T arih'e Bakışlar [ indistan'ın korkun hapishanesi “BLACK HOLLE ASCO da Gama, 1498 de Ümidburnunu dolaşarak Hindistan sahillerine var dıiktan sonra, bu zengin mem leketin çeşidli mahsulleri evvelâ Partekize müteakiben de Vene- diğe akmağa başlamıştı. İLondra tüccarlar) Hindistan- Ja ticaret yapacak bir şirket kurmağa karar vermek üzere 22 eylül 1599 da bir toplatı yap- amşlardı. Bükümet de Hindista na gidecek olan tüccarlarla Ü- cari mukavele akdedek kendile- rinin bu teşebbüs ve hareketle- vini garanti etmiştir. İlk İngiliz tücecamı Hindistanda bir hâk miyet kurmak için değil, yerli- lerle ticaret yapmak üzere git- mişti. Ondan daha evvel vâni 1591 de üç İngiliz gemisi Hindistana yarmak üzere yola çıkmıştı. Fa ket bunlardan yalnız birisi bu- na muvaffak olmuşsa da tayfa- lar gemiyi zabtettiğinden kay: dan üç senesonra başka bir gemi ile memleketine dönebilmişti. Birinci Şark Hind kumpanva- ganın büyük emelleri yoktu. Bu- yaya ticaret yapmağa gelen ge- miler tarçin, kuru karanfil ve biber hamulesile avdet ederek bavli para kazanmıslardı. Bu is ümidver göründüğül! 'n sarki Hind kumpanyası, kü- İnsiliz sruplarını Hindista- zın muhtelif sahillerine yerleş tizmis ve bu İnsiliz tüccarları kullandıkları arazinin kirasın; verlilere vererek ticaret yapma a baslamıslardı. Her bi yerleşme bölgesinde kü Cük bir kale insa olunmuş, mu- hafazası için de biraz asker konmuştu. Fakat bu ilk gelen İnsilizler. Hindistana sahib ol- mak, yahud da burasını idarele- Ti altına almağı hiç düsül mislerdi. Onların yegâne di celeri tiraret vapıp servetler artırmaktı. Müstemlehe sefi Maıirasn is di. Burası. Hollanda, Portekiz ve Pransızların hem bir eğlence veri olan ve hem de bir istasvon tesis ettikleri Pondicherny'den pek uzakta değildi. Bu, orların rakiblerile mücadele etmek mee buriyetinde bulunduklarım gös- terivordu. Kücük bir İngiliz ge- Tai kafilesinin kumandanı olap İkumtan Best 1611 de doğu sula> yında sevrederken kuvvetli bir Paortekiz filosunun hücumuna ug yamıs fakat kendisini çok iyi müdafa» eden, kaptan doğu As- va sahillerine varabilmistir. İn Fi'tereden getirdiği malları bu- Tada sattığı ibi Mogol impar: le İngiltere arasında bir de tjearet anlaşması vkdine de Tevvaffak olmuştu. Hindistana verleşmiş bulunan Tanhtelif ticaret mensubları, #rlardaki Portekiz ve Hollan- dahlarla gecimsizliğe başladı- lar. 1613 te Ambovna'da kaptan Toraerson ile birlikte yirmi ka- dar İngiliz denizcicisine işken- ce edilip öldürmesinden sonra 2 ralarmdaki münasebat çok gi> kir vazivet almıştı. Hollan- #a bu tecavüz hareketinden do- lavı 3615 İngiiz Hirası tazminat ödemek — mecburiyetinde — kal- mışti. 17 nci asrın sonunda — Şarkf Hind kumpanyası Hindistanın St. George; Madras ve Bombay gibi üç mühim şehrinde posta merkezi' meydana getirmişti. Hoogly nehri ağzında bulunan Fart William sonraları gelişe- reb büyük Kalküta şehri doğ. du! Sarki Hind kumpanyası bu gonuncusunu Delhide hüküm sü- ven büyük Mogol imparatorlu. Bundan elde etmişti. Müteal ben bu imparatorluk yıkılmağa başlamıştı. Hindistana — yerli miş bulunan İngiliz ve Pransız merkeze karsı bağlılıkları he- men hiç kalmamnış bulunan Mih; #aceleri- birbirleri üzerine sal- dırtarak vaziyetin daha fenalaş masına çalıştılar. Bu suretle bü- tün Hindistanda,dahili bir harb basiamış ve bu. Mihracelerden Kuvvetli olanlar diğerlerini ken Wi idareleri altına almışlardı. 