20 Mart 1050 İSTANEB Sayfa 3 İkinci Dünya Harbi içinde Paris yıkılmaktan nasıl kurtuldu ? Paris halkı, nefret ettiği işgal makamlarından yardım kabul etmeyince, İsveç Konsolosu imdada yetişti Yasan Rorgeneral Von Choltitz SÜ Mukavemet hareketinin başı Bidanit halkın arasında Büçün 15 osnasında / Bidault bâkandır. Resimde, Bidault kı sözleri dikkatle dini Von Kiuge'nin bundan haberdar olup olmadığı hakkındaki sualime, hayır TMakamında baş sallamakla iktifa et fi. Vuku bulacak facia hemen gözü- | Tünü mün önünde canlandı. Mareşal - vor Kluge, darağacına gidiyordu!. Model'e Paristeki vaziyeti kısaca anlattım. Hilâfına her hangi bir tu. Hmat vermediğine göre, aldığım ted- | yon yevmi birleri yerinde bulduğuna hükmet- | bulunabildi. tim. Mareşal von Kluge, © #ıralarda cepheye gitmiş ve ancak büyük teh- Hikeler atlatarak, ihatadan kurtula- yak müharebe karargâhına dönmüş Fransız mükavemet ın tam ortasında söylenilen ektedir labalı yaratabildik. Şehir mi N gurura kapılarak, n işgal makamlarından, reddedince Ambarları bana devredin tevzlatı ben yapayım, 17 ağustosta, Teketinin - başıydı. ssilleri, mil et ettikler yardım. kabu: zeki Başkonsolus hemen çaresini buldu. dedi. Bu se yede Paris halkına takriben 10 mil- stihkak dağıtmak imkânı Bi VICAY HÜKÜMETİ KAÇIYOR yükelçi Abetz, o zamanki Fransız Hükümetini Vichy tü. Maresal Model, Aazli hakkındaki | Ve Paristen cçıkarmak Üzere talimal emri tebliğ edince, von Kluge, Hitle- | o üteessir olan Büyükelçinin - heye Te, meşhur olan mektubunu yazarak | Mülcessir olan Büyükelçinin . heye #nih yapmasını yalvarmış ve" araba- Sına binerek zehirle intihar etmişti. nünden gitmiyor. Abetz, bütün poli- tikasının yıkıldığına o gün artık ka: izamallar Tatllki naat kesbetmişti. Büyükelçi, o gün- lerde bana, - Hitlerle Ribbeniop'tan, Fransız demiryolu şebekesi müt- | onların inanılmaz planlarından — ve tefik hava hücumları dolayısiyle ge- | bunlara mâni olmak için yaptığı mü: niş mikyasta felce uğramış bulun- | dahalelerden uzün uzun bahsetmişti makta idi. Daha henüz Normandı! deki kolordunun başında bulunurken bile, demiryolu ile iaşe ve cephane nakline imkân görülemiyordu. — Pa- ste kömür kalmamıştı; metro işle- Miyor ve günde ancak bir kaç saat elektrik verilebiliyordu. 4.5 milyon Düfuslu şehrin iaşesi güçleşmeye baş- dadığından, halkı, ordu ambarların. dan iaşeye karar verdik. Şu var ki, buna yalnız. bizim karar vermemiz kâfi gelmedi. Kararın tatbikatı, gün- Çeviren: Behçet Cemal Ben, © Sıralarda — kendisine dalma Hitlerin Büyükelçisi gözü ile bakıyor. ve çekingen davranıyordum. Abetz, kerdisine Fölitik bakımdan itimat e- dilebileceğini — henüz belli etmemişti. Ve benim de, o zamana kadar parti ve mensuplarından bir hayli ağzım yanmıştı. PARİS İSYAN EDİYOR Pariste artık baltalama hareketle Tiyle devriyelere karşı taarruz hâdı- seleri alıp yürümeye başlamıştı. Po- yazife başına gelmediğinden, as- kerlerim, intizamın muhafazası şehirden — Alman kıtalarının geçişini Tanzim için, ortalıkta, gittikçe fazla Körünmek — mecburiyelinde / kaldılar. Şurada burağa, dağınık olarak / ya- pılmakta olan tecavüzlerin, merkezi olarak tek elden idare edildikleri hakkındaki tahminim, 19 ağustosun kanaat halini aldı. Düşman — artık, daha azimli hareket ediyordu. Muh- telif karakollar, aralarındaki irti tin gittikçe zorlaştığını bildiriyorlar dı. Bazı yan sokaklarda, Paris halkı, çok düşkün oldukları 'barikatları $a etmek için, yer yer kaldırımları söküyorlardı. Askerl bakımdan endişe duymama mahal yoktu. Fakat psikolojik — ve insani bakımdan vaziyet çok başka ve hattâ tehlikeli idi. Ufak hâdisele- rin çok feci âkıbetlere sebep olduk- Jarımı ve bü yüzden bütün hüsnüni- yetlerin flâs. edebileceğini, tarıh göstermektedir. Kendi kendime goruyordum: Sivi- lerin gizli silâhlarla, en müsait lar altında bile t elde edecekleri mu- alması, onun memleket meseleleriyle yatfelnyet, dökülen kanlara de€er | övsek azdır. Kemal Bekir'in Hazırlık, | yakından alâkalı olduğunu - göster. miydi? Arkadan taaımıza / uğnyan | »X. nin Çocukluk. Mumlaz Gök- | mektedir. Bu kiymetli derginin veni kaybederek, kendisim elinden gelâıği kadar müdafaa edecekti. Bu, her za- man böyle olumuştur. Böyle vaziyet- lerde ancak nefis müdafaası mevzuu bahsolür ve namuslu, rin, harpte de riayet mecburiyetinde olduğu kanun, ortadan kalkar. O za- man da bütün kabahat askerin mı: Hiç şüphe etmiyorum ki, met hareketi içersinde de, çi ve subaylardan çok, insanlar da vardı. mükave- talebe, işe Bunların en temiz ve idealist / gayelerle - dövüştükleri muhakkaktı. Buna rağmen, itiraf et. mek mecburiyetindeyim. ki; bu çeşit başıbozuk isyanların zaylatı çok acı: dir ve bunların mesuliyetini hiç bir. zaman yüklenmek istemem. BÜYÜKELCİ ABETZ YARDIM EDİYOR, Vichy Hükümeti ayrıldıktan biraz sonra, — Büyukelçi Abetz, beni teki BANA ma — yaklıkarak, yüzüme, anlayış ve| ciddiyetle baktı: — — Generalim, size yardım edebi. lir miyimt..., dedi. Cevap verdim. mederi aske-| Mahalle Çoktandır Sait Faik'ın hikâyelerini okumamuştım. Mahalle Kahvesi( 1 adı altında, yitmi iki hikâyeninin bir a- Yada yayınlandığını görünce sevin- dim. Sevincim boşa Çıkmadı. Rahat bir zamanımda, hele geçen hafta bu sütunlarda bahsettiğim - ve modası geçmiş koyu bir natüralizmin mahsı- TÜ ve küvvetli — müşahedelerle dolu olmasına rağmen, sanattan nasibi ol- mayan küçük kitaptan sonra okudu. #um bu hikâyelerden bazıları, cidden mensur gilr kadar pürüzsüz, ölçülü, iyi türkçe İle yazılmış parçalar. Tatsız tuzsuz, yavan . yazılar. ya- zan, tersine cümleler yapmak sevda- #ına kapılan. Ve muvaffakiyetinin sır- rının yalnız bu aykırılıklarda olduğu- 'nu sanan gençler oküsun diye Sail Falk'ın Üslübundan etraflıca bahset- mek isterdim! Fakat böyle stylistiau bir incelemeye bu sütunlar müsait değil. Ancak şu kadar söylileyim ki, bu çarpık cümleleri yazan heveskâr. Jar isteseler de doğru dürüst yaza- mazlar, halbuki, Sait Faik, istediği zaman gayet düzgün yazıyor: Yani, Üslübunün dizginlerini elinde — tutu- yor. Fakat, gençlerin de bu hâkimi yeti elde edebilmeleri için çalışmala. n