20 Haziran 1050 ——— — Anadoluda Refik Halid Kadifekale ve Karşıyaka Çipura balığı ve başka balıklar hakkında — Bizim- Pendik ile Boğaziçinin , Tarzınevin,,i orada — Daima Behçet Uz — yKüçük Yamanlar,, da bir akşam — Halkevi toplantısı — Kanamadığım b'ıf yağmur — Anadolu halkı ayaklanmış — Tren ve otobüs mukayesesi İZMİRDE çipura balığının ga- liba mevsimine rastlamış ola- cağız ki hemen her sofrada kar- gımıza çıktı ve methi edildi; her tarafta bir çipura sözüdür gi- diyor. Bizim lüfere benziyen o Balık hakikaten lezzetli ve şekil kabâlığına, kalınlığına rağmen epeyce ince, nazik etlidir. Bilir- dim, yerdim, zaten... Yine de ye- da daha ne balıklar yiyeceğiz. Antalyada, İskenderun- lercanlar ve - her biri pavurya büyüklüğünde ka- ridesler, O kadar mı? — Abani Gölünün Alabalıklarına dâ sıra gelecek, İşte hârika bunlar! Hele kendi usulümüzce file kı- sımlarını yayıktan yeni çıkmış tereyağında elinizle kıvamında kızartırsanız... Ben Alabalığı ilk defa, on yedi yaşında iken Yalova taraflarında atlarla dağ tepe gezdiğimiz sı- yada görmüştüm. Civardaki lâz köylerinden bir balıkçı gözümü- zün önünde dereye saçma atmış, bir hayli çıkarmış, sonra — yaş dallardan bir ıskara yaparak o- raçıkta pişirmişti. Derenin ak- tığı istikamete değil de tersine atlaya sıçraya giden Alabalık ların yaşaması için gayet soğuk ve berrak su aradıklarını o za- man öğrenmiştim. Tekrar ye- mek, tam 483 sene sonra Abant- 'ta da müyesser olacakmış! Şimdi anlıyorum ki Fransa- nin dilbalığından tutunuz Fi- rat Nehrinin şaput ve habare denilen kocamanlarına, Afrinin kılçıklı cinsine kadar muhtelif bölgelerde tattığım — balıklar hakkındaki hatıralarım küçük bir kitap tutabilir. Hele bir defa, çöl ortasında fışkırıp köpükler saçarak akan, nihayet boşlukta tebahhur edip kaybolan sihirli bir pınar — yatağında ufacıcık balıklar yemiştim, Sen Nehri fritürlerinden — lezzetli, — bizim izmaritler kadar çeşnili idi. İzmirde idik, değil mi? İzmir baştanbaşa güzel.... Fakat İs- tanbulun sayfiye semtlerinde doğup büyümüş biri olmak iti- bariyle Karşıyaka bana daha çe- kici geldi; eskiden de öyle ol- Muştu. Bugünün — Karşıyakası Körfez vapurl ye yanaşıp yolcu bo- şaltmaları Boğaziçini düşündü- Tüyor. Zaten biri eski Şirketi Hayriye, öbürü de Denizyolları şehir hattı vapuru (Tarzınevin) ve (Pendik) in tanıdık isimleri- ne rastlamak bile zevkli oldu. İstanbula getirilip yine geri çev- rilen Bayraklı da yabancımız sayılmaz. Bir akşam Karşıyaka sırtın- da “Küçük Yamanlar” mevkiine çıktık. “Onu da vücuda getiren Behçet Uz'dur” dediler. Servis tarzı, yemek takımları, ne var- sa dikkatimi çekti. Pek temiz, düzenli —kelimeden ürkmiye- lim— Avrupakâri — idi; yani ne aşağıda, ne şehirde, ne de —Ay- valıktaki Çamlı Gazinosu — is- tisna edilince— öbür yerlerde gördüklerimden — bambaşka bir hal! “Müsteciri kimdir?” diye sordum. — Tevekkeli değil, — bir Macar kadını imiş. Hiç bir şeyi © derece ihmal etmiyor ki ay- rılacağımız sırada garson - bir defter getirdi ve gazinonun “Al tın kitabı”na intibarmı yazdır. di; imzalattı. O