rakva ve Edirne » —Dâvası — — İstanbul, Edirne ve Trakya'nın yavrusudur, 'Tarih ve atalarımız İstanbulu bize bir Edirne hediyesi olarak emanet etmişlerdir.. DİRNE, Osmanlı devletinin üç E katada hüküm sürdüğü devim lerde bütün İmparatorluğun vervet, medeniyet ve sanat bakımla- gından ele alınan başlıca şehirlerinden Birt olmuştur, Mekke, Bağdad, Şam, Berut, Kudüs, Bur ya, İstanbul, Selâ. Baik, İzmir gibi yük #ek kratlı Şark bel Üeleri — arasında Müstesna bir mevki almıştır. Bundan Başka on sekizinci yüz yıldan itiba- en, apavatana çekilmeğe — balsıyan YAvrupa, ve Balkanlardaki. Türklüğün Kökünden sökülmüş çinarlar, dabın- 'dan koparılmış çiçekler ve yapraklar Bgibi zaman zaman Vardar ve Tuna #abillerinin yeşil kıyılarından Balkan #ağiarının lâciverd ve gölgeli etekle. yinden Meric yollarına döküldükleri, Kdirno kalesine ulaştıkları gün göz Haşlarının ana mendilile silindiği yer, iyardumdan edilme ıztırabının kardeş Bevgisile giderildiği yuva Edirne ol- >muştur. 5 Edirne bir bakımdan hem hasret- Jerimizin tesellisi, hem d& garibliği- mizi, ümidsizliğimizi izale eden bir vatan köşesidir. Bu suretle “Bülrne Binlerle yillık tarihi içinde yaralı gö Xüllere şifa veren bir büyük muhacir hane vazifesini de görmüştür. Denile- Bilir ki Mölrne bu sahadaki vazifesi- Xi yürekten benimsendiği için ken- kisine verdiğimiz <Muhacir konağır vasfi silinmez derecededir. İşte bun. İdan'ötürü Edirne, yalnız kendi tap- Yaklarında yükselen çatıların âltında aşıyan çocuklarının değil, bir aa- Manlar Avrupaya akın etimiş yüz Yıllardan sonra büyük — fırtınaların Önüne kattığı yaralı 'Türk çocukda- znın Türk allelerinin ilk tedavileri- Bin yapıldığı yer olması “bakımından iüa onların ve böylece büttin 'Türkle- mia vicdanlarma, hâtıralarına, men- İübelerine karışmış bir mübarek şe- Bürdir. vilâyettir. fidiminin Jetafeti, — toprağının ve tablatinin cömerdliği yanınca » den daldığı küvvetle varlığın doldü- fan mâünevi hava, Edirne için ayrı bir bususiyet teşkil etmaektedir. E. sonya biraz da- girne, hör büdireden Ba hareketten düşerken sanki devâ- YAZAN Şâban Taşkın Şehidoğlu sını #üküne dalmakta bülmüş — bü hal, bu dürüm Edirneyo mazi has. retlle- yanan datlasılalı, bir şehir ron- Bi, kokusu münası İsatmıştır. Onün hasretini gidermek için Tik Çare olarak sınırlar ötesinden, ana- vatana kabul edilenlerle yeni bir ha- yata — kavuşturulmanı — düşünülmüş 3024 - 96 yıllarında mübadil olarak Yunanistanın Karacaova denilen böl gesi sâkinleri Edirneye bühassa yer- leştirilmişlerdir. Karacaovalıların mübadil K Edirneye gelmeleri hakikaten Edir- neyi değiştirmiştir. Bu insarlar Bdir e gibi İleri meden? bir şehirde yaşı. yadak seviyede olmadıkları için Edir meye birçok düşman güllelerinin yap Hığı tahriblerden daha büyük zararlar İka' etmişlerdir. Çünkü iskân edilecek yerlerin Bi- yat, iktısadi, ticart cebheleri dikka- te almarak iskân edilenlerin bu yer lere Antıbakı, verimi için buna göre hazırlıklı olup olmadıkları — bususu düşünülmemiş, araştırılmamıştır. Esasen 1923 - 1924 - 1925 yılların- 'da mübadil ve muhacir olarak bütün Türkiyeye gelerilerin tâbi tutulduk- ları baştankara ve savma iskân pl, hinin saçmalığı bü işleri — uzaki görenlerin bile dikkatini