yalnız yeni tarzı değil, eski tarzı da az çok bilmeleri lâzım. Fransada, Andr& Gide'in muvaffakıyetinin sır- larından biri de, ahenk kaidelerine riayet ederek, gramer kaldeleri üze- rinden atlayan, fakat — çekinmeden, Adeta bir cambaz gibi, icabında pe- rende atarak atlayan o kıvrak üslü- budur. Sait Falk'ın yalnız üslübu değil, hi SEÇİLMİŞ Seçilmiş Hikâyeler Dergisi'nin (2) bir arada çıkan 24-25 inci sayılazı her zamankinden — zengin bir. mündere- catla çıkmış bulunuyor. Eski ve yeni nesillere mensup değerli muharrirle- Timizin şurada burada, dağınık bir halde yayınlanan hikâyelerini takip etmek imkânsızlığı — karşısında bu derginin yaptığı — hizmeti ne kadar, türk'ün Bir Yulamı Hikâvesi, Orhan Kemal'in Sarhoslar, — #amim Koca- Köz'ün Düşmüan, Hamdi Olcay'ın Ala- ca Karanlık, Salim Şengil'in Merak, Tihan Tarus'un Saf adhı hikâyelerin- den başka, Fethi Giray'ın Kendi Ken- TÜRK FOLKLOR Türk Folklor — Araştırmaları (3) dergisi 8 incl sayısını bulunüyor. Folklorun Türk sanatkâr: ları ve müharrirleri için ne kadar zengin bir hazine olduğunu burada belirtmeye lüzüm — görmüyoruz. Bu- 'nun değerini takdir. edenlerin çozu Tganlesef maddi. imkânsızlıklar yü- zünden halkın, yani bu bitmez tüken- mez mevzu Kaynağının yanına ka- Ü SAME TRk Dd V mük 1950 Bas iveiki gwe elit - Beledle nelik balosunda / bulunmak üzere t halük gösteren davetiilerle sabahın llk #aatlerine kadar dolu idi. Cemiyet Reisisin mikafirlere İyi ek- | Kitaplar arasın HİKÂYELER idrak etmiş| da J Kahvesi Cevdet PERİN mevzuları da Yazan kâyelerinin orujinal, Hele Mahalle Kahvesi nahı hikâyesin- de olduğu Kibi, hayattan alınmış sah- nelerde renlizmle karışık. birzlirizm fakat, hasta bir lirizm değii, kay gısız, erkek bir lirizm- yapmakla kalmaz, aynı zamanda, bir. ressam Kgibi, renkleri de gözlerimizin önünde canlandırır. Salt Faik, bazan neticeyi son cüm- lede, beklenmedik bir formül halinde verir. Bu formül, çoğu zaman, oku- yucunun mühayyelesini tahrik eden müphem, hattâ sembolik kelimeler- den ibareti Sait Faik, renlist bir hikâyecidir. Fakat bu realizmine ses, renk ve a-. henk vermesini biliyor. Edebiyat yal- nız hakikatleri bir rapor halinde bil- dirmek değildir. Edebiyat belâgattir, hitabettir, üslüptur. -On dokuzuncu yüzyıl realistlerinin çoğu, Flaubert, Maupassant, Daudet gibi gerektiği zaman düygülü olmasını becereme- dikleri, hayatın iğrenç taraflarını 6l- duğu gibi, kupkuru cümlelerle akset- tirmeye çalıştıkları için unutulup git- mişlerdir. Bizde modern Amerikan realizmini taklide yeltenenler, bu cereyanın de- jenere olmaya başladığının, Avrupa- Ga artık eskisi kadar rağbet görn diğinin farkında olmayan kimseler-, dir. Doğmasını temenni — ettiğimiz yeni Türk edebiyatına yol gösteren- derin bunları gözönünde bulundurma- ları icap eder. () Salt Falk, Mahalle Varlık yayınları, 198 dimizi Tenkid adlı yazısı ve kitaplar ve dergiler arasında — bibliyoğrafik notları da var, Bir gazetemizde çıktığı zaman bü- yük bir alâka uyandıran Falih Rıf- kı Atay'ın İnkılâpçı Gençilk Grupu Anonim