gece idi, Karşıyaka Halke vi binasında İzmizde bulunmak- lığım dolayısiyle bir konuşma tertip olunmuştu. Salon dopdolu idi, kültür Kolu Başkanı hanım- efendi ile iki erkek hatip ve ede biyatçı, yazılarım hakkında u- zun tetkiklere dayanan fikirle- rini söylediler, beni cidden mem- nun, iltifatlariyle de mahcup et tiler. Sonra konuştuk, gülüştük. samimi hasbıhallerde bulunduk Tafsilâtını vermek bana düş mez; kısa kesiyorum. Büsbütün bahsetmemek de - nezaketsizlik olurdu. Kadifekalede yağmurlu rastlayan bir öğle yemeği top- lantısı unutamıyacağım hâtıra- lardan biridir. Davet sahibi bey ile hanımı havanın böyle oluşu- a üzülüyorlardı; — ben sevini- yordum, Ne güzel bir yağmurdu ©! Yine Behçet Uz'un eserlerin. den biri olan bu gazinodan sey- rettiğim şu idi: Ağaçlıklı, — çi- çekli, coşkun ve aşk halindeki tabiatin llik bahar sağanağı al- tında kanmak bilmeden yıkanı $ı. Taze ot, taze yaprak, çiçek, yosun ve toprak, hulâsa taze- lik, dirilik, temizlik kokan öyle keyifli bir yıkanış ki cam ardın- dan baktığım halde az — sonra kendimi de yıkanmış, gençle: miş, rayihalanmış, yarı silecekler — içindeki rahatlıkta buldum. Sanki Halep kıli ve ço- cukluğumun Edirne sahunu ko- kuyordum; anamın hamamdan çıktıktan sonra odaya yayılmış temizlik kokusunu duyuyordum, Dört, beş yaşlarımda iken... Ge- ce kandili mumlarından su dolu fincan tabağına yuvarlanıp do- nan — damlacıkları - topliyarak —şimdiki sürrealist tarzında— adam heykelcikleri yaptığım ralarda, daha ana kuzusu iken! Ciddi bir noktaya geliyorum 'Tren yolculuğu... İzmirden İspartaya trenle ve yataklı ile gideceğiz; böylesi haftada iki defa işliyor; yerler mizi aldık; Karakuyu isimli bir yerden ayrı ve âdi trene aktar- ma şartiyle. İspartaya gece ya- rısına doğru; belki de sonra v: racağız; bizim bindiğimiz araba- lar Afyona ayrılacak. Burdur yolcuları da hat değiştirmeğe Mecbur. Yani İzmirden demiryo- lu muhtelif mevkilerde bir çok kollara ayrılmaktadır. Oflardan sadece bir tanesi ana hat, öte- kiler gube. Şubeler Denizli, Bur- dür ve İsparta-Eğridir, Tire, Ö- demiş... Raylar buralara düya nip kalıyor Fenası gu ki trenler —müfet- tişlerle konuştum— — Ülkemizde çeşitli teknik sebeplerden dola: yı saatte birbiri Üzerine ancak 30 kilometre gitmektedir. Yol- cusuz kalmıyorlar amma> oto- büsler olmasa vaziyet Ümitsiz. Tek hatla ve o trafik ile halk yaya kahır; demiryollarımız A- Hadolu ahrlisinin ihtiyacına ne Sürat, ne de işleme bakımından cevap verebilir. Zira kirk yıl önceki Anadolu ile şimdikinin en fazla dikkati çeken, insanı hayrete - düşüren farkı buradadır: Halk ayaklan- mıştır. Eskiden pek kati lüzum olmadıkça kasabasından — ayrı mazdı; kasaba ufukları — âdeta bir sur, hisar ve kale çevresi gibi onu içinde tutardı. Yollar- da, — gördüklerim — ekseriyetle yerleri değiştirilmiş memurlarla vilâyet makamına — başvurmak zorunda kalan yahut - devlet merkezine bir menfaat peşinde koşan eşraf ve ağalardan iba: retti. Günlerce yol alırdık, kar- şımıza yolcu çıkmadığı olurdu. Bugün başdöndürücü demek: ten