çekmiştir. Balıkçılıkla geçinen binlerle insanın Elâmığ gibi vilâyetlere verildiği, ha- yatlarımı yalnız. tütüncülükte temin edenlerin bu ziraat için hiç de mü. said olmıyan bölgelere yerleştirildi- Bi görülmüş, böyle bir sistemin mem Ü e senaik, | ne cevab (Baştarafı 1 tmetde) kartasiye —mekanizmasının - çeşitli garklarından geçe geçe, elimize on beç gün teehhlirle değmiş bulunu- yor. Zira dediğimiz gibi Maraş valisi in mektubu 29.12:047 tarihini ta- gdığı halde İstânbul — vilâyetinin, Hize gönderdiği tezkerenin tarihi 141648 dir. Ve mektub bize dün yani 16 Ocakta geldi. Bu noktayı böylece kaydettik- 'ten sonra 'Maraş valisinin cevabını aynen neşrediyor, fakat bu ceva- 'bın tatıriin edici bir mahiyet arzet mediğini 'de Hâve ediyoruz. —Hele ikinci maddede valinin: «Maraşın hakikati sever ve merd çocukları- man böyle bir isnadı nefretle red-| dedeceklerinden» bahsetmesini pek; garib büldük. Biz neşriyatımızda Maraşhların baskılarından ve ta- yafgirliklerinden değil, Maraş ide- vi makamlarının - hareketlerinden gikâyet etmiştil. Bayın 'Nuri Ata- y idari — kabiliyetini — bilemeyiz 'amma tavzih gönderme şeklinden futun 'da meseleye bütün "Maraş halkımı karıştırır bir lisan kullan- ması tuhafımıza gitti. Hele zorla deli diye tımarhaneye - sevkedil- meek istenen mahiye müdürüne «Yolda her hangi bir rahatsızlığı- »a meydan vermemek için> jandar ma 'terfiki gerçekten şaşılacak bir keyfiyettir. Saym Nuri Atay açıklamasın- a aynen demektedir ki: Yeni Sabah gazetesi yazı işleri müdürlüğüne: «5.12.047 tarihli gazetenizde ibü- 'yük puntolu harflerle şahsıma alâ atfedilen yazıları okudum, Aşağı- daki tevzihimin matbuat kanunu- zun 48 inci maddesine uyularak eyni #ütunda ve ayni harflerle ya Zılmasını Tica ederim. 1 — Ne tarâfımdan ve ne de Andıfin Kaymakamlığınca Elâzığ bastahanesine sevki İstenflen kim- &e yoktur. Mataşın hakikâti seVör wve'merd Hocuklarının böyle bir Tsriadi nef- retle reddedeceklerinden emin bu- Tunmaktayım, 2 — Maraşta her iki parti mon-, sublarından da bir kimseye, en küçük şekilde dahi tazyik ya- pılmış değildir. Maraşta - bilâkle kanuni haklar büyük bir dikkat aldık?.. ve itina ile herkes için inakançlık- la takib edilmiştir. 3 — Bahsedilen jandarma, onba # olmayıp bir erdir. “Adi bir sar- hoşluk vak'ası olan bu hâdiseye adliye ve askeri mahkeme el koy- muş bulunmaktadır. Cumhuriyet savcılığının tahkikatı hâdisenin adi bir sarhoşluk vak'ası olduğu- u ve bir parti baskısının mevzuu- bahis olamıyacağını , meydana çı- karmıştır. 4 — Vilâyete geleli henüz üç buçuk ay olmuştur. Andırın ilçesi- ne bağlı Çokak bucağı müdürünün yüzünü dahi görmemiştim. Bucak- ta âni olarak görülen rahatsızlığı yüzünden tedavisi maksadiyle ilçe mMerkezindeki doktorun maezun bu Tunması itibariyle kaymakarlıkça vilâyet merkezine gönderilen bu- gak müdürüne yolda her hangi bir rahatsızlığına meydan verilme mesi düşüncesiyle jandarma veril- diği öğrenilmiştir. Muayene neti- gesinde rahatsızlığının geçmiş oldu ğu anlaşılan bucak müdürünü grtesi gün tekrar vazifeye ben ia- de ettim. O ana kadar hiç tanıma- dığım ve görmediğim bir. müdür hakkında her hangi bir karara varmama bir sebeb olup olmadığı nan takdirini umumi efkârin akli selimine