imzasiyle aldığı — mektuba, verdiği Açık cevab'ın da derxide ver edebiyatımızda mühim bir rol oyna: yacağını düşünerek, uzun ömürlü ol masını dileriz. (2) Aylık Derei, çıkaran S Ankara, P. K. 2015. gll ARAŞTIRMALARI | Sür, müzik, masal, efsane, milli o- yunlara ait resimlerle süslenmiş de- | kerli yazılar var. Halk edebiyatım Zin müphem veya karanlık tarafları, bu dergi sayesinde kalmış yavaş aydınlanıyor, bu sahada çalış- mak İsteyenler için bol malzeme sağ- Dergiyi çıkaranları tebrik e- rlar dileriz. (3) Ayhık dergi, çıkaran İhsan Hır Vez yallirek N M G ın Balosu | epsi satiiiverdi İ pi ol 1 < Hattâ bir aralık 25 Karaborsaya bile dü. 'Orman., a girmek için muhakkak maske takmak icap ediyordu. Maske- Yurdumuzdan birer birer “ayrılan y Yazan ; ea l e giR b Tasatanali, Si ülçta Si degi Meşrütiyet devrinin - yapamadığını harikalarla dolu bir hayat / güreşin- den sonra cumhüriyet devri yapmış- tar. Canlı ve yaratıcı bir fikir hayatı- ni ilk aradığı şey, hürriyettir. Hür- riyet olmayan bir Ülkede fikir hayatı serpilemez ve orada yalnız keyfiliğin, kör hırsın, karabilginin mantığı hü- küm sürer. Ortaçağın kısırlığı bun dan ileri gelmektedir. Cumhuriyet devri çok yerinde bir görüşle Türk topluluğunun hayat sevgisini — götü- rümleştiren müesseseleri tasfiye ede- rek ilk önce İstanbul, daha sonra An- kara Üniversitelerini kurmuş ve kül- tür hayatımızın yepyeni bir. çağını açmıştır. Diyebiliriz. ki: TTarihimizin en sezgili, en müspet ve en doğru fi kir hamlesi büdür. Cumhüriyet dev rine kadar, biz, fikir faaliyetini yük- sek değerlendirdiğimiz Avrupaya ür- kek bir gözle bakıyorduk ve bilgiyi taassubun zehirli havasından — kur- tarmak için yollar arıyorduk. Hattâ bilgiyi bakkal dükkânından ilhamla- narak ihtiyacımıza uygun bir bilgi bile düşünüyorduk. Halbuki: — Bilgi; bakla, nohut, pastırma, uskummru, ilh., Kibi beğenilerek alınan birşey değil- dir. O, ya tam olarak alınır, ya on- dan büsbütün vazgeçilir. Yarım bilgi, macun koyusu bir cahlilikten ebette çok daha tehlikelidir. Çünkü: bütün. Tüğünü kaybeden bir bilgi; ölçüsünü kaybetmiş ve barbarlaşmış bir şeydir. Biz üniversitemizi böyle tehlikeli bir duruma düşürmemek için çok iyi dü. dünülmüş bir yol seçtik. Yetişen bil- Şinlerimize kürsüler verirken Avru- padan da birinci sınıf bilginler getirt- Tik ve gençlerimizin istediğimiz. gibi yetişmelerine imkânlar hazırladık. U- abancı - bilginler M. Nermi niversitelerimiz, bütün dünya Üniver- sitelerinde Olduğu gibi, artık kendi başına araştırmalar yapabilecek bir duruma kavuşmuş sayılabilirse de ya- bancı bilginlere karşı — duyduğumuz ihtiyaç henliz büsbütün önlenememize tir. İhtiyacın neden ileri geldiğini bi mek ve ona göre düşünmek olgun in- sanlara düşen yaratıcı bir fazilettir. Kudretinin en yüksek noktasına eriş- miş bir Cengiz Han bile, arka arkı '“ya gelen savaşlar yüzünden istihsalce Zayıflamış Ülkesinin ziraat bakımın dan kalkındırılması işini bir Çinliye Havale etmekten ve onu / elüstünde tutmaktan çekinmemiştir. Birinci Os- manla oğlu Orhan yabancı, hattâ bir zamanlar düşman uzmanlara din ve goy farkı gözetmeksizin saygı göse termesini, onları geniş ölçüde mem- 'nun etmesini bilmişlerdir. Tarihimie zin bu büyük ve olgun geleneğini be- nimsediğimize en ufak bir şüphemiz yoktur. Fakat son yıllarda, sebepleri. ni bilmediğimiz için, bu gelenekten ayrılır gibi olduğumuzu sezdiren hâ- Giselerle / karşılaşmış — bulunuyoruz. Yabancı bilginler, bir daha dönmemek Üzere, birer birer yurdumuzdan aye nliyorlar ve dünyanın en tanınmış' Üniversiteleri onlara hemen kapılarır mı açıyor. Niçin gidiyorlar? Ve biz onları niçin getirttik? — Yabancılara ihtiyaç duymayacak bir fikir olgun- luğuna erişmişsek, kısa zamanda ba- gardığımız işlerle gerçekten övünebi- liriz. O halde neden başkalarını ge- tirtiyoruz? Anlaşılması güç olan me- sele de budür işte. Son günlerde dünya ölçüsünde bir. bilgin daha yurdumuzdan — ayrılıyor Kantorowicz. Tam on altı yıllık bir öğretim faaliyetinden sonra İstanbul- dan ayrılan bu bilginin derin Üzüntü- lerini anlamak güç değildir. Teessüre le öğreniyoruz ki, biz, onu, yıllardan beri çalıştığı halde, vatandaşlığımıza! kabul etmemişizdir. Son yıllarda va- tandaşlığımıza kabul ettiklerimizin a- rasında Türk bilgisine A. Kantoro- Wicz ölçüsünde hizmet etmiş kaç kişi yardır? Bunlardan kaç kişi kültür. hayatımızın yürt dişında tanınması- 'na, bundan başka vatandaş sağlığına büyük Kantorowicz ölçüsünde yardım etmiştir? Üstelik binlerce Türk gen- ci yetiştiren bu eşi az bulunur insanı hiç sızı duymadan nasıl olur da yaz bancı bir seyyah gibi değerlendirebili riz? Belki bizim suçumuz yoktur. Kanunlarımız elverişli değildir. Fakat ömrünün on altı yılını Türk öğrenci- leri arasında geçirmiş bir insan artık bizden bir parça olmuştur. Kanun- Jarımız en yüksek kültür gelenekleri- mize ve duygularımıza aykırı olma- malıdır. Soyu sopu ne olursa olsun dünya ölçüsünde bir bilginin dilekle- Tine saygı gösterilmeli ve ömrünü öğ- rencileri arasında geçirmesine müsa- ade olunmalı idi. Eğer bunun başka sebepleri yoksa KantorowWlez'e kargı | gösterilen anlayışsızlık her Türk gön- Tünü gerçekten incitecek bir. şeydir. Tarihinin bütün çağlarında - bilgine saykı gösteren Türklük, şimdi bu ge- lenginden nasıl ayrılabilir? Biz bu | goktanın mutlaka aydınlanmasını is- tiyoruz. Çünkü bilgiye ve bilgine kar- toplumsal olgunluğun en Biz, buna eriştiği sağlam ölçüsüdür. Gayet nadir bir Alman kitabi bulundu " aa dim, bana nasil| en alâka uyandıran hüzüsiyetleri ha. | biliyordu. Böylece, birden “Orman, | — Nadide eser ilk renkli resimleri ihuva ediyor lere rağmen devam ettiği halde, di- aRer tirilmiş bulunan yan salondaki eklen- | lariyle inledi. bir Alman kitabı Amerikada bulun- | da halka teşhir edilecektir. len halk, hasmane nümayişlere giri- rargâhla — Ribben- | , Gd ge mümbaka yapılmak. kabildi. Or- | Mtainz Psalter isminde olan eser 1457 | / Mainz'de, meshur matbaacı Johannes kargasalık çıkarmakta- elebaşı olu: gert — idarenizden | tahsis edildiği halde yukardan inişler | ye HL e Tkıları geçeye birer no lâ-| yen