1756 da Mürşidâbadın ihtiyar Mihracesi ölünce tahtı için bir goh varisler ortaya çıktı. Pakat Docalah hüktimeti ele geçirme- e muvaffak oldu. Bu adam kilş Yah, ve binici olduğu gibi bir tebebden dolayı İngilizlere kar- şı da müdhiş düşmandı. Kendi- tindeki sonuna kadar devam et- u Fransızların muhtemel bir hü rumlarına karşı İngilizlerin Kal kitayı kuvvetli - tahkim ettik- lerini ve kendi yerli düşmanla- vından birisinin de buraya sığın doğanı işitince bu şehri derhal cağını bildirdi. Hiç bir vab alamayınca Kalküta vali- Yazan: 9 Cemal Ygıer si Mr. Drahe'e bu - yeni tahki- xa&ti derhal yıktarmaları için ha Ver gönderdi. Mr. Drahe Racaya verdiği ce da silâhli hükümet kuvvetle- vinden başka yeni hiçbir tah! satm yapılmadığını bildirdi. Raca Dowlah fazla münakaşa tmedi. Topladığı 50.000 kişilik kuvvetle Kalküta üzerine yü rüdü. Mülhakattaki bir fabri- kayı müşkülâta uğramadan zab tetti. Bu vaziyet kanşısında İn- gilizler müdafaadan vazgeçti- der. Kalkütada İngilizler de da- İil olmak üzere ve melez ırktan insanlarla birlikte 500 kişi bu- Tanuyordu ki bunun - 170 kadarı Avrupalı askerlerdi. Maamafih Taa) serviste on kişiden fazla görünmüyordu. Kuvvetler se-ri nrüdafaa etmekten âciz bulun- duklaandan Mihrace, İngilizleri halelerine çekilmeğe mecbur et- ti. Çok ciddi tedbirler almak meobuniyeti hasıl olduğundan âr. Drake kadınların nehirde Junan* gemilere bindirilmesi- Tar verdi. Kendisile birlikte birkaç arkadaşı da onlarla kaç mağı ihmal etmediler. Kaleden ayrıldıktan sonra bu cesur vali gemilerin hareket edip uzaklaş- ması için emir verdi. Kendisini takib ederek bura- ya gelmis olan birçok kimse büvlece Mihracemin merhameti- e bırakıp savuşmak hakikaten korkakda bir hareketti. Eğer bütün adamlar kalıp gayretle “nüdafaa etselerdi ihlimal ki bu- rası korkulabilecekti. Kalanlar arâsında Mr. John Halwill kumandayı eline aldı ve İsale kark sekiz saat mukavemet etti. Fakat müstehkem mevki- in uzun müddet müdafaa edile- yiyeceği görüldü. Bunun üzeri- sehnin aşağısında hâlâ de- Heleye dönecek olsalardı bu kah yaman muhafızları kolayca kur '__ırzuıludı Fakat hiçbir gemi ü veya ya- ralandığını — gördükten — sonra Mr. Holwill düşmanla müzake- veye girişmeği kabul etti. Mih- 1ace bir mütareke bayrağı gön- derdi, Fakat müzakere esnasın- da düşman kaleye haince gir- di ve içeridekiler teslim olmak mecburivetinde kaldılar. Mr. Holwill, Mihracenin huzu runa getirilerek isticvab edildi- gi zaman hiddetle hükümetin hazinesinde ancak beş yüz bin ruble veya 50,000 İngiliz lira- s1 bulunduğunu söyledi, Hindi de, muhafızların hayatının koru nacağını vaidle dostluğuna iti- mad edilmesini bildirdi. Şimdi onların sözlerinde ne kadar dur- duklarını göreceğiz. Ayrupalı mahbuslar — asır- dide bir verandada toplandılar,. Birkaç yerli subay üstlerini ara- d, Geceyi verandaya bir kapı- sile iki penceresi bulnan karan- lık bir mahzende geçirecekler- di, «Black Hole» adı verilen bu büçük mahzen bir zamanlar ka- yışıklıktan çıkarak askerler için tevkifhane — olarak — kullanıl maştı, Mahzen.8 adım boyunda ve 14 adım genişliğinde idi. Ka- pi içeriye doğru açılıyordu ve müdafaaya açılan daracık iki ük pencereden başka Işık ve 'a alacak bir delik dahi yok- Hü ufacık yere 195 etkek kadın konacaktı, Kapi ka- tan sonra, bu kalabalık k Benghl'in bunditıcı ildi- minde geceyi bilyük bir ızlırab içinde dir. Bu kor- kunc geçi yesi Mr, Hol- vill tarafından şöyle anlatılmış- «Bengalle umumi yalisi ve o- nun ordusu akşam saat altıdan evvel kaleye sahib oldular.Saat yediye doğru valile yaplığım bir mülâkatta bize bir 7: yeceğini vaidle, bir askerin sö- zü olarak buna itimad etmemizi tekrar ett. Elbette sözlerine i- nanmam lâzımdı. Yırtıcı bir ge- neraldi. Söylediğine göre geceyi emmniyetle geçirecekti. Halbuki hâdiseler öyle cereyan ettiği yer li askerler kin ve intikamlarını biz yetlerile ortaya attılar, #özle anlatmağa imkân yoktur Üzerlerimiz arandıktan — sonra cins, yaş ve rüthe tefrik etmek- sizin hepimizi «Bluc Holle» ha- pishanesinin verandasında yer- lere oturtmuşlardı. Hava tamamen karadığı za- man muhafız askelerin mikdarı arttı. Bizi olduğumuz yerde a- yağa kaldırtarak koridorun so- Runa doğru yürüttüler. Halk arasında Blac Holle diye anılan kıslanın cenubu garbisi nundaki odaya sıkı muhafaza al | tında geldik. Kapıyı açtılar ve birer birer girmemiz için emir yerildi. İçeri evvelâ ben girdim. Arkamdan diğerleri geldiler. Ka pıya yakın bulunan pencereye gittim, benimle birlikte gelen Coles ve Scatte valiye inandığım için benimle acı acı alay ettiler. Şimdi saat sekiz olmuştu. Ben galenin sıcak bir gecesinde on adım büyüklüğündeki kü- bir odaya mütemadi yor- gunluktan bitkin bir halde bu- Tunan yüz kırk altı kişinin bir araya kapatıldığını göz önüne getirerek kendinizi bir an - on- İarın yerine İkoyunuz. Hava alabieceğimiz Şark ve cenub tanaflar kalın duvarlarla örtülü olduğundan ancak garbe doğru açık bulunan kalın par- zaaklıklı iki küçük pencereden hava almak mecburiyetinde i- dik. Fakat bunlar hiçbir hava cereyanı temin etmiyorlardı. O- danın korkunç vaziyetini ted- kik etmek için etrafı gözden gecirdim. Ellerimizle uğraşarak: içeriden kapıyı açmağa çalıştık. Bütün bunlar boş ve beyhude i- di. Muhafızlar arasında - ihtiyar bir Hindlinin bizim vaziyetimi le alâkadar olduğunu pencere- den gördüm. Kendisini çağırıp bizi ikiye ayırarak yarımızı baş| ka bir yere naklettirmeğe mu- vaffak olduğu takdirde bin rub- le vâdettim, Bu sözüm üzerine pencereden ayrıldı. Birkaç da- kika sonra tekrar geri geldi de bu isteğimizin imkânsız - ol- duğunu söyledi, Bunaltıcı sıcak- tan hepimiz su gibi ter döküyor- duk. Bu da içimizdeki susuzlu- gu artırıyordu. Derhal hepimiz elbiselerimizi çıkararak yarı çıp lak bir halde soyunduk. Mr, Baillie hava alabilmek için her- kesin yere oturmasını söyledi, Bu daracık yerde çok sıkışık bir vaziyette oturulduğundan kimse ayağını uzatmağa imkân hula- mivor ve müsaade edilmedikce ayağa kalkamıyordu. Saat ona doğru susuzluğumuz tahammül edilmez bir halde art tığı gibi teneffüs de içlerti. Tekrar kapıyı kırmak için uğ: raştık. Fakat hep beyhude idi, Muhafızlar tahrik ederek üzeri mize ateş etmeleri için hakaret amiz sözler kullanıldı. Bir