisanda alkan | Kiztorü vapuru ile 175 bin dolar Taymetinde 91 adet traktör dle y BB0 süteoda Kaba üüi Tedil Yaplru e de 420.000 dolar. değe- Yakde 100 traktör yola Çıkarılmış. tır, — Tabii neden bahsettiğimi anlıyamamışsın... Amma> öyle hayret ve dehşetle bana bakma. Bana yardım etmelisin yavrum. Hatızanı yoklamalı ve her şeyi hatırlamıya çalışmalısın... Söz- lerim sana muamma gibi geli- yor, Amma şimdi her şeyi anlı- yacaksın. Yalnız sana mektup- ları göstermeliyim, Cebinden iki ayrı kâğıt çıkar- dı. İki açık mavi mektup kâ- Bidı ki, üzerinde kitap harfleri taklit edilerek yazılmış satırlar vardı. — Oku bunları! dedi. Mektuplar çok açık bir dille yazılmıştı. Nazif'e gönderilmiş- ti. Şükranın ilk okuduğu mek- tup: #«Karınızın intihar ettiğini miyorsunuz. Yalnış. Onu öldür- düler.» İkincisi: «Karınız kendi eliyle hayatı- 'na son vermemiştir. Onu katlet- tile Şükran bunları turduğu yerde rak mıhlandı hat verdi; — Ben bunu alalı üç ay ka- dar var, Önce kötü, ahlâksızca bir alay sandım, Sonra — kendi okuyunca o- n açamıya- kaldı, Nazif iza- Sınır toprağı Rizeden geçti Rize: 9 (a.a,) — 19 Mayıs günü Ankara'da Cumhurbaşkanı İnönü. 'ye verilmek üzere doğu —smırdan Alınan enükaddes toprak bügün aaat on da törenle vali Cavit Un. ver'e teslim edilmiştir. Saat — onu beş geçe atletlere verilerek 'Trab. zon'a doğru yola çıkarılan toprak saat 13 te Trabzon atletlerine tes. Pataloji Kongresi Bu ayın 13 ünde şehrimizde açılacak olan milletlerarası 5 in- ci Pataloji kongresi hazırlıkları devam etmektedir. Öğrendiğimize göre kongrenin açılış töreninde, Başbakan Şem- settin Günaltay ve Sağlık Ba- kanı Dr. Kemali Bayazıd da ha- zar bulunacaklardır. Danimarka elçisi geldi Danimarka elçisi Lesage de Fontenay dün sabahki ekspresle Ankaradan şehrimize gelmiştir. Elçi İstanbulda bir müddet ka- larak istirahat edecekti-. Teknisiyenlerin sesi Türkiye San'at mektepleri me- zunları cemiyeti, «Teknisiyenle- rin Sesi> işmi altında aylık bir dergi çıkarmağa başlamıştır. Mütenevvi ” münderecatı — ihtiva eden bu dergi 40 kuruş - fiatla satılmaktadır. y aa —a eee kendime düşünmeye başladım. Gerçekten Sevim neden intihara kalkmış? Şükran donuk ve bir sesle cevap verdi — Hastalık eseri bir buhranı yüzünden... — Biliyorum. Amma incele- yince bu iddia çürük çıkıyor. Binlerce, yüz binlerce kişi gribe hareketsiz Binir tutuldu. Hastalık geçtikten son- ra ölgün, bitkin bir halde, pa- çavra gibi dolaştılar. Hâlâ da öyle. Amma hiç biri intihara te- gebbüs etmiyor, O halde? Şükran farkında olmiyarak, daha doğrasu uyku sersemliği- le: — Ne bileyim? Yoksa bahti- yar mı değildi? dedi. Bu söz Nazifi sarstı. yine sâkin bir sesle: — Belki... Mümkündür. Bu- nunla beraber ben Sevimin bed- baht olduğu için de — hayatına son vereceğine ihtimal vermiyo- rum, Belki de intihar etmek teh didiyle karşılaştı. Amma intiha- ra kalkmasına imkân ve ihtimal yoktur! Evet amma Nazif ağabey her halde intihar etmişti: Fakat Yazan: Eski bir pehlivan Serez beyi derin aldı bir nefes — Demek Hüseyin ağanın adamı değil.. Şimdi rahatla- dım. Güreşi yine biz kazandık sayılır. — Tabii! Ben sizin namını- za çıktın. Bu Ayıboğan da Hüseyin ağa için çıktı. Ben o- nu yenince güreş bitmişti. Ben ödülü hakkettim. Ötesine ak- hm ermez. Ortaya konan ödül ilk güreş için idi. Bunu da ka- zaçdım. Cazgır baş pehlivan- ları çağırdığı zaman asker çık mamıştı. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Hak ettiğim ödülü de isterim. — Vallahi de haklısın, billâ- hi de haklısın! İyi amma asker- le yaptığın güreş ne olacak? — Bu güreş için ortaya ay- rıca konulmuş bir ödül varsa, bunu da asker alır. — Bunu nasıl oldu da şimdi- ye kadar düşünemedim. Boşuna üzülmüşüm. Doğru söylüyorsun Hakil pehlivan! Ödül senin hak- kındır. Fakat bu asker de ya- man bir pehlivan... Ne etsem de şunu yanıma alsam! — İstanbula gelse ihya olur- du. Fakat asker... Serez beyinin kâhyası hemen buna bir çare buldu: — Askerse bedeli verilir. O zaman hemen bizim çiftliğe alı- nz. — İyi söyledin kâhya! Güreş ten sonra gununla hemen ko- nuş. Aman kendisini Hüseyin a- ğaya kaptırmıyalım! Asker bu sırada sarmayı çöz- müş ve Ayıboğana dıştan bir kazık vurmuştu. Ayıboğan kazı- ği yeryemez bir-kat daha kudur du. Bundan kurtulmak, kazığı sökmek için bacaklarını geriyor, bütün kuvvetini - sarfediyordu. Faktt bütün gayretleri ve ça- balamaları bir netice vermiyor- du. Bu ne biçim kazıktı ki- bir parmak bile yerinden oynamı- yordu. Serez beyi dayanamadı. Aya- ğa kalktı ve bütün kuvvetiyle haykırdı: — Yaşa asker! Bu hareket herkesin üzerinde bir şaşkınlık uyandırdı. Ayıbo- ğan Hasanı biraz evvel alkışlı- yan, onun kazanması için yap- madığlnı birakmıyan - bu adam gimdi nasıl oluyordu da Ayıboğa 'm bastıran ve ona müthiş bir ka zık vuran rakibini alkışlıyordu? Bunu hiç kimse — anlamıyordu. Hele Hüseyin ağa bu işe şaşan- ların en başında bulunuyordı Kâhyasına döndü: — Ne dersin Serez beyinin bu Istanbul Vilâyeti Şıkayet Bürosunun dikkat nazarına Taksim Cumhuriyet Cad. 78 numaralı evde kiracı idim. 947 kasım ayında birlikte oturmak üzere Reşat Kavruğu yanıma kiracı alarm. Bir müddet bera- ber oturduktan sonra, Reşat Kavruk yanına gelen Nedime Er dem isminde bir kudmla birlik olup beni 948 ocak: ayında evder dışarı attılar. Hemen 2311 sayılı kanun ddi- resinde Taksim Busak Müdürlü- düne yaptığım müracaat sorun- da Nahiye Müdürü 1/3/948 ta- rihinde 2311/5 sayı ile tecuvir zün defi ve eski halin iadesine karar verdi. Fakat bu karar 13 aydanberi infaz edilemedi. Taki- bim üzerine bir sene sonra 5/3/ 949 da infaz için tekrar Elma- dadı karakoluna havale edildi i- se de mütecavizin, hasta oldu- guna dair ibraz ettiği bir Tapor üzerine yine infaz edilemedi. Hiçbir kanuni sebep olmadığı halde işi uzatmak için rapor vi- lâyet Hukuk işlerine havale edil di. Hukuk işleri raporun kıymet ifade etmediğini bildirdi. Bu se- fer Adli tabibin muayenesine lü zum gösterdiler. Evrakım da bu sebepten 19/3/949 danberi kara kolda beklemektedir. Gayrimenkule vâki tecavüzün def'ine müteallik kanun ve bu kanunun tatbikine mütedair ni- zamnamede — kararın — infazının hiçbir suretle geri bırakılamıya- cağı yazılı olduğu halde bir ta- kım bahanelerle işin sürünceme- de bırakılması yolsuzdur. Hele mütecavizin hasta olması kara- rın tatbik ve terasını asla geci tiremez. Gerekli muamelenin yapılma- sını dilerim. Aşirefendi Cad. Basiret Ha- m 25 rumarada avukat (Devamı var) Tauğrul Vidin elile Sofi Avadisyan ei —eetill MAYIS 1919 Tefrika No. 77 Serez Beyi dayanamadı. Hayhırdı “Yaşa Aşker !,, eketine? diye sordu. — Ben de