Amerikaya götürülmüş olan e- | v AA D g BEMedA 'Vür ver bedevn Sekikaek #ikâyet edeceğim, | ,4 6 kadar cazip ve eğlenceli di ki,| nun yenilenmeye muhtaç #andalyeleri | *er ilk renkli resimleri ihtiva etmek- | ( Olinin” Psalterden 2-3 gene evvel çe dan kaldı Parisin kurtarıldıkı *cün Cidden mülehame | Mayarak bu bi S | yen servisi ve bazı organızasyon nok- : yaçanklığı. D dininai Positer 16 ct M kaylar Giktikçe afırlaşan Vaziyeti, her an — Ortada M b SO l Ş Tanı ölmasaydı. balontücun dana 'mü. | mektedir. Amerikan yüksek memur- - hizmete hazır bulunan İsveç Başkon- — ne Gaulle. Sağında Milli— Mükavemet — Komitesi Relsi Sigara paketlerini şehrimizin muh- | kemmel ve mevsimin en — muvaffak | ları tarafından bildirildiğine «i deç pt golosu ile tetkik ettikten sonra, mu- — şimdiki Başbakan Bidault, leşhür “Zafer SASITMIŞtım. telif sahnelefine mensup artistler da- | gecesi olduğunu rahatlıkla söyleyebi. | Ser Ucari Kanallardan Amerikaya | ve siyah rengte basılmış 178 sayfa vakket olsa bile, oldukça ferahlık Ki (Devamı var) — gatıyorlardı. Buna her numaranın dolü | lirdik.—fa, sevkedilmiş ve NEw-Yorkta Ameri- İ bir eserdir, yeBn lüşünmüyordum. — Daha Ahmet Hamdi Tanpınar neşli, piril piril denizin ortasında yaptığı işin ne | —| perde birdenbire kalkar, görebildiğim nisbette he rafı için de korkabilir doğrusu — Şehzadebası / Camüi avlusunda — top bana bu münasebetsizliği ilham eden — kayikçıyı ren insana tesadüf etmemiştim. Sonra bize bir misal verdi; bakın Enver Pasa or- Bana öyle geliyor ki İhsan düşündükleri- Dl ln akıler Mermk BEVE Hiluad hiddetle Sabihanın böyle şeylerle uğraşması benim düyü ayıklamadan evvel bir tamim — neşretti ni bize tam söylemiyor. O da korkuyar. | Kkşaml İ uzun uzun azarladı. On bir ya: ziyade — seviyordum n tek mihveri İescine oe np nn biliyordu ki bizde her bir konuşmayı yeniden hatırladım. Mürat İbra- < mur gibi yağdı n salışıyordu. Bir gün İhsanı apacağı işde hür bulmuyordu. Ben bir türlü. hatırlyamadığım arapça dersim h akı altında b e Niçin bizde yazı yazanlar bir meseleyi Sabiha bulson sözleri dinlemedi bile. O pen- için babama hesap vermekten kurtulduğuma 8e- İ n den seneyi bitirdi Be n irdi, Çocuğun tek yar aa can alacak ne Varmadan — kesiyorlar den dışarıya, parlak — gümüş rengi bulutlar Koşmuş kapıya açmıştım. İbrahim Eten- tmişti; ben dü çehri 'n, mektept ik irlü ve daha tabil İhsan, sevgiyli miş bir gin dalgin bakıyordu. Neden Kimse yok ya?., diye sordu. Hayır, değim; dum, Ak n 1 Hürriyet ilân edildi lti Küi na ehemmiyet verm mut Şevket Paşa meselesinde kaçan Prens Sa- li e laşmazsınız. hi , hür, let Edildi, d MA ilân edilir, a di; hepimiz etraftan bunu — dinliyorduk, sonra bahadklinle münasebeti olduğur kardeşle bah İ b ha tacak şeye ine hür değili vde aslâ! — Fikirler W'vı de değildim. — Ehemmiyet vermeyin, dedikodudur. | N g Hayır, iyi biliyorum. Daha Avrupada ıken r ia | imkânı bir acıp duğunuz zaman p am bir sey öğretmek isti ündükleri gibi yaşıyorlar ki. Mmişler amma, yolunda yürüyormuş. Başka şey de T 5 'e0