çekinmiyeceğim bir koşuş. madır gidiyor. Trenler sevilme yen ağır ve pahalı bir vasıta ol. makla beraber tıklım tıklım.Oto- büsler ise yazın Florya trenleri ne ise o! Basamaklarından dam- larına kadar içinde, dışında, üs- tünde adam kaynağıyore Altin- da bir yer bulunsa muhâkkak buraya da sığınanları, - sıkışan: ları görürsünüz. Çoğu iş peşinde, bir kısmı da artık kasabasında pineklemek- ten bıkmış. Fırsat zuhür etti mi yer elini en yakın şehir yahut bir başka kasaba... Kasabalar- arası Week-end devaçta! Hele düğün vesilesiyle kadınlara da bir seyrüsefer merakı gelmiş, Meselâ hop diyorlar, İspartadan Antalyaya 'gidiveriyorlar... Yal- nız başlarına veya sekiz, on ki- gilik gruplar halinde. Vaktiyle öyle uzun, âsayişsiz, hanlarda yata kâlka arabalarla seyahati kadın göze alamaz, kocasından izin koparamazdı. Sabahleyin 6 kâğıdı verdi mi biniyor otobüse, ikindi üstü Antalyada. Hem öy- le süratli bir gidiş ki tren ârdın- dan yetişemez. Zaten oralarda demiryolu da yok. Olsa da istasyonlarda daki- kalarca duracak; bazısında kar- şıdan gelen treni uzun — uzüun bekliyecek; — bayraklar tutula- cak, kampanalar çalacak, dü- dükler ötecek. Yeni bir istasyo- na yaklaşıldı mı lokomotif ki- lometrelerce —eğer buna ötede — süratini şürat denebilirse- “pöf pöf”, tkârlarımızdan bir grup Devlet Operası Cumhürbaşkanlığı Filarmoni — Or kestrası ve Devlet Opera sanatkârla- rı tam kadro İle şehrimize gelmiş bu- Devlet Operası Rejitörü M. M İstanbula tekrar geldiğin fstanbulun peradan hakikaten iyi anlıyan hal- kana öpera artistlerinin bütün — bir zaran terakkil termek istediklerini söylüyor ve söz. lerine şöyle devam ediyor Bu yıl ilk defa olarak anhneye koyduğumuz. Palyaço ve Cavnlleria Rusticana Ankarada, bir zirve olarak karşılanmıştır. er d 'defa temsil mek süretiyle, gerek Ankaranın ti yatro hayatında, gerek opera tarihl. Mizde bir rekor teşkil etmiştir. Bu İki eseri yeni mevalm başında Anka- rada tekrar oymyacağız. Her rol için mühtelif ekiplerimiz vardır. Bu su- retle yeni “premler" artistleri yeti üÜrmekteyiz. Bütün - sanatkârlarımız Fuarlara dışarıdan geleceklere vapurlarda tenzilât İzmir Fuarı ve İstanbül. Sergisi münasebetiyle Denizyollarımın dışar dan gelecek / ziyaretçilere yapacağı tenzilât tesbit edilmiğtir. İzmiç Pu- anrı için Batı ve Doğugüney Akdeniz hattında 630 tenzilât yapılacak Pu- ara getirilecek eşyadan geri götürü. lecekler parasız nakledilecektir. İ nbul Sergisi için de Batı Akdeniz hattında ge20, Doğugüney Akdeniz hattında $80 tenzilât yapılacaktır. ——— inleye soluya nihayet gacır gı cur duracak, O müddet zarfında kötü oto- büsler kayıp gidiyor; demiryo- luna muvazi şoselerde tozu du- Mâana katarak treni arkada bi- rakıyor. Hep gülüşüyoruz; alay ediyoruz, Şoför el sallıyor, oto- büsteki çocuklar “Geçlik!” di- ye bağırışıyor. Hulâsa tren ka- sabalar arasında hemen hemen eski devrin öküz arabası ve kağnısı kadar gülünç ve iptidat olmu Akdenizdeki vapurlarımız da aynı halde... Bundan bahsetme- nin de sırası gelecek.: Şimdilik bir sahnesini söyliyeyim: Alan- yadan bindiğim vapur, Anamur önünde tek müşteri çıkarıp al- madan, vinçlerini de işletme ve- silesi bulmadan tarifeye uyarak tam beş saat açıkta durdu. Ken- dimi sahil muhafazasına memur bir ganbotta sandım. Liman yoktu... Fakat, çok şükür, de- 'niz süt limandı. sanatkârlarının dünkü basın toplantısı © derece müvaffak olmaktadırlar ki, b ireller aynı temsilin iki ayri ekip tarafından verilişini aynı derece 'de zevkle takip etmekte ve temsilleri müteaddit defa — seyretmektedirler Hattâ bir yabancı diplomat — temsili Üstüste 24 defa seyretmiştir Açıkhava Tiyatrosunda bize — çok az bir #aman tahais edildiği için tanbulda manlesef kisa bir. müddet kalabilece Devlet Operasının İstanbul ve An- amlı temsiller vermesi hu- inda bir program hazırlanmıştır Diğer taraftan, gerek yeni Hükümet, gerek dün görüştüğüm İstanbul Va: Tisi temsillerin daha giyade İstanbul- da teksif edilmesine taraftardır. Ya- bulda kalacak ve her ni opera, İ gene muayyen bir müddet, bir. veya İki ay Ankaraya gidip temsiller vere- M. Mordo, opera sanatkârlarımızın Astidat ve kabiliyetlerinin harikulâde /lduğunu, Avrupa öpera artistlerinin bir asırlık tecrübelerinin yanında bi- zim opera mazimizin Azami 20 seneyi geçmediği gözününde tutulursa, poli- fonik musiki sahaaının en güç nevile- rinden biri olan operada bu kadar kır #a zamanda böyle bir derece almala: rının iftihar edilecek bir durüm oldu. kunü söylemintir Bundan baska, M. Mordo, arında her diğer millete Jalanılması- memleket öpi mensup- artistlerden. fa na mükabil, bizim lisan meselesi yü- zünden sadece kendi. yetiştirdiğimiz ârtlstlerle Jktifa etmek mecburiyetin. de olduğumuzu ve bu eserde rol alan artistimizin bu rolü ancak kendi oy narken tanıdığını, halbuki — Avrupa Artistinin bunu bir çok defa sahn Börüp tanımış olduğunu ve bilh türkçe teganninin güçlüklerini belirt Miş ve demiştir ki: Bizim sanatkârların en hüsüsiyeti — vücüt — har serbestlik ve tabilliktir büyük lerindeki nduğum Viyana Operasiyle bile mükayese edince, bizim artistlerimi: zin, bilhassa toplu, yani koro sahne lerindeki hareketlerinin çok mi mel olduğunu söylüyebilirin Operanın Koro Şefi Camotzzo 8 ay evvel İtalyanın Scala şehrinden mem leketimize gelmiştir. Ka mu: affakıyetini şüphesiz ki, gerek İtal: ya, gerek İspanya, Amerika, Portekiz Ve İsviçrede orkestra ve koro şefliği yapmış olan Camotzzo'ya medyunuz. Kendisi de korodan çok memnun © düğünü ve uzun müddet kalmayı Ü- Mit ettiğini söylemektedir. Cumhurbaşkanlığı Örkestra Dr. Höhner ise bir buçuk sene evvel Türkiyeye gelmiştir. Kendisi” Berlin, Hamburg, Frankfurt, Lelpzig ve di- ğer bir çok şehir de filârmoni örkes. trası şefiği yapmıştır. Temsillere bütün “premler" artisi leri tam kadro İle İştirak etmektedi Cavallerlo Rusticana)da, Belkis A- ran, Necdet Demir (Santusa), — AlI, Nevzat (Alflo), Necdet Demir, Hik- met Sesar (Lucla), Nimet — Akalın (Lola), Süleyman Nurl Tür han (Turido) rolünü almışlardır. şeti (Palyaço) operasında ise roller yu gekilde tevzi edilmiştir: Canlo: Nihat Kızılkan, Avni Subaşı (tenor); To- Orhan Günekiş Nedda: Ayhan Alnar, Atifet Osmanbas, Şükran Ak- tuna; Peppe: Bsat Taner, Azmi Er Memide Çağlıyan, — Ayhan Alnar Palyaçonun Ankarada / “Creatlon"u- Nu oynamışlardı. Ayhan Alnar sah. nede (Satılmış Nişanlı) everi ile ilk temallini vermiştir. Mesüde Çağlayan. Devlet / tarafın- dan staj için Viyanaya gönderilmiş ve orada temalileri takip - etmiştir En çok (Madam Butterfiy) ve (Fi- garo'nun Düğünü) operalarını sevdi. #ini anlatıyor ve göyle diyor: 'Sanatta büyük veya küçük — rol Yeter ki, insan başarabile- cek kabiliyette olaun. Mesude Çağlayan, Ayhan — Alnar, hem sânat bakımından, hem de öpe. rayı İlk oynıyanlardan olmak dolayı. giyle kiymetli elemanlarımız arasın- dadır enç artistlerimiz her mevaim bü- yük bir tekâmülle karşımıza / çıkıp, her yıl yeni başarılar vâdetmektedir. ler. F.K. “Moda” ve “Heybeliada" vapurları çarpıştı Bvvelki gece #aat 2258 de Hey bellada İle Burgaz arasında bir vapur. kazası olmuştur. Heybeliadadan Bur- gaza gelmekte olan Moda vapuru ile Burgazdan Heybeliadaya giden Heş belinda vapuru Burgaz Adamı önü de çarpışmışlardır. Bu - müsademe neticesinde Heybeliada vapuru. bor- dasından — hafifçe hasara uğramıştır. Bodoslaması çarpılan Moda- vapuru da tamire alınmıştır. Yolcu ve gemi personelinden yaralanan kimse yok- tur. Türk vapurlarının ”- Lâzkiyeye uğraması İsteniyor Suriye Hükümeti Türk gemilerinin Lâzkiye Jimanına / uğramaları için müracaatta bulunmuş ve takip edil- mekte olan ekonomik sistemin — Su: riye ithalât ve ihracatında ko Jar sağladığını bildirmiştir. Devlet Operası temsillerinde talebeye tenzilât Dün akşamdan itibaren Açıkhava Tiyatrosunda — temsillere — başlıyan Devlet Operası, Üniversite Talebe Birliğinin müracaati Üzerine üniver- sitelilere Üç liralık ve İki liralık mevkilerde eli kuruş, bir liralık mevkilerde de yirmi beş kuruşluk tenzilât yapmayı uygun görmüştür İstanbul Sergisinin devamı müdde- tince Açıkhava Tiyatrosunda temi ler verecek olan İspanyol - Bale trü- Pu temsillerinde de Üniversitelilere EHİR HABERLERİ,; Ord. Prof. Ibrahim Hakkı Akyol'u kaybettik İstanbul Üniversitesi Edebiyat Pae kültesi Coğrafya Enatitüsü — Müdürü Ord. Profesör Torahim Hakkı Akyol dün sabah Anl bir kriz neti 'efat etmiştir. Yizmi beş yı ri Üniversitemizin cofrafya kürnüsü. nü idare eden, memlekete yüzlerce öğretmen yetiştiren bu. değerli Ilim inde Yaptıktan sonra- Lozanda coğrafya tahsil etmiş ve daha sanra Almanyada Maden Mühendis. Mek. tebini bitirmiştir Darlşşafaka Lisoleri yaptıktan son #tmiş ve bir çeyrek asırdan ben Alâmız olarak vazifesini yapn ölal altmış iki yaşın gök eserleri vardır, Tramvay dürağındaki evinden — bu #abah kaldırılarak öğle namazı Be, zit camlinde kılınacak ve sonra Ü. niversite merkez binasında tören ya. pilacaktır. Üniveraltemize başsağlıfı, Mmerhuma rahmet dileriz. fak Ucuz evler inşasına yakında başlanıyor Yedikule — Silivrikapı arasındaki sahada 2500 aile barınabilecek Yediküle - Silivrikapı. hak tipi ucuz meskenler sahası imar plânı Şehir Meci kabul edilmiştir. yollar hariç 388 hektar