bırakıyorum, Maraş valisi 'Nuri Atay Kastamonuda 45 çocuğa mcak öğle yemeği veriliyor v Kastamonu: (Yeni Eabah) — Ha ber aldığımıza göre, Gazl ilkokulun Ga 45 bakıma muhtaç yavruya okul glle birlikleri tarafından sicak ÖL le yemeği verilmektedir. Aymca bu yavrulara ve diğerlerine "bir — çor ders malzemesi verilmiş, Bu okul da diğerlerine örnek bi dlarında. her-sınıfta analer topla makta ve umumi olarak Gü lerle gocukları tçin — hasbihu Paş maktadırlar, Ba okul aile birliklerini, öğret menlerini ve başöğretmen Haşan Erdemi başarılarından dolayı teb- rik ederiz. leket bünyesinde yarattığı huzursuz. lük yillarca izale edilemez bir hal almıştır. Nitekim bir iskân mımntakası ola. rak ele alınan Edirne ehrine — ve Mrakyanın bazı yerlerine Karacaova N dan gelmiş olanla- yın yerleştirilme! vi Kötü iskân isis- teminin üpik bir örneğidir. Trakyamız — Edirnenin — in - sana çok muhtac olan toprakları ka- sabaları bunların şahâında 'birer yı- kıçı, kurütücü, Söldürücü derâ bul- muş bilhassa Edirne şehrinin bunlar- la meskün olan yerleri birdenbire ka rarmış, taş devri insanlarının bir Ül. kesi halini almıştır. Hiçbir mübalâğaya kapılmadan 1- fade edersek İstanbulun — 1923-24:35 yıllarındaki Erenköyünden — ileri ve mâmur ancak, bugünkü Erenkâyile mukayesesi calz olan Bârinenin Ka- rangac semtine yerleştirilen bir kı- sm Karacaovaliların gül diblerine &şek bağladıklarını, çiçek bahçeleris ne keçi saldıklarını, geceleri koyun- larını ve köpeklerini hattâ buzağı- larını iskân edildikleri köşklerin, kox nakların Üst katlarına çıkardıkları.. ni söylersek ancak hakikatten bah- setmiş oluruz. 'Bu evlerin pancurları. nın, pencere ve kapılarının sarma- Şıkhı viran parmaklıklarının kısa bir Zamanda yakıldığı, hurda bir hale konulduğu, pencerelerin kerpiçle ve molozlarla tıkandığı — görülmüştür. Bir ağackakan gibi oturdukları, sı- gındıkları yuvaları gürüten bu insan lar iki Üç sene içinde bulundukları yeri tanınmaz bir hale koymuşlardır. Bunlar için her medeni vastta ve e- ser lüzumsuz görülmüş, derhal im- hası vazife imiş gibi elden gelen yapılmıştır. Bu kültürde, bu. görgü- de, bu tinette olan insanlara vatan ve yurd.seçilen Edirne âdeta bir ban bor Istilasına uğramıştır. Bu istilâ. dan bugün elimizde ancak bir yıkın- tılık kalmıştır. Edirnenin Karatğa. ©, Edirnenin Yeni İmareti, Yıldırım ve Kıyık semtleri bu facianm cere- yan ettiği sahnelerdir. Gelifilenlerin tahribkârlığı yanına 'da, boş kalanları dolduracak ve bu- Tunduğu yuvayı işıklandıracak kim- gelerin getirilmesi şıkkı düşünülme- miştir. Bundan dolayı ordu hario 180 bin Insanı barındıran —Edirne şehrinin mühim bir kısmı bop kal miş, neticede bakımsızlıktan — yikil- mağa başlamıştır. 'Neticede yapıların ankaz fiyatına satıldığı görülmüş, Bdirnenin şiddet Ni kışlarında bahçelere elde balta rilmiş, şehrin bu suretle de tehrib salgımına uğraması örtülmez lekeler halinde genişliyen —arızalıkların ot- tasında yapıların birer salaş gibi gö- rünen bugünkü manzarasını gizmiş- tir. Dünyanın hiçbir memleketinde bölümü olarak kabul edildiği, Gevlet Karasmma vergi ödediği — görülmemiş olan bir yıkıcı esnafı türemiştir. Bu- gün Edirnede yıkıcı esnafının barın- dığı ve ticaret yaptığı bir çarşı var- dir, Vazifesi yıkmak olan, geçimi yıkmaktan kazandıkları para ile te- min edilen bu esnafın maddi münevi fonksiyonunu her münevver vatan- daş ibretle muhakeme etmelidir. O halde bügünkü “Edirnenin — ve Trakyanın moflüç bir hale düşmeni bir sebebi İlimden, İktiyacdan uzak #alim olmiyan bir görüşün eseri sa. Kat bir i&kân plânının tatbike ko- nülmüş elmasıdır. Diğer bir sebebi Ge harblerle anavatan dışında İtalan | tardan ve Harblerde şehta düşenler. den, Edirne ve TTrakyadan Anadolu içine çekilen nüfustan boşalan yerle- vin “doldurülmasının bir. mesele oli rak ele alınmamasıdır, yâni döldü- rülmamasıdır. Halbuki Edirnenin Trakya topral- Jarında İstanbula mütenazır bir gı hir olarak inkişaf ettirilmesi hem Trakyanın yüzünün gülmesi, hem de İstanbulun büyük bir müstehlik ola: Tak büyümesine, taşınmaz bir — yük gibi Anadolunun omuzuna binmesine imkân verilmemesidir. Eğer Bdirne ve Trakyanın Balkanlar ve Avrupa Kargıtında geçmişine, tabil, — siyası, iktısadi bünyesine üygun medeni bir ülke olarak.bir Tönesans hayatına kavuşturulması ele alınırsa İstanbu- Jün bugünkü bulanık havaşı kendi. iiğinden durulacak mesken, süt, yağ, sebze, meyva, ekmek, et gibi başlıca gida İhtiypeları Trakya ” pazarından demiz, Böl, ucüz olarak temin edile- cektir, Çünkü Edirne ve 'Trakya İ tanbulun her bakımdan beşiği hatf #nasıdır. Daha doğrusu İstanbul, B- dirnc ve Trakyanın yavrusudür. 'Tarih ve atalarımız bize İstanbu- tu bir Edirne hediyesi bir Bdirne ti- Meti olarak İütfetmiştir. YENİ SABAH | Serbest kürsü | _Erbest kürs Devrim üzerine düşünceler “Devrim,, mi — — “Komedya,,mı? 'eçen gün (1) Cumhuriyet G gazetesinde «Liselerimiz- tedekeatiniz de edebiyat dürümü» — başlıklı bir yazı / gör- düm. Yazarın değerli profesörü- Müz Fındıkoğlu olduğunu görünce okumak istedim. Edebiyat tedri- Batı konusunu şimdilik - bir yana birakarak — (Bununla — beraber «Türkce Metinlör>» kitabının metin lere dönmeyi #ağladığından dolayı faydalı bir kitab olduğunu yetkili bir öğretmen bana - söyledi.) Bu gülinasebetle <Tüykçe» Üzerine ©- lan düşünceleri ele almak istiyo- fum, Her nedense Ünjverdite — profes eğrleri dilimizin — Özleşmesini ve «Osmanlıca» dan kurtulup «Türk- n varlığını elmas köklüğünü hir irlü anlamıyorlar. Sanki — «Bü- Yük Türk devrimi» doğmamış, kül tür bakımından eski «Osmanlılık 'tan bizi kurtarnp kendi öz varlığı- mız olan <Türklük> ümüzü bulma 'yolunu önümüze açmamış... Hele devrimin dilde göszterdiği özleşme ve gelişme her dilseverin yüreğini sevinçle dolduracak bir yürüyüs gösterdiği halde Üniversite profe- Börleri —belki hepsi değil— buna karşı somurtkan davranıyorlar, ve etki bildikleri «Lisam Osmant» den hiç ayrılmak — istemiyorlar... Bu yüzden Üniversiteden ayrılmak zorunda kalan öğrenciler de bulü- nuyor... (2) Profesör Fındıkoğlunun bu ya- zısında bu düşünce ve istekler açık olarak göründüğü için biraz üze- rinde durmak istiyorum. Profesörümüz: (... Hemen :3. tün dünyanın öğretim cihaz ede- biyat tedrisatma büyük Wıymet Yermekte...) olduğutlu.söyledikten donra: (... Bizdeki medrete ancak büyük bir dini cemaate mensubl- yeti kâfi gördüğü, Türkeeyi kül- tür Ilsanı derecesine yükseltmeyi her nasılsa düşünmediği...) diye- rek bence yüz yıllarca «medrese» nin «Türkee> diye bir dil tanıma- yıp onun yerine «Arabi> yi koyı yak Türk dünyasına kendi dinini kaybettirmesini böyle: (Her nası sa) gibi hafif bir cümle ile geçir- mesine ne denir!... «Medrese> 'nin kendi dili olarak yalnız «Argbca» yı tanıması, «Türkçe yi hiç düştüh memesi onun içine gömüldüğü ve Tlürk dünyasına tamamile yaban- g1 kültürün verdiği sonüçtan baş- ka bir şey değildir... Onun cezaşi- pu geken de <Medrese> değil —gÜ İşli onun zaten Türk varlığında m #i yöktu— Türklüktür, Türk kül- türüdür... O kadar ki «Türkçes ye n kı&dığı gözleri —tıpkı pro E:;rüm n kendisinde olduğu gi — HBA& açmak kabil olamıyor!.. Profesörümüz <Meüresep den Bofifğ mektebin «Türkçe> ye doğ- tü Yürüyüşlünden hoşlanıp: a.. Barfı Osmani> ve «Belâgati Osmaniye> lerle başlıyan uyanış İkinci Meşrutiyette «Tarih Edebi yatı Osmaniye> adı altında inkişe- fına devam etti...) diyenek Türi ğî:lm bu yolda gelişmiye başladı övmek istemekle beraber da- a İleriye gitmesini iyi görmiye- Yek orada kalmasını yeter bulu- yor... Ve bu gelişmenin «Büyük Türk Devrimi> nin verdiği hızla «Türkçe> nin özleşmiye başlama- gını hiç de hoş görmiyerek (3) İbrahim Necmi Dilmenin 'Dil Dev: Timi 'Üzerine olan galışmalarını: (.. Dil komedyaları oynama...) Sayacak kadar devrime karşı say- gisizlik göştermeden çekinmiyor... Hele: (... Ve buna bazı gafillerin bilerek veya bilmiyerek flet oldu- ğu...) nu söylerken yurdu aydın- latan devrim güneçinin ışıkların- dan hiç enasibedar» olmaksızın na Kil derin bir «gaflet uykusu> na dalmış olduğundan haberi olmu- yor!... (4) Profesörümüz liselerde edebiyat dertleri üzerine: (.. Gündelik fa- ni siyasi ihtirasların, geçici atmos feri karıştırıldı...) diyerek konuya ne demek istediği anlaşılmaz bir düşünce kattıktan Sonha asıl ho; nudsuzluğunu dil devrimine çev g;—k, hoş görmediği şeyin «Türk lebiyatı» değil, asıl «Türkçe Me- tinler> deki Türkçe #özler ve bu arada Osmanlıca «Edebiyat> keli- mesinin Türkçe «yazın> a gevril- miş olduğunu gu sözlerle gösteri- yor: (..Kim tarafından ve nasıl uydurulduğu belli olmayan bu ga- rib nesnenin...) diyerek — bunur (. Bir cehl eseri...) olduğunu Söyliyecek kadar İleri varırken na #il giderilmer. bir bilgisizlik, nasil gnulmaz bir duygusuzluk içine yu yarlandığının farkında olmuyor!.. Büyük Türk Devrimi» nin dil- de yaptığı değişikliğin tek amacı Türk çocuğuna kendi dilinden te- Fimler vermek, bunları yaparken Türkçe diksiyonerde yerini, Türk- ge örneğini göstererek Türk çocu Yazan: Prof. Halil Nimetullah ğuna kendi dilini bilerek kullan- mak, hayatm her türlü alanların- da yabancı sözlerden — kurtularak yalnız kendi dilinden sevilmek yo- lunu ona açmaktır. Profesörümüzün hoşuht gitmiyen Şü kıfk yıllık Osmanlıda EBaebi- Yat> kelimesile onun kargiliği ölam Türkçe eyazın» sözlerini İnceliye- çek olursak bu yolun nasıl aydın- hık bir yol olduğunu açıkça görü- rüz: İlk önce «Edebiyat» kelime- Şi «Medrese» den geldiği halde «Yazım> kelimesi hayattan gelir... Böyle hayattan gelen kelimeler in sana kendini - vermemezlik — ede- mez. (5) Sonra hayattan değil, medrese- den geldiğinden Türk çocuğuna an latmak için bu kelimenin ne Türk diksiyonunda yerini, ne de “Türk gramerinde örneğini — gösteremez. Çünkü <«Edeb» kelimesinin Arabea müânası bambaşkadır, bunun için Türkçe değildir; nisbet edatı olan «> Türkçe — değildir: <At gemi' edatı da Türkçe - değildir. Bundan dolayı bunların ne Türk diksiyonerinde yeri, ne de Türk gramerinde örneği yoktur. Böyle kendi dili ile hiç bir İlgisi olmıyan bunun sonucu olarak onun öz ben- liğinden bir varlık bulunmıyan bir Sözü Türk çocuğu kavrıyabilir mi? Kavrıyamaz çünkü — eyabancı dil- den> Uydurulmuştur. Buna karşı «Yazm» — sözünün Türkçe kökten geldiği * apaçıktır, 'terim olarak da bir çok örnekleri- he göre eİşlenmiş> tir. Türkçe dik- #iyonerde yeri, 'Türkçe gramer- de örneği bulunduğu için Türk çocu ğunun kendi öz varlığından bir par Ça olan bir kelime olarak seve ,Beve edineceği bir terimdir. Çünkü Türkçe kökten «işlenmiş> tir. Makalenin daha aşağısında işlen miş olması hoş görülmiyen Osman hca «Şuur> ile Türkçe «<Bilinç> için ge bu yolda incelemeler yapılınca böyle sonuçlar verir. (6) Böyle yeni «İşlenmiş» olan /| 'Türkçe sözler karşısında tutulma- B1 gereken yol gü olmalıdır: Keli- me güzel bulunmazsa, daha güze- İni, daha yaraşırını, daha yerin- de olanı bulmıya çalışmalı, yoksa eski Osmanlıcaya dönmemeli. Ni tekim yine bir Ordinaryüs profe- Şör geçenlerde bir gazetede bir ankete verdiği cevabda: — Yetkiyi bilmem, fakat salâ- hiyetleri... Diyordu. Halbuki <Yetki» Türk çe kökten, Türkçe gramerdeki bir gök örneklerine göre işlenmiş gü fel Türkçe bir kelimedir. «Salâh yet> ise uydurmadır. Bir kere A- Fabcada «Salâhiyet» diye bir ke- lime yoktur, «Salâh» vardır. On- dan yapılmak — istenirse, — «Sali yet> gelir, fakat «Sâliyet» gel Mez. Kaldı ki medrese vermemiş olsaydı böyle bir kelime zaten Tür kün ağzından kendiliğinden çıka- Hazdı... Bunun için kaynağı «Med Fese> dir. Bundan - dolayı #BSalâhiyet» te direnmenin onun doğru bir şey olduğunu sanmaktır. 4Yetki> beklenmiyebilir, bu halde Oonun yerine daha güzelini arama- h, yoksa «Salâhiyet» e dönmemeli. Çünkü Türkçe «İşlenmiş» — güzel bir sözü bırakıp Osmanlıca «Uy- durülmüş>» bir söze dönmek dev- rim yolurdan dönmek olur. İmdi dil devriminde tutulacak yol 'bu olup, bu da hepimizin bi tün eli kalem tutanların üzerimi- Ze «Büyük Türk Devrimi» nin yük lettiği başlıca ödev olunca, bu yolda hepimizin canla başla çalış- ması gerekirken, ve buna en baş- ta Üniversitenin ön ayak olması yaraşırken buna aykırı düşünce lerin oradan çıkması çok acı olur Prof. Halil Nimetullah f2) /Cumhuriyot, 18/11/947 (&) Cumhuriyet, <Bir genöle mü> lâkat>, 3/1/947. (8) Profesörümüz — her' mpdensa, dü devrimini Ziya Gökalp zamanına kadar getirip orada durdurmak is- ter?.. (4) İnsan devrim | çalışmalarına Hi sübhe yok Kt içini saran bir kinan: ma> (e katılır, ve — bu inanmanın KERE) 'etini aldı, gişeden cağı sırada bir mü: nu kesarcesine dikildi;. elindeki gazeteyi — Cinayeti yazıyor! Macid, önce bu müz'iç müvezziyi başından üÜeftmek — İstediyse dâ, yenemediği merakını gidermek bir gazete almağa karar verd Parayı uzatırken, dairede gün çapraşık muhasebe işlerile yo rulan kafasının biraz dinleneceğiri ümld etti. Vapur; kalabalık değildi, ekseri ya yaplığı gibi, yine pencere kena rını tercih etti, paltosunu , şepka- sını çıkardıktan sonra, kamaranın kadife