neti- ce elde edilmedi. Ben vahat ne- fes alabilmek için kapının sür- gü demirinin aralığına burnu- mu dayadım. Bu sırada arkalar- dan öyle bir taaffün geldi ki az daha boğulacaktım. Bununla be- raber başımı o tarafa doğru çe- virmeğe muktedir olamadım. Şimdi, yalnız pencereye ya- bın bulnan haric diğerleri hep bir ağızdan tehevvürle ve çıl- eynea «Sıy! Su!» diye bağrışma- ga başladılar. Bizim bu halimi: ze acıyan ihtiyar Hindli çavuş biraz su getirmeleri için nöbet- cilere emir verdi. Bu kalabalı- #m vaziyet ve haykırışı ne kor- kune bir manzara idi. Biraz son ra su göründü. Biraz kalkmağa muktedir olanlar su sesinin gel- diği pencereye doğru kendileri- ni Verde sürüklemeğe - başladı- Tav. Sapkalarımızı demir — par- maklıklardan dişarıya uzattık. Tindli muhafizın sapkalarımıza Kovduğu suyü içeriye ahnca et- vaftan bir inilti yükseldi. Bu, yanan ateşe gu serpmeğe bepziyordu. Onu söndüreceğine alevini artırıyordu. Su oldukca gsıcaktı. Bu vaziyet karşısında | bütün ümidler boşa çıkmıştı, Bu su içmek için değil ancak yıkan mak için kulanılabilirgf. Şimdi iceride umumi ve müdhiş bir ka- rışıklık göze çarpıyordu. Diğer pencereden birgokları hayatları için yegâne talih olan suya ka- (Devamı Sa,, 5; Sü., 1 de) tatbik ettikleri türlü cina-| unları | Ormanların Matem mevsimi Başlıyor Yazan: Kenan Ünaldı Uçaklardan atılan su bombaları veya kimyasal maddelerle orman yangını #öndürmek kurullarının memleketimizde — hayırlı sonuçla- rile uygulanmasını gimdilik teı ni etmekle yetinip daha fazla ha yale kapılmayarak, biz, kendi im kânlarımız içinde bu âfetle savaş- mak çareleri üzerinde duralım. İnsan şerrinden korkup kurtul- mak için yüksek dağlara, yalçın kayalıklara, tırmanıp çıkılabilecek yamaçlara, gidilip gelinmesi belli vasıtalara müsait dere boylarına, gözardı vadilere sığınmak, gizlen- mek zorunda kalmış Türkiye or- manları, başka hiç bir memleket- le ölçülemiyecek kadar — engebeli yerlerde bulunmaktadır. Bu du- rum karşısında ormanlarımızı iç- ten be dıştan çevrilmiş yol ağla- rile örmek hayliuzun zamana muh taç zor bir iştir. Müsait yollar- dan mahrumiyet veya süratli vası talar için elverişli yol yapmak im kânsızlığı — yüzündendir. ki, iher hangi,bir oman yangını vukuun- da gereken gereç ve teknik aracı felâket mahalline hızla taşıma a- raçlarile - taşımak mümkün — ola- mıyor. O halde; daha uzun müd- | det Türkiye armanlarındaki yan- gınları önliyecek, söndürecek a- Taç ve kuvvet, sadece tek başına insan gücüdür. Biz, gimdilik süratle bol insan gücünü yangın yerine toplayabil- menin çaresini aramalıyız. Acaba, eldeki mevzuat, ha deyince, böy- le bir felâketi önleyecek insan gü cünü gereken çabuklukta mahallin de bulundurmağı sağlayacak müey yidelimidir? — Günlerce, haftalar- ca sürüp giden orman yangınları, birazda, böyle bir müeyyide yok luğundan ileri gelmiyor mu? Yangın söndürmek gibi olduk- ga tehlikeli, megakkatli, mahrumi yet ve fedâkârlık isteyen bir işe, bütün — vatandaşları koşturacak şartlar, ihtimaller hesap edilerek mi yangına ait müeyyideler — ko- nulmuştur? — Mevzuata bu açığ- dan bir göz atalım... Vatandası, bir orman yangınına canla başla koşturacak, olanca gücü ile çalış| tiracak-ve verimli