anlıyamadım ağa! Şimdi askeri alkışlamağa başla- d, — Ben bunu beğenmiyorum. Bir iş var bunun altında. — Öyle olmah! Yoks Ti alkışlamazdı. Ayıboğan Hasan bu yeni ka- zığı sökmek için öyle bir kuv. vet harcıyordu ki nihayet — ta- katsiz kaldı. İri, kıllı göğsü bir demirci körüğü gibi hızla inip çıkmağa başladı ve akıbetine te- vekkül etmiş bir halde hareket- Biz kaldı. Çingenelerin bir çeyrek saat evvel inleyen davul — zurnaları, gimdi büyük bir neşe dağıtıyor, heyecan ve coşkunluğu bir kat daha arttırıyordu. Asker de yavaş yavaş hare- kete geçiyordu. O zamana ka dar sadece kazığı vurup Ayıbo- Zanın kurtulmak için — yaptığı beyhude çabalamaları seyret - mişti. Oyun almak için hiç bir harekette bulunmamıştı. Şimdi ise oyun almağa başlıyordu. Ev- velâ sol eliyle Ayıboğanın gol ayağımın bileğini kavradı ve ar- kaya doğru çekti. Ayiboğan b: gına geleceği anlamış gibi yeni- den çırpınmağa ve ayağını kur- tarmak için çabalamağa baş- ladı. Şimdi mücadele Ayıboğanın #o0l ayağı ile askerin sol eli ara- sında oluyordu. - Ayak ve kol kuvvetleri arasında tabil — bü- Yük bir fark vardır. Ve herkes Ayıboğanın ayağını kolaylıkla kurtarabileceğini — zannediyor- du. Fakat hayretle gödüldü ki asker, Ayıboğanın bütün gay- retine rağmen yakaladığı aya- Zını birakmıyordu. Bu gırada gözler cazgıra is Yişti. Cazgır olduğu yere çök- Müş, başını iki elinin arasına almış, güreşi büyük bir hay- ret içinde seyrediyordu. Adeta gözlerine inanamıyor denilebi- Tir Onun bu vaziyeti Serez be- yinin de nazarı dikkatini cel- betti. Yanına yaklaştı: — Ne oldun ağa? diye sor- du. Gördün mü senin askeri Cazgır gözlerini ortadakilere den ayırmadan çevap verdi: — Ömrümü güreş meydan- aske- larında geçirdim. —Yirmi — yıl kendim güreştim. Nice pehli- vanlar gördüm tanıdım. Nice pehlivanların yaptıkları güreş lerin hikâyesini dinledim. Pa- kat hayatımda ne böyle bir pehlivan gördüm, ne de böyle bir güreş dinledim. (Devamı 5 de) Edirne Adalet Encümenin.n dıkkat nazarına Ben Meriç ilçesinin Serem kö- yü halkındanım.. Son günlerde haksız olarak hakkımda bir dâ- va açılmış ve müşkül —duruma düşürülmek istenmekteyini. Beni dâva eden köy intıyar he yeti vekilliğini üzerint alan ar- zuhalcı Ali Osman Meriç'in E- dirne ağırceza riyasetince —yüs kızartıcı mahkümiyeti sabıkasın dan dolayı, dâvalara çıkması menedildiği kakkında bir kara- 1 olduğunu öğrendim. Eğer doğ, ru ise bunun tatbikini bir va- tandaş sıfatile ilgililerden bek- lerim. Serem köyünden Hasan Deniz Boluda bira sıkıntısı var İsim ve adresi idarehanemiz- |de mahfuz Boludan bir - okuyu- İcumuzdan aşağıdeki mektubu at di «Şehrimizde iki aydır bira bu Tunmamaktadır. Tekel satış me- murluğuna müracaat - ettiğimiz saman bize, Tekel kamyonlarının kereste taşıdıklarımı 20 gün son- ra bira sevkiyatı- başlıyacağını; söylediler. Fakat 20 gün yerine aradan iki ay geçtiği halde bira henüz gelmedi. Bu sebeple ye- rek halk, gerekse bira veren 10- kantalar sıkıntı çekmekte, müş- |terilerini kaybetmektedirler. Bi- Ta mevsiminin de geldiğine göre vaziyetin alâkalı makamlara du yurulmasını rica ederimi Boyalı isp'rto bulunmuy: Harbiye semtinde v.-.un bir okuyucumuz oradaki bakkallar- da Tekel maddelerinden olan bo yah ispirtonun Dulunamadığını bildirmiştir. Alâkalıların dikka- tini çekeriz.