koltuğuna kendini bıraktı. Bu akşam, .her zamankinden da ha yorgün ve sinirliydi. Sabahleyin evinden karısı ile kavga — cc ayrılmış; dairedeki işleri esna da aynı sıkintıli haleti rühiye içe risinde bocalamıştı. Hattâ; şimdi bile kafasından atamadığı şu keli meleri, karısının yine tekrar etmek 'te olduğunu sanıyordu — Aşrilalım! «Ayrilalım...» Ayfer, gözyaşları içinde böyle haykırmıştı. Bu keli- me; Macidin — beyninde bir aksi sada uğultusu yaratıyordu Karısile kavgalarının başlıca se- bebini kıskançlık teşkil etmektey - di. Macld ; Ayferi — kıskanmaki kendini haklı buluyordu. Buna se beb, Ayferin kendisile evlenmeden evvel bir barda çalışmış — olmasıy dı. Macidin' yersiz şübheleri karşı- sında bunalan genç — kadın; ison çareyi ayrılmakta buluyordu. Kıskançlığın — doğurduğü, rühen hasta olan Macidin yersiz şübhele Tinin — alevlendirdiği bu kavgala son zamanlarda başlamıştı Evlenmelerinden önce, Macld'şun ları şart koşuyordu: Ayfer; kendi- sinden habersiz ne çarşıya pazara, ne de komşulara gitmiyecekti. Fikirden fikire atlayarak Macid, ilk kavgalarını düşündü; bu, ferin dudakları boyalı olduğu h: de kendisini karşıladığı - akşamdı. Ayferin bu haline son derece sinir lenen Maclâ; sormuşt! — Kimin için boyandın « Ayfer; hayret içindey — Fakat, ktmin için olabilir Senin için sevgilim, — Yalan... ben; seni tabli hal dle daha fazla beğendiğimi — söyle- mez miyim ... Hem sen bugün so kağa çıktın mi?, — Çıktım... bitişik evin yeni ki racıları haber göndermişlerdi; git mesem kabalık olurdu; reddedemez dim... Ve; işte böyle başladıydı... Vapur; hareket etmişti. — Macid ğgaranlık fikirleri Kovmağa uğraşır ken; gazetesini açtı; ilk — say Güşünceleri kadar — kapkar, manşet gözlerine çarptı: Kıskanç. lik yözünden cinayet... — Yine mi,... Maclâ; böyle öü- şünerek cinayetin tafsilâtım oku- mağa koyuldu; Beyoğlunda işi cinayetin sebebi kıskançlıkt adam; üç senedir metres — hayatı yaşadığı Selma isminde — sevgilisi bar kadınını boğarak öldürmüştü. 'Havadis şöyle devam ediyordu' Selmayı son derece seven ve — sen günlerde bazı hareketlerinden şüb helenen dostu; kendisini şübheyi düşüren hareketlerinin sebebini so Selma: «— Ayrılalım» de - Bir Kastamonu Demokratla- rının Danıştaya müracaatı KDN Ra Kastomonu: (Yeni Sabah) — Kastamonumuzun güzel bir H kevl vardır, 'Bu gün 'bu Halkevimiz de kiralanmış bir sinema oynamak tadır. Demokratlar, burada Krını k istemişler, müsrade edilme Haa urayı halk yaptırdı ve henliz tapu muamelesi e yapilmadı 'deme leri üzerine Memokratlar bu mese leyi Şürayı Devlete düva etmeğe karar vermişlerdir, — —. Necmi Dilmen de-bu cinan> 1 taşı. yanlardan biri idi. Hasan li Yücelin de manmaksı- gn bu işe Glet, olduğunu h - yorum.. İcendini savunma e düşer, (80 Nitekim , profesör ” Zasmın Daşında Medresenin diği «Osmanlıca> tahsil kelimesinin v6- Fine hayatın verdiği <Türkçer Öğre- tim Kelimesi kendiliğinden kaleminin uouna geliniştir gene> dergisinde — «Düt (6) verdiği coşkun Bir yatılma (e bu Rİ- İüye erme yolunu tutar... İbrahim dib Sıra yazılarında bu yölda w boylu incelemeler görülür, » Yazan: Afif Yesâri Macid; bimlerce trampet sadası fnda en tiz acalero yi eldiğini ve kâinatın başına ekte olduğunu zannetti. — Macid, karısının