yüz ölçüründedir. ve takriben 2500 aileyi barındıracak 2600 parseli İhtiva etmektedir. Bu sahada 13850 metre yol, dört meydan, dört yeşii saha Ve çocuk parkı ikl çargı ve pazar yeri vardın. Vcuz evler inşa edildikten son. Te hu akhanin mükemmel bir gehircllik nümünesi haline ge- Teceki söylenmektedir. Veuz em derin inşasına yakında başlanar caktır. ÖLÜM Mevhibe Akyol'un eşi, Suzan ve Teknik Üniversite talebesinden Ah tan Akyol'un babaları, sabık Askeri Müze Müdürü Emekli Albay Şükrü Bütten ve Fen Fakültesi Ordinaryüs Profesörlerinden Ali Yarın bacanağı, Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Halid Birsan'ın eniştesi Edebiyat Fakültesi Ordinaryüs Profesörü İBRAHİM HAKKI AKYOL dün vefat eti bügün (20.6. yazıt Camtin; iştir. Cenaze — namazı 50 salı) öğle vakti Be kılındıktan sonra As- ri Mezarlıktaki ebedi istir tevdi edilecektir. Mevlâ R liye, * Edebiyat/ Fakültesi Deka; Aziz — meslekdaşımız Profesör İbrahim Hakkı Akyol 19.6. 1850 tarihinde vefat etmiştir Bugün (20.6.1950 salı) - öğle zi Beyazıt Camlinde — kılındıktan gönra merkez binasında merasim ya- Pilacak ve Asri Mezarlığa defnedile. cektir Bütün meslekdaşlarının ve talebe- lerinin gn vazifesini ifa etmek Üzere bu törende bulunması rica olunur. (8254) SİYASİ İKTİSADİ YENİ İSTANBUL İMÜSTAKİL GÜNLÜK GAZETE hibi : YENİ İSTANBUL NESRİYAT LİMİTED ŞİRKETİ Müdürü: Kemal H. SARLICA Bu aayıda yazı işlerini Tillen İdare edi Müthat PEL Banıldığı y İYENİ İSTANBUL MATBAACI- LIK LİMİTED ŞİRKETİ MATBAASI tenzilât yapılacaktır. Şi 20 A pek faz de “geçim sıkıntısın: kurtı masıdır. Ben bu Andelip Hanımı yâni benim Karayamuklara dar evvel tanımış berikine mül © da sahi gekkür telgrafı çektiği için parti atılmıştı. tayyarenin büyük ikramiyesi REŞAD NURİ GÜNTEKİN Kavak Yelleri Erkekler de balo ve hayır müsamereleri ter- tibi işlerinde onu mütemadiyen koşturmakla be- raber karılarını kumar ve israfa alıştırmak ve onlara kampiyon malı bir takım Ilüks eşyaş sek fiyatlarla satmakla itham ederek evlerine girip çıkmasını hoş görmüyorlar. Andelip Hanım atelyesinde terzilikten be Ka ut ve dans dersleri verdiği, hattâ yine Mi tünün rivayetine göre, para ile fala baktığı hal- bir sebebi de İstanbul mekteplerinden birinde ©- kutmakta olduğu on beş on altı yaşındaki oğluna aZ çok bir para göndermek mecburiyetinde 0l- akrabalığımızdan dtki parti reisi öt kalar yapan bir a di. Hattâ kendi halinde bir adamcağımı mebus olüyorsun diye uydurma bir telgrafla aldattığı, narak Ankaraya mufassı Bu adam Andelip Ranımla da leniyor, kadıncafız biraz sonra bunun şaka ol duğunu öğrenince sokağın ortasında düşün ba Yük- Bunun bir te: relaliğinden yılyordu. Baygınlığının uzun sürmesinden kor- karak beni çağırmışlardı. Andelip Hanımın — o günkü halini hatırladıkça hAlA hem acır, hem gülerim. Biçareyi berber Yakubun dükkânındaki kanapeye uzatmışlar, aynanın önündeki kolonya başından aşağı boca etmişlerdi. Andelip Hanımın, ucu derince bir çatlakla ikiye bölün- Müş hürmetlice bir burnu vardır. Hattâ — Müftü Çok kere ondan “Manda burun