yapacak kuvvet- en az, üç kaynaktan birinden gel melidir: 1 — Uyanmış ve gönülleri sar- mış bir ağaç sevgisi şuuru; 2 — Kandırıcı, teşvik edici, mek - karşılayıcı bir menfaat; 3 — Sıkı, hoş görürsüz, formali tesiz, etkili, uyarıcı müeyyide; 4 — Zor (dayak, kötü, muame- | tehdit, küfür...) Şimdi, mevzuatımızın bu — kay-| naklardan hangisi ile beslendiği- ni araştıralım. Birincisini (yok) deyip kesip-at maktan başka çare yok... İkincisi, kâfi aldatıcı olmaktan çok uzak... Üçüncüsü — içinse, beş—on İiralık para cezasından başka bir şey gös terilemez.. Kala kala jandarmanın tüfek dipçiği kalıyor. Bu da 20 in ci yüz yılda ve Demokrat Türkiye de orta çağ zihniyeti yaşatmak de mek olacağından, esasen terviç e- dilemez, Şu hale göre, Türkiyede orman yangınlarının sönmesi işi bırazda orman müjhendisinin münâcaatına kalmış gibi bir şey... Bundan da- ha hazin olan bir yönde, bu - işin (dipçik) kuvvetine kalmış, bırakıl miş olmasıdır!... Diğer imkânları sağlayamadığımız veya kuvvetlen diremediğimiz içindir ki dipçik, ic raatını, vatandaş haysiyetini kıra rak, fertlerin kutsal haklarına te cavüz ederek yürütmektedir. Meselâ: jandarma, yangına git- mek istemeyen, kaçan — kimseleri yakalamak için, sözde korkutma- casına ateş mi etmiyor... Kiyasıya dayak mı atmıyor... Adam aramak bahanesile kanunsuz, usulsüz mes kenleremi girmiyor.. Ağıza alınma yacak küfürler mi etmiyor? Halkcı bir idare bu orta çağ tek meği ile halkı vazifeye götürmenin vebalini, acaba, yalnız jandarma inin omuzlarına mı yükleyelim ? Elbette, orman — yangınlarının söndürülmesi için millete ağ; Bevgisi şurrunun doğmasını, yel leşmesini bekleyemeyiz... Demok- Yat Türkiyede, kanunsuz yolsuz bir çok zorbalığına ise hi Yemeyiz.. O halde; ya her vatanda şı kuzu gibi bu milli savasa koş turacak medeni, pratik, inti bah hasıl edici müeyyideler koy- malı, veya gözleri, gönülleri alda tacak ve doyuracak bir Ca: | göstermeli, veyahutta bu ik ortalaması bir şekil bulmalıyız (!) l& ki; dumanları ayyukaya u',.: , ufukları — sarmış bir orman nını gören her vatandaş ne bilmeli, ne mazeret beyan e- debilmeli, nede evine sokulup sı lanabi elidir, Her halde, yide karşısında menfaati de ihmal e- le, | mük etmemeliyiz; Böyle bir menfaatı [Antika Eserlere Dairj ir Tarihi Vazonun Hikâyesi Tarihçesini yazmakta olduğum vazonun mukadderatı üzerinde ü- günctü safha işte bundan — sonra başlamaktadır. lddialarının zaifliği — nisbetinde çürüklüğüne kendileri-de ilmül vic- dan kani olan - ve ellerinde - ihti- gaca salih ve kanun mazarında hiç bir delil ve vesaika sahip bu- lunmayan müddeiler, başladıkları işten mağlüp çıkmamak için sebat çalışmaktan fariğ olmamışlar- dir. Anudane diyebileceğim bu me- saiye mükabil, Bakanlık ve Tdüze ler idâresinin de ayni enerji “İle mukabele ederek hakkın tezahürü ne gayret etmesi zarureti kendi- sini göstermiştir. Müzelerin elindeki kanuni müey yideler, onların ellerinde yoktur.. Sonra müzelere giren tarihi eser- lerin, herhangi bir karar ile tek- rar eşhas eline dönmesi gibi bir bidatın ihdası, Mmüzelerin istikba- li için ne kadar uygunsuz bir ve- 'tice olacağını, edna bir duuıncr isbata kâfidir. Gerçi eldeki mizamname salta- mat devrinde