bir. daha Hadığını duyar gibi oldu; Ay çök imeyi; tekra fer de kendisine aynı şeyi — feklif etmişti... Macld; kllşeleri tetkik ediyordu. n yüzü; hiç de cinayet işiiye bilecek bir adanunkimne — bentenii 'ordu. Bilâkis; dudaklarının — Ü mandan çebesine doğru inem Çİz ler; azimkâr insanlara hasdı İd bu çiagilerin kendi yüzün- de de kulunduğunu hatırlad Bu esnada; -Macidin karşısında- Ki Koltukta oturmuş; ayaı hava - diskgazelesinden okuyan hir yol- sakadaşile konuşuyo: ördün mü erkeği, Be: 4 h elini öperim temizlemiş.., âderin. — Oanim; karısı metresiymiş... — 'Ne Glursa olsun fe boy sen ona ba Tek gevrek — gülü Maclâ böyle usunu değilmiş ya; taktırmış ya; — Sen kadınları Şaliba... Ne hinoğlu ki Şeytana papucunu alimallah... Maclâ; beyninde uğultulu akis yapan trampet seelerini tekrar düydü ve ensesinde — müdhiş bir ağfı hissetti; kendini kaybeder çi bi oldu. Birkaç gün evvet; kendisini muz yene eden #inir hastalıkları müte tanımıyor-un ndir onl: giydirirler, ssısının: Heyecana düşmekten sakını iz> tavti 1 hatırladı, — dakin mağa gayret ederek elini alnına asladı. Macid; eğer başını kaldı Tıp da; kadınların şeytana papu cunu ters giydireceklerini tddia e den yolcunun yüzüne — baksaydı. bu çehre züğürdü adamın ne için bu idelada bulunduğunu anlard: Tanıdık biletei; Macidin düşü celi ve yarı hasta halini görerek biletini zambalamadan — üzakaştı. Az sonra kendine gelen Macid; öl dürülen kadının resnini — tedkı koyuldu um; ne kadar da, ere ben ziyordu! Hele gözlerdeki mâna; aynuı idi Ve müdhiş; umulmadık bir-şey 0 du; beynindeki trampet sesleşinin aynı z çığlıklarla — uğuldadakları esnada; Maeld; katilinmresmi — ye rinde kendi yüzünü; öldürülen ka dmınkinin yerinde Ayferin yüzünü gördü! pur iskeleye yan Maclü; uykuda yürüyen insehil: n haliyle kalabalığa katıldı. Ar kadan gelen yolcular; yavaş yürü Güğü için; homurdanarak kendisir. itlp kakıyorlardı, Macld; — bunların hiç bizinder haberdar değildi. Otomatik bir h reketle biletini verdi ve evine gi den yolu tuttu. Kafasınım — içinde sesler; karmakarışıktı. Kâh tram- bet sesleri tiz çığlıklarla — uğuldu yor; kâh karısının sesini duşüyor du: — «Ayrılahm...> <A Beyni; ensesi müdbiş su cıyordü: — Kadınlar; şe ters giydirirler azizim. — Boynuzu taktu ena bak...» «— Kadın; barda çalışıyor! şniştı. — Bar kadınından — ne bekle nir?...> Ve trambet sesleri; çığlık çığlığı iğiler... ** Macid; eve geldiği zaman; kap açan karısına donük bir sesle — Yukarı gel, idedi; seninle ko nuşacaklarım var.. Ayfer; Macidin bakışlarındak! korkunç ve mânasız boşluğu — far kedememişti; kocasının — arkaşın. dan; gündüzden söylemeyi karâr laştırdığı cümleleri " kafasında to parlayarak çıktı. Ayfer; diyecekti ki: — Günahsızım N d... Batis çalışmış olmak suç değildir Bt si hayatımı kazanmak için yapı yordum. «Ayrılalım. dediğim. İçin affın) dilerim, hırsla. gi Ajştim bunu, a ihanet ebmeyi akdım dan bile geçirmedim... » Böyle düşünerek 'odadanı — İçeri girmez; — kâpınin — arkadıns saklanan ve şuurunu — Küybotmiş bultmar Macld; bir kurt çevileliği kadinm 'Üzerine atılarak — Bi maklarını boğazına geçirdi Sokaktan bir müvezzi giçti: — Son havadisler... — cinayet '(ocor; Cinayeti yazıyonor! ..» Afif Yısanl