karı” diye bah: Seder. Zavallı Andelip Hanım kolonyadan — büs. bütün yanıp şişmiş burun deliklerinden sular a- karak yatıyor, ara sıra ayıldıkça “Ah yalan miydi 6 elli bin lira? Niçin ettiniz bana bunu! diye tekrar gözlerini kapıyordu. * Andelip Hanım kendi halini ve benim gibi bir Jokmayı kendisine yutturmayacaklarını” bile- ek kadar zekidir. Fakat işin nihayetinde bu da, hiç değilse, tayyare ikramiyesi derecesinde bir ihtimal ve Ümittir. Şoşo'nun kabile kendinden pek fazla bir itibarı bulunmalığımı da bildiği” için birdenbire bir hamle yaptı ve bir rüya anlatmağa başladı. Cemileyi bir ge rüyasında görmüş; kızım bir çamur batağı için- de ördek Kibi çırpınıyormuş. O esnada karım Celile arkasında gelin elbisenine benzer beyaz tülgen bir elbise ile, karşı kıyıda görünmüş; ku, gibi çırpınarak: “Andelip ne durüyormun? Kur tarsana çocuğumu” diye haykırmağa başlamış. Gözyaşlarından sırsıklam olmuş yastığında, ku: Jağında "Sevgili Celilesinin sesiyle” gözlerini aç. tığı zaman sabah ezanı okunüyormus... Bir kur- ban bayramı sabahında ne demekmiş bu rüya ana Karımın hastalığı zamanında bir gün her Giye ot geyi göze alarak patır patır yatak odamızın ka- pisina kadar — yürüyen Andelip Hanımı” Celi- lenin “Çabuk defedin 6 münafık karıyı evim 96 o7 den” diye nasıl ” koğdurduğunu — hatırlamaktan kendimi alamadım. Şimdi çamurda boğulan ço- cuğu için merhumenin ondan başka imdat umu: lacak kimseyi hatırlamaması gerçekten şaşılacak Andelip Hanım “Ah benim cennet kuşu kar- diye bir iki kere hıçkırdı; fakat heyeca- Tn sirayet etmediğini görerek kızarmağa bi Jayan burnunü mendiliyle sildi. xx BELEDİYE 'EBESİNİN EVİ Hâsılı kadınımın ölümünden beri ben çeşit çeşit oltalar, ağlar, zıpkınlarla kovalanan bir iri Balıktan başka bir şey değilim. Ancak balığın kendini yakalatmağa aslâ niyeti yoktur. Balık bu berzahtan kurtulmayı aklına yerleştirmiştir Hattâ bu karar bugün değil, on yedi yıl evvel bu Kazabaya ijk ayak bastığım günün akşamın. da verilmiş bir. karardır. O tarihte bu şimdiki evimizin — bulunduğu yerde bir fukara mahallesi vardı. Kazada — ka- vaktan başka ağaca pek nadir tesadif edilnek- le berber adına nedense Kavaklı mahalle derler di. Merkezdeki Dereboyu mahallesinde birdenbi- ve ucuz bir yer bulunamadığı için bana Belediye Ebesinin bu Kavaklı Mahallesindeki evinde bir oda tutmuşlardı. Ebe zaten meslekdas — olduğu için en münasibi de bu idi. İlk hevesle - borea girerek aldığım hekimlik — âletlerim —tansiyon ölçüsünden mikroskopa kadar lüzumlu lüzumsuz bında onun kendi ebe çantası yanına yerleştirildi. Taksitlerini gönderirken dalma kendime küfreti tiğim halde bu âletler aonradan Dereboyu Ma hallesindeki — müayenehanemin dk sermayesini teşkil etmişler ve yine de pek işe yaramamakla 98 'beraber benim için Iyi reklâm olmuşlardır. Ebe iyi ve namuslu kadındı. Çocuk düşürt- mek, nasılsa kazaya uğramış bazı gelinlik kız- Jarı sülükle muvakkaten tamir etmek gibi huy- Jarı yoktu Ve cahilliği yüzünden öldürdüğü ana ve çocukların sayısı herhalde daha fazla olmak- a beraber bunü da