tanzim olunmuş es- ki bir nizamnamedir. Bugün yü- rürlükte bulunan bu nizamname - nin dördüncü maddesi: (Gerek hükümete, gerekse ef- Şye GrAklardA meeA İage dilecek asarı atikai menkule — ve gayri menkulenin, hükümetin ma h..) olduğunu tasrih ettiği — gibi on birinci maddesi de: (Ruhsata mahsusa almaksızın hafriyat ya - panların ceza göreceklerini ve keş fedilmiş olan asarı atikanın da zabtedilerek müzelere konulacağı- ni.) âmir bulunmaktadır. Bursa ceza mahkemesinden ilk sâdir olan ve katiyet kesbeden ka rar da, bu maddelerin tamamen ru huna uygundur. Ancak adil ve hakkaniyet mefhumlarının yaban- cısı ve kazanç yollarının bir ım.ı dı olan Şükrü, bu vazonun yi den ilk tattığı büyücek Tokma ile kanac: bir adam olmadığı — için bir türlü bu işin arkasını bırak - mamakta ve muhtelif yollardan Köğdlelne dolğün BZ pay çıkar - mak çarelerini aramaktadır. Nitekim vaşonun bir tedbiri h-i tiyati olarak ikinci defa müzeye| girmesinden sonra müzeler — mü- dürlüğü ikinci bir karar ile karaı laşıyor. Bu karar; 'Bürsa mahke mebinden 17 Mayıs 940 tarihinde sâdir oluyor. Ve müzelerin huku kunu müdafaa eden hazine veki-, Ji, bu vazonun (yer altından çıkar rılmış olduğunu isbata dâvet) e- diliyor. Bunun için de (vazonan sahibine iadesine karar verilmesi- ne mütedair olan dâvanın rüyeti sırasında hazine vekilinin mahke- mede bulunmadığının evrakın teti kikinden anlaşıldığı ve hazinenin, dâüvanın rüyetinde taraflardan 61 - madığı ve binaenaleyh bu dâvanın da hukuk usulü muhakemeleri kal nunumun 327 inci maddesinde ya- zılı kaziyyei — muhakeme mevcud bulunmadığı..) karara esas olarak zikrediliyor. Şimdi bu 237 inci maddeyi be- raber okuyalım: (Kaziyyetin muh keme, ancak mevzuu teşkil eden husus hakkında muteberdir. Kazi yetin muhkeme mevcuddur, deni- Jebilmek için iki tarafın ve med'a> bihin ve istinad sebebinin müteah- hid olması lâzımdır.) Mahkeme verdiği kararda; hü- disedeki (Med'abihin ve ittihadını) kabul etmekte, tarafların ayni olmadığı dayanmaktadır. Yukarıda da söylediğimiz gibil müddeilerin, vazonun — iadesi için dâva ik&me ettikleri zaman müd- delaleyh olarak kimi ve neresini gösterdikleri bu karardan anlaş- lamıyor. Halbuki Asarı atikadan madud olup müzeleree müsadere edilen r için Milli Eğitim Bakan- T İdaresinden başka bir dairenin müdücialeyh olabilme Si kabil midir? Binaenaleyh dâva sırasında ha- sebebin ancak esasına gözümüzde gecik, mılan — zarar, yanında, yanginı bir fedâl muh: Ormanlarımız için irliğın sadece t) meva mi gelip çatmıştır. Matemimizi haftfletmek için in mevzuatını ivedilikle gözden geçirmek )âzım dır. Kenan Ünaldı (): Am larında yangım Bu, ki ağırdır, fakat ekipleri bulundun ketimiz için bel felüket anımd #un Tedakârlıktan çekinmemek ü illet ve -hikmeti nedir ve ne lr? Eşkâli kanumiye dairesinde W i Eğitim Bakanlığına veya müze- ler idaresine tebligat .yapılmış da dâvete icabet mi edilmemiştir ? Yazan: |verik Tuka| Hazine taraflardan birini teşkil etmiyorsa o zamanki müddeialeyh kimdir? Müzeler idaresi gibi — vesmi bir Makam, bu eserin Asarı atikadan olduğunu tesbit ederek bunun Tür kiye hududları haricine gıkarılma gına meydan verilmemek üzere e- lindeki nizamnameye istinaden mü gadere etti