bir fazilet saymak — lâzım gelirdi. Ebeler konuşkan olur. Fakat benimki öyle değildi. Daha doğrüsü konuşmayı - beceremezdi. Kasabaya ve müşterilerine ait en canlı havadis- ler onün ağzında çalı süpürgesi gibi * kuruyup tatsızlaşırdı. İlk zamanımda buna da ayrıca memnun olduğum halde biraz sonra etrafımda İnsan sesine ihtiyacım o hale geldi ki onü bir elendirip açmak için âdeta haysiyet kı- mıcı şaklabanlıklar ve maskaralıklara — düştüm. Fakat olmadı. Nihayet ebeyi söyletmek mümkün olmayacağını anlıyarak kendim konuşmağa kı rar verdim ve ona meslek deraleri vermeğe baş- ladım. Zaten çiçeği burnunda her genç idenlist gibi bildiğini başkalarına öğretmek bende de bir ihtiyaçtı. Ebe bunları, Cennet, Cehennem hikâ- yeleri gibi, merakla dinlemekte, oldukça kabi: liyet gösterdi. Lohusa vücutlarında kendi gözü: 'nün ve elinin erişebildiği kumın öte tarafındaki Azalar hakkında bir fikri olmadığı için ara sıra başına gelen doğum kazalarında tek — mazereti kutü. Nereden bilirim ben?” den ibaretti. Fakat Ebe ne de olsa fen adamı sayı- lırdı. Zumların son - kertesinde başvurdu. Ku diplomalı hekime karşı korkusu ve az çok emniyeti vardı. Bu sebepten onun kapalı kutusu Üzerine verdiğim izahatı, kendi tasavvur ettiği sekle uygun bulmasa da, iyi niyetle dinliyor. ve anlamağa çalışıyordu. Ancak ne yazık ki elim- de boyalı vücudü beşer tablolarından başka bir 90 vasıta yoktu ve Ebe resimden hiç anlamadığı için onların tek buutlü şekilerini bir türlü zihninde tecessüm ettiremiyordu. Fakat çaresizlikten mu- kavva parçalarını - büküp yapıştırmak suretiyle meydana getirdiğim mücessem Aza maketlerini, hazin iptidailiklerine rağmen, daha iyi kavradı. Ancak bu gefer de beni erkek, daha doğrusu ki kadın saydığı için sıkiliyor. en gülünç Nasraddin Hoca hikâyelerinin bir zerre kımıle datamadığı büzük dudaklarında uyanan — hafif utanç gülümsemesini baş örtüsünün uciyle ör. tüyordu. Bazı gebelik ve doğum Arızalarını bana izah için kendisinin, edep ve haya — kaldelerine nispeten daha uygun zannettiği bir usulü Kendi yüzünün alt kısmını tenasül Aleti farzeder e meselâ ters gelmiş bir Çocuğu çevirip almal için neler yaptığını ağzını, dilini, — dudakların türlü gekillere — sokarak ve — parmaklariy- | le karıştırarak — bana — tarif — ederdi. — Ga- Fiptir Ki bu sefer de bana münasız bir ut geldiği için bir türlü birbirimizi. anlayamazdık Bununla beraber Ebeye antisepsi vesaireye öğrettiğim şeyler az olmamıştır. Fakat ne ya: Ki zavallı kadın bunlardan faydalanmaya ta: vakit bulamıyarak ampili dizanterinden öldü. Ebenin ölümünde yürekime dokunan bir nok ta olmuştur. Celile kızım Cemileyi dünyaya ge- tireceği vakit komşu vilâyetlerin birinden mele tepli bir genç ebe getirtmiştim. Bizimki —buna çok kahırlanmış; ölmeden evvel — komşularına 'Sabri Beyin bana emniyet etmemesi pek namu- suma dokundü. Görürsünüz ben çok yaşamam Artık” demiş. Biçare ebenin ölüm sebebi malüm olduğu için bu iddianin hakikatle bir. alâkamı yoktur. Fakat kendisi öyle zannettiği için epey ce mahzun oldum. 100 (Devamı van) '