ve bu müsadere k yetini Bursa mahkemesi de teyid eylediği halde Vazonun, Ş#ükrünün eline nereden geçtiği ni- Çin aratilmıyor da Hazine Vekilin Gen, toprak altından çıkarılmış ol duğunun isbatı isteniliyor? Nizamname, toprak altından çi olabi- kararile kan ve Asarratika tertibi iç ren menkul ve gayri metiku cümle Asarı müzeye kını hükümete bıraktığı gibi * ların kayitmız we şartsız hi tin malı olduğunu kabul ve ettiktiklen sonma - (efrayedin kaydı artık meveud olabilir m Kaldı ki vazonun toprak altıı dan çıktı; Sükrü - taralından menfaat ile alındığı ve bi hassa Şükrünün hüviyeti bu şgibi dolablı hi ti malüm ve bürken iken artık bu aha fazla incelenmesine — hacet r mı? Sönra her hangi bir şahsız elin de böyle tarihi bir eser bulunsa ve kaçırılmasına teşebbis edildiği de sabit olsa, buna eldeki nizamı me ve makamatı aides, müsaade edebilir mi? Yukarıdanberi — yazdığımız bu vazo taş çıkarmak için g yapılan bir kazı esnasında b muştür ve bunu çıkaran da cakuş) adında bir şahıstır. (Devamı v—.ımı'ı | Gramofon - Plâk SANAYİİNİN ellinci yıldonum İngilterede gramofon plâk sana yil 1948 senesinde ellinci yıldönü- münü Yârak edecektir; Bundan, fo mografı veya ses zaptetmeyi kastet Mmiyoruz, Gramofona konulduğu za- Man ses çıkaran yuvarlak plâğın Şübilesinden — bahsediyoruz, Geçen elli sene zarfında, üzerinde yapılan mamütenahı — tecrübelerden sonra, plâk tekâmlı ettirilmiş ve pikap de milen gramafonlarda meydana çıka rylmıştır. İngijterede ima) edilen ilk gramo fon plâğı, 1898 Noelinde İngijiz gra mofon kumpanyası — tarafından i- mal edilen 6 konsermadan biridir, Bugüne kadar, bu plâktan bir tane elde edemedim. Fakat her saniye u plâğı aratmaktayım, Eğer bir ta me elde edehilirsem, niyetim — bu plâğı çerçeveletip, 50 sene evvel i- mal edildiği bina olan Maıden La ne, 50 Londradaki büroya hediye e deceğim, © zamandan beri, bütün düay: da ve bu stüdyoda kimbilir kaç yüz bin, hattâ kaç yüz milyon plâk imal edildi. — Yalnız B, B, C, nin Kdiskoteğinde 750 pin plâk bulun maktadır, Daha geçen haziran ayın &a hazırladığı raporda, B, B. C, nin kKütüphane müdürü, her ay İnelilte redeki muhtelif radyo Istasyonları na 15000 plâk verildiğini bildir- mektedir, Kütüphane müdürü ra porunda, en ender bulunan plâklar dan müteveffa Sir Cbharles Sant- deyin söylediği Fıgaronun düğünü operasında «Non Piu Andna» mn plâğı olduğunu ilâve etmiştir, (H. M. V, 052000, 1903 senesinde Lon- drada plâğa alınmıştır,) Tablatile plâk - kojeksiyoncuları. mümkün olduğu kadar bozulmamış bulunan eski opera artistlerinin plâklarını toplamayı tercih ederler, Bazı kimseler de, enstrümantalist- lerin, orkestra — şeflerinin plâkları D toplamak merakımdadırlar. Ha- fif opera ve dans plâklarının da ko deksiyoncuları vardır, Bir çok mem, leketler arasında, tıpkı pul kolleksi yonunda yapıldığı gibi çift plâklar değiştirilmektedir. Fiyatlar da, ya Pıldığı senelere göre, standard fi- yatlar üzerine tespit edilmiş bulun maktadır. İngiltelerede, nüfus nis petine göre plâk mevcudu dünya- da baş mevkil işgal etmektedir, Bu yükselişin başlıya sebeplerin den biri, İngilterede plâkçılığa alt meselelerin, profesyonellerden ziya de amatörler tarafından ele alm- maş olunmasıdır, Herkesçe bilindi. #i, gibi Profesyonel — müzisiyenler gramofonun, ilerleyişini memnuni- yetle karşılamamaktadırlar, Eğitim ve kültür cemiyekleride profesyonel müzisiyenlerin , fikrindedir. — İşte; böylece <İngilterede >plâkr sana yilnin - yükselmesine, gramofon şir ketjerine mâli yardımda bulunu- masına amatör müzisiyenler - ya dam etmektedirler, Daha anc zamanlarda, İngiliz- kültür beyeti, tanınmış modern bestekâr ve $ lerin eserlerinin plâğa ahnmasına yardıma karar vermiştir, Aksi tak dirde bu nevi plâkların diğer po- püler plâklarla — rekabet etmesine tmkân olamazdı. Geçenlerde Londradaki Milli gra mofon şirketleri federasyonu. yap tağı senelik toplantı ve vemeğinde, İngilterenin dört bir bucağından gelen 131 üye şirket temsilcileri ha Zaır bulunmuştur, Bu cemiy va derece yeni bir teşklâjttır, bi henüz keşdisine üÜye olaral dilmiyen daha bir kaç yüz fon şirketi vardır, Bu derne! W. W, Johnson isimli bir tek teşebbüsile 1936 senesinde £: muştur, Bu zatın gayesi, 25 den beri mevcut bulunan keti desteklemek, ve her h Mr, her hat a önbeşte — bir. üye leri bir araya toplayarak, zendi programlarından mürekkep bir Kon ser programı dinletmekti, Ay manda, müzik konferansları v cek, ve üyeler arasında musik! mü nâkaşajarı yapılacaktı. İngilt: her köşesinde bulunan bu di den beherinin vasati olarak üyesi mevcut bulunmaktadır. dernekler son derece Canlı ik den faaliyetlerine sahne — olup © güne tekâmül etmektedirler, Merkezleri, 25 Museum Londrada bulunan milli fed: nun 7,000 üyesinin -istedikler ların plâğa almması husu: plâk şirketleri üzerinde büyü! sirlerde bulunacakları — anle tadır, Dernek her ne kai vasfım taşımaktasa da, fedeci>yo nun daha şimdiden, mesejâ Afrikada alduğu gibi şubele: cut bulunmaktadır. Tahmin ğine göre, federasyon — her b Avrupa plâk derneklerinden cek teklifleri memnuniyetle edeçektir, Gramofon: aylık bir der 300 üncü sayısı bugünlerde dilecektir. dergi 1922 senesinde tar ninmış yazarlardan Campton Mac kenzie tarafmdan kurulmuştur, Der ginin neşriyat müdürü oldu. çin, «Gramofon» dergisinin, l terenin neşriy sdrıtuelaolusdr.cu W m tere, dominyonları ve Avrupa T leketlerindeki - okuyucularına derece faldeli olduğunu beli bana düşmez, Aşağı yukarı, nin kurulduğu günden beri erp fonla uğraştım, Pakat mecm! kuyan herkesin, Compton zie'nin Herm — adalarında ken, Londradan ismarladı Bın ekserisinin fena olduğunu anla dığı günün mesut bir gün olduğu- ol nu anladığı anın, mesut duğunda benimle hem Tikir 'nu söylersem — yalan sö: mam, Kendisi, artist ve plâ taloglardan seçmiş ve bunla derece bahalıya yaptırdığı fonda çalmak Istiyordu. M biliyordu W4, İngilterede ke binjerce Insan, safın plâkları dilemek imkânını, buluma maktaydılar, Bu yüzden iyi — hir plâk meemuasma' * şiddetleriktiyaç Varaı, Kendisi böyle bir mecmuadla yeni çıkan plâkların tenkitlerimin de abileceğini biliyor Kendisi, bu fikirlerinde ha 'nu çabuk anladı. Yalı bir ada yanılmıştı. Kendisini yüzler nol rine iştirak edenlerin adedi le olmayıp - binlerle sayılma) Copton Mackenzıe'nin ti tlcari menfaatler yolip de lendi, ve günden güne adedleri a tan plâk amatörlerinin tenkitleri sayesinde